Yasin Kobulan, İstanbul - Mahkeme kararıyla TMSF’ye devredilen Gün Matbaacılık’a tutuklu yargılanan sahibi Kasım Zengin ve 20 matbaa çalışanının yargılandığı davanın ilk duruşması Silivri Cezaevi karşısında bulunan duruşma salonunda devam ediyor. Duruşmaya tutuklu yakınları, siyasetçiler ve basın çalışanlarının yanı sıra müdafi avukatlar katıldı. Kimlik tespitiyle başlayan duruşmada ilk olarak savunmayı matbaa sahibi Kasım Zengin yaptı. Özgürlükçü Demokrasi gazetesinin yasal bir gazete olduğunu belirten Zengin, sadece İstanbul’da değil Adana, Ankara gibi bir çok ilde baskınının olduğunu ancak sadece Gün Matbaa’nın suçlandığını söyledi. Bu durumun iddia makamının eksiği olduğunu ifade eden Zengin, "Gazetenin vergi levhası var, biz de bu gazete ile ticari ilişkisi içerisindeyiz. Onlar kendi hazırlığını yapar biz de sadece basarız. Kaldı ki her gün Cumhuriyet Savcılığı’na gazetenin basıldığı bildirimi yapılıyor. Tüm yasal prosedürler uygulanıyor" dedi.
'Yaysat ve THY'nin gazete ile ne kadar ilişkisi var ise bizim de o kadar var'
Gazete basımı dışında dergi, kitap, takvim vs gibi çok sayıda baskı işi yaptıklarını ifade eden Zengin, "Özgürlükçü Demokrasi gazetesi işimizin sadece yüzde 5’ini karşılamakta. Suçlamaları kabul etmiyorum. Matbaamız herhangi bir örgütün matbaası değil. Bu gazete dağıtımını Yaysat’ın yanında bir de diğer illere Türk Hava Yolları yapmakta. Yaysat ve THY’nin gazete ile ne kadar iş ilişkisi var ise bizim de o kadar bir ilişkimiz var" ifadelerini kullandı. Mahkeme heyetinin, "Gazete neden gece vakti basılıyor?" sorusu üzerine Zengin, "Tüm günlük gazeteler akşam 5-12 saatlerinde basılmakta. Günlük gazete günlük basılmaz" yanıtını verdi. Zengin son olarak 6 aydır hukuksuz bir şekilde tutuklu olduğunu, mal varlığına el konulduğunu ve ciddi mağduriyetinin olduğunu belirterek tahliyesini talep etti.
Ardından söz alan matbaa çalışanı İrfan Karaduman, 2016 yılından bu yana matbaanın teknik işlerinde çalıştığını, matbaada her türlü yayının, gazetenin basıldığını ve bunların yasal olduğunu belirtti. Kendilerinin işin içeriğine çok bakmadığını yalnızca teknik boyutuyla ilgilendiklerini ifade eden Karaduman, "Yayınlanan, basılan şeylerin içeriğini kimse okumaz" dedi.
Matbaada dijital montajcı olarak çalıştığını ifade eden Mahmut Abay ise yaptığı işlerin hepsini e-mail üzerinden aldığını, elden bir işi teslim almadığını belirterek, "Ben işin yasal olup olmadığına bakarım. Basılan işlerin de ISBN ve ISSN bandrollerinin olup olmadığına bakarım ve hepsi de izinli yayınlardı. Bana isnat edilen suçlamaları kabul etmiyorum. Geçimimi sağlamak için çalıştım ve sadece bir işçiyim" dedi.
Kalıp makinası ustası Cemal Tunç ise, Özgürlükçü Demokrasi gazetesi dışında 4-5 gazete daha bastıkların, bunların yasal olduğunu ve suçlamaları kabul etmediğini söyledi.
Teknik anlamda gazetenin düzgün, temiz çıkıp çıkmamasına önem verdiklerini ve matbaada baskı ustası olarak çalıştığını ifade eden Erdoğan Zamur da "2007 yılından beri bu matbaada çalışıyorum ama iddia makamı beni '2015’te başlamış' diye gösteriyor. Yani bizi gazetenin basıldığı dönemle aynı döneme getirtmek ve bizi gazete ile bağlantılandırmaya çalışıyorlar. 2007’den beri SGK kaydım var fakat 2015 diye iddianameye geçilmiş. Ben gazeteyi her sabah savcılığa teslim ediyorum. Ben burada bu gazeteyi bastığım için yargılanıyorken Cumhuriyet Savcılığı neden burada değil?" dedi.
'7 binden fazla kitabım var, her türlü kitabı okuyorum'
Mahkeme heyetinin, "Evde yasaklı kitaplar bulundu? Bunlara ilişkin neler söylersin?" sorusuna ise Zamur, "Kitap okumayı seviyorum. 7 binden fazla kitabım var. Her türlü kitabı okuyorum. Bu alışkanlığı çocuğuma da aşılamaya çalıştığımda bana, ‘Sen kitap okuduğun için tutuklusun o yüzden okumuyorum’ diye cevap veriyor' diye yanıt verdi.
Güvenlik görevlisi olarak 2012 yılından bu yana matbaada çalıştığını söyleyen İhsan Silmiş ise "Matbaada sadece gazete basılmıyordu. Kur’an’ı Kerim, Yasin, 15 Temmuz afişleri vs. de basılıyordu. 2005 yılında haksız bir şekilde tutuklandım, şimdi bir kez daha haksız bir şekilde tutuluyorum. 9 çocuk babasıyım, kirada oturuyoruz ben ve ailem ciddi mağduriyet yaşıyoruz" dedi.
2009’dan bu yana matbaada makina operatörü olarak çalıştığını söyleyen Kazım Göçer ise gazetenin sigortalı çalışanı olduğu için tutuklandığını belirtti. Mahkeme heyeti Göçer’e, matbaada Kürtçe gramer kitabı olan "Zimanê Kurdî"yi neden bastıklarını sordu.
Matbaa çalışanı Mehmet Emin Sürmeli de savunmasına "2012 yılından bu yana gazetede paketleyiciyim. Gazeteyi paketledikten sonra dağıtımı yapılıyor. Gazetenin hem valiliğe hem de savcılığa bildirimi düzenli yapılıyordu. İddianamede hakkımda sosyal medya paylaşımları da yer alıyor. Paylaşımları kabul etmiyorum, sosyal medya kullanmıyorum. Tutukluluk sürem boyunca hem ben hem de ailem mağdur edildi" şeklinde konuştu.
'Çöplükten hastaneye kaldırıldım, hakkımda hiçbir dava açılmadı'
Gazetenin kalıp bölümünde çalışan Musa Kaya ise "örgüt üyeliği" iddiasıyla suçlandığını, ancak hiçbir örgütle bağının olmadığını, sadece Gün Matbaa’da çalıştığını ve bunun da yasal olduğunu vurguladı. Mahkeme heyetinin Kaya’ya 1995 yılında tutuklandığını hatırlatması üzerine Kaya, "Tutuklanmadım, Bingöl’de 23 gün gözaltında tutuldum ve işkenceye maruz bırakıldım. Bana işkence edildikten sonra 'öldü' diye bir çöplüğe attılar ve çöplükten hastaneye kaldırıldım. Hakkımda hiçbir dava da açılmadı" ifadelerini kullandı.
Necat Hizarcı da savunmasında "Yıllardır baskı ustalığı yapıyorum. Genel olarak ekibimiz var ve o ekiple işlerde çalışıyorduk. Her zaman da yasal işlerde çalıştık. Gün Matbaa’da da yazarı, çizeri, künyesi olan baskılar yapılıyordu. Ekmek parası için bu işte çalıştım. Ben Türk’üm, her görüşten insan bizimle çalışıyordu. Hepimiz de mağdur edildik. Çok sayıda gazete burada basılıyordu ve hiçbirini evime dahi götürmüyordum. Ailem rahatsız, annem engelli, babam da şeker hastası. Benim burda değil, şu an hastanede ailemin yanında olmam lazımdı. Beraatimi talep ediyorum" ifadelerini kullandı.
Bir diğer baskı ustası Mehmet Kadir Özkara ise, kendisi için önemli olanın işlerin içeriğinin değil, baskının teknik boyutu olduğunu belirterek, "Gazete Afrin operasyonundan kaynaklı suçlanıyor ama ben Afrin operasyonundan önce işten çıktım" dedi.
Bir diğer çalışan Süleyman Güneş de savunmasında "Bu iş yeri evime yakın olduğu için çalışıyordum. Babam 2012’de öldü ve eve de ben bakmak zorunda kaldım. Yüzde 80 görme kaybım var. Gözümdeki rahatsızlıktan dolayı da kimse beni işe almıyordu" dedi. Tutuklu matbaa çalışanlarının savunmalarını sona ermesinin ardından savcı mütalaasını açıkladı. Savcının, tüm tutuklulular için tutukluluk halinin devamını istemesi ardından duruşmada avukatlar söz aldı. Avukatlar, savunmalarında tahliye talebinde bulundu. Duruşmaya kısa bir ara veren mahkeme heyeti ara kararını açıkladı. Mahkeme heyeti verdiği kararında matbaa çalışanları Necat Hizarcı, Sadettin Demirtaş, Muhammet Özkan, Mehmet Kadir Özkara, Cumali Öz, Süleyman Güneş, Kemal Dağdöğen, ve Özgür Bozkurt'un tahliyesine karar verdi. Mahkeme, tahliye kararı verdiği 8 kişi için yurt dışı yasağı koydu.
Heyet kararında, Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı'na müzakere yazılarak, Azadiya Welat ile Özgürlükçü Demokrasi gazetesinin Ocak-şubat 2018 döneminde gazetenin günlük olarak teslim edilmediğinin ve hakkında her hangi bir soruşturmanın olup olmadığını sorulmasına karar verdi. Mahkeme, İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Özgürlükçü Demokrasi gazetesi davası ile benzer mahiyette olduğunu belirterek, birleştirilme yönünde muvafakat sorulmasını istedi.
Cemal Tunç, Erdoğan Zamur, İhsan Sinmiş, İrfan Karaca, Kasım Zengin, Kazım Göçer, Mahmut Abay, Mehmet Emin Sümeli, Musa Kaya, Mürsel Demir, Polat Arslan ve Uğur Selman Kelekçiler'in üzerlerine atılı suçun niteliğini göz önünde bulundurarak tutukluluk halinin devamına karar verdi. Mahkeme heyeti, firari Derviş Avras hakkında çıkarılan yakalama kararının beklenilmesine karar verdi. Mahkeme, duruşmayı 3 Aralık'a erteledi.