Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği Hukuk Birimi
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Can Atalay hakkındaki kararına uyulmamasına hükmetti. Ayrıca Can Atalay’ın haklarının ihlal edildiği yönünde oy kullanan AYM üyeleri hakkında da suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. Karar Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) okunduktan sonra Can Atalay’ın milletvekilliği düşürülecek. Karar, yüksek yargıda derin bir çatlağa işaret ediyor. Önümüzdeki dönemde hem yargıda hem de siyasette AYM’nin rolü tartışmaya açılacak.
8 Kasım akşamı yayınlanan karar, AYM’nin sistemdeki konumuna ve yetkisine yönelik ağır eleştiriler içeriyor. Kararın dili hukuki olmaktan çok siyasi. Örneğin kararda AYM’nin Erdem Gül ve Can Dündar kararına atıfta bulunularak “...ortaya koyduğu gerekçeyle ağır ve haklı eleştiriler almış ve bu kararda inceleme yetkisini açık şekilde aşmıştır.” şeklinde eleştiri getirilmekte. Kararın devamında daha da ileri giderek AYM’nin, Leyla Güven kararına atıf yapması şu şekilde eleştiriyor: “... yargısal aktivizm sonucu vermiş olduğu ve kamuoyunda üniversitelere başörtü yasağı olarak bilinen, bizce de kabul görmeyen bir kararını gerekçe göstermesi dikkat çekici bulunmuş ve bir ironi olarak değerlendirilmiştir.”. Kararın yirmi birinci sayfasında “... hiçbir organ tarafından denetlenmemenin vermiş olduğu rahatlıkla da, içtihat yoluyla anayasal yetkisini sürekli artırmak ve kötüye kullanmak suretiyle ...” gibi siyasi eleştiriler yer buluyor.
Kararın anayasal kriz olarak değerlendirilmesinin sebebi, Türkiye’de ilk defa, yüksek mahkemeler arasında böyle bir çatışma görülmesi. Yargıtay, açıkça AYM’nin konumunu sorgulayarak, yetkisini kırpmayı amaçlıyor. Karar hiç şüphesiz Anayasa’nın 153. maddesinin açıkça ihlali anlamına geliyor. Keza Anayasa’nın 153.maddesi “Anayasa Mahkemesi kararları … yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.” hükmünü içeriyor. Ancak Yargıtay kararı Anayasa Mahkemesi’nin kararına uyulmamasına hükmederek Anayasa’nın bu hükmünü işlevsiz bıraktı.
Yargıtay bunun da ötesine geçerek, AYM üyeleri hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. Kararın kişisel bir hal aldığını gösteren bu tutum, yargıda son zamanlarda gündeme gelen gruplaşmalara işaret ediyor. İktidar cephesinden gelen karmaşık mesajlar da yargıdaki klikler arasında çekişme olduğu teorisini doğruluyor. AYM üyeleri hakkında suç duyurusunun herhangi bir sonuca varması mümkün değil. AYM üyeleri hakkında soruşturma izni ancak on beş kişilik Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu tarafından verilebiliyor. Genel Kurul en az onbeş üyenin 10’u ile toplanabiliyor. Atalay kararında on üyenin ihlal yönünde oy kullandığı düşünüldüğünde soruşturma izninin verilebilmesi hukuken mümkün değil.
Yargıtay tarafından verilen kararı hukuki bir karar olarak mütalaa etmek mümkün değildir. Yargıtay Birinci Başkanı tarafından derhal Yargıtay 3. Ceza Dairesi üyeleri hakkında disiplin süreci başlatılmalıdır. Dairede görevli hakimler derhal görevden el çekmeye davet edilmelidir. Yargıtay tarafından Anayasa Mahkemesi kararını uygulayacak bir daire teşkil edilmeli ve AYM’nin kararına uyularak Can Atalay tahliye edilmelidir. Aksine yapılacak her türlü tartışma ve işlem, Türkiye’nin yüz elli yıllık hukuk birikimini ortadan kaldırmaya yöneliktir. Anayasal düzene karşı Yargıtay 3.Ceza Dairesi tarafından girişilen bu darbe girişimi ancak hukuk çerçevesinde atılacak keskin adımlar ile durdurulabilir.
Yargıtay kararında en çok vurgulanan konu Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali tespitinin ötesinde karar vermesiydi. Yargıtay tarafından defalarca tekrarlanan “Süper temyiz mahkemesi” eleştirisi, aslında Anayasa Mahkemesi’nin yetkisini tespit kararı ile sınırlama isteğini gösteriyor. Anayasa değişiklik paketinin gündeme gelmesiyle, Anayasa Mahkemesi’nin de yetkisini sınırlayacak adımlar beklenebilir.