Soner Şimşek, MLSA TV’de bu hafta, Kırkayak Kültür Genel Koordinatörü, gazeteci Kemal Vural Tarlan’ı ağırladı.
19 Ağustos’ta “Popülist Siyasetin ‘Kullanışlı Malzemesi’ Göçmenler” başlığıyla yapılan programda Kemal Vural Tarlan, göçmenlerin giderek daha fazla popülist siyasetin malzemesi haline gelmesinin nedenlerine, bunun ne anlama geldiğine ve bu duruma karşı neler yapılabileceğine dair değerlendirmelerini paylaştı.
Tarlan, özellikle son on yılda popülist siyasetin dünyanın farklı yerlerinde göçmen karşıtı söylemler üzerinden yükselişe geçtiğini ve bu söylemlerin toplumlarda var olan öteki korkusu üzerine yerleştirildiğini söyleyerek değerlendirmelerine başladı. Daha önceleri siyasi olarak marjinal olan faşist partilerin söylemlerinin bu yükselişle birlikte ana akım siyasette giderek daha fazla yer bulmaya başladığını belirten Tarlan, Avusturya, İtalya, Danimarka ve Polonya gibi ülkelerde ortanın sağı veya solu olarak tabir edilen partilerin bu söylemler ile iktidara gelmesinin bu popülist dalgayı genişlettiğini söyledi.
‘1951'den bu yana uygulanan göç politikaları mevcut duruma çözüm bulamıyor’
1951 Cenevre Sözleşmesi ile belirlenen göç politikalarının mevcut duruma çözüm üretmekte yetersiz kaldığını söyleyen Tarlan, Cenevre Sözleşmesi’nin “istenilen mülteciler” için koruma sistemlerine zemin hazırladığına dikkat çekti. Tarlan, mevcut durumda göçmenlerin büyük çoğunluğunun “istenmeyen mülteciler” olduğuna dikkat çekerek bunun da sorunlara sebep olduğunu belirtti. Göçmen karşıtı popülist siyasetin sistemin ürettiği ve derinleştirdiği bu sorunlardan beslendiğini söyledi.
‘Bugün Türkiye'deki siyasetin göç meselesine bakışı ve pratikleri gerçekten sorunlu’
Tarlan, Türkiye’de iktidarın da muhalefetin de göç meselesine yaklaşımlarının sorunlu olduğunu belirterek bu yaklaşımın muhalefet için bir paradoksu da barındırdığına dikkat çekti. Göçmen karşıtı popülist söylemlerin kolay oy anlamına geldiğini söyleyen Tarlan, Türkiye gibi göçmen nüfusun yüksek olduğu ülkelerde bu söylemlerin kolay oy kazandırsa da gelecekten çaldığına dikkat çekti: “Göçmen sayısının az olduğu ülkelerde göçmen karşıtı siyaset oy kazandırıyor. Ama Türkiye gibi göçmen sayısının yüksek olduğu ülkelerde bir arada yaşam alanlarını dinamitlerseniz iktidar olunca bu ülkeyi nasıl yöneteceksiniz?"
Tarlan, iktidar olmayı hedefleyen muhalefet partilerinin kısa dönemli kazançlardan ziyade iktidar olmaları durumunda ülkeyi yönetmeleri gerekeceği gerçeğini göz önünde tutarak, birlikte yaşamayı kolaylaştıracak söylemlerde bulunmaları gerektiğini söyledi.
‘Geçicilik’ temelli koruma sistemi sorunlar yaratıyor
Tarlan, hak temelli göç çalışmaları yürüten sivil toplum örgütlerinin birçok kez “geçicilik” üzerine kurgulanan koruma sisteminin Suriyeliler için icat edildiğini ve ciddi sorunlar yarattığına dikkat çektiğini söyledi: “On yıldır burada olan insanlara 'siz geçicisiniz' dediğinizde bu insanlar burada bir hayat kuramıyor. Bu geçicilik hali gittikçe kırılganlıkları arttıran, sorunlara çözüm olmayan bir hal yarattı."
Tarlan, geçicilik üzerine kurgulanan bu koruma sisteminin ve toplumlar arasındaki ilişkilerin entegrasyonu da geciktirerek birlikte yaşayabilmenin önüne geçtiğine dikkat çekti.
Geçici koruma sistemi göçmenleri daima yardıma muhtaç halde tutuyor
Göçmenleri sürekli yardım edilecek bir topluluk olarak konumlandırmanın onların mağduriyetlerini kronikleştirdiğine dikkat çeken Tarlan, bu konumlandırmanın birlikte yaşam, toplumsal uyum eksenli göç programlarının yürütülmesinin önünde de engel teşkil ettiğini aktardı. Yardım odaklı göç programlarının göçmen ve ev sahibi topluluklar arasında içerlemeye sebep olduğunu söyleyen Tarlan, bu programların kısa dönemde kabul edilebilir ve yararlı olduğunu, uzun vadede ise popülist siyaseti besleyen sorunlar yarattığını söyledi: “Geçici koruma sistemleri kısa süreli sistemlerdir. Biz bunu on yıldır yürütüyoruz ve bu gittikçe sorunlar yaratıyor ve her iki toplumda da o sorunlar derinleşiyor. Siyasetçiler de bu sorunlar üzerinden siyaset yapıyor."
Tarlan, siyasetçilerin istismar ettikleri bu sorunların en fazla her iki toplumun yoksullarına zarar verdiğini söyledi.
Yardım odaklı koruma programları kazanç kapısı oldu
Koruma programlarının toplumsal uyum ve entegrasyonu hedeflemesi gerektiğini yineleyen Tarlan, mevcut yardım odaklı koruma sistemlerinin sorunlar yaratmasına rağmen devam ettiriliyor olmasını hem uluslararası insani yardım örgütlerinin hem de devletlerin bu sistemden kazanç sağlıyor olmasına bağladı: “Fonlar, koruma programlarındaki insani yardım alanına aktığı için ve uluslararası insani yardım örgütleri bu alanı kontrol ettiği için burada bir pazar haline geldi. Bu yüzden entegrasyon, birlikte yaşam programlarına fon verilmiyor. Göç güzergahlarının olduğu çevre ülkeler de kendi sınırları içerisinde göçmenleri tutarak bunun maddi karşılığını AB'den finanse etmeye çalışıyor.”
Tarlan, mevcut sistemin birilerine kazanç sağlasa da en fazla mültecilere zarar verdiğinin altını çizdi.
İnsan hakları temelli yeni bir siyasete ve sisteme ihtiyaç var
Tarlan, mevcut sistemin hem göçmenler hem de Türkiyeliler için sorunlar yarattığı ve bu sorunların popülist siyaset ve siyasetçiler tarafından istismar edildiği ortadayken yeni bir siyasete ihtiyaç olduğunu vurguladı. Tarlan, bu siyasetin bir ayağının uluslararası işbirliği olduğunu söyledi: “Avrupa ve gelişmiş ülkelerle bu yükün paylaşılacaği bir siyaset üretmek gerekiyor. Bu meselenin insan hakları açısından çözülmesi gerekiyor. Mültecilerin insanca ve onurlu bir şekilde yaşayacakları bir sistem oluşturmak gerekiyor."
Türkiye içinde ise bir gerçekle yüzleşilmesi gerektiğini belirten Tarlan, yıllardır burada olan göçmenlerin büyük çoğunluğunun artık bu toprakların bir parçası olduğunu kabul etmenin gerekli olduğunu söyledi. Tarlan, bu gerçeğin kabul edilmesinden sonra nasıl bir sistem kurulabileceğini anlatarak sözlerine devam etti: “Şeffat bir göç politikası, sistemi kurmak gerekiyor. Hem vatandaşların ne olduğunu bilebildiği hem de yardımların her iki toplumda ihtiyacı olanlara dağıtıldığı bir sistem. Hem de insanların haklarına erişebilecekleri bir sistem.” Tarlan, böyle bir sistemin “bir araya geliş noktalarını” arttırarak birlikte yaşamayı mümkün hale getirebileceğini de ekledi.
Popülist siyaset, dayanışmayı kriminalize ediyor
Avrupa’dan da örnekler veren Tarlan, mülteci karşıtı popülist siyasetin yükselmesiyle birlikte mültecilerle dayanışma içinde olan, hak temelli hareket eden kişi ve kurumların giderek daha fazla kriminalize edildiğine dikkat çekti. Tarlan değerlendirmelerini popülist siyaset ve siyasetçilerin bu eğilimine karşı göçmenlerle dayanışmanın ve dahası birlikte yaşamayı öğrenmenin daha karanlık bir gelecekten kaçınmak için şart olduğunu vurgulayarak sonlandırdı.
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.