“Ferhat Tunç, güneşin kutsal sayıldığı; ateşin suyla söndürülmediği; yeryüzünün Tanrının yüzü sayıldığı; dağın, taşın, göğün bir canı olduğuna inanılan Dersim’de doğdu.” Ferhat Tunç’un 30 yıllık sanat ve hak savunuculuğu tarihinin anlatıldığı “Tarih Bize İyi Davranmadı” adlı belgesel bu cümleyle başlıyor. Kendisi yaklaşık bir buçuk yıldır toprağından uzak. “En çok Dersim’de olmayı özledim” diyor. Zorunlu ve zorlu bir yolculuk onunkisi. Hakkında açılmış yedi dava var. Çoğunluğu Twitter hesabından yaptığı açıklamalar, bazıları hak savunucusu olarak gerçekleştirdiği konuşmalar nedeniyle açılmış. Örgüt propagandası (Terörle Mücadele Kanunu m.7/2), örgüt üyeliği (Türk Ceza Kanunu m.220/2), Cumhurbaşkanına hakaret (TCK m.299) ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek (TCK m.216) gibi suçlamalar yöneltiliyor kendisine. 25 Eylül 2018’de bu davaların birinin sonunda 1 yıl 11 ay 12 gün hapis cezası aldı. 14 Ocak 2019’da, Almanya’dan dönüşte havalimanında gözaltına alındı. Gözaltına alındığında hakkında iki soruşturma dosyasının daha olduğunu öğrendi. Bu dosyalardan biri Diyarbakır Sur ilçesinin sokağa çıkma yasakları döneminde yıkılmasına dair aydınların yaptığı açıklama sırasındaki konuşması. İkinci soruşturma ise Demokratik Toplum Kongresi hakkında yürütülen bir başka dava ile ilgiliydi.Tunç, gözaltındayken davaların ardının arkasının kesilmeyeceğini anladı; 5 Mart 2019 günü Almanya’ya gitti. Böylece hayatının ikinci sürgününe çıkıyordu; ilkini 1980 darbesinden kısa süre önce yaşamıştı. Bu günlerde Almanya’da yaşıyor ama tehditlerin kesilmediğini, 3 Haziran 2020 günü Pınar Aydınlar ve yazar Gökhan Yavuzel ile birlikte yaptıkları basın açıklamasıyla duyurdu. Ferhat Tunç ile Almanya yolculuğuna nasıl karar verdiğini, bugünlerde yaptığı çalışmaları, müzik ve mücadele hayatının 30 yılını anlatan belgeseli ve düşüncelerini açıklamasının engellenmesi karşısındaki tavrını konuştuk.
“Her sözümüz, albüm kapağımız bile dava konusu oldu”
5 Mart 2019’da “Zor bir yolculuğa çıktım” diyerek Almanya’ya yerleşme kararınızı açıkladınız. Bu yolculuğa çıkmanıza neler neden oldu?Türkiye, muhalif, barış isteyen sanatçılar için hiçbir zaman güvenli bir ülke olmadı. Sürgünler, hapisler bu ülkenin ne yazık ki devlet geleneği nedeniyle sık sık karşılaştığı trajediler. Ancak AKP-MHP iktidarı bunların hepsini sahiplenmekle birlikte güncelledi. Her sözümüz, albüm kapağımız bile dava konusu oldu. Devletin üst düzeyi tarafından hedef gösterildik. Dersim’de ormanların operasyonlar gerekçe gösterilerek yakılmasına karşı çıkmış ve dönemin valisiyle sosyal medya üzerinden tartışmıştık. Vali beyin yanıtı, talimatla hakkımda dava üstüne dava açtırmak şeklinde oldu. Daha sonra İçişleri Bakanı Soylu’nun valiyi ziyareti sırasında “Sözde şarkıcılar burada terörle mücadelemizi engellemeye çalışıyor” şeklinde beni hedef göstermesiyle zorlu bir süreç başladı. Yargı tamamen bağımlı hale geldiği için de üst üste açılan davaların sayısını takip etmekte zorlanır hale geldim. Sadece davayla yetinmediler, evim sürekli olarak polis baskınına uğruyordu, çağırsalar gideceğimi bildikleri halde zorla savcılığa ifade için götürülüyordum. Üretmemiz engellenirken, varlığımız bile tehlikeye düştü. Ülkemden ayrılmayı istemesem de ailem, yakın dostlarım bu dönemi yurt dışında geçirmem için ısrarcı oldu. Zor bir yolculuktu, çünkü ülkemde kalmak istiyordum. Ülkemizin demokrasiyle hiçbir bağının kalmadığını hissettiğim bir yolculuk oldu ve bu açıdan da zordu. Hiçbir insan zorunlu kalmadığı sürece ait olduğu her şeyi geride bırakıp, ait olmadığı bir yerde yaşamak zorunda bırakmaz kendini. Ülkemizden, evimden uzak kaldığım bu sürecin uzun sürmeyeceğini umuyorum.Hakkınızda açılıp devam eden kaç dava var? Bu davaların genel bir özelliği var mı?Örgüt propagandasından tutalım da örgüt üyeliğine, Cumhurbaşkanına hakarete kadar çok sayıda dava var. Hakkımda yedi dava açıldı; iki dava birleşti, bir tanesi de iki yıllık hapis cezasıyla sonuçlandı. Hapse girmiş olsaydım 2012 yılında Malatya Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen bir başka davada verilmiş ve ertelenmiş iki yıllık cezam da bozulduğu için toplamda dört yıl hapis yatacaktım. Diğerleri devam ediyor. Davalardan birinde “örgüt üyeliği” suçlaması yöneltilirken, diğerinde “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek” suçu atılması gibi çelişkiler de var. Yine referandum sonucuna sosyal medyada yapmış olduğum itiraz, “halkı kin ve düşmanlığa sevk” davasına dönüştürülmüş. Dönemin Başbakanı Binali Yıldırım'a yönelik yaptığım son derece masum bir eleştiri hakaret sayılarak davaya dönüştürüldü. Ancak bu davaların hiçbirinde somut delil olmadığı gibi, barış söylemlerim, IŞİD'e karşı söylemlerim bile iddianamelerde yer buldu. Demokratik bir düzende bunları dava konusu yapanlar yargılanır asıl.
“1,5 yıl oldu alışamadım”
Bu Almanya’ya ikinci zorunlu-zorlu yolculuğunuz; ilk sürgünle ikincisini karşılaştırdığında neler farklı?Kuşkusuz eski Almanya değil. 12 Eylül darbesinden kısa bir süre önce burada yaşayan ailemin yanına yerleşmiştim. Darbeyle birlikte ülkeyle olan bağımız da kopmaya başlamıştı. Almanya’da daha çok müziğe yoğunlaşarak geçirdiğim bir hayatım oldu. Beş yıl boyunca Türkiye’ye dönememiştim. 1985 yılında döndüğümde artık tüm zorlukların geride kaldığını ümit etmiştim. Türkiye’de zorluklarla dolu bir hayatım oldu. Davalar, konser yasaklarıyla birlikte “örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklandım ve Ankara DAL'da (Derin Araştırma Laboratuvarı) işkence de gördüm. Zamanın Devlet Güvenlik Mahkemelerinde yargılandım. Hakkımda açılan davaların sayısını inanın ki hatırlamıyorum. Ancak tüm bu davalardan beraat ettim. Yıllar sonra yeniden Almanya’da yaşamak zorunda kalmak, beklenmedik bir durum. Bana alışırsın diyorlar ancak 1,5 yıl oldu alışamadım. Buraya geldikten bir hafta sonra kızım doğum yaptı ve hayatımıza Adar Ali dahil oldu. Onun varlığıyla ayaktayız ve umudumuzu diri tutuyoruz.
Ferhat Tunç, Almanya'da torunu Adar Ali ile
Siz insan hakları savunucusu olarak ifade özgürlüğünüz kısıtlandığı için baskı altındaydınız, yeni yaşamınızda bu mücadeleniz nasıl şekillendi? Neler yapıyorsunuz Almanya’da?Sürgün zorunlu bir yolculuk olabilir ama sürgün durumunu lehimize çevirmek zorundayız. Toplumumuzdan, mücadelemizden kopmadan, üretmekten vazgeçmeden devam edebilmeliyiz ki sürgünü de boşa çıkarabilelim. Almanya'da müzik çalışmalarıma devam ederken, ülkemizdeki karanlık tabloya karşı sözümü söylemeye devam ediyorum. Yıl sonuna doğru tamamlamayı ümit ettiğim bir albüm çalışması var. Pandemi sürecinde düzenli olarak kendi sosyal medya sayfalarımda programlar gerçekleştiriyorum. Bu programlar sayesinde ülkeyle ve halkımızla olan ilişkimizi sıcak tutuyoruz. Türkiye’deki gelişmeleri anbean takip ediyorum. En çok Dersim’de olmayı özledim. Dağlarını, yaylalarını ve doğanın benim için eşsiz olan tüm güzelliklerini özlüyorum.
“Son 10 yılımdan rahat iki belgesel çıkar”
Sanat ve siyasi mücadelenizin anlatıldığı "Tarih Bize İyi Davranmadı" adlı belgesel Mart sonlarında internette yayınlandı. Bu çalışmayı nasıl yorumluyorsunuz? Memnun kaldınız mı çalışmadan?Otuzuncu sanat yılım için hazırlanmış bir belgeseldi. Belgeselin metnini sevgili Fadıl Öztürk ve seslendirmesini sevgili Can Dündar yapmıştı. Belgesel ilk olarak 30. Yıl İzmir konserimde izleyiciyle buluştu. Aynı konserde sevgili Selahattin Demirtaş ve Sırrı Süreyya Önder’in katılımı ve konuşmaları, mizahları medyada yoğun olarak yer almıştı. Türkiye’den ayrılmadan önce aslında 40. Yıl Turnesi hazırlıkları yapmıştım. Türkiye'nin bütün bölgelerinde 40. yıl salon konserleri düzenleyecektik. Bu konserlerde hazırlanmış ve hayatımdan çarpıcı görüntülerin yer aldığı “Tarih Bize İyi Davranmadı” adlı belgeselin de konserden önce gösterimi olacaktı. Olmadı ne yazık ki… Almanya’da uzun yıllar sonra dinleyicilerimizle buluşmayı 40. Yıl Buluşması şeklinde planladık. Farklı ülkelerde planlanmış olan 10 konserden sadece üçünü gerçekleştirebildik. Koronavirüs nedeniyle devam ettiremedik. Bu konserlerde göstermeyi düşündüğümüz belgeseli pandemi sürecinde evlerine kapanmış insanlarımızla buluşturmak istedik. İnternet üzerinden erişime açtığımız belgesele ilgi fazla. Ancak belgesel hayatımızın son on yılını kapsamıyor. Son on yılımızdan rahat iki belgesel daha çıkar!Son olarak Pınar Aydınlar ve Gökhan Yavuzel ile ortak bir açıklama yaptınız ve sosyal medyadan tehdit edildiğinizi söylediniz. Bu tür tehditler sizi nasıl etkiliyor?Mevcut iktidar, kendisine biat etmeyen sanatçıların hedef alınması için elinden geleni yaptı. Davalar, hapis cezaları, sürgünler, açık açık hedef göstermeler ve genel olarak ülkeyi kutuplaştıran politikalarıyla iktidar, bu tehditlerin doğrudan kaynağıdır. Biz neden, kim için sanat yaptığını bilen insanlarız. Toplumun derdinden ve coşkusundan ayrı duran işler yapmadık, yapmayız. Bunların bir bedeli olduğunu da hep bildik. Dolayısıyla bu tehditler bizim için bırakın caydırıcı olmayı, doğru yolumuzun teyidi niteliğinde. Böyle bir iktidarla, onun zihniyetiyle ters düşmeyen nasıl sanatçı olur ki? Özgürlüğe, barışa, sanatın temel ilkelerine aykırı onca politikanın, uygulamanın müsebbibi bir iktidarla ters düşmediğinizde neyin sanatını yapacaksınız? Yani korkmuyorum ancak sözünü söyledi diye insanların ölümle tehdit edildiği atmosfere üzülüyorum, ülkem adına üzülüyorum.
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.