15 Nisan’da yürürlüğe giren yeni infaz düzenlemesini esastan Anayasa Mahkemesi’ne taşımaya hazırlanan Ana Muhalefet Partisi CHP’nin itiraz dilekçesi tamamlandı.
CHP İstanbul Milletvekili ve Anayasa Profesörü İbrahim Kaboğlu tarafından kaleme alınan 100 sayfalık itiraz dilekçesinde, 69 maddelik paketin 17 maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu tespiti yapıldı.
Paketin özel bir af kanunu niteliğinde olduğu tespiti yapılan başvuruda, adli suçlular kapsama alınırken, siyasi suçluların kapsam dışına alınmasının eşitlik ilkesine aykırı olduğu belirtildi. Özel af düzenlemesinin COVID-19 salgınına karşı bir önlem niteliğinde çıkarılmasına karşın, bazı mahkûmları kapsama alınamasının cezaevlerindeki mahpusların yaşam hakkını tehdit ettiği itirazında bulunuldu. Acil tahliye talebi öne çıktı.
CHP’nin itiraz dilekçesinden öne çıkan satır başları şöyle:
İnfaz indirimi, “özel af kanunu” niteliğinde
Başvuru dilekçesinde, söz konusu infaz paketinin bir “özel af kanunu” niteliğinde olduğu tespiti yapıldı. İnfaz paketinin yürürlüğe girmesinin ardından, cezaevlerindeki mahpuslarının yarısının tahliye edildiğine dikkat çekilen başvuruda, paketin bu sonuçlarına dikkat çekilerek, “indirimden çok, özel af niteliğindedir” denildi. Başvuruda, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin af yetkisini düzenleyen Anayasa’nın 87. Maddesinde, “TBMM üye tam sayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilamına karar verir” hükmüne karşın, teklifin kabulünde nitelikli çoğunluk aranmadığı belirtildi. CHP’nin bu tespiti, 6 Mayıs’ta yaptığı usul itirazının da temelini oluşturuyordu.
COVID-19’a karşı mahpuslar arasında ayrımcılık yapıldı
Başvuru dilekçesinde, infaz paketinin COVID-19 salgınına karşı tedbir niteliğinde olup olmadığı da tartışıldı. Teklifin ilk görüşmelerinin yapıldığı TBMM Adalet Komisyonunda, açık cezaevlerinde kalan mahkûmların Adalet Bakanının yetkisiyle izinli olacaklarına ilişkin Ceza İnfaz Kanunu’na eklenen Geçici 9. Maddeye dikkat çekildi. Bu maddede, mahpusların izin nedenlerine COVID-19 salgını gerekçe gösteriliyordu, buradan yola çıkılarak kanunun çıkış noktasının da salgın olduğu tespiti yapıldı.
COVID-19 salgınının tüm mahpusların hayatlarını tehdit ettiği belirtilerek, “Hükümlüler arasında ayrım yapılmaktadır” denildi. Başvuruda, devletin böyle bir risk karşısında tüm mahpusların yaşam ve sağlık haklarını korumaya yönelik pozitif yükümlülüğü bulunduğu belirtildi. Buna karşılık, devletin söz konusu infaz paketiyle, bu yükümlülüğünü siyaseten araçsallaştırdığı vurgusu dikkat çekti.
CHP, pandemi nedeniyle mahpusların yaşam haklarının güvence altına alınmasının öncelikli olduğunu belirtti:
“Mahpusların yaşam hakkı, Devletin sorumluluk ve yükümlülük alanında olup, geriye dönülmez bir eşiğe gelinmeden, önyargılar aşılarak elden geldiğince nesnel, adil ve eşit bir düzenleme gereği acildir. Kuşkusuz, infaza ara vermek gibi seçenekler üzerinde de durulmalı; ancak, siyasi suçlular, gazeteciler, avukatlar, seçilmişler, kısacası iktidar karşıtları öncelikle değerlendirilmelidir. Hüküm özlüler dahil tüm tutuklular tahliye edilmelidir.”
İnfazda eşitlik ilkesi
Yürürlükteki kanunla, bazı suçların infaz hesabı yarı oranında hesaplanırken, bazı suçların cezalarının infazı ise 4’te 3 olarak belirlendi. CHP’nin başvurusunda, infaz hesabındaki bu eşitsizliğin Anayasa’nın eşitlik ilkesini düzenleyen 10. Maddesine aykırı olduğu belirtildi. Anayasa Mahkemesi’nin daha önce infazda eşitliğe ilişkin verdiği kararlar da dilekçede dayanak gösterildi.
Yüksek Mahkeme, daha önceki kararında infazda eşitlik ilkesine dair “aynı miktar cezayı alan iki hükümlüden birinin sırf suçunun türü nedeniyle daha uzun süre cezasını infaz ettikten sonra şartla salıverilmesi, cezaların farklı çektirilmesi sonucunu doğurur ve bu iki mahkum arasında eşitsizliğe neden olur” yorumunu yapmıştı.
Tutuklu ve hükümlü ayrımı
Yürürlükteki infaz paketi ile 105 bin hükümlü tahliye edilirken, suçluluğu henüz tespit edilmemiş 80 bini aşkın tutuklu ise cezaevinde kaldı. Paketin tutuklular açısından hiçbir düzenlemeye yer verilmemesi, CHP’nin itiraz başvurusunda da yer aldı.
Tutuklamanın bir istisna olarak uygulanması gerekirken, yargı sistemi üzerindeki siyasal baskılar nedeniyle artık bir cezalandırma yöntemine dönüştüğü ifade edilen başvuruda, COVID-19 salgını nedeniyle duruşmaların görülmemesinin tutuklular için daha ağır bir durumu da beraberinde getirdiğine dikkat çekildi:
“Hükümlüler, yani suç işlediği kanıtlanmış olup cezasını çekenler için COVID-19’dan dolayı özel düzenleme çıkaran TBMM, suçsuzluk/masumiyet karinesi altında tutuklu yargılanan şüphelilerle ve sanıklarla ilgili geçici bir adli kontrol hükmü kanunlaştırmalıdır. Tutuklama ile adli kontrol tedbirlerinin aynı şartları taşıdığı dikkate alındığında, mevcut sağlık şartlarına göre tutukluların kapalı ceza infaz kurumlarında tutulmaya devam edilmesi, ‘ölçülülük’ ilkesine uygun olmadığı gibi ‘ayrımcılık yasağı’ ilkesini de ihlal etmektedir.”
Siyasi suçlar ne olacak?
İnfaz paketinin şüphesiz en dikkat çekici tarafı, adli suçluları kapsama alırken; siyasi suçları kapsam dışı bırakması oldu. CHP’nin esas yönünden başvurusunda da söz konusu düzenlemenin, bir af niteliği olarak ele alınması halinde, düzenlemenin siyasi suçları dışarıda bırakmasının yasanın ruhuna aykırı olduğu ifade edildi:
“Af kanunları, siyasal suçlar için yapılır. Af kanunları ile siyasal suçlar içinde derin bir bağlantı vardır. Bir ülke savaşa girince, devrim veya ihtilal gibi büyük değişimler sonrası çıkarılır. Siyasi suçları içinde bulunduran ve bunun yanı sıra adli suçlara da yer veren düzenlemedir. Bu düzenleme ile siyasal suçlar affedilmiyor. Hatta koşullu salıvermeye ilişkin getirilen düzenlemeler de uygulanmıyor. Bu düzenleme eşitlik ilkesine aykırıdır.”
Dilekçede, infaz paketinin bu haliyle, siyasal suçlar ve adli suçlular ayrımını daha da derinleştirdiği vurgusu öne çıktı.
“Gezi davası da bir siyasal dava idi ve çöktü. 2. Yargı Reformu Paketi, bu ve benzeri büyük haksızlığın düzeltilmesi için bir vesile oluşturabilirdi. Tam tersi yapılarak, elden geldiğince yüksek sayıda mahpusun tahliyesi hedefiyle hazırlanmış olup, gerçek suçlar-sanal suçlar ayrımında, gerçek suçluları özgürlüklerine kavuşturma gayretkeşliğine karşın, ‘sanal suçlular’ı, böyle bir ayrımcı düzenleme ile bir kez daha ‘yaptırıma tabi’ tuttu. Bu haliyle Anayasa’nın başta yaşam hakkını güvence altına alan 17, eşitlik ilkesini güvenceleyen madde 10 ile düşünce, ifade ve basın özgürlüklerini düzenleyen madde 25 ve devamı ile başkaca birçok maddesine aykırıdır.”
Soma ve Aladağ sorumluları dışarıda, Kavala içeride
Dilekçede, infaz paketi ile Soma ve Aladağ cinayetlerinin faillerinin indirimlerden yararlanması karşısında Osman Kavala gibi çok sayıda düşünce suçlusunun cezaevinde kaldığına dikkat çekildi:
“Osman Kavala dosyasında olduğu gibi hakkında hiçbir mahkumiyet kararı olmayan insanlar haklarında verilen beraat kararlarına rağmen hürriyetinden yoksun bırakılırken; yapılan düzenleme toplum vicdanını ve adaletin tecellisine hizmet etmeyecektir. Bu paketler, belli siyasi gruplara yakın suç örgütlerine yönelik infaz indirimlerini perdeleme girişiminden öteye gidememektedir.”
CHP’nin ihlal tespit ettiği diğer maddeler:
İnfaz hâkimlerinin yetkilerinin genişletilmesi
CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı başvuruda, yürürlükteki yasanın 17 maddesine itirazda bulunuldu. Yasa ile birlikte infaz hakimlerinin yetkilerini arttıran, dosyaya bakan hakimlerin karar mekanizmalarını infaz hakimlerine devreden düzenlemeye de itirazda bulunuldu.
Mahpusların telefon görüşmelerine kısıtlama
İnfaz paketi ile birlikte, mahpusların telefon haklarına da kısıtlama getirildi. Mahkumun, kurum idaresine bildirilen telefon numarası aracılığıyla ya da yönlendirme yapmak suretiyle görüşme hakkı olmayan kişilerle görüşmesi yasaklandı.
Bu önlem, HDP’nin önceki dönem Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde düzenlediği tele mitinglere yönelik bir yasak olarak yorumlanmıştı. CHP, bu maddeye de “Hürriyeti kısıtlanmış kişilere uygulanacak yaptırımların ağırlaştırılması, Anayasa’ya aykırıdır” diyerek, itirazda bulundu.
Cezaevlerinde yasaklı olan yayınlar
İnfaz paketiyle cezaevine giren süreli yayınlar için Basın İlan Kurumu’ndan ilan alma şartı da getirilmişti. Bu haliyle BirGün ve Evrensel gazetelerine cezaevi yasağı getiren madde de itiraz konusu yapıldı. Başvuruda, Anayasa Mahkemesi’nin, yayınların mahkumlara ulaştırılmamasına ilişkin olarak yapılan bireysel başvurularda, bu durumun ifade özgürlüğünü ihlal ettiği tespitini yaptığı kararları anımsatıldı.
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.