AZİZ ORUÇ
Özgür Gündem gazetesinin Urfa Muhabiri Kemal Kılıç 18 Şubat 1993'te Urfa’da, Gazeteci Halit Güngen 18 Şubat 1992'de 2000'e Doğru dergisinin Diyarbakır Bürosu’nda uğradığı silahlı saldırı sonucunda yaşamını yitirdi. Güngen ve Kılıç, 90’lı yılların karanlığında katledilen onlarca gazeteciden sadece ikisiydi.
90’lı yıllar Türkiye tarihinin en karanlık ve aynı zamanda en utanç verici dönemlerindendi. Bu dönem, gazeteciler açısından da çok sorunlu ve bir o kadar da zorlu geçti. Hakikati yazmak için çabalayan, halkın haber alma hakkını savunan birçok gazeteci öldürüldü. Dönemin hükümet yetkililerin doğrudan gazetecilerin hedef gösterdiği, gazetecilerin isimlerini paylaştığı bir dönemdi. 1991’de dönemin başbakanı Süleyman Demirel, gazetecilerle ilgili soruya "Bunlar gazeteci değil militandır..." diyerek, cevap verdi.
Demirel'in "Bunlar gazeteci değil militandır" dediği gazeteciler ve sonrasında katledilen gazeteciler kimler miydi? “Mehmet Sait Erten / Denk (Diyarbakır 1992), Halit Güngen /2000'e Doğru (Diyarbakır 18 Şubat 1992), Cengiz Altun / Yeni Ülke (Batman 25 Şubat 1992), İzzet Kezer / Sabah (Cizre 23 Mart 1992), Mecit Akgün / Yeni Ülke (Nusaybin 2 Haziran 1992), Hafız Akdemir / Özgür Gündem (Diyarbakır 8 Haziran 1992), Çetin Ababay / Özgür Halk (Batman 29 Temmuz 1992), Yahya Orhan / Özgür Gündem (Ceylanpınar 9 Ağustos 1992), Hüseyin Deniz / Özgür Gündem (Ceylanpınar 9 Ağustos 1992), Musa Anter / Özgür Gündem (Diyarbakır 20 Eylül 1992), Hatip Kapçak / Serbest (Mazıdağı 18 Kasım 1992), Namık Tarancı / Gerçek (Diyarbakır 20 Kasım 1992), Kemal Kılıç / Yeni Ülke (Şanlıurfa 18 şubat 1993), Mehmet İhsan Karakuş (Silvan 13 Mart 1993), Ferhat Tepe / Özgür Gündem (Bitlis 28 Temmuz 1993), Nazım Babaoğlu / Gündem (12 Mart 1994), Seyfettin Tepe / Yeni politika (28 Ağustos 1995)”
O dönemde öldürülen onlarca gazetecilerden ikisi de Kemal Kılıç ve Halit Güngen’di. İki gazeteci de 18 Şubat tarihinde uğradığı silahlı saldırı sonucunda öldürüldü.
Kılıç’ın çalışma arkadaşı gazeteci Bayram Balcı ve Güngen’in kardeşi Süleyman Cihangiroğlu, Medya Hukukçular Derneği’ne (MLSA) konuştu.
31 yıl geçti
1990'da haftalık yayımlanan Yeni Ülke'de gazeteciliğe başlayan Kemal Kılıç, 1992'den itibaren Özgür Gündem Urfa temsilciliği yaptı. Kılıç aynı zamanda İnsan Hakları Derneği (İHD) Urfa şubesi yönetim kurulu üyesiydi. Kılıç, 18 Şubat 1993’te Urfa'da, akşam saatlerinde sivil giyimli askerlerce uğradığı silahlı saldırı sonucunda yaşamını yitirdi.
Kemal Kılıç ile 1992 yılının başlarında Yeni Ülke Gazetesi’nin Urfa Bürosu’nda çalışmaya başladığı zaman tanıştığını söyleyen Bayram Balcı, o günleri şöyle anlattı:
“Özgür Gündem Gazetesi çıktıktan sonra da birlikte çalışmaya devam ettik. Kemal, halkının özgürlük mücadelesine bağlı fedakar bir arkadaştı. O günlerde gazeteci arkadaşlarımız şehit ediliyor, biz de sürekli tehditler alıyorduk. Zor bir süreçten geçiyorduk, ama çalışmalarımızı da aksatmıyorduk. O gün, 18 Şubat 1993 günü akşama kadar gazete bürosunda çalıştıktan sonra Kemal bir akşam çayı demledi. Demlediği çaydan bir iki bardak içtikten sonra da Akçakale dolmuşuna yetişebilmek için bürodan çıktı. Giderken, ‘Hava kararmadan sen de evinde ol’ diye beni uyarmayı da ihmal etmedi. Kemal gittikten sonra ben de ev gittim. Eve gideli henüz yarım saat olmuştu ki, bir arkadaştan gelen telefonla Kemal'in Külünçe köyü yolunda öldürüldüğünü öğrendim...
Kemal şehit edileli 31 yıl oldu. Ancak, aradan geçen 31 yıla rağmen Kemal'i şehit ederek kalemini kırdıklarını sananlar yenildiler. Kemal Kılıç'ı ve gazeteci arkadaşlarımızı katledenler, ‘kutsal saydıkları devleti korumak için bu cinayeti işlediklerini’ itiraf ettiler, ama unutmasınlar ki hakikat devletten daha kutsaldır. Hakikat devletten daha güçlüdür.”
Genç bir gazeteci: Halit Güngen
Halit Güngen de 16 Şubat 1992'de "Hizbullah Çevik Kuvvet Merkezinde Eğitiliyor" haberinin 2000'e Doğru dergisinde yayımlanmasından iki gün sonra, 18 Şubat 1992'de derginin Diyarbakır Bürosu’nda uğradığı silahlı saldırı sonucunda yaşamını yitirdi. Güngen, yaşamını yitirdiğinde, henüz 21 yaşında genç bir gazeteciydi. Güngen, 1971'de Şırnak’ta doğdu. Şırnak Lisesi'ni bitirdikten sonra 1990'da Diyarbakır'da 2000'e Doğru Dergisi'nde gazeteciliğe başladı. Mesleğinin ilk yılında uğradığı silahlı saldırı sonucunda yaşamını yitirdi.
Beni ben yapan kişidir: Halit
Kardeşi Süleyman Cihangiroğlu Halit Güngen’in anlatırken şunları söyledi:
“Halit abime dair çok söyledim; daha da söylerim; benim için iki Halit var artık. Biri Halit abim, canım abim, yoldaşım, sırdaşım, dönüp dönüp sorular sorduğum, bana yol gösteren, benle sohbet eden, sarılan, gülen, güldüren Halit abim. Öyle her ölüm yıl dönümünde değil her gün konuştuğum biri, sıklıkla rüyalarıma girer. Acaba o olsa ne tepki verir diye düşünmem, sanki karşımdaymış gibi tepki verirken görürüm onu. Beni ben yapanlardandır. Eminim ki birçok kişiyi de etkiledi. Ama aslında aynı kişi değiller, onları etkileyen kişi gazeteci Halit Güngen’di.
Halit Güngen abimin aksine korkmazdı, durmazdı, sorardı; üstüne üstüne giderdi, yeter ki işin ucunda yeni bir şey öğrenmek olsun. Abim her insan gibi korkardı ölümden, hele de bir köşe başında görmediği bilmediği biri tarafından vurulmaktan. Korkardı annesinin dizine bir daha başını koyamamaktan, öpülüp okşanmamaktan. Bal gibi korkardı yüreğinde canlı sevgisi olan her insan gibi. Ama öteki Halit öyle mi, öğrenme aşkı, haksızlığa karşı durma bilinci, başkasının acısına karşı kayıtsız kalamamak tüm korkuların önüne geçer üstüne yürürdü. Başka türlüsünü yapmak elinden gelmezdi. Hep ‘O ölmedi yaşıyor’ diyorlar. Öyle değil, abim Halit’i 21’inde öldürdüler. Annemin ‘Halitim, malamin’ deyişi kaldı geriye, o da daha kaç bahar söyleyebilir bilmiyorum.
Ölmeyen, öldürülemeyense gazeteci Halit Güngen. O ölmedi öyle kolay kolayda öleceği yok. Ama neyleyim ben sarılamadığım abime… Evet, sadece 21 yaşındaydı tüm bunları yaparken. Daha ne söyleyebilirim?”
Sansür hep vardı
Cihangiroğlu son ağabeyine ilişkin anılarını da şöyle aktardı:
“Okul çağlarından arkadaşlarına önderlik ederken görürdüm onu. Büyük işler başaracağı çok belliydi. Bir haksızlık görmeye dursun, Halit’in susması söz konusu değildi. Ağzını kapatsanız elleriyle, gözleriyle anlatırdı. Dedim ya başka türlüsünü bilmezdi. 17-18’inde bile belliydi gazeteci olacağı. Kim durabilirdi ki bunun karşısında; biri durabilseydi o da annemiz olurdu, o bile duramazken kimin haddine… Halit demek, o sorulacak, o haksızlığa karşı duracak, o hakikat ortaya çıkacak demekti. Bu konulara girip Halit’i ölüm yıldönümünü gölgede bırakmak istemem. Ama bu kadarlık ömrümde ve de geçmişe dair okuduklarıma baktığımda baskının, engellemenin, sansürün olmadığı bir zaman bilmiyorum. Mesela hangi dönem Kenan Evren dönemiyle karşılaştırılabilir. Kaldı ki Halit Güngen’in ölümünü hazırlayan ortam da o dönemin eseridir.
Tam da bundan dolayıdır ki, 2010 yılında abimin katillerinin de olduğu söylenen kişileri saldıklarında, o dönemin Radikal Gazetesi’ne, ‘Abimin katillerini affediyorum’ dedim. Affediyorum çünkü eğer onlarsa, yirmilerinde içlerine ‘insan öldürmek’ yerleştirilmiş gencecik insanlar değiller asıl katil olanlar. Asıl sorgulamamız gereken bu katili yaratan o ortam. Asıl katili bulup yargılamadıktan sonra o yaşında o cinayeti de işlemiş olsa 10 küsur yıl cezaevinde kalmış bir insanın değiştiğine inanmak istiyorum. Onları affediyorum, abim de aynısını yapardı.”
1993 yılında öldürülen Kemal Kılıç için 2019 yılında gerçekleştirilen anma törenine yakınları katılmıştı...
Kılıç’a dair
Kemal Kılıç cinayetinde olayın tek tanığı gece bekçisi Ahmet Fidan, jandarmaya gördüklerini anlattı. Ancak, Fidan'ın ifadesinin üzerinde durulmadı ve Fidan'dan bir daha haber alınamadı. Kılıç'ı öldüren 9 milimetrelik Czech tabancası aynı yıl 24 Aralık'ta, Diyarbakır'da ele geçirildi. Silahın 15 olayda kullanıldığı ve Hizbullah yanlısı Hüseyin Güney'e ait olduğu belirlendi. Güney silahı başkasından aldığını söyledi ve Kılıç cinayetiyle ilgili suçlamaları reddetti. Diyarbakır 3 No'lu Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde (DGM) beş yıl yargılandı, 23 Mart 1999'da "Hizbullah üyesi olmak"tan müebbet hapis cezası aldı. Mahkeme Güney'i Kılıç cinayeti dâhil, silahla işlenen cinayetlerden sorumlu tutmadı. Aile 1993'te Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurdu. AİHM 28 Mart 2000'deki kararında Türkiye'yi 39 bin Sterlin ödemeye mahkûm etti.
Güngen’e dair
Halit Güngen cinayeti sekiz yıl "faili meçhul" kaldıktan sonra, 2000'de Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlayan 31 sanıklı Hizbullah Ana Davası'na konu olan 188 cinayet arasında yer aldı.
Cinayetle ilgili Fuat Balca, Abdülkerim Kaya, Cemal Tutar ve M. Faysal Bozkuş'un adı geçti. M. Faysal Bozkuş ise 2007'de tahliye oldu. 20 Aralık 2009'da mahkeme Balca, Kaya ve Tutar'ın aralarında olduğu 16 sanığı müebbet, Bozkuş'u ise 14 yıl hapse mahkum etti. Fakat Yargıtay 9. Ceza Dairesi'ne giden dosya karara bağlanamadan, 1 Ocak 2011'de Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMK) yürürlüğe girdi.
Bu kapsamda tutukluluk süreleri on yılı geçen 12 sanık tedbir şartıyla 3 Ocak 2011'de tahliye oldu. Güngen'i öldürmekten de yargılanan Fuat Balca, Abdülkerim Kaya ve Cemal Tutar da tahliye edilen sanıklar arasındaydı.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi 11 gün sonra 14 Ocak 2011'de tedbir şartıyla tahliye edilen sanıkların tekrar tutuklanmasına karar verdiyse de sanıklar bulunamadı. Yargıtay 26 Ocak 2011'de 16 sanığa müebbet, Bozkuş'a 14 yıl hapis cezasını onadı. Sanıklar bulunamadı.