30 Ekim 2016 tarihinde Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Dicle Haber Ajansı (DİHA) muhabiri Meltem Oktay, Mardin’in Nusaybin ilçesinde sokağa çıkma yasağının devam ettiği süreçte yaptığı haberler gerekçe gösterilerek “terör örgütü propagandası yaptığı” iddiasıyla 2017 yılında tutuklanmıştı. Hakkında verilen 4 yıl hapis cezasının istinaf mahkemesi tarafından onaylanmasının ardından Oktay ikinci kez tutuklanarak 2 yıl 7 ay cezaevinde kaldı. 24 Ekim 2019 tarihinde yürürlüğe giren Yargı Reform Paketi kapsamında Terörle Mücadele Kanunu’nun propaganda suçu ile ilgili maddesine gelen düzenlemenin ardından avukatının yaptığı itiraz sonucu 25 Ekim 2019 tarihinde Gebze Kadın Kapalı Cezaevinden serbest bırakılan Oktay ile tanıklık ettiği hak ihlallerini ve yaşadıklarını konuştuk.
‘BUNUN BAŞINA GELMİŞ OLABİLECEĞİNE İNANAMIYORSUN’
Cezaevine girdiği ilk günün kendisinde karmaşık duygular yarattığını belirten Oktay, “Bunun başına gelmiş olabileceğine inanmıyorsun. Bir yandan kendini güçlü olman gerektiğine ikna ediyorsun, bir yandan da uzun yıllardır cezaevinde bulunan insanları görünce şaşkınlık yaşıyorsun” diyerek dışardaki insanların bu durumdan bihaber yaşadığını anlatıyor.
‘İÇERİDE PEK ÇOK ŞEYE TANIKLIK ETTİM’
Cezaevinde zamanının büyük bir kısmını okuma ve araştırma yaparak geçirdiğini söyleyen Oktay, belli bir program çerçevesinde sistemli okumalar yaptığını söylüyor. Sokağa çıkma yasakları boyunca tanıklık ettiği olayları kaleme aldığını belirten Oktay, sözlerini şöyle sürdürüyor:“Sanırım cezaevinde yaptığım en iyi şey yaşadıklarımı yazmam oldu. Bu çalışmayı yayınlamayı düşünüyorum. Bunun yanı sıra her gün spor yapmayı ihmal etmiyordum. Yabancı dil konusunda da çalışmalarım oldu. Koğuşta bulunan arkadaşlar ile sık sık sohbet eder, onların hikayelerini dinlerdim. Bütün bu süreci değerlendirdiğimde kendi adıma verimli bir süreç geçirdiğimi düşünüyorum. İçeride pek çok insanın hikayesine dokundum ve onlarla birlikte pek çok şeye tanıklık ettim. Bu dönemin benim için geliştirici bir yanı olduğuna inanıyorum.”
‘HABERİME EL KOYDULAR’
Cezaevinde yaşanan hak ihlallerinin siyasi atmosfer ile paralel bir şekilde ilerlediğini belirten Oktay, pek çok cezaevinde olduğu gibi bulunduğu cezaevinde de hak ihlallerinin sıkça yaşadığının altını çizdi. Oktay, yaşadığı hak ihlallerini şöyle sıraladı:“Afrin’e yönelik askeri operasyon ve açlık grevi süreçlerinde özellikle çok sıkı uygulamalar getirildi. Kitaplarımıza sınırlamalar getirildi. Mektup içeriklerinde ‘sakınca’ bulma, yazın çalışmalarına el koyma, gazetelerin yasaklanması gibi durumlarla sık sık karşılaştık. Benim mektup olarak yazdığım habere el konuldu ve duruma itiraz etsem de bir sonuç alamadım. Her ay bir yoğun, bir de kısmi aramalar yapılıyordu. Bir ara tüm radyolarımıza el koydular. Yine hastane sevkleri konusunda yaşanan bazı sıkıntılar oldu. Siyasi koğuşlarda da zaman zaman yığılmalar oluyordu. Bu arada Miraz bebek de yanımızda kalıyordu. Son dönemlerde çocuğun yiyeceklerini içeri almadılar.”
‘DAYANIŞMA DAHA YAYGIN OLABİLİRDİ’
Cezaevinde dayanışmanın büyük önem taşıdığını belirten Oktay, özellikle diğer tutuklu gazetecilerden mektuplar aracılığı ile destek aldığını söyledi. Kendisine gelen kartların ve mektupların kendisini cezaevi sınırlarının dışına taşıdığını ve cezaevinden soyutladığını belirten Oktay, dayanışmanın bu anlamda büyük önem taşıdığını ve bu dayanışmanın daha yaygın olması gerektiğinin öneminin altını çizdi. Türkiye açısından bu dayanışmanın yetersiz kaldığını aktaran Oktay, sözlerini şöyle sürdürdü:
‘MİRAZ BEBEK BENİ KAPIYA İTEKLEDİ’
“Son bir yıldır denetimli serbestlikten yararlanmak için dilekçeler yazmama rağmen sürekli ret cevabı aldım. Bu konuda ümidimi kesmek üzereyken akşam saatlerinde gardiyanın mazgaldan seslenmesi ile tahliye kararını öğrendim. İlk duyduğunda algılama sıkıntısı oluyor. Güzel bir haber alıyorsun ama tam sevinemiyorsun. Çünkü ardında orada pek çok insanı bırakıp çıkıyorsun. Kaldığım koğuşta Miraz bebek de vardı. En büyük şaşkınlığı o yaşadı. Bana önce sarıldı, daha sonra beni kapıya doğru itekledi. Böyle bir anın annesi Gülistan Diken Akbaba’nın da yaşamasını çok isterdi. Minicik olmasına rağmen pek çok şeyi anlıyor Miraz bebek. Ceza nedir? Tahliye olmak nedir? Bunların hepsinin ne ifade ettiğini biliyordu.”
Yargı paketinin göz boyamaktan öte bir şey olmadığını söyleyen Oktay, asıl meselenin ifade özgürlüğü, gazeteci hakları ve basın özgürlüğünün yasal güvenceye altına alınması olduğunu belirterek, “Demokrasinin olmadığı bir süreçte aynı filmi tekrar tekrar izleriz. Bu çözüm değil. Halen haksız yere sadece haberlerinden dolayı yıllarca ceza alan arkadaşlarımız var. Tüm gazetecilerin özgürlüğüne kavuşması gerekiyor,” dedi. Oktay son olarak bundan sonra da gazeteci kimliğinden vazgeçmeyerek gerçekleri yazmayı bırakmayacağının altını çizdi.
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.