ÇİÇEK TAHAOĞLU
Gazeteci Beyza Kural’a haber takibi sırasında ters kelepçe takıp gözaltına alma girişiminde bulunan üç polisin yeniden yargılandığı davanın ikinci duruşması bugün (15 Şubat 2024) İstanbul 35. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Sanık polisler, 2015’te yaşanan olay nedeniyle açılan davada “iş ve çalışma hürriyetinin ihlali” suçundan para cezasına çarptırılmış, istinaf mahkemesinin bu kararı bozmasının ardından dava yeniden görülmeye başlamıştı.
Duruşmayı Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) temsilcisi Özgür Öğret, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) Dava Takip Koordinatörü Semra Pelek ve Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) avukatı Ülkü Şahin’in de aralarında bulunduğu çok sayıda gözlemci ve gazeteci takip etti. Gazeteci Beyza Kural, sanık polislerden K.A. ve Y.Ş. de duruşma salonunda hazır bulundu.
Savcı, sanıkların “iş ve çalışma hürriyetinin engellenmesine” ek olarak “kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanarak çalışma faaliyetlerinin engellenmesi” suçlarından cezalandırılmasına yönelik görüş bildirdi. Sanıklara savunmalarını hazırlamaları için süre verildi. Bir sonraki duruşma 12 Mart’ta görülecek.
Kural’ın avukatı AYM’nin tespit ettiği ihlalleri hatırlattı
İstanbul 35. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada sanıklardan K.A. gözaltı işlemini kendisinin yapmadığını söylerken, “geçerken gayriihtiyari bir şekilde bakmış olabilirim” dedi.
Gazeteci Kural da söz alarak şikayetinin devam ettiğini söyledi. Avukatı da AYM’nin müvekkilinin haklarının ihlal edildiğine dair kararını hatırlattı, iddianamenin bu anlamda eksik olduğunu ifade etti. Kural’ın şikâyeti üzerine dosyayı görüşen Anayasa Mahkemesi (AYM), kötü muamele yasağının ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermişti. Kural’ın avukatı, daha önceki duruşmalarda da sanıkların “kasten yaralama” ve “düşünce-kanaat hürriyetini engelleme” yönünden yargılanmasını talep etmişti. Mahkeme ise bu talebi hüküm kurarken değerlendireceğini söyleyerek reddetmişti.
Savcılık sanıkların cezalandırılmasına yönelik görüşünü tekrarladı
Duruşma savcısı, dosyadaki görüntüler ve fotoğraflar göz önüne alındığında, sanıkların atılı suçu kamu görevlisinin nüfuzunu kullanarak işlediklerinin sabit olduğunu söyledi. Sanıkların “iş ve çalışma hürriyetinin engellenmesine” ve “kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanarak çalışma faaliyetlerinin engellenmesi” suçlarından cezalandırılmaları yönünde görüş bildirdi.
Mütalaanın ardından söz alan sanıklar, daha önce verdikleri savunmaların geçerli olduğunu söyledi ve suçlamaları reddetti. K.A. savunma için ek süre talep etmedi. Duruşmaya katılmayan diğer sanık N.D.’nin beyanının alınarak dosyaya konulduğu öğrenildi.
Mahkeme sanıklardan Y.Ş.’nin savcılık görüşüne karşı beyanını hazırlaması için süre verdi. bir sonraki duruşmanın 12 Mart’ta görülecek.
Ne olmuştu?
İstanbul Üniversitesi önünde 2015 yılında, Yüksek Öğretim Kurumu’nun (YÖK) kuruluş tarihi olan 6 Kasım’da düzenlenen protestoya müdahale eden polis, bianet için haber takibinde olan muhabir Beyza Kural’ın basın kartını boynundan çekip aldıktan sonra, ters kelepçe takarak gözaltına almaya çalıştı.
Polis Yusuf Şanlı’nın “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak, size bunu öğreteceğiz” diye bağırdığı anlar, o sırada Kural’ın boynunda asılı kalan kamerasıyla kayıt altına alındı. Daha sonra diğer muhabirlerin de itiraz etmesi sonucu polisler Kural’ı ters kelepçeli bir şekilde serbest bıraktı.
Polisler hakkında bulunduğu suç duyurusu takipsizlikle sonuçlanan Kural, Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurdu. AYM, 18 Şubat 2021 tarihinde, “insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının”, “ifade özgürlüğünün ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine” karar verdi. Bu kararla birlikte üç polis hakkında, “iş ve çalışma hürriyetinin ihlali” suçlamasıyla altı aydan iki yıla kadar hapis talebiyle dava açıldı.
Olaydan altı yıl sonra İstanbul 35. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, savcılık esas hakkındaki görüşünde, dosyaya sunulan görüntülerde Kural’ın elinde basın kartı olmasına rağmen gözaltına alındığının görüldüğünü ve sanık polislerin kendilerine isnat edilen “iş ve çalışma hürriyetinin ihlali (TCK 117)” suçunu işlediklerinin sabit olduğunu belirtti. Savcı, bu gerekçelerle sanık polislerin cezalandırılmalarını talep etti. Savcı, sanık polislerin bu suçu “kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle” işledikleri yönünde görüş bildirerek, talep ettiği cezanın Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 119/1-e uyarınca artırılmasını da istedi.
Mahkeme sanık polisleri 6’şar bin lira para cezasına çarptırdı. Bir polis hakkında hükmün açıklanması geriye bırakıldı. Diğer iki sanık polis daha önce de suç işlediği için haklarındaki hükmün açıklanması geriye bırakılmadı. Polislerin 6 bin TL para cezasını 10 taksit halinde ödemesine karar verildi.
İstinaf Mahkemesi ise sanıkların kamu görevlisi olması nedeniyle cezanın alt sınırdan verilmemesi gerektiğini söyleyerek kararı bozdu. Ayrıca cezası ertelenen sanık polisin, adli sicilinde başka bir suç nedeniyle ertelenen cezası olduğu için de kararın bozulmasına karar verildi.