Hukuk Raporlar

AYM, sansür yasası kararının gerekçesini açıkladı; Başkan Zühtü Arslan 'gerçeklik' iddiasına şerh düştü

AYM, sansür yasası kararının gerekçesini açıkladı; Başkan Zühtü Arslan 'gerçeklik' iddiasına şerh düştü

MLSA Hukuk Birimi - Anayasa Mahkemesi, bugün Resmi Gazete’de yayınlanan kararında, kamuoyunda sansür yasası olarak bilinen Türk Ceza Kanunu’nun 217/A maddesinde yer alan “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçuna ilişkin anayasaya uygunluk kararının gerekçesini yayınladı. Oyçokluğu ile alınan kararda, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan ile birlikte toplam altı üye karşı oy kullandı. Başkan Arslan, karşı oy yazısında “tarih boyunca düşünceyi bastıranların  büyük gerekçesi hakikat” ifadesini kullanarak, yasanın kullanımının ifade özgürlüğüne karşı ciddi bir tehlike olduğunu vurguladı.

Mahkemenin gerekçesi

Mahkeme, gerekçesinde söz konusu kararın belirsiz ve öngörülemez nitelikte olmadığı gerekçesiyle kanunilik şartını taşıdığı, kamu düzeni ve güvenliğinin korunması gibi meşru amaçlar taşıdığı, gerçeğe aykırı bir bilginin kamu barışını bozmaya elverişli bir şekilde yayılmasının ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili önemli kamusal menfaatleri tehlikeye atabileceği dikkate alındığında düzenlemenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamaya yönelik olduğu, söz konusu yaptırım ile kamu düzeni ve güvenliğinin bozulmasına karşı caydırıcı bir etki meydana getireceği gözetilerek kararın elverişli, orantılı ve gerekli olduğunu vurguladı.

AYM’nin kanunilik kriterini taşıdığı iddiasının gerekçeleri şu şekilde sıralanabilir: AYM ve Yargıtay kararlarında gözetilecek olan gerçekliğin mutlak bir gerçeklik değil, olgusal temele dayanan bir gerçeklik olduğu, basının bir olgunun doğruluğunu kanıtlayan savcı gibi hareket etmesinin kendisinden beklenemeyeceğini, bilginin yayıldığı anda gerçeğe aykırı olduğu bilinmeyen veya gerçekliğe aykırılığı sonradan ortaya çıkan bilgilerin bu kapsamda değerlendirilemeyeceği, suçun oluşumu için bilgiyi yayan kişinin bunu bilerek yapması ve bunu sırf halk arasında endişe, korku, panik yaratmak saikiyle yapması şartı arandığı, söz konusu bilginin kamu barışını bozmaya elverişli olması gerektiği.

Karşı oy kullanan üyelerin yayınladıkları karşı oy yazılarında ise, söz konusu maddenin kanunilik kriterini taşımadığı, taşıdığı varsayılsa dahi demokratik toplumda zorunluluk kriteri bakımından ifade özgürlüğüne getirilecek hürriyeti bağlayıcı ceza öngörülmesinin orantısız bir tedbir olacağı yer almaktadır.

Maddede belirli ve öngörülebilir olan tek şey öngörülen hapis cezası

AYM Başkanı Zühtü Arslan, söz konusu kararda belirli ve öngörülebilir olan neredeyse tek hususun öngörülen hapis cezası olduğunu, bunun dışında suçun unsurları ve aranan saikin tamamen soyut ve yoruma açık olduğunu ifade etti. ‘Gerçeğe aykırı bilgi’ ifadesi son derece muğlak, elastiki ve yoruma açık olması dikkate alındığında hemen her türlü bilginin yayılmasının suç kapsamına alındığı, madde kapsamında “kamu barışını bozmaya elverişli şekilde” ifadesinde “elverişli” ibaresinin yoruma açık olduğu ve söz konusu maddenin gerekçesinde “somut tehlike suçu” kapsamında olduğu ifade edilse de söz konusu ibarenin “soyut tehlike suçu”nu akla getirdiği, bu anlamda “kamu barışını bozmaya açık ve yakın tehlikenin ortaya çıkması halinin bulunup bulunmadığına bakılmaksızın bu ifadelerin kamu barışını bozmaya elverişli olmasının yeterli olarak kabul edildiği, “sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak” şeklinde ifade edilen saikin sorunlu olduğu ve neyin halk arasında “endişe”, “panik” veya “korku” yaratıp yaratmayacağının belirleneceği hususunun belirsizliği, dahası söz konusu maddenin AİHM ve AYM’nin ifade özgürlüğü kriterlerini ifade ederken “abartıya ve hatta kışkırtmaya izin verecek şekilde geniş yorumlanması gerektiği” şeklindeki içtihatını göz ardı ettiğini ifade ederek kanunilik kriterinin gerçekleşmediği ifade edildi. 

Tarih boyunca düşünceyi bastıranların anahtar kelimesi: Hakikat tekeli 

Çoğulculuğun korunmasının herşeyden önce “gerçeklik tekeli”nin bulunmamasına bağlı olduğunu ifade eden Arslan, karşı oyunda şu ifadeleri kullandı: "Kural kaçınılmaz olarak 'gerçeklik' konusunda bir denetimi, bu kapsamda alenen yayılan suça konu bilginin 'gerçek' olup olmadığı tartışmasını beraberinde getirecektir. Unutmamak gerekir ki tarih boyunca düşünceyi bastıranların en büyük gerekçesi 'gerçek' iddiası olmuştur. 'Hakikat'in sihirli küresine sahip olduğunu düşünenler, kendileri gibi düşünmeyenleri 'hakikat düşmanı' veya 'sapkın' olmakla suçlayabilmişlerdir. Muhtelif zaman ve mekanlarda 'gerçek' adına, 'yanlış' ve 'yanıltıcı' bilgilerin ve görüşlerin savunulması yasaklanabilmiş, bunları yayanlar en ağır şekilde cezalandırılabilmiştir."

İfade özgürlüğü ve basın özgürlüğüne ilişkin müdahalelerde hapis cezaları ölçülü değil

Karşı oy gerekçesinde Başkanvekili Hasan Tahsin Gökcan, “gerçeğe aykırı bir bilgi” ibaresinin kuralda yer almasıyla hem gerçeğin ne olduğu ve gerçeğe kimin tarafından karar verileceği hususları büyük bir belirsizlik içerisinde bırakıldığı hem de kişilerin, yaydıkları bilginin gerçek olmadığını bilmemeleri halinde dahi cezalandırılabilmelerinin önünde hiçbir engel bulunmadığına işaret ederek söz konusu maddenin “demokratik toplumda gereklilik” ve “ölçülülük” ilkelerine de aykırı olduğunu ifade etmiştir. Suç için belirlenen cezanın üst sınırının 3 yıl hapis cezası olması nedeniyle tutuklama tedbirinin uygulanabilecek olması nedeniyle düşünceyi açıklama özgürlüğü yönünden ölçülülük ilkesine aykırı bir müdahale oluşturduğu ve ciddi bir caydırıcı etki yaratacağını ifade eden Gökcan, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü gibi demokratik toplum için son derece önemli temel haklara yönelik bir müdahalede gerçekle uyumu konusunda sorunlu görülen ifadelerin kişiye bildirilerek düzeltme imkanı tanınması, yayılmasının önlenmesine yönelik tedbirlerin alınması, idari yaptırımlar, para cezası vb. diğer yaptırım türlerine başvurulmaksızın doğrudan hapis cezasının öngörülmesi ve tutuklama tedbirinin uygulanabilmesi de ölçülülük kriteri bakımından sorunlu olduğuna şerh düşmüştür.

Karara şerh düşen Engin Yıldırım ise gelişen bir olayla ilgili anında kamuoyunu bilgilendirmek isteyen basın-yayın organları ve/veya sosyal medya kullanıcıları olayla ilgili bilgilerin gerçekliğini tam olarak en başta teyit edemeyebileceğini, bu hususun da basın yayın organlarının haber veya bilgiyi aktarmada tereddüt yaşamalarına sebep olabileceğini belirterek, söz konusu maddenin basın hürriyeti ile ilişkisini ortaya koymuştur. Devamında Yıldırım, basın organlarının doğaları gereği bir haberi aktarırken okuyucuların ilgisini çekmek için sıklıkla abartıya başvurabileceğini, gerçeğe aykırı bilgi ile bariz abartı arasındaki çizginin çok net olmadığı ve bariz abartılı bir bilgi veya haberin otoritelerce gerçeğe aykırı bilgi olarak değerlendirilebileceğini ifade etmiştir.

Karara şerh düşen Yusuf Şevki Hakyemez ise maddedeki ifadelerin her birinin farklı bir şekilde yorumlanabileceğini, ülke gündeminde yer alan her ciddi haberin bu kapsamda kamu barışını bozmaya elverişli olduğu iddiasıyla suç kapsamına alınabileceği, dahası “kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan” ifadesinin belirsizliğini, söz konusu ifadeler kamu barışını bozduğunda mı yoksa bozmamış olsa ile bozmaya elverişli olduğunda mı cezalandırılacağı gibi muğlak ifadelerle söz konusu maddenin kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı ifade özgürlüğünü koruyucu bir niteliğe sahip olmaktan uzak olduğunu ifade etmiştir. 

Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.