COVID-19 pandemisi sürecinde Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği'nin (MLSA) online olarak düzenlediği paneller devam ediyor. MLSA TV'de 14 Haziran Pazar günü Hafıza Merkezi Eş Direktörü Murat Çelikkan, Civil Rights Defenders Türkiye'den Sinan Gökçen, MLSA Proje Koordinatörü Ece Koçak, hak savunucusu Reha Ruhavioğlu ve İHD (İnsan Hakları Derneği) İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri hak savunucuları üzerinde son dönemde artan baskıyı Soner Şimşek moderatörlüğünde konuştu.
İlk konuşmacı olan Sinan Gökçen, Türkiye'de hak savunuculuğu alanının her zaman zorlu olmasından ancak son dört yıldır baskının daha da arttığını aktardı. Hak savunucuları olarak tüm haklara erişim hakkını savunduklarını belirten Gökçen, bunun da insanların ötekileştirildiği bir ortamda istenmediğinden bahsetti.
https://youtu.be/rxWD2SwXvRs
“Özellikle Kürt illerinde uygulanan baskı daha yoğun”
Hak savunucularının hak ihlallerine karşı mücadele ettiğini söyleyen ve sistemli bir baskıya sistemli bir şekilde karşı koyduklarını belirten İHD İstanbul Şube Başkanı GülserenYoleri, ihlalleri gerçekleştirenlerin deşifre edildiğine ve hak savunucuların sistem tarafından sevilmediğine değindi.
Hak savunucularının gözaltılarla, ölümle ve kaçırılmayla tehdit edildiğini ve yapılan eylemlerin itibarsızlaştırıldığını söyleyen Yoleri, İHD'nin yaptığı işler ve ilgilendiği alanlar üzerinden yaftalandığını söyledi.
Yoleri, görülen baskıya da şu sözlerle dikkat çekti: "İHD şubeleri 3'te 1 oranında azaldı. Özellikle Kürt illerinde faaliyet gösteren arkadaşlara baskı daha yoğun. Bu nedenle şubelerimiz kapanıyor. 3 yöneticimiz hala tutuklu."
“İktidar zorla yönetmeye başladığında insan hakları mücadelesi zora girmeye başlıyor”
Hak savunucusu Reha Ruhavioğlu da insan hakları mücadelesinin doğası gereği zor olduğundan ve bazen aktivistlerin ve ihlallerle mücadele edenlerin tehlikede olduğundan bahsetti.
"İktidar zorla yönetmeye başladığında insan hakları mücadelesi zora girmeye başlıyor" diyen Ruhavioğlu, iktidarın Gezi'den beri toplumu kutuplaştırarak zorla yönetme politikasını güçlendirmeye başladığına değindi. Bugün hala ayakta kalabilmenin insan hakları açısından önemini de vurguladı. İktidarın sivil topluma ne yaptığını sivil toplumdakilerin gördüğüne de değindi.
“Zora dayalı yönetimler demokratik alanı daraltıyor”
Hafıza Merkezi Eş Direktörü Murat Çelikkan, Gezi'nin bir kırılma noktası oluşturduğunu ancak dünyada zora dayalı yöneten iktidarların benzer örneklerinin olduğuna da dikkat çekti. Çelikkan, "Bu tüm dünyada sivil alanın daraltılması olarak söyleniyor, ben bunu demokratik alanın daraltılması olarak görüyorum" sözleriyle konuşmasını sürdürdü.
Türkiye'de ses getirebilecek kesimlerin hedef alındığı ve ilk önce medya ve basınla başlandığını sonrasında akademiden ses çıkmaması için Barış Bildirisi davasıyla kesimlerin bir bir yok edildiğinden bahsetti.
“Birbirimizin uğradığı ihlalleri raporlamak, sivil toplumun çalışma alanını daralttı”
MLSA Proje Koordinatörü Ece Koçak, otoriter ve popülist rejimlerin hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını teferruat olarak gördüklerine ve ihlalleri ortaya çıkaran gazetecileri, akademisyenleri tespit ettiklerine değindi. Onların bu nedenle yargısal tacize maruz kaldıklarını söyledi.
Hak savunucularının yurt dışından aldıkları fonlardan dolayı ajan veya terörist olarak görüldüğünden, uğradıkları ihlalleri raporlamanın çok zaman alan bir iş haline geldiğinden de bahseden Koçak, ifade özgürlüğü davalarında sadece gazetecilerin yargılanmadığına dikkat çekti.
Koçak sözlerine şöyle devam etti: “Edirne'de mültecileri haberleştirmek isteyen birçok gazeteci gözaltına alındı, şu anda hala biri tutuklu. Hak savunucuları ve gazetecileri baskılamak için farklı yöntemler izleniyor. Hak savunucuları baskılar altında çok büyük bir çaba sarf ediyor ancak toplumun tamamının destekleyeceği bir mücadele biçimi oluşturmak gittikçe zorlaşmaya başladı.”
“Osman Kavala neden içerde? Biz bu soruyu 3 yıldır birbirimize soruyoruz”
Sözlerine “Osman Kavala neden içerde?” sorusuyla başlayan Sinan Gökçen, bu sorunun cevabı olmadığını belirtti ve eskiden bir mesaj verilmek istendiği ve mesajın alındığını söyledi. Bu mesaja rağmen bu yolda devam eden devam ediyor diyen Gökçen, Kavala ile ilgili durumun bir hınca dönüştüğünü aktardı.
Gökçen sözlerine şu şekilde devam etti: "Osman niye içerde? Biz bu soruyu 3 yıldır birbrimize soruyoruz. Osman gibi birine bu zulüm neden yapılır anlamıyoruz. 'Biz herkese dokunuruz' mesajı verilmek istendi. Siyasetle ve sivil toplumun dili aynı değil. Bize o mesajlar ulaşmıyor."
Sivil toplum faaliyetlerinin dünyanın herhangi bir yerinde iktidara çekidüzen vermek için var olduğunu söyleyen Gökçen, iktidarın böyle bir alanı istemediğini de belirtti. Gökçen, Kavala için çağrıda da bulundu: "Kimse ortada bir mesaj var diye Silivri'ye gidip Osman'ı desteklemekten vazgeçmedi. Arkadaşımızı serbest bırakın."
“Yabancı heyetler Türkiye'ye gelmeye çekindiler”
Yoleri, insan hakları faaliyetine yönelik bir gözdağı olduğunu ve uluslararası alandan da desteğin arttığını söyledi. Büyükada ve Gezi davasıyla örgütlerin birbirleriyle olan ilişkisi kaldırılmaya çalışıldı diyen Yoleri, uluslararası pazarlıkların olduğunu da aktardı.
Yoleri sözlerini şu şekilde sonlandırdı: “Osman Kavala'nın tutuklu olması veya Büyükada davasında yabancıların yargılanması uluslararası alanda mesaj veriyor. Dava sürecinde yabancı heyetler Türkiye'ye gelmeye çekindiler.”
“Kavala’nın pazarlık için kullanılabileceği düşünüldü”
“Büyükada davasının başlamasıyla Osman Kavala'nın maruz kaldığı şey biraz farklı. Büyükada davasında toplantıdan haberdar olan işgüzar birileri bunu kullanmak istedi. Takvim gazetesi gibi gazeteler de olayı büyüttü” diyen Reha Ruhavioğlu, Kavala ile bir mesaj verilmek istendiğini belirtti. Avrupa’dan gelen tepkilerden dolayı bunun da bir pazarlık olarak görülmek isteneceğini vurgulayan Ruhavioğlu, 900 gün tutukluluk süresinin bu durumu inada bindirdiğini belirtti.
Murat Çelikkan, Osman Kavala’nın herhangi bir mensubiyeti olmadığını, herhangi bir siyasal oluşuma sığdırabileceğiniz biri olmadığını ve hem ulusal hem de uluslararası düzeyde farklı kesimler arasında bağlantı ve köprü görevi gördüğünü belirtti. Ayrıca Çelikkan sivil toplum için şunları söyledi: “Gençlerle bağ kurma sorunu olmasına rağmen, bu alan çok sayıda iyi yetişmiş gencin çalışma alanı haline geldi. Bunu küçümsememeliyiz. Gazeteciler, sosyologlar, akademisyenler bu alanda yer almak istiyor.”
Hak savunuculuğu alanının son birkaç yılda Türkiye'de genişlediğini ve çeşitlendiğini vurgulayan Ece Koçak, yeni kurulan derneklerin çalışanları arasında çok fazla genç olsa da, hak savunuculuğu alanında ön planda olan kişilerin daha eski jenerasyondan olduğuna dikkat çekti.
Koçak, bazı gençler arasında hak savunuculuğu mesleğinin cazip görülmemesine rağmen, Gezi davası sürecindeki mesaja karşı birçok gencin bu alanda yer almak istediğini aktardı. Koçak sözlerini şöyle sonlandırdı: “Gençler biraz daha örgütlü bir şekilde işler yapmaya başladılar. Gençler bu alana giriyor. Sadece öne çıkan ve görüşü sorulanlar bu konularda köşeleri tutan jenerasyondan olduğu için, gençler bu alanı tercih etmiyormuş gibi bir intiba var.”
15 Temmuz, uluslararası dayanışma için de milat oldu
Sinan Gökçen insan hakları örgütlerinin oluşturduğu dayanışma ağından bahsetti ve bu ağın bir web sitesi ve bülteni de olacağını söyledi. Ağda hiyerarşik bir düzenin olmadığına ve tamamen hak savunucuları arasındaki dayanışmayı ön plana çıkardığına dikkat çekti."
Gökçen, baskılanma sürecinin yarattığı güzel sonuçlardan birinin kalıcı bir ağın oluşturulması olduğuna değindi ve bu işin son derece meşru bir iş olduğunu söyledi. Gökçen sözlerini şöyle sonlandırdı: “15 Temmuz öncesi sivil toplum örgütleri kamu yönetimine bilgi, deneyim ve görüş aktarırdı. Ancak 15 Temmuz sonrası bu işi artık başka sivil toplum örgütleri yapıyor. Avrupa Birliği Delegasyonu da buraya gelip 1 saat sivil toplumla görüştüğünde 'sivil toplumla görüştük' diyor.”
İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, dayanışma ihtiyacının en çok arttığı bu dönemde dayanışma ağının güzel bir cevap olduğunu ve sivil toplumun etki gücünün zayıflatılmaya çalışıldığını belirtti.
Yoleri konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: “İHD olarak yapacağımızın en iyisini yapalım mantığıyla ilerlemeye başladık. Bir talepte bulunurken doğru düzgün yapabilirsek bundan sonuç alabileceğimizi gördük. İnsan hakları mücadelesinde moral bozmadan elimizden gelenin en iyisini yapmamız gerektiğini düşünüyorum.”
“Sivil toplumcuların en kötü zamanda sahayı terk etmemesi önemli”
Reha Ruhavioğlu sivil toplum mücadelesinde her zaman bir ümit olduğunu ancak bu dönemde tünelin ucundaki ışığın görülmediğini ve bu ışığı görmek için harcanacak çabanın işlerini yapmak için harcamaya karar verdiklerini belirtti.Sivil toplumcuların en kötü zamanda sahayı terk etmemesinin önemli olduğunu vurgulayan Ruhavioğlu, son bir yılda sivil toplumda bir şeylerin iyiye gittiğini de söyledi. “Birbirimize bakıp motive olduk ve son 1-2 yılda tekrar hareketlenme görmeye başladık” diyen Ruhavioğlu, gençlerin de bu alanda yer aldığını söyledi.Ruhavioğlu sözlerini şöyle sonlandırdı: “Sivil toplumun çalışma şekli değişti ve değişmek zorunda da kaldı. Sivil toplum daha teknik takipleri, daha güçlü bir şekilde ön planda tutmalı. Devlet, polis devletine dönüşmüş durumda. Polisin meseleye bakışı devletin meseleye bakışına dönüşüyor."
Murat Çelikkan, hak savunucularının varlığı ve taleplerinin bu rejim için bir tehlike olduğunu, yeni yöntemlerin gerekliliğinden ve direnmenin öneminden bahsetti. Çelikkan, ayrıca talep edilen her şeyin anayasal bir hak olduğundan ve yapılan baskıların yeni mağdurlar yarattığına değindi. Haksızlığa uğrayan insanların hak örgütlerine başvurduğunu belirtti. Çelikkan sözlerini sonlandırırken hak savunucuları üzerinden pasifize edilmeye çalışılanın tüm toplum olduğunu ve buna karşı bir mücadelenin yer aldığını söyledi. Bu dönemde uluslararası dayanışmanın da arttırılması gerektiğine dikkat çekti.Ece Koçak ise pandemiden sonraki dönemi görmenin zor olduğundan ve pandemi sırasında var olan sorunların daha görünür hale geldiğinden bahsetti. Pandemi döneminde yargıya erişimin tamamen yok olduğunu belirten Koçak, dava takibinin de nasıl sivil toplumun önemli bir ayağı haline geldiğini anlattı.Cezasızlıkla etkili bir mücadele için haksızlıkların raporlanma şeklinin önemli olduğunu ve dava takibinin bir tür arşiv oluşturduğunu aktaran Koçak, haksızlık yapan hakimlerin de bir gün yargılanacağını söyledi. Koçak sözlerini şöyle bitirdi: "Bizi en çok kaygılandıran şeylerden biri gazetecilerin izleyici olarak duruşmaya girip giremeyeceği konusu. Tabii ki kamu sağlığı gözetilmeli ancak duruşmaların aleniliği ilkesini ihlal edecek şekilde bu önlemlerin suistimal edileceğinden endişe duyuyoruz."
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.