HDK soruşturması kapsamında “silahlı örgüt üyesi” iddiasıyla 21 Şubat’ta tutuklanan gazeteci Yıldız Tar’ın savunmanlığını üstlenen MLSA ve Kaos GL avukatları, gazetecinin yalnızca basın ve sivil toplum faaliyetleri gerekçe gösterilerek tutuklandığını belirterek Anayasa Mahkemesi’ne başvuruda bulundu.
Başvuruda Tar’ın kişi özgürlüğü, adil yargılanma, ifade, basın ve örgütlenme özgürlükleri dahil olmak üzere pek çok temel hakkının ihlal edildiği savunuldu.
Gazetecilik faaliyetleri suç unsuru değildir
Dilekçede, Tar’ın 2013’ten bu yana gazetecilik yaptığı, çok sayıda yayın organında çalıştığı ve halen Kaos GL’nin genel yayın yönetmeni olduğu hatırlatıldı. Aynı zamanda insan hakları alanında faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşlarının da üyesi olduğu belirtildi. Soruşturmanın temelini ise 2012–2013 yıllarına ait iki kısa mesaj, 10 telefon görüşmesi ve bir ortam dinleme kaydının oluşturduğu ifade edildi.
Dilekçede, bu kayıtların içeriğinde suç unsuru bulunmadığı, şiddet çağrısı yapılmadığı ve görüşmelerin tamamının haber takibi ya da sivil toplum etkinlikleriyle ilgili olduğu belirtildi. Hukuka aykırı yollarla elde edilen bu kayıtların 13 yıl sonra yeniden dosyaya konulmasının, hem delil hukukuna hem de haklara açık bir müdahale anlamına geldiği ifade edildi.
Özel hayatın gizliliği, ifade özgürlüğü ihlal edildi
Başvurucunun sabah saatlerinde evi basılarak gözaltına alınması, evinin aranması ve dijital materyallerine el konulması işlemleriyle özel hayatın gizliliği hakkının da ihlal edildiği öne sürüldü.
Ayrıca Tar’ın tutuklanmasının ifade ve basın özgürlüğüne de doğrudan bir müdahale olduğu belirtilerek gazetecilik faaliyeti kapsamında yapılan görüşmelerin suç sayılmasının . Anayasa’da korunan ve AİHS’in 10. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünü ihlal ettiği dile getirildi. Tar’ın HDK toplantılarına katılımı, toplumsal cinsiyet eşitliği çalışmaları, öğrenci eylemleri gibi barışçıl ve anayasal sınırlar içindeki faaliyetlerinin “örgüt üyeliği” gerekçesi yapılması bu çerçevede değerlendirildi.
Dilekçede ayrıca toplantı ve gösteri yürüyüşü ile örgütlenme özgürlüğünün de ihlal edildiği vurgulandı.
“Yoğun katılım” iddiası
Tar’ın ifadesi alınmadan doğrudan tutuklamaya sevk edildiğine dikkat çekilen dilekçede, tutuklama gerekçesi olarak “HDK’nin toplantılarına yoğun katılım” gösterildiği, ancak dosyada yalnızca dört toplantıya dair belirsiz iddiaların yer aldığı belirtildi. Bu toplantıların örgütsel nitelikte olduğuna dair somut delil bulunmadığı, gazeteci olarak bu toplantılarda yer almanın suç sayılamayacağı vurgulandı.
Anayasa Mahkemesi’ne sunulan dilekçede tutuklamanın Anayasa’nın 19. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesi ile güvence altında olan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlal edildiği vurgulanarak suç işlediğine dair somut, güncel ve yeterli bir delil bulunmaksızın tutuklandığı belirtildi. Özellikle, 13 yıl önce yapılan ve hiçbir örgütsel talimat ya da şiddet çağrısı içermeyen telefon görüşmelerinin suç delili yapılmasının bu hakkı ihlal ettiği ifade edildi.
Adil yargılanma hakkı ihlalleri
Ayrıca soruşturma sürecinde gizlilik kararı gerekçe gösterilerek savunmanın dosyaya erişiminin engellendiği, avukatlara gözaltı kararlarının bile gösterilmediği, buna rağmen tutuklama tedbiri uygulandığı ifade edildi. Bu durumun adil yargılanma hakkını ve silahların eşitliği ilkesini ihlal ettiği belirtildi.
Siyasi bir tutuklama
Dilekçede, Tar’ın tutuklanmasının ardında yer alan asıl nedenin gazetecilik ve insan hakları çalışmaları olduğu, dolayısıyla yürütülen soruşturmanın ifade ve örgütlenme özgürlüğünü bastırmayı hedeflediği ifade ediliyor. Anayasa’nın 14. maddesi ve AİHS’in 18. maddesi uyarınca, temel hak ve özgürlüklerin ancak meşru amaçlarla sınırlanabilir.
Makeme kararı olmaksızın dinleme yapıldı
Dilekçede, özellikle dosyada yer alan telefon ve ortam dinleme kayıtlarının hiçbir hakim kararı olmadan elde edildiği, bu kayıtların Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre derhal imha edilmesi gerekirken delil olarak kullanıldığı ifade edildi. Yargıtay içtihatlarına da atıf yapılan dilekçede, bu tür dinlemelerin tek başına suç delili olarak kabul edilemeyeceği, yalnızca emare niteliği taşıyabileceği vurgulandı.
Dilekçede, Tar’ın 13 yıl önce yaptığı haber amaçlı telefon görüşmelerinin, bugün “örgüt üyeliği” delili yapılmasının hukuki öngörülebilirlik ilkesine de aykırı olduğu vurgulandı. AİHM’in Kavala kararına atıfla, geçmişte kapanmış bir soruşturmanın yıllar sonra yeniden açılıp ağır tedbirlerin gerekçesi yapılmasının ifade ve örgütlenme özgürlüğünü tehdit ettiği ifade edildi.
Tar’ın tanınmış bir gazeteci ve insan hakları savunucusu olduğu hatırlatılarak, tutukluluğunun yalnızca kendisine değil, tüm sivil toplum alanına yönelik caydırıcı bir mesaj taşıdığı ifade edildi. Dilekçede, Tar’ın serbest bırakılması ve tutukluluğunun hak ihlali olarak tespit edilmesi talep edildi.