Arşiv

Banu Güven ve Veysel Ok MLSA TV’de değerlendirdi: “İfade özgürlüğü ihlallerine karşı hukuki mücadelede ısrar etmeliyiz”

Banu Güven ve Veysel Ok MLSA TV’de değerlendirdi: “İfade özgürlüğü ihlallerine karşı hukuki mücadelede ısrar etmeliyiz”
MLSA TV’de Soner Şimşek’le bu hafta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) 17-25 Aralık yayın yasağına dair gazeteci Banu Güven hakkında verdiği ihlal kararı ve toplumsal olaylarda “ses ve görüntü yasağı” getiren Emniyet genelgesi tartışıldı MLSA TV’de Soner Şimşek’in bu haftaki konukları deneyimli gazeteci Banu Güven ve Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) Eş-Direktörü avukat Veysel Ok oldu. [embed]https://youtu.be/zxElfX1yEVo[/embed] “İMC TV’den meslektaşımla tekrar bir stüdyoda olmak ne kadar güzel,” diyerek söze başlayan gazeteci Banu Güven, aradan yıllar geçmesinin ardından Anayasa Mahkemesinin (AYM), İMC’nin de dahil olduğu medya kuruluşlarını kapatan kanun hükmünde kararnameyi (KHK) iptal ettiğini söyledi: “Soner ve benim gibi pek çok meslektaşımızı, bir tek İMC TV’nin değil, o zaman kapatılan pek çok kanalın çalışanlarını işsiz bırakan bu idari kararın aradan yıllar geçtikten sonra anayasaya aykırı olduğu iddia edildi.” Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) 17-25 Aralık yayın yasağına dair kararını yorumlayan Güven: “O dönem bu yasakla ilgili sadece söylenmek yerine bu konuda hukuk yoluna başvurmayı düşündüm, fakat bu kadar uzun süreceğini düşünmemiştim” diye konuştu. Güven, ilk başta AYM’ye başvurduklarını fakat bir gazeteci olarak yaptığı başvurunun kabul edilemez bulunduğunu ifade etti. “2014 yılında bize başvurunuz kabul edilemez diyen AYM, 2019’da ise Halk TV adına yapılan başvuruyu kabul etti ve hak ihlali dedi” diyen Güven, AİHM’in de geçen hafta çıkan kararında aynı meseleye değindiğini aktardı: “AİHM de kararında kararda bunu sordu. ‘Nasıl sizinkini reddetti ve hiçbir açıklama yapmadan Halk TV’nin başvurusunu kabul etti?’ Geriye dönük hiçbir şey getirmeyecek bu karar.” Avukat Veysel Ok Güven gibi yüzlerce gazetecinin AİHM’e başvurması durumunda, böyle bir kararın daha farklı pratik uygulamasını görebileceklerini öne sürdü: “Son kertede Türkiye aleyhine bir ihlal kararı verildi, normal işleyen bir hukuk sistemi olsa bu önemli bir karar.”

“Yayın yasağı iptali için açtığımız davalarda artık Banu Güven kararını içtihat olarak sunacağız”

“Anayasa’nın 90. maddesine göre Türkiye mahkemelerinin AİHM kararlarına uyma sorumluluğu var” diyen Ok, yeni bir yayın yasağı kararı verildiğinde idari mahkemeye iptali için başvuru yapılırken AİHM’in Banu Güven kararını içtihat olarak göstereceklerini söyledi. Ok sözlerine şöyle devam etti: “Her ne kadar Türkiye hukuktan uzaklaşmış bir durumda olsa bile bu kararlar hukuki mücadeleye inançla devam etmenin bize en büyük kazancı. Hukuka inanmaktan vazgeçmemeliyiz. Bu anlamda Banu Güven’i ve avukatlarını tebrik ederim.” Güven, söz konusu kararın medyada bu ölçüde yer alacağını düşünmediğini anlattı: “Evet Türkiye’de konuşuldu ama Hindu Times, Al Arabiya ve AFP gibi mecralar haberleştirdi, Le Figaro ise genişleterek haber yaptı. Demek ki gazetecilerin daha çok karar çıkarması gerekiyor.” Sadece Türkiye’de değil, dünyanın pek çok yerinde gazetecilerin ortak sorunları olduğunu söyleyen Güven, gazetecilerin her yerde keyfi müdahelelerle, baskı ve sansürle karşılaştığını vurguladı. Güven, hükümetin başvuruya yönelik savunmasında “bu yayın yasağı geçici bir karar” dediğine dikkat çekti. Mahkemenin bu kararın geçici dahi olsa ifade özgürlüğü üzerinde caydırıcı etkisi olduğu yorumunu yaptığına işaret etti ve ekledi: “Bu tür kararlar dünyanın her yerinde basın özgürlüğü savunuculuğu için önemli bir adım.”

“İçişleri Bakanı Soylu’nun her türlü yetkisi var”

Güven’in ardından tekrar konuşan Ok, yayının ikinci gündemine şöyle bir giriş yaptı: “Hukuk fakültesi öğrencisiyken hocalar şöyle derdi: ‘İngiliz parlamentosunun kadını erkek, erkeği kadın yapmak dışında her türlü yetkisi vardır.’ Artık günümüz Türkiye’sinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun da böyle bir yetkisi var.” “Soylu, tek bir genelgeyle bir kadının gidip marketten ped almasını ya da gazetecinin toplumsal olayda çekim yapmasını yasaklayabiliyor” diyen Ok, bir genelge ile anayasa maddelerinin ilga edilemeyeceğinin altını çizdi.

“Genelge yok hükmündedir, temel haklar ancak kanunla sınırlandırılabilir”

Ok, Anayasada basın ve ifade özgürlüğü ile özel hayatın gizliliğine dair maddelerin çok açık olduğunu ifade etti ve kolluk kuvvetlerinin sesli ve görüntülü kayda alınmasını yasaklayan Emniyet Genel Müdürlüğü genelgesinin yok hükmünde olduğunu belirtti: “Bu genelge ne Anayasa’ya, ne Basın Kanunu’na, ne AİHS’e uyuyor. Temel hak ve özgürlükler yalnızca kanunla sınırlandırılabilir.” “Hem MLSA, hem de yanılmıyorsam 36 baro Emniyet genelgesinin iptali için dava açtı” diyen Ok, bunun hukuka sahip çıkmak açısından önemli bir refleks olduğunu ifade etti: “Danıştay’ın hukuku hatırlayıp bu genelgenin yürütmesini bir an önce durdurması gerekiyor.” Ek olarak “Polislerin de bu genelgeye uymaması lazım” diyen Ok, bunu verilen emrin kanunsuzluğuna dayandırdı: “Polisler hukuka aykırı bir emre uymak zorunda değil. Eğer uyarlarsa ve bir gazetecinin kamerasına ya da telefonuna el koyarlarsa, bu bir suç.”

“Polis gazetecinin iş aletine el koyamaz”

1 Mayıs’ta bunu yaşayan bir gazeteci için Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) da suç duyurusunda bulunduğunu hatırlatan Ok, “Biz yoldan geçen bir polise nasıl ‘bana silahını ver’ diyemiyorsak, polis de gazetecinin iş aletine bu şekilde el koyamaz. Gazetecinin kamusal bir görevi var.” Ok, söz konusu genelgenin barındırdığı riskleri şöyle değerlendirdi: “Polisin bu ülkede belli koşullar altında insan öldürme yetkisi dahi var. Bu nedenle de kamusal alanda yaptığı eylemler ve işlemler denetime açıktır. Hatırlarsınız bir ara polislere kask numarası vermişlerdi. Hukuka aykırı işlem yaptığı belirlenen polis ceza alabilsin diye getirilen bu uygulamanın görüntü olmazsa bir anlamı yok. Ortada hiçbir görüntü olmazsa hangi polisin kötü muamelede bulunduğunu nasıl göreceğiz?”

“Görev başındaki polis memurunun tüm eylemleri denetime tabidir”

Hiçbir yurttaş ya da gazetecinin polisleri özel hayatlarında kayda almadığını belirten Ok, “Görev başındaki polisin tüm eylemleri denetime tabidir, özel hayatın gizliliği gibi bir şeyden bahsedilemez.” Ok’un ardından konuşan Güven, 17-25 Aralık kararından sonra Emniyet genelgesine karşı ne yapılabilir, gazeteciler de bu genelgeye karşı AİHM’e başvurabilir mi diye sormaya başladığını belirtti ve gerek MLSA’nın, gerek baroların bu iptal davasını açmasının çok önemli bir reaksiyon olduğunu vurguladı.

“Daha da acil bir sorun, gerçek gazetecilere basın kartı verilmemesi”

Güven, daha da acil bir sorunun Türkiye’de gerçek gazetecilik yapan gazetecilerin çoğuna Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından basın kartı verilmemesi olduğuna dikkat çekti: “Yargılanan bazı meslektaşlarımızın gazeteciliğine kanıt için basın kartı şartı aranıyor.” “Bu en son arkadaşımız Ayşegül Doğan’ın davasında yaşandı,” diyen Güven, Doğan’ın dosyasında yer alan editörüyle yaptığı telefon konuşmalarını hatırlatarak her şeyin ortada olduğunu söyledi: “Ama gidip İletişim Başkanlığına sordular. Onlar da dedi ki, ‘Bizde kaydı yok.’ Dünyanın en nesnel ve dikkatli gazetecisi olan Ayşegül’ün gazeteci olup olmadığını onlara mı soracaksınız? Uluslararası Gazeteciler Federasyonu’nun (IFJ) dünyanın her yerinde geçen, sendikanın dağıttığı basın kartını dahi tanımıyorlar artık.”

“Gazeteciyiz diye AİHS madde 10 ihlaline uğrayan tek insanlar biz değiliz”

Hak ihlallerini davaya çevirmek konusunda gazetecilerin de daha fazla çabalaması gerektiğinin altını çizen Güven sözlerine şöyle devam etti: “Bu arada 17-25 Aralık kararının mükemmel bir karar olmadığını da söylemiş olayım. Kerem Altıparmak ve Yaman Akdeniz de iki akademisyen olarak ‘Bu yayın yasağı, bizim bu konuda fikirlerimizi ifade etmemizi ve konu hakkında bilgi almamızı engelliyor’ dediler ve başvurucu oldular. Fakat bu daire onların başvurusunu reddetti.” Güven bu durumu şöyle eleştirdi: “Gazeteciyiz diye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHM) madde 10 ihlaline uğrayan tek insanlar biz değiliz ki. Daha önce Cumhuriyet ve Ahmet Altan kararlarındaki madde 18 karşı oylarında Bob Dylan alıntılayan Litvanyali hâkim Kuris yine bir karşı oy yazmış. Kuris, ‘Sırf akademisyenler diye medya yasağına dair bir şey söylemeyi nasıl onlara çok görürsünüz’ diyor kısaca. Bu anlamda çok da kapsayıcı bir karar değil diyebilirim.”

“Genelge sırf gazetecileri değil, kamuyu da etkiliyor”

Benzer bir durum yaşanmaması için davayı MLSA adına açmadıklarını aktaran Ok, “Böyle bir yetki sorunu oluşmasın diye davayı MLSA değil, eş direktörümüz gazeteci Barış Altıntaş adına açtık. Emniyet genelgesi sadece gazetecileri değil, protestoyu izleyen ya da yurttaş gazeteciliği yapanları da etkiliyor.” Ok, açılan davaların Danıştay’da birleşeceğini söyledi ve “İtiraz edecek kişi sayısının artmasının hukuki sürece katkı sunacağını düşünüyorum, geniş bir kitlenin karşı çıkmasından pratik bir sonuç doğabilir” diye konuştu. Son olarak bu konuya dair dilekçe örneğinin hazır olduğunu belirten Ok, Emniyet genelgesine karşı dava açmak isteyen gazeteci arkadaşlar varsa her türlü hukuki desteği sunmaya hazır olduklarını beyan etti.
Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.