Haberler

Asayiş polisinin kaybettiği bir silah ve cezaevinde unutulan bir gazeteci

Asayiş polisinin kaybettiği bir silah ve cezaevinde unutulan bir gazeteci
Image

SEMRA
PELEK

Semra Pelek, 1998’den 2004’e kadar Milliyet gazetesinde Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) muhabirliği yaptı. Daha sonra sırasıyla Deutsche Welle radyosu (Bonn), Sabah gazetesi, Tempo dergisi ve bianet’te muhabirlik ve editörlük yaptı. Son olarak Milliyet gazetesinde politika editörü olarak çalıştı. Gazeteciliğinin yanı sıra çocuk kitapları çeviriyor. Almancadan Türkçeye çevirdiği kitaplar arasında Enno ya da Asfalttaki Karahindiba, Harika Bir Başlangıç, Görünmez Uli, Bezelye Çorbası Dedektiflik Takımı kitap serisi bulunuyor.

“Vaktinde duyarlı yaklaşıp sahiplenilseydi, bugün belki de benim gibiler bu ağır cezaları almaz ve muktedirler bu denli pervasız davranmazdı.”

Neredeyse çeyrek asırdır cezaevinde tutulan Eylül dergisi editörü Erdal Süsem'in yeniden yargılandığı davada mahkeme geçen hafta, Süsem hakkındaki müebbet hükmünün onaylanmasına karar verdi.  Bu dava bir karakol polisinin silahının kaybolmasıyla başladı, Süsem’se hakkındaki dosya mahkemeler arasında gidip gelirken tamamen unutuldu

Oysa Erdal Süsem, bundan on iki yıl önce bianet’in Hapis Gazeteciler ‘Suç’larını Anlatıyor başlıklı yazı dizisi için Edirne F tipi hapishanesinden gönderdiği yazıda cezaevindeki gazetecilerin unutulduğunu söylemiş, girişteki bu sözlerle sitem etmişti. Sitem yerini bulmamış olacak ki Erdal Süsem işkence altında imzalatılan ifadelere, çelişkili beyanlara, raporlara, Yargıtay’ın bozma kararlarına, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye’nin “adil yargılama hakkını ihlal ettiğini” kabul etmesine ve Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararına rağmen hâlâ cezaevinde.

Uzun yargılama, Erdal Süsem’in polisin silahının kaybolmasıyla ilgisinin olmadığını ortaya koydu ama yine de sürekli mahkûmiyet verilen dava sürecinde başka bir gerçek ‘bir kez daha’ açıya çıktı:  Türkiye’de ‘adil yargılama hakkı’, özneler solcular veya Erzurum’un bir köyünde doğmuş, anadili Kürtçe olan ‘vatandaşlar’ olduğunda işletilmiyor ve - ne yazık ki – gazeteciler, “yeteri kadar beyaz” ve “network’lerinden olmayan” meslektaşlarını cezaevinde pekâlâ unutabiliyor. 

Süre uzun ve Erdal Süsem’in ömrünü dört duvar arasında geçirmesine neden olan süreç karışık. Anlaşılır olması için kronolojik sırayla ve maddeler halinde anlatmakta fayda var:

Türkiye’nin ‘karanlık yılları’nda bir silah kayboldu

  • Küçükyalı Polis Karakolu’nda görevli asayiş polisi Ali Söylemez'in silahı, Türkiye’nin “karanlık yılları” olarak tarihe geçen 1990’ların sonunda, iddiaya göre gasp edildi.

  • Bu yıllarda devletin hedefinde sol örgütleri vardı ve sık sık “sol terör örgütlerine” operasyonlar düzenleniyordu. Hafıza sürekli hatırlatmayı gerektirir, o yılların ‘siyasi durumuna’ dair küçük bir hatırlatma: 1999 yılında İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir’di.  Her şey bir kenara - sendikacı Süleyman Yeter 39 yaşında, Terörle Mücadele Şubesi'nde gözaltındayken, 7 Mart 1999’da öldürüldü. Yeter’in işkence sonucu ölümüyle ilgili İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir ve Yeter'in sorgusu yapan polisler hakkında “işkence” iddiasıyla suç duyurusunda bulunulmuştu.

  • O dönemde İçişleri Bakanı’ysa Bayrampaşa Cezaevi’nde “sol örgüt” üyesi olmak iddiasıyla tutulan pek çok kişinin yakıldığı 19 Aralık 1999 Cezaevi Katliamı’nın gecesinde Milliyet gazetesine ‘Devlet girdi – Sahte oruç kanlı iftar’ başlığı attıran Sadettin Tandan’dı.

  • Silah gasp edildikten sonra, silahla hiç ilgisi olmayan bir operasyon düzenlendi: Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği (TİKB) örgütüne yönelik operasyonda gözaltına alınan bir kişinin ifadesine, ‘kendi örgütlüye’ uzaktan yakından ilgisi olmayan Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist TKP(ML) örgütünü mensupları arasında Erdal Süsem’in de olduğu yazıldı. (Not: İfade sahibi, savcılık ve hâkimlikte, poliste işkenceyle imzalatıldığını söylediği bu ifadeyi reddetti ve Süsem’i tanımadığını açıkladı).

Evde bulunamayınca babası gözaltına alındı

  • Bu ifadenin ardından bir gece, 4 Ekim 1999’da, Erdal Süsem’in ailesiyle yaşadığı ev basıldı. Süsem evde yoktu, onun yerine babası gözaltına alındı. Babasına ve gözaltına alınan lise arkadaşlarına Süsem’i suçlayan ifade vermeleri için işkence yapıldı. Süsem’in babası işkence sırasında kalp krizi geçirip hastaneye kaldırıldı.

  • Silahı gasp edilen polis emniyete getirildi ama Süsem orada olmadığı için teşhis yapamadı. Bunun yerine yazılı bir ifadeyle eşkâl verdi. (Not: Süsem ve avukatları yargılama sırasında polisin verdiği bu eşkâlle Süsem’in hiç ilgisi olmadığını belirtti.)

  • Polisin nezarette teşhis ettiği Süsem’in bir arkadaşı, silahın gasp edildiği tarihte Ankara'da askerlik yaptığı için savcılıkça serbest bırakıldı. Süsem’in babası da savcılıkça salıverildi.

Karakolda işkence

  • Erdal Süsem, 21 Mart 2000’de, İstanbul Kartal’da kimlik kontrolü sırasında gözaltına alındı.

  • Silahı gasp edilen polis Süsem’in gözaltında tutulduğu şubeye getirildi. Teşhiste silahını gasp eden kişinin Süsem olmadığımı söyledi.

  • Buna rağmen Süsem gözaltında tutulduğu dört gün boyunca, üzerine atılan suçları kabul etmesi için işkence gördü: Tazyikli soğuk su altında tutuldu, bedenine elektrik verildi, Filistin askısında saatlerce tutuldu. 

  • Süsem, sevk edildiği savcılık ve hâkimlik sorgusunda polis ifadesinin işkence altında imzalatıldığını söylese de, “Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist ve Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TKP/ML-TİKKO) silahlı terör örgütü üyesi olduğu ve bu örgütün faaliyetleri kapsamında gerçekleştirdiği iddia edilen eylemlerle ilgili olarak” tutuklandı.

  • Süsem’in yargılandığı dönemin İstanbul 4 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde (DGM) “örgüt üyeliği” iddiasıyla açılan soruşturma hakkında “delil yetersizliğinden" takipsizlik kararı verdi.

  •  Ancak, bu arada savcı görevden alındı. Tayin edilen yeni savcı, polisin kayıp silahının ekspertiz raporunu kendine dayanak aldı. Savcı bu silahla işlendiği öne sürülen suçlardan sadece birinden Süsem’i sorumlu tuttu. Bu kez Süsem hakkında, Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) sonradan değişen 146/1 maddesinde düzenlenen, “Anayasal düzeni silah zoruyla yıkıp yerine Marksist temele dayalı bir düzen kurmak " iddiasıyla dava açıldı.  Süsem’e bu kez, “TKP/ML-TİKKO örgütüne üye olmak, bomba ve molotof atmak, örgüt adına tehditle para almak, insan öldürmek” suçlamaları yöneltildi.  

Görgü tanığı yüzleştirme için dinlenmedi

  • Kayıp silahla işlendiği öne sürülen cinayette maktul H.T’nin eşi görgü tanığı olmasına rağmen duruşmada dinlenmedi, yüzleştirme yapılmadı. Maktulün eşi, eşini vuran kişinin uzun boylu ve iri yarı olduğunu belirten eşkâl vermişti, ancak Süsem’in boyu 1.65’ti ve iri yarı değil, ince yapılıydı.

  • Bütün bu lehe delillere rağmen DGM’lerin kapatılmasıyla 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden yargılama sonunda, 26 Aralık 2005 yılında Süsem hakkında müebbet hapis cezası verildi. Mahkeme Süsem’i, “TKP ML-TİKKO örgütü adına 10 Şubat 1999 tarihinde bir kişinin ev ve arabasının kurşunlaması, H.T.nin öldürülmesi, polis memurunun tabancasının gasp edilmesi” eylemlerinden sorumlu tuttu.

  • Ancak, Yargıtay bu kararı, 12 Temmuz 2006’da, Süsem’in yargılandığı davanın celselerinden birinin tutanağında kâtip ve üye imzasının bulunmadığı ve gerekçeli kararın son sayfası mahkeme başkanı tarafından imzalanmadığı için bozdu.

  • 12. Ağır Ceza Mahkemesi, yeniden yargılama sonunda verdiği ilk kararda direnerek, 13 Haziran 2007'de, müebbet hapis cezasını yeniledi. Erdal Süsem kararla birlikte tahliye edildi.  

  • Yargıtay, 7 Nisan 2008’de, yerel mahkemenin Süsem hakkındaki hükmünü, “yeterli gerekçe içermemesi” nedeniyle bozdu. İkinci kez yapılan yargılamada 12. Ağır Ceza Mahkemesi, kararında yine direndi ve müebbet hapis cezası verdi.

Eylül Sanat Dergisi suç unsuru oldu

  • Süsem’in tahliye olmadan önce tutuklu bulunduğu Tekirdağ 1. No'lu F Tipi Cezaevi’nde dört arkadaşıyla birlikte fanzin olarak çıkarmaya başladığı, tahliye olduktan sonraysa matbaada basılarak yayımlanan Eylül Sanat Edebiyat dergisi, yeniden tutuklanmasının gerekçesi yapılacaktı.

  • Süsem, hakkındaki yargılama sürerken, 1 Şubat 2010 tarihinde, Eylül Sanat dergisindeki yazılar gerekçe gösterilerek, TCK’nin 314. maddesinde düzenlenen “örgüt üyeliği" iddiasıyla gözaltına alındı ve 5 Şubat 2010 tarihinde İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nde tutuklandı. Süsem, Edirne F Tipi Hapishanesine gönderildi.

  • “MKP örgüt yöneticiliği” iddiasıyla yürütülen bu yeni soruşturmada Süsem’e karşı delil olarak Eylül Sanat Edebiyat dergisi için mahkûmlarla yaptığı konuşmalar, cezaevinden gönderilen “görüldü” mühürlü mektuplar ve kitaplığında bulunan kitaplar gösterildi.

Türkiye adil yargılama hakkının ihlal edildiğini kabul etti

  • Tutuklamanın ardından Yargıtay bir önceki dosyayı gündemine aldı. Daha önce dosyayı iki kez esastan bozan Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 24 Şubat 2011’de verdiği kararla bu kez dosyayı onadı. Kararın ardından Süsem’in avukatı Fazıl Ahmet Tamer davayı, “soruşturma evresinde müdafi yardımından yararlanma hakkına sistematik olarak kısıtlama getirildiği”, “mahkûmiyet kararının müdafi yardımı olmaksızın alınan ifadelere dayandırıldığı” ve bunların sonucunda “adil yargılama yapılmadığı” gerekçesiyle, 23 Temmuz 2011 tarihinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdı.

  • Türkiye, AİHM'e 6 Eylül 2018 tarihinde gönderdiği tek taraflı deklarasyonda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6. maddesinde düzenlenen, “adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini” kabul etti. AİHM bunun üzerine başvurunun kayıttan düşürülmesine karar verdi ancak, Türkiye’nin tek taraflı deklarasyon metninde belirttiği şartlara uymaması hâlinde başvurunun tekrar kayda alınabileceğini belirtti.

  • Süsem’in avukatı AİHM kararına dayanarak, 8 Temmuz 2009 ve 16 Temmuz 2009 tarihlerinde İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne yargılamanın yenilenmesi talebinde bulundu. Mahkeme, 16 Ocak 2022 tarihinde verdiği kararla Süsem’in, “atılı suçu işlediğini sabit görerek” yargılamanın yenilenmesi talebini reddetti.

  • Bu kararın ardından, hükûmetin AİHM'e verdiği taahhüdü yerine getirmediğine ilişkin itiraz da 4 Mart 2020 tarihinde, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi.

  • Süsem’in avukatları bunun üzerine dosyayı, 3 Haziran 2020 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşındı. AYM, 13 Eylül 2022’de verdiği kararda, Süsem’in “Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkıyla bağlantılı olarak avukat yardımından yararlanma hakkının ihlal edildiğin” hükmetti. Yüksek mahkeme, kararın bir örneğini, “avukat yardımından yararlanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için” yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi.

  • Ancak, Yargıtay’ın bozma kararlarına iki kez direnen İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, 15 Aralık 2023 tarihinde görülen duruşmada, AİHM ve AYM'nin hak ihlali kararlarının öncesinde verilen müebbet hapis hükmünü onaylayarak, Süsem'in infazının aynı şekilde devamına karar verdi.

‘Haksız ve adil olmayacak şekilde yargılandım’

Yaklaşık 25 yıl süren davanın en kısa yazılabilecek özeti böyle. Geriye klasörlerce dosya ve Süsem’in geçen haftaki karar duruşmasında söyledikleri kaldı:

 “Polis Ali Söylemez'in silahını gasp eden kişilerle ilgili verdiği ifadesinde eşkâllerin benimle hiçbir alakası yok. Polis, Söylemez'e benim 13 yaşımda olduğum fotoğrafı gösteriyor ve o yaştaki fotoğrafım üzerinden teşhis yapıldı. Ali Söylemez’i tanımadığımı, silahını gasp etmediğimi her zaman söyledim. Hiçbir delil olmadan suçlanıyorum. Delilsiz suç olmaz, kanunsuz suç olmaz.”

“Bu dosya 25 yıllık, çeyrek asra denk gelen bir dosya, 22 yıldır hükümlüyüm. Haksız ve adil olmayacak şekilde yargılandım ve halen de yargılanıyorum. 22 yıl rakamla çok rahat ifade edilen bir sayı ancak, yaşarken çok uzun bir süre, bunun karşılığı yok.”

Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.