Gazeteci Abdi İpekçi, 43 yıl önce bugün, Mehmet Ali Ağca tarafından vurularak öldürüldü. Özgür basının her geçen gün içine daha fazla itildiği karanlık, 1 Şubat 1979’da bu kurşunla başladı.
Dönemin Milliyet gazetesi Yazı İşleri Müdürü olan İpekçi, aynı zamanda Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Başkan Yardımcılığını da yapmıştı. Abdi İpekçi'yi öldürülmesinin 43. yıl dönümünde Zincirlikuyu Mezarlığı'nda onu unutmayan gazeteciler, İpekçi’yi Türkiye'de gazeteciliğe yaptığı önemli katkıları ile andı.
Abdi İpekçi cinayetinde olduğu gibi yargılanmayan failler, görülmeyen duruşmalar, karartılan deliller ve cevaplanmayan sorular, Türkiye’de cezasızlık kültürünün 43 yıldır nasıl işlediğini gösteriyor. İpekçi cinayetinde adil bir yargılama ve cezalandırma gerçekleşseydi bugün, Hafız Akdemir, Musa Anter, Uğur Mumcu, Hrant Dink, Ersin Yıldız, Ferhat Tepe, Yaşar Parlak ve Nuh Köklü gibi öldürülen onlarca gazeteci belki de hayatta olacak ya da faillerinin cezalandırılacağına dair adaletten umudumuz olacaktı. Ne var ki her cezasızlık, bir sonraki cinayetin yolunu hazırladı.
İpekçi suikasti, hiçbir zaman tam olarak aydınlatılmadı
Cinayetin aydınlatılmasına hangi ilişkiler ağının engel olduğunu tam olarak hala bilmiyoruz. Bilinen tek şey, her odağın payının olduğu ve Türkiye’de siyasi cinayetlerde artık “öldürülen gazeteci” başlığını faili meçhullerle andığımız.
Mehmet Ali Ağca, suikasttan beş ay sonra İstanbul Beyazıt Meydanı'nda bulunan tarihi Küllük Kıraathanesi'nde kağıt oynarken yakalanıp Maltepe Askeri Cezaevi'ne götürüldü. Ağca'yı yakalayan polis memuru, henüz 37 yaşındayken bilinmeyen bir sebeple emekli edildi. Sorgusu sırasında çelişkili ifadeler veren ve dava sürecini manipüle eden Ağca, konulduğu askeri cezaevinden de “içeriden aldığı yardımla” firar etti.
Ağca'nın 15 gün süren gözaltı sorgusunda İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş de bulundu. Ağca, önce suikastı tek başına gerçekleştirdiğini söylese de daha sonra Mehmet Şener, Yalçın Özbey ve Yavuz Çaylan'ın adını verdi. Şener ve Özbey yurt dışına kaçarken, Yavuz Çaylan yakalandı ve 10 yıl hapis yattı. Organizasyonda yer alan bir başka kritik isim, Oral Çelik'ti. Ancak Ağca, uzun süre Çelik'in adını vermedi. Çelik ise 1999’da üç ay hapis yattıktan sonra davası düştü. Çelik’in davası düştükten sonra mahkemeye nereden gönderildiği belli olmayan, “Özbey’in görüşme tutanakları” adı verilen belgeler ulaştı. MİT’in “imha ettik” açıklamasında ısrarı üzerine mahkeme, bu tutanakları teyit etmedi.
Bedrettin Cömert ve Uğur Mumcu’nun İpekçi cinayetinin kilit ismi dediği Abdullah Çatlı, suikastten aranırken 1978 Ağustos’unda Sakarya’da yakalansa da 48 saat sonra serbest bırakıldı. 1982 Şubat’ında Mehmet Şener ile Çatlı, bu kez “MHP” davasıyla aranırken, Zürih’te sahte pasaport ile yakalandı ve yine 48 saat sonra salıverildiler.
Uğur Mumcu, İpekçi cinayetine ilişkin “Şener geri verilirse İpekçi kıyası aydınlatılır, yitirilen her saniye önemli” diye yazmıştı. Mehmet Şener hiç yakalanamadı. İpekçi cinayetinin organizasyonunda yer alan Mehmet Şener, Yalçın Özbey ve Oral Çelik ise bu cinayetten dolayı hiç ceza almadıkları gibi sorgulanmadılar bile.
Ağca, 13 Mayıs 1981'de II. Ioannes Paulus'a suikast girişiminde bulundu. Suikast girişimi soruşturması boyunca tam 128 kez ifadesi alındı. 1986'da İtalya'da ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Haziran 2000'de dönemin İtalya Cumhurbaşkanı Carlo Azeglio Ciampi'nin affını onaylamasıyla Türkiye'ye iade edildi. Fakat sadece gasp suçundan Türkiye'ye iadesi kararlaştırıldığı için Ağca'nın Abdi İpekçi cinayetinden tekrar yargılanmasının mümkün olmadığı açıklandı. Mahkemede “Ben Abdi İpekçi'nin katili değilim. Sadece aktörlük yaptım” dedi.
İpekçi’nin ölümünün ardından bazı gazetecilere korumalar tahsis edilirken haber merkezlerinde güvenlik üst seviyeye çıkarıldı. Birçok gazeteci, iş çıkış saatleri ve eve gidiş güzergahlarını değiştirirken yine birçok önemli gazeteci ise güvenlik gerekçesiyle yıllık izne çıktılar. Bu çemberler her ne kadar gazetecilerin can güvenliği koruma adına çizilse de basın özgürlüğünü kısıtlanmasını da beraberinde getirdi. Bu süreç, baskının ve sansürün yanında gazetecilerin ve kaynaklarının birbirine ulaşmasının engellenmesi, habere ulaşma, kullanılan kelimelerden imtina etmeye kadar giden otosansür uygulamalarını doğurdu.
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.