CANSU ÇAMLIBEL
Putin Rusya’sının Ukrayna’ya yönelik olarak sürdürdüğü işgal harekâtına tepki olarak Batı bloğu ağır ekonomik yaptırımların yanı sıra politik bir tavır koyma ihtiyacı duydu. Rusya, geçen hafta Avrupa Konseyi üyeliğinden çıkarıldı. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından 1996’da üye olduğu Konsey, aynı kararı 2014’te Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesinin ardından bazı başat üye ülkelerin itirazları nedeniyle alamamıştı. Bu kez karar, 47 üye ülkeden 42’sinin oylarıyla alındı. Rusya ile birlikte “hayır” oyu kullanan tek ülke Ermenistan oldu. Azerbaycan ve Sırbistan ise oylamaya katılmama taktiği izleyerek Putin’i karşılarına almayacaklarını açık etmiş oldular. Türkiye ise aynı 2014’te Kırım ilhakı sırasında olduğu gibi Rusya’nın Konsey’den dışlanması konusunda çekimser kaldı. Ankara’nın aldığı pozisyonu ve Avrupa Konseyi’nden Rusya’nın dışlanmasının uluslararası toplum açısından ne anlama geldiğini konuşmak için Türkiye’de konuya tüm boyutlarıyla vakıf üç beş kişiden biri olan emekli Büyükelçi Erdoğan İşcan’ın kapısını çaldım. 2014-2018 arasında Türkiye’yi Avrupa Konseyi’nde Daimî Delege olarak temsil eden Büyükelçi İşcan, Ocak 2020’den beri Birleşmiş Milletler (BM) İşkencenin Önlenmesi Komitesi üyesi olarak görev yapıyor. Komite tarihinde Türkiye'yi temsil eden ilk isim. Kariyerinin önemli bölümünü uluslararası insan hakları hukukuna adamış bir diplomat.
Avrupa Konseyi’nin kararı doğru bir karar değil

Avrupa Konseyi’nin Ukrayna’nın işgalinin ardından Rusya Federasyonu’nu üyelikten çıkartma kararı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Avrupa Konseyi Statüsü bu yönde karara imkân veriyor. Hukuka uygun bir karar. Ama bunun siyasi açıdan doğru bir karar olduğunu düşünmüyorum. Uluslararası toplumun temel hedeflerine hizmet etmeyecek bir karar olarak görüyorum. Bugün de İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulan “uluslararası güvenlik mimarisi” içinde yaşıyoruz. Sistem 76 yıl boyunca çeşitli aşamalar geçirdi. İlk 45 yıl iki kutuplu dünya ve Soğuk Savaş. Sovyetler Birliği’nin dağılması ile tek kutuplu evreye geçiş. Şimdi uluslararası sistemin çok kutuplu düzene geçişi sürecinde etki alanlarına yönelik güç mücadelesine tanık oluyoruz. Ukrayna krizi de bu süreçte uzlaşı sağlanamamasının bir sonucu olarak görülebilir. Birleşmiş Milletler’in (BM) merkezinde olduğu ve Avrupa Konseyi, NATO, AGİT ve Avrupa Birliği gibi bölgesel kuruluşlarla desteklenen güvenlik mimarisinin temel sütunlarının durduğunu, ama bir güncelleme gerektiğini düşünüyorum.Putin’in izlediği hukuku, insanlığı hiçe sayan taktikler zorunlu kılmadı mı uluslararası toplumu bu tür daha önce emsali görülmeyen tepkiler vermeye?
Rusya’nın Ukrayna’yı işgale yönelik olarak başlattığı savaş uluslararası hukukun vahim bir ihlali, kabul edilemez bir saldırı suçu. Hiçbir gerekçesi olamaz. Uluslararası hukuk önünde hesap verilmesi gerekir. Keşke Putin bu savaşı başlatmasa, trajik insani sonuçlara yol açan bu yıkımı yaratmasaydı. Keşke zamanı durdurup geri çevirebilseydik. İçinde yaşamaya devam ettiğimiz güvenlik mimarisinin temel hedefi, kalıcı barış ve güvenliğin sağlanması. Hedefe ulaşılmasının temel aracı, çok taraflılık ve kurallara dayalı sistemin güçlendirilmesi. Yani çok taraflı diyalog yoluyla ortak hukuk alanı oluşturulması, hukuken bağlayıcı normatif yapı geliştirilmesi. Bundan daha iyisini bilen varsa dinlemeye hazırım, ben daha iyi bir sistem bilmiyorum. Bu sistemi korumaya devam etmeliyiz. Bu nedenle de Rusya’nın Avrupa Konseyi’nden dışlanmış olmasının barış ve güvenliğin korunması amacına hizmet ettiğini düşünmüyorum. Ortak değerler temelinde geliştirilen ortak hukuk alanının çok taraflı diyalog yoluyla korunmasının, sürdürülebilir barış ve güvenlik bakımından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Sistemin ihtiyaç duyulan ölçüde yenilenmesine yönelik reform çabalarının sürdürülmesi önemli, ama sistemin temel sütunları korunmalı. Temel sütunları yıkılırsa bina çöker. Bu kurallara dayalı çok taraflı sistemi, ortak hukuk alanını koruyarak ve aktörleri sahnede tutarak yürümeye devam etmek gerekiyor.Savaş hukuku nerede devreye giriyor?
Ne yazık ki uluslararası hukuk ihlalleri, bu kapsamda en vahimi savaşlar olabiliyor. Ama sistem bunlara müdahale için, yaptırım için mekanizmalar kurmuş. En başta BM Güvenlik Konseyi, BM Genel Kurulu, BM İnsan Hakları Konseyi diğer yapılar. Ayrıca, bağımsız uluslararası yargı kanalları var. Uluslararası Adalet Divanı devletleri yargılar. Uluslararası Ceza Mahkemesi bireyleri yargılar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) devletleri ve bireyleri yargılar. Her üç yargı organı da Rusya konusunda harekete geçti. Bu kapsamda olabilecek hukuki boşlukları doldurmak amacıyla özel mahkemeler kurulabilir. Çok sayıda örnek var. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı için de özel mahkeme kurulması girişimi var. Olur mu, göreceğiz.Rusya’nın Avrupa’nın önde gelen çok taraflı kurumlarından birinden süresiz olarak dışlanması insan hakları karnesi zayıf ve otoriter liderler tarafından yönetilen diğer ülkeler açısından ne anlama geliyor?
Bundan sonra kuralları ihlal edenleri evin içinde uslandırmaya ve doğru yola koymaya çalışmak yerine kulağından tutup evin dışında atınca ne olacak? Abartılı örneklerimi hoşgörün ama dışarıya atılanın daha da uzlaşmaz, çatışmacı ve saldırgan olmayacağının bir güvencesi var mı? Onun için bir aktörü çok taraflı diyalog forumunun dışına çıkarmanın temel amaca hizmet etmeyen bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Diplomaside öfkeye yer olmamalı. Diplomasiyi uluslararası satranç oyununa benzetirim. Stratejik hedeflere uygun taktik adımlar planlanmalı, atılmalı. Stratejik hedefe zarar verecek duygusal adımlardan kaçınılmalı. 2014’te de Rusya benzer biçimde hareket edip uluslararası hukukun temel ilkelerini ihlal edip Kırım’ı işgal ve ilhak etmedi mi?O zaman neden atılmadı Avrupa Konseyi’nden Rusya?
Çünkü o dönemde uzlaşı sağlanamadı. Ben 2014-2018 arası Strasbourg’da onu yaşadım. O zaman sadece danışma organı niteliğindeki siyasi kanat olan Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nde (AKPM) Rus parlamenter heyetinin yetkileri askıya alındı. Rusya parlamento heyeti 2015’ten itibaren AKPM toplantılarına katılamadı. Rusya da karşılığında Avrupa Konseyi bütçesinin yüzde 10’unu oluşturan yıllık katkı payını kesti. Bütçenin yüzde 10’u önemli bir rakam, Avrupa Konseyi ciddi şekilde etkilendi. Birçok proje o dönemde askıya alındı. Daha sonra çoğunluk diğer yöne döndü ve Rusya heyetinin yetki belgeleri onaylandı, AKPM’ye geri döndü. Konsey’in hükümetler arası yürütme kanadı Bakanlar Komitesi’nde şimdi olduğu gibi Statü uyarınca bir girişim olmadı o dönemde.Türkiye’nin 2014-2018 döneminde Rusya konusundaki pozisyonu neydi?
Diplomasinin işlevi, siyasi düzeye bilgi ve tavsiye sağlamak, siyasetin aldığı kararı uygulamak. Siyaset o dönemde diyalogun devam ettirilmesi yönünde tutum izlemeyi uygun gördü. Avrupa Konseyi içinde bu yönde düşünen grup ile birlikte hareket ettik. O dönemde de uluslararası hukuka uygun şekilde Kırım’ın işgalini ve ilhakını tanımamaya, Rusya’nın bu davranışını kınamaya devam ederek, taraflar arasında diyalogun temel amaçlara hizmet edecek şekilde yürütülmesi yönünde tutum izledik.Bugün (2022) Türkiye’nin izlediği politikayı nasıl buluyorsunuz?
Şu anda siyaset ve diplomasi kanallarının dışındayım, karar alıcı ve uygulayıcılarla doğrudan temasım yok, ama ben, Türkiye’nin 25 Şubat’taki ilk kararda çekimser kalmasını yanlış bulmuyorum. Çekimser oy kullanılmış olmasının, Türkiye’nin 2015’ten bu yana izlediği ilkesel tutumla tutarlı olduğunu düşünüyorum. Bu kararda çekimser kalınması, 42 üye devletin “Rusya’yı dışlama” yönünde oy kullandığı konjonktürde görünür oldu. Avrupa Konseyi’nde 47 ülke vardı, bugün Rusya’nın çıkarılmasıyla 46 oldu. 46’nın 27’si Avrupa Birliği üyesi. Avrupa Birliği’nin bir sübjektif dayanışma ilkesi vardır. Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi içinde 27’li bir grup olarak dayanışma içinde davranır. Birleşik Krallık, Norveç ve İsviçre de neredeyse her zaman AB ile birlikte hareket ederler. Rusya konusunda AB içinde farklı dengeler bulunduğunu da biliyoruz. Geçmişte Rusya karşıtlarını dengeleyebilen unsurların güncel koşullarda böyle bir işlevi yerine getiremedikleri ya da getirmekten kaçındıkları görülüyor. BM Antlaşması’nın ikinci maddesi kuvvet kullanımını yasaklar. Rusya’nın saldırısı bu temel normun ihlalidir. Kınanmalı, hesap sorulmalıdır. Buna hiçbir şüphe yok, bunu hiçbir şey değiştirmez. Ama bu, Rusya’nın uluslararası diyalog forumlarından dışlanması ile sonuçlanmamalı, bu yöndeki girişimler uzlaşıya varılması imkanını daraltır ya da yok eder. 25 Şubat’ta alınan karar ile Rusya’nın Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ve Parlamenter Meclis’teki temsil hakları askıya alındı, yani yürütme ve yasama kanadında. Ama AİHM’deki statüsünün ve Rus yargıcın görevinin devam edeceği bildirildi. 15 Mart’ta Rusya bir mektup göndererek Avrupa Konseyi üyeliğinden çekildiğini iletti. Aynı gün AKPM, Rusya’nın üyeliğine son verilmesini tavsiye etti. 16 Mart kararı ile Bakanlar Komitesi, Rusya’nın çekilme bildirimine de atıf yaparak, Rusya’nın üyeliğine son verdi.Rusya ‘Ben çekildim’ diyecek
