Raporlar

Türkiye'de Gazetecilik raporu: Gazeteciler kendini güvende hissetmiyor

Türkiye'de Gazetecilik raporu: Gazeteciler kendini güvende hissetmiyor

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği'nin (MLSA) hazırladığı Türkiye’de Gazetecilik: Güvende Hissetmiyorum” başlıklı rapor, her 10 gazeteciden dokuzunun kendisini güvende hissetmediğini ortaya koydu. Gazetecilerin yüzde 70,2’sinin 'gözaltına alınma ya da tutuklanma' endişesiyle çalıştığı belirtilen rapora göre; gazetecilerin büyük çoğunluğu yazdıkları ya da takip ettikleri haberler nedeniyle ya kolluk şiddetine uğruyor ya da devlet otoritelerinin sayfalarına etiketlenerek hedef gösteriliyor. DİSK Basın-İş Başkanı Faruk Eren, bütün zorluk ve baskılara rağmen sahada gazetecilik yapanların kendilerine umut verdiğini belirterek, “Abdurrahman Gök içeride ama onun çektiği fotoğraf her yerde. O fotoğrafları silemeyecekler” dedi.

MLSA Türkiye'de çalışan gazetecilerin maruz kaldığı şiddet içerikli tehditlerin türü ve boyutu hakkında bilgi edinmek amacıyla 57 gazeteciyle yaptığı anket sonucunda elde edilen bulguların raporunu İstanbul Postane Galata'da düzenlediği etkinlikte açıkladı.  MLSA Eş Direktörleri Veysel Ok ve Barış Altıntaş, gazeteci meslek örgütleri, hak kuruluşlarının yöneticileri yanı sıra çok sayıda gazeteci de etkinliğe katıldı.

MLSA Eş Direktörü Barış Altıntaş, gazetecilere yönelik şiddeti görünür kılmak amacıyla bu çalışmayı yaptıklarını belirtirken,  gazeteci Elif Akgül, bu çalışmanın MLSA tarafından Global Media Defence Fund programı kapsamında UNESCO ortaklığıyla “Gazetecilerin Güvenliği ve Cezasızlık Sorunu Eylem Planı” kapsamında yürütüldüğünü bilgisini vererek, Türkiye’de Gazetecilik: "Güvende hissetmiyorum" raporunda yer alan bulgularının sunumunu yaptı.

Raporun lansmanı ardından düzenlenen panelde, DİSK Basın-İş Başkanı Faruk Eren, Pirha Muhabiri Dilan Şimşek ve MLSA Dava Takip Muhabiri Deniz Tekin Raporda yer alan bulguları kendi deneyimleri üzerinden değerlendirdi.

‘Gazeteciler olarak hedef alındığımızı çok açık bir şekilde hissediyorum’

Panelde ilk sözü alan PİRHA Muhabiri Dilan Şimşek, haber takibini yaptığı en küçük bir basın açıklamasında bile polis şiddetine maruz kaldıklarını belirterek, bu baskı ve şiddetin seçimlerden sonra daha da arttığına dikkat çekti. Gazetecilerin maruz kaldığı şiddet ve engellemelere dair deneyimlerini, haber takibini yaptığı Cumartesi Anneleri eylemleri sırasında yaşandıkları üzerinden anlatan Şimşek özetle şunları söyledi:

“Cumartesi Anneleri eyleminde gözaltına alınmadan önce de darp edilmiştim. Gazeteciler olarak şiddet görmemek için Cumartesi Anneleri eylemi öncesinde saat 11.50 sularında bir araya geliyoruz. Görüntü çektiğimiz sırada polis sık sık ‘Durma, devam et’ şeklinde uyarılarda bulunarak hareket halinde görüntü çekmemizi istiyor. Arkadaşım Fatoş Erdoğan, gözaltına alınanların görüntüsünü çektiği sırada bir mağaza içeresinde şiddet gördü. Biz gazeteciler olarak, takibini yaptığımız eylemin öznelerinin önüne geçmek istemiyoruz. Her hafta farklı bir bahane ile Cumartesi Anneleri eylemleri yasaklanıyor. Örneğin Dünya Kupası haftası bahanesiyle bu eylemler yasaklandı. Gazeteciler olarak hedef alındığımızı çok açık bir şekilde hissediyorum. Kolluk kuvvetleri güvenlik alanımızı tehdit ediyor. Örneğin Adliye içinde bile böyle yapıyorlar. Cezasızlık nedeniyle Özel güvenlik görevlisi bile bunu hak olarak görüp gazetecileri tehdit edebiliyor.”

 

‘Gazetecilerin güvenlik ve tehdit kaygısı hukuka aykırı uygulamalara kapı aralıyor’

Gazeteci Deniz Tekin ise güvenlikçi politikalar sonucunda yaratılan baskı ve korku ikliminin en yoğun şekilde hissedildiği yerlerinden başında gelen Diyarbakır ve bölge illerinde farklı bir ruh halinin hakim olduğunu söyledi. Bölgede gazetecilere yönelik şiddetin yaygın olmasının nedenlerini açıklayan Tekin, özetle şunları ifade etti:

“Ana Akım medyanın iktidarın etkisi ve kontrolünün altına girmesiyle birlikte toplumsal davaları, olayları izlememeye başladı. Bu durum, bu tür olayların haber tabibini biz gazetecileri daha kolay bir hedef haline getirdi. Gazetecilerin güvenlik ve tehdit kaygısı aynı zamanda onların yumuşak karnı. Polis bunu biliyor ve hissediyor; bu nedenle daha rahat keyfi baskı yapıyor, hukuka aykırı uygulamalarda bulunabiliyor. Örneğin polisin böyle bir yetkisi olmaması rağmen gazetecinin basın kartının fotoğrafını çekmeye çalışıyor. Zabıtalar bile gazetecilere kimlik soruyor. Polis, Gazetecileri haber takibini yaptığı muhalif grup ya da kurumlarla özdeşleştirerek, düşmanca bir yaklaşıyor. Polisler, gazetecilerin yargılandığı davaları, toplumsal davaları gazeteci gibi izliyor, not tutuyor, tutanak alıyor. Gazeteciler maruz kaldığı bu engeller, tehdit ve şiddete karşı kendi haklarını tam olarak bilmiyor ya da bu hakkını ihlal eden polise karşı kendilerini savunamıyor. Bu polisin şiddetine ve pervasız uygulamalarına kapı aralıyor. Gazetecilerin bu yaşananlar karşısında yeterince dayanışma görmemesi de ayrı bir sorun. Gazeteciler hakkında açılan davaları, polisin veya savcılığın hazırladığı evraklar üzerinden değerlendirmek çok eksik bir şey. Bu dava ve soruşturmaların perde arkasını gazetecilerin gözünden de bakmak lazım. Gazeteciler, 90’lı yıllarda bölgede birçok gazeteci cinayetine adı karışan JİTEM, Yeşil gibi kişilerin isimleriyle tehdit ediliyor. Günümüzde buna sarı torbalar da eklendi” dedi.

Eren: EGM’nin iptal edilen genelgesi sahada fiilen uygulanıyor

DİSK Basın-İş Başkanı Faruk Eren, gazetecilere yönelik şiddetin sistematik bir hal aldığını söyledi. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün ses ve görüntü kaydının engellenmesine yönelik dair genelgesinin Danıştay’ca iptal edilmesine bunun sahada fiilen uygulandığına dikkat çeken Eren, “ Gazetecilere yönelik şiddet sistematik olarak artıyor. Boğaziçi direnişiyle bir ivme başladı. Örneğin, İstiklal’de çekim yapmak isteyen gazeteciye basın kartını soran polis süngerli mikrofon ile çekim yapmanın yasak olduğunu söyleyerek alana almıyor. Erdoğan’ın Taksim’de cami ziyareti programı vardı. Erdoğan’ı bulunduğumuz yerden çeken gazeteci arkadaşımıza sniperlar silah doğrulttu. Gazeteci arkadaşımız basın kartını göstermesine rağmen silah doğrultmaya devam ettiler. Çekim yapmadan indirdi kamerayı. Baskılar, tehditler sadece gazeteciler için değil; herkes için saçma bir hal aldı. Örneğin Adliyeye gitmek isterken eylem yapmadığımız halde ters kelepçe ile gözaltına alındık. Artık adliye değil AVM’de de özel güvenlikçi gazetecileri engellemeye çalışıyor. Bülent Kılıç'ın Onur Yürüyüşünde boynuna bastırıp George Floyd gibi nefessiz bıraktıkları da basın örgütleri olarak valiliğe yürüdük. Valilikte görüştük; vali özür diledi. Kendilerinin de bu durumdan rahatsız olduğunu ama polise söz geçiremediklerini söyledi. Vali, şu an içişleri Bakanı. Devlet kendinden olmayan tüm kesimleri, gazetecileri düşman olarak görüyor. Bu yaşananlar karşısında gazetecilerin yapabilecekleri sınırlı. Burada demokrasiden yana tüm güçlerin topyekûn mücadelesi gerekiyor. Bütün bunlara rağmen gazetecilik yapılıyor. Bu da bizim umudumuz olsun. Abdurrahman Gök içeride ama onun çektiği fotoğraf her yerde. O fotoğrafları silemeyecekler.”

Türkiye'de Gazetecilik: "Güvende hissetmiyorum" başlıklı rapora buradan ulaşabilirsiniz.

Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.