6 Şubat depremleri başta Adıyaman, Hatay, İslâhiye, Maraş’ta büyük yıkıma neden oldu. Adana, Urfa, Diyarbakır gibi kentler ise küçük çağlı yıkımlar yaşasa da çok fazla insan hayatı etkilendi. Her hafta deprem bölgesinde çalışan ya da yaşayan bir gazeteciden haber yayınladığımız bu yazı dizimizde bu hafta Diyarbakır’a gidiyoruz. Diyarbakır deprem yaşayan iller arasında olmasına rağmen sivil toplum kurumları (STK), meslek kuruluşları ve sendikaların güçlü bir altyapısı olmasından kaynaklı hızlı bir şekilde organize olarak birçok deprem bölgesine desteğe gitti. Depremi Diyarbakır’da yaşayan; Adıyaman, Malatya, Maraş’a da giden gazeteci Ardıl Batmaz, 6 Şubat’ı hem gazeteci hem de depremzede gözüyle aktardı.
ARDIL BATMAZ
6 Şubat depremi yaşandığında Diyarbakır’daydım. Depremin ilk saatlerinde Diyarbakır genelinde insanlar büyük bir panik içindeydi. Sarsıntının şiddeti ve süresi, kentte daha önce yaşanmış depremlerden oldukça farklıydı. İlk anlarda Diyarbakır'da yıkımın boyutları tam olarak anlaşılamamıştı. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte depremin etkisi netleşmeye başladı. Yıkılan 6 binada resmi rakamlara göre 411 ölüm meydana geldi. Bu binaların arasındaki en sembol olanı Galeria İş Merkezi’ydi. Galeria’nın çöküşü trajik bir olaydı çünkü binanın kentte sembolik bir yeri vardı. Birçok insan orada yaşıyor ya da çalışıyordu. Diyarbakır’daki ilk gözlemlerim, enkaz alanındaki kurtarma çalışmaları sırasında yaşanan kaos oldu. Ekiplerin ilk anda hızlı ve organize müdahalede bulunamaması nedeniyle insanlar kendi imkanlarıyla enkaz altında kalanlara ulaşma çabası içerisindeydi.
“Diyarbakır kriz anlarında organize olma becerisi olan bir kent”
Diyarbakır’ın sivil toplumu ve siyasi yapıları, toplumsal olaylara ya da krizlere karşı organize olma becerisiyle biliniyor. Deprem anında ve sonrasında Diyarbakır’ın bu özelliği bir kez daha kendini gösterdi. Diyarbakır'da deprem anından itibaren yardım çalışmaları ve koordinasyon için adeta seferberlik başlatıldı. Özellikle kentte faaliyet gösteren birçok sivil toplum kuruluşunun bir araya gelerek oluşturduğu Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu gerek Diyarbakır’a gerekse diğer deprem bölgelerine yardım ulaştırma konusunda hızlı bir refleks gösterdi. Bu süreçte yapılan yardımların büyük bir kısmı platformun koordinasyonuyla gerçekleşti. Kentin birçok noktasında toplanma ve konaklama yeri ayarlandı, depremzedeler buralara yerleştirildi. Günde 72 bin kişinin ağırlandığı bu merkezlerde vatandaşlara üç öğün yemek ve gıda desteği sağlandı. Dolayısıyla bu depremle birlikte sivil toplum örgütlerinin önemi bir kez daha açığa çıkmış oldu. Diyarbakır’da oluşturulan bu model en kısa sürede tüm illerde yaygınlaştırılmalı, olası bir felaket anında hayati öneme sahip olduğu düşüncesindeyim.
Depremi yaşayan illerin ortak dili: Çaresizlik
Depremin ardından Diyarbakır’daki ilk birkaç gün haber toplamak, mağdurlarla konuşmak ve yaşananları belgelemekle geçti. Ancak diğer kentlerden gelen haberler, felaketin asıl büyüklüğünü gösteriyordu. Hatay, Malatya, Adıyaman, Maraş gibi şehirlerde yıkımın boyutu çok daha ağırdı. Dolayısıyla bu kentlere gitme kararı aldım. İlk olarak Adıyaman’a gittim ve yaklaşık bir hafta Adıyaman’da kaldım. Ardından Maraş, Antep, Malatya ve bu kentlerin ilçelerine gitme fırsatım oldu. Buralarda yıkılan bina sayısı o kadar fazlaydı ki, her köşede bir enkaz vardı. İnsanlar sevdiklerini kurtarmak için zamanla yarışıyordu ancak yeterli kurtarma ekibi ve ekipman yoktu. Dolayısıyla gördüğüm tek şey çaresizlikti. Yıkımın büyüklüğünün ötesinde, insani bir kriz de daha belirgin hale gelmişti bu kentlerde. Yiyecek, su ve barınma eksikliği insanların günlük yaşamını ciddi şekilde etkiliyordu. Bölgedeki hava koşulları da zorlukları artırıyordu.
Muhatap bulamayan depremzedeler gazetecilerden yardım istiyordu
Afet ve kriz anlarında gazetecilik yapmak hiç kolay değil. Hele ki böyle büyük bir depremde gazetecinin görevi sadece olayları gözlemlemekten ibaret değil. Gittiğim tüm kentlerde ortak sorun, enkazda yakınları bulunan vatandaşların yardım ekiplerine ulaşmakta yaşadığı zorluklardı. Dolayısıyla bu depremzedeler, karşılarında muhatap bulamadıkları için gazeteciler aracılığıyla sorunlarını aktarmaya, yardım taleplerini iletmeye çalışıyordu. Bu durum biz gazeteciler için oldukça zorlayıcıydı çünkü bizim rolümüz arama kurtarma organizasyonlarını yürütmek değil, sahadaki tabloyu yansıtmaktı.
“Deprem bölgesinde hem gazeteci hem de aktivist olduk”
Olay yerinde mağdur insanların yaşadığı çaresizliği gördüğünüzde, sadece bir gazeteci olarak kalmak imkânsız hale gelmişti. Ama ne yazık ki biz de bu noktada muhatap bulamıyorduk. Yapabileceğimiz tek şey; temel ihtiyaç malzemelerine ulaşmakta zorlanan insanların sesini hızlıca duyurup, yardım çağrıları yapmaktı. Çoğu zaman bir gazeteci olarak yardım taleplerini duyurmanın yanı sıra, gelen yardımların doğru adreslere ulaştırılmasında da aktif bir rol üstlendik. Bölgeye tırlarla gelen yardım malzemeleri, düzensiz bir şekilde dağıtılıyor, bazı bölgelerde malzeme fazlası olurken, diğer bölgelerde ciddi eksiklikler yaşanıyordu. Örneğin, bazı mahallelerde insanların temel gıda ve su ihtiyaçlarını karşılayacak bir organizasyon yokken, başka yerlerde bu malzemelerin ihtiyaç fazlası olmasından ötürü kullanılamaz hale geldiğini gördük. Bu sebeple zaman zaman gelen yardımları koordine etmek gibi alışık olmadığımız sorumlulukları da üstlenmek durumunda kaldık. Dolayısıyla sadece bir gazeteci değil, aynı zamanda aktivisttik diyebilirim.
Uluslararası gazetecilik örgütleri yetersiz kaldı
Diyarbakır’daki gazetecilerin de bir kısmı doğrudan depremden etkilendi. Bazı gazetecilerin evleri ve birkaç yerel gazetenin ofisi hasar aldı. Gazeteciler ilk etapta bu sorunları yansıtmayarak haberlerini yapmaya, yurttaşların sesini kamuoyuna duyurmaya çalıştı ancak kendileri de depremzedeydi ve bu durum doğal olarak haber üretimini sekteye uğrattı. Ancak en büyük etkilerden biri, psikolojik ve fiziksel tükenmişlikti. Özellikle ilk günlerde, sahada çalışan gazeteciler hem profesyonel hem de duygusal anlamda büyük bir yük altındaydı. Bu süreçte ulusal ve uluslararası gazetecilik örgütlerinden ‘sınırlı’ destek geldiği söylenebilir. Bu örgütlerden gelen bazı fonlar ve destekler, eksikleri bir nebze gidermeye olanak sağladı ancak yetersiz ve geç kalmış bir müdahaleydi.
Diyarbakır’da gazetecilik dayanışması
Şunu da belirtmek gerekir ki sivil toplum örneğinde olduğu gibi basın sektöründe de Diyarbakır’da örnek bir davranış sergilendi. Ofisleri hasar almış gazetecilere ilk desteği yine Diyarbakır’daki gazeteciler verdi. Bu gazetecilere ofislerinde yer açtılar ve haber üretim süreçlerinin devam etmelerini sağladılar. Deprem sonrası süreçte gazetecilere yönelik ulusal ve uluslararası desteklerin daha kapsamlı ve sürdürülebilir hale gelmesi gerektiği, bu deneyimle bir kez daha ortaya çıktı.