Üniversite öğrencisi Kemal Kurkut’un 2017 Newroz’unda Diyarbakır’da polis kurşunuyla öldürülmesine ilişkin davada 17 Kasım tarihinde karar çıkması bekleniyor. Olay anında çektiği 8 fotoğraf karesiyle “canlı bomba” olduğu iddiasıyla örtbas edilmeye çalışılan Kurkut cinayetine dair gerçeği ortaya çıkaran gazeteci Abdurrahman Gök’ün evine 2 defa baskın yapıldı ve hakkında 20 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. Gazeteci Gök kendisine yönelik baskıların temel nedeninin Kurkut cinayetine dair resmi söylemi yalanlayan fotoğraflar olduğuna işaret ediyor: “Diyarbakır Valiliğinin alelacele yaptığı ‘canlı bomba’ açıklaması, basının pozisyon belirlemesi için verilen bir talimattı. Bu talimatı yerine getirmeyip gerçeği yazanlara bedeli ödetildi ve halen de ödetiliyor.” Basın ve ifade özgürlüğü sıralamalarında her geçen yıl daha da geriye giden Türkiye’de yaptıkları haberlerle kamu yararı, halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkına hizmet eden gazeteciler tutuklanıyor, yargılanıyor, işinden oluyor ve baskı ile sansüre maruz kalıyor. Kurkut’un polis kurşunuyla vurulma anını yakaladığı 8 fotoğraf karesiyle hafızalara kazınan gazeteci Abdurrahman Gök de hakikati haberleştirdiği için cezalandırılan gazetecilerden biri. Kurkut cinayetini dünyaya duyuran ve davanın seyrini değiştiren kareleri çeken gazeteci Gök’ün yaşadığı baskılar, gazetecilerin Türkiye’de yaşadıklarının bir fragmanı gibi.
Valilik ‘canlı bomba’ dedi ancak…
Diyarbakır’da 21 Mart 2017’de yapılan Newroz kutlamasında 23 yaşındaki İnönü Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölümü öğrencisi Kemal Kurkut alanın girişindeki arama noktasında polis kurşunuyla öldürüldü. Diyarbakır Valiliği, gazeteci Gök’ün çektiği fotoğraf kareleri yayınlanmadan önce yaptığı açıklamada Kurkut’un “canlı bomba olma ihtimali” nedeniyle öldürüldüğünü öne sürdü. Birçok ajans, televizyon ve gazete olayı “Nevruz alanı girişinde bıçaklı bir kişi vurularak öldürüldü” başlığı ile geçti. Haber takibi için Newroz alanında bulunan gazeteci Gök’ün Kurkut’un vurulma anında çektiği fotoğraflar dihaber’de “İşte Diyarbakır’da gencin kare kare vurulma anı” başlığıyla yayınlandıktan sonra olaya dair gerçeğin çok farklı olduğu gözler önüne serildi. Fotoğraf kareleri, Valiliğin canlı bomba iddiasının aksine Kurkut’un elindeki bıçağı kendisine doğrulttuğu ve vücudunun üst kısmı çıplak şekilde koşmaya başladığı sırada polisin açtığı ateşle öldürüldüğünü gösteriyordu.
İkinci açıklama: böyle sonuçlanmasını istemezdik
İnsan hakları ve hukuk örgütleri, insan hakları savunucuları, aydınlar ve siyasetçiler yaptıkları açıklamalarda sağ yakalanabilecek olan Kurkut’un öldürülmesinin yargısız infaz olduğunu ifade etti, sorumluların derhal açığa çıkarılması ve cezalandırılması çağrısında bulundu. Sosyal medyada Kemal Kurkut adına bir kampanya başlatıldı. Fotoğrafların yayınlanmasının ardından gerçeklerden haberdar olan kamuoyunun yoğun tepkisi üzerine ikinci bir açıklama yapmak zorunda kalan Valilik, “Dünkü açıklamada da belirttiğimiz gibi şahıs elinde bıçak ve çantasında bomba olduğunu söylemiş. Güvenlik güçleri de nevruz kutlamasına katılan vatandaşların güvenliğini düşünerek böyle bir müdahalede bulunmuş. Böyle sonuçlanmasını istemezdik. Üzücü bir olay, konu her boyutuyla soruşturuluyor,” dedi.
İçişleri Bakanlığı idari soruşturma için müfettiş gönderdi
İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü idari soruşturma yürütmeleri için müfettiş görevlendirdi. İki polis, haklarında açılan idari soruşturma kapsamında görevden uzaklaştırıldı. Müfettişlerin daha sonra hazırladığı disiplin raporunda, polislerin Kurkut’u durdurmak için silah kullanmasının “kabul edilemez bir zor kullanma yöntemi” olduğu belirtildi. Olayla ilgili başlatılan disiplin soruşturmasında 6 polise 24 ay kademe durdurma cezası verildi.
Görüntüler olayın seyrini değiştirdi
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı da olayla ilgili soruşturma başlattı. Olay anına ilişkin kamera görüntüleri ve fotoğraflarda Kurkut’a ateş ettiği tespit edilen şüpheli polis memurları Y.Ş. ve O. M. gözaltına alındı. Bir polis savcılık ifadesi ardından serbest bırakıldı, Kurkut’a ateş ettiği tespit edilen polis memuru Y.Ş. ise tutuklama talebiyle sevk edildiği Sulh Ceza Hâkimliğince serbest bırakıldı. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Sulh Ceza Hâkimliği 25 Mart’ta Kurkut'un öldürülmesi olayı için yayın yasağı kararı verdi. Davada tutuksuz yargılanan sanık Y. Ş. hakkında “olası kastla öldürme” suçundan müebbet hapis istemiyle dava açıldı, diğer polis memuru O.M. hakkında ise takipsizlik kararı verildi. Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada sanık polis üzerine atılı suçlamaları reddetti. Hazırlanan raporlarda Kurkut’un seken mermi ile hayatını kaybettiği ileri sürüldü. Bugüne kadar on bir duruşması görülen davada savcı, Y.Ş. hakkında “bilinçli taksirle ölüme neden olma” suçundan 3 yıldan 9 yıla kadar hapis cezası talep etti. Davanın karar duruşması 17 Kasım 2020 tarihinde görülecek.
‘Polisler olay anında çektiğim görüntüleri silmek istedi’
Gazeteci Gök’ün mahkemede tanık sıfatıyla verdiği ifadesinde olay anında çektiği fotoğraf karelerinin polislerce silinmeye çalıştığı ortaya çıktı. Olay anında çektiği 28 fotoğraf karesini delil olarak soruşturma savcısına veren gazeteci Gök, olay günü yaşadıklarını şöyle anlattı: “Genç şahıs vurulduktan ve polisler başına toplandıktan sonra polisler beni fark edince çektiğim fotoğrafları makinemden sildireceklerini düşündüm. Hafıza kartımı çıkarıp hemen arka cebime koydum. Akabinde bir polis memuru yanıma gelerek bana ‘makineni ver, amirim seni çağırıyor’ dedi. Çağırdığı kişinin yanına gittiğimde bana olaydan görüntü alıp almadığımı sordu. Ben de henüz hazırlık yaptığımı, fotoğraf çekmediğimi söyledim. Ancak bana inanmayarak makinemin içini açmamı söyledi. Ben de açtım. İçerisinde hafızda kartımın olmadığını gördü. Ekranda da hafıza kartı yok yazısını görerek teyit etti. Çantamdaki kartları çıkarmamı istedi. Onları da çıkardığımda boş olduklarını gördüler. Çıkardığım kartlara format attılar. Ancak üzerimi aramadıkları için pantolonumun arka cebindeki hafıza kartını bulamadılar.” Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, Kurkut’un vurulduğu kontrol noktasında görevli 72 polis memuru hakkında “suç delillerini karartma ve gizleme” ve “görevi kötüye kullanma” suçlarından soruşturma açılması için izin istedi, Diyarbakır Valiliği ise polislerin ihmali olmadığı gerekçesiyle soruşturma izni vermedi.
Kurkut’u vuran polisin 9 yıl, gazeteci Gök’ün ise 20 yıl hapsi isteniyor
Fotoğraf kareleriyle Kurkut cinayetini bütün gerçekliğiyle gözler önüne seren Gök, cinayetten bu yana geçen üç yıllık süreçte maruz kaldığı baskıları şöyle anlatıyor:“O dönem dihaber’de çalışıyordum. Ajans daha sonra KHK ile kapatıldı. Kemal’in fotoğraflarını yayınladıktan sonra bir süre takip edildim. Hakkımda ‘ihbar olduğu’ gerekçesiyle bir ay sonra, 20 Nisan 2017 tarihinde evime baskın yapıldı. Ardından hakkımda üç ayrı soruşturma açıldı. Her üç soruşturmada da takipsizlik kararı verildi. Ancak Ekim 2018’de bu sefer de gizli tanık ifadeleri ve yaptığım haberler gerekçe gösterilerek üç gün boyunca gözaltında kaldım. İfadem alındıktan sonra serbest bırakıldım. İki yıl sonra hazırlanan iddianamede yaptığım haberler ve gazeteci arkadaşlarımla yaptığım birkaç telefon görüşmesi nedeniyle ‘örgüt üyeliği’ ve ‘örgüt propagandası yapmak’ suçlamalarıyla hakkımda 20 yıla kadar hapis cezası isteniyor.”
Gazeteciliğin ilk sorumluluğunun gerçek haber yapmak olduğunu ve gazetecinin sadakatle bağlı olduğu tek mercinin halk olduğunu ifade eden Gök, “Ama maalesef artık meslektaşlarımızın çalışmalarında, yaptığı işlerde gazetecilik adına çok az çaba görebiliyoruz” diyor. Gök sözlerine şöyle devam ediyor: “2017 Newroz’unda Kemal Kurkut’un gazetecilerin gözü önünde polis tarafından kurşunlanarak öldürülmesi benim için bunun en açık örneğiydi. Kemal’in vurulmasından sonra Diyarbakır Valiliğinin alelacele yaptığı ‘canlı bomba’ açıklaması, basının pozisyon belirlemesi için verdiği bir talimattı. Ve nitekim halka değil, iktidara sadakat ile bağlı olan tüm gazete ve basın yayın kuruluşları bu talimatı harfi harfine yerine getirdi. Bunu yerine getirmeyip gerçeği yazanlara bedeli ödetildi ve halen de ödetiliyor.”
‘Fotoğraflar yayınlanınca bu süreci yaşayacağımı tahmin etmiştim’
Kendisine yönelik baskıların nedenin Kurkut cinayetine dair fotograf kareleri olduğuna işaret eden Gök, “Tabii ki kamuoyu hakkımda açılan bu soruşturmaların ve davaların Emniyet Müdürlüğü ile Diyarbakır Valiliğinin açıklamalarını yalanlayan, kendilerini suçüstü yakalayan Kemal Kurkut fotoğrafları nedeniyle olduğunu düşünüyor. Ben de öyle olduğuna inanıyorum. Zaten o fotoğrafları yayınlayınca bundan da ağır bir süreci yaşayabileceğimi tahmin etmiştim. Fotoğrafların yayınlanmasından sonra her ne kadar sanık polis hakkında dava açıldıysa da, sanık polisin hala görevinin başında olması, nasıl bir kararla karşı karşıya olacağımızın da habercisi. Ama ne olursa olsun gazeteci yeter ki bir olaya ışık tutsun, insanlar o ışık sayesinde eminim yollarını bulacaklardır. Tıpkı iktidarda olanların bu fotoğraflar nedeniyle kamuoyunun vicdanı nezdinde mahkum olduğu gibi” ifadelerini kullandı.
Abdurrahman Gök’ün çektiği kareler 2017 yılında Musa Anter ve Özgür Basın Şehitleri Gazetecilik Ödülleri Fotoğraf dalında birincilik ödülü ve Metin Göktepe Gazetecilik Ödüllerinde Jüri Özel Ödülüne layık görüldü. Haber kaynaklarıyla yaptığı telefon görüşmeleri, sosyal medya paylaşımları ve yaptığı haberler gerekçe göstererek Gök hakkında “örgüt üyesi olmak” ve “örgüt propagandası yapmak” iddialarıyla 20 yıla kadar hapis istemiyle açılan davanın ilk duruşması 23 Şubat 2021 tarihinde Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görülecek.
Fotoğraflar olmasaydı kamuoyu canlı bomba yalanına inanacaktı
Ercan Kurkut
Kemal Kurkut’un ağabeyi Ercan Kurkut, kardeşinin cinayeti başta olmak üzere bu coğrafyada işlenen binlerce cinayetin aydınlatılmasında basının önemli bir rolü olduğunu söylüyor. Kurkut sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bu fotoğraflar olmasaydı kardeşimin cinayeti ‘canlı bombanın etkisiz hale getirildiği’ yalanıyla unutulup giden bir cinayet olacaktı. Fakat bir fotoğraf olayı aydınlattığı gibi, gazeteciliğin halkın haber alma için ne kadar kıymetli olduğunu da ortaya koydu. Gazeteci Abdurrahman Gök, Kemal’in gözlerine en son bakan basın çalışanı. Fotoğrafları çektikten sonra polislerin bütün gazetecilerin görüntülerine el koyduğunu görünce, fotoğrafları canı pahasına sakladı ve devletin bütün yalanlarını alt üst etti. Gazetecilik, karanlıkları parçalayan ve gerçekleri gün ışığına çıkaran bir mücadeledir. Abdurrahman Gök ve yüzlerce gazeteci gerçekleri ortaya koyduğu için tutuklama, dava ve gözaltı gibi baskılarla karşılaştı. Fakat hiçbir basın çalışanı geri adım atmadı. Gerçekleri ortaya çıkarmak için mücadeleye devam ettiler. Gazeteci Abdurrahman Gök şahsında bütün basın çalışanlarına teşekkür ediyoruz.”
‘Dava bizim için işkenceye dönüştü, adalet beklentimiz kalmadı’
Bütün dünyanın gözleri önünde gerçekleşen Kurkut cinayetinin devlet tarafından örtülmek istendiğini ifade eden Kurkut, “Yaklaşık üç yıldır süren bir mahkeme süreci var fakat davayla ilgili bir ilerleme olmadığı gibi süreç bizim için de bir işkenceye dönüştü. Raporlar gitti geldi ve katilin istediği gibi bir rapor hazırlandı. Katilin bütün talepleri yerine getirildi. Tekrar görevine döndü. Bizim hiçbir talebimiz yerine getirilmedi. Bizim bu davanın adil bir şekilde sonuçlanacağı konusunda bir beklentimiz kalmadı. Bunu daha önce de belirtmiştik. Türkiye’deki hiçbir kurumdan adalet beklentimiz kalmadı. Davanın bir an önce sonuçlanmasını umuyoruz. Adaleti dışarıda arayacağız. Hukuk mücadelesini sonuna kadar sürdüreceğiz” diye konuştu.
‘Gazetecinin fotoğraf kareleri sayesinde dava bu aşamaya geldi’
Kurkut ailesinin avukatı ve insan hakları savunucusu Serdar Çelebi, Kurkut cinayeti dosyasının bir gazetecinin mesleğinin gereklerini yerine getirmesi sayesinde bu aşamaya geldiğini vurguladı. Çelebi, “Olayın başında cinayet, cezasızlık politikasıyla kapatılmak isteniyordu. O fotoğraf kareleri ortaya çıkmasaydı Kurkut’un ‘canlı bomba’ olduğunun aksini söylemek, adli makamları buna inandırmak çok zor alacaktı. Ama amacı gerçekleri ortaya çıkarmak olan vicdanlı bir gazetecinin cinayeti fotoğraflaması ve kayıt altına alması olayın seyrini değiştirdi. Kamuoyu oluştu. Valilik hemen açıklamasını geri almak zorunda kaldı. Adli makamlar devreye girerek soruşturma başlattı. Gazetecinin çektiği fotoğraf kareleri sayesinde dava bu aşamaya geldi. Sadece bu olay bile gazetecilik mesleğinin kamuoyunun haber alma hakkı, gerçeklerin ortaya çıkarılması, insan hakları, demokrasi ve hukukun gelişimi için ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor. Toplumun doğru bilgiye erişimi konusunda önemli sorumluluğu olan gazeteciler mesleklerini özgürce yapabilmeli ve baskı olmamalı,” diye konuştu.
Kurkut ailesinin avukatı Serdar Çelebi
Olayın nasıl gerçekleştiğinin görüntülerde açıkça belli olduğunu söyleyen Çelebi, “Davada hukuka ve adalete uygun bir karar çıkar mı çıkmaz mı bunu mahkemede göreceğiz,” dedi.
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.