İstanbul - Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın 25 Ağustos 2018’de gerçekleştirdiği 700. hafta buluşmasında gözaltına alınan 46 kişi hakkında “kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmadıkları” iddiasıyla 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet suçlamasıyla açılan davanın ikinci duruşması bugün İstanbul 21. Asliye Ceza Mahkemesinde görüldü.
Duruşma, Çağlayan adliyesinde büyük duruşma salonlarından biri olan İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nin salonunda yapıldı. Saat 10.00’da başlaması gereken duruşma saat 12.40’ta başladı. Duruşmayı kayıp yakınlarının yanı sıra, MLSA, Press in Arrest, İHD, Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren ile Ankara, İstanbul ve Van Barosundan temsilciler ile CHP Milletvekilleri Ali Şeker, Mahmut Tanal, Turan Aydoğan, Sezgin Tanrıkulu, HDP Milletvekilleri Zülayha Gülüm, Oya Ersoy, Musa Piroğlu, Dilşat Canbaz ve Hüda Kaya takip etti.Türkdoğan: “699 hafta hiçbir suç işlemediler, ne oldu da 700. haftada yasaklandı?”
Duruşmada ilk olarak söz alan avukat Öztürk Türkdoğan derhal beraat kararı verilmesi gerektiğini hatırlatarak,”Esasen böyle bir dava niye açıldı? 699 hafta oturan kayıp yakınları hiç suç işlememesine rağmen ne oldu da 700. haftada eylemleri yasaklandı, darp edilerek gözaltına alındı ve sonra bu dava açıldı?” dedi. Cumartesi Anneleri/İnsanları’nın eyleminin Türkiye’nin en uzun soluklu sivil itaatsizlik eylemi olduğunu hatırlatan Türkdoğan, eylemin 2119 sayılı kanunun 4. maddesinde de belirtildiği gibi, “Yüzlerce hafta süren, kendi örfünü geleneğini oluşturmuş, güvenlik güçleriyle müvekkillerin her hafta yapıldığı bilinen bir eylemdir” dedi. Türkdoğan “usül ekonomisi gereğince ve zaten beraat çıkacağı sebebiyle” derhal beraat talebinde bulundu. Hâkim Sait Emre Özgenç bu talebi reddetti.İstanbul Barosu’nun adil yargılama gözlem talebine ret
Ardından söz alan avukat Tuğçe Duygu Köksal da adil yargılanma yapılıp yapılmadığına ilişkin İstanbul Barosu adına gözlemcilik statüsü verilmesini talep etti. Hakim Özgenç bu talebi de reddetti. Ardından sanıklardan Besna Tosun beyanda bulundu. Babası Fehmi Tosun’un nasıl gözaltına alınıp kaybedildiğini aktaran Tosun hukuki mücadelelerin hatırlattı:Tosun: “Bütün hak arama yolları kapatıldı, kaybedilen babamı aramamız suç ilan edildi”
“2003 yılında sonuçlanan davamızda AKP hükümeti AİHM’e verdiği savunmada ‘Hükümetimiz Fehmi Tosun'un kaybolması olayının meydana gelmesinden dolayı üzgündür. Bir kimsenin kaybolması olayı hakkındaki soruşturmanın eksik yapılmasının, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 2. Maddesinin (yani yaşam hakkının) ihlalini oluşturduğu kabul edilmektedir,’ dedi ve yaşam hakkı ihlallerinde gerekli tüm önlemleri alıp, etkili soruşturmaların yürütülmesini zorunlu kılan talimatları vermeyi taahhüt etti. Ancak hükümet bu taahhüdünü yerine getirmediği gibi babamın akıbetini soran Birleşmiş Milletler’e de defalarca gerçek dışı bilgiler verdi. Son olarak da kaybedilen babamı aramamızı bile suç ilan etti. Tanıklığımıza, delillerimize, AİHM’in tespitlerine ve hükümetin suçu üstlenmesine rağmen dosyamız iç hukukta etkin bir soruşturma yapılmadan, zamanaşımından takipsizlik kararı verilerek kapatıldı. Takipsizlik kararına yapılan itirazımız reddedildi. Anayasa Mahkemesi’ne taşınan davadan da bir sonuç alınamadı. Bütün hak arama yolları bize kapatıldı.” 699 hafta boyunca sessiz, slogansız bir şekilde barışçıl eylemlerini gerçekleştiğin ve hiçbir sıkıntı yaşanmadığını belirten Tosun, 700. haftada maruz kaldıkları ağır polis şiddetini anlattı:“Bugün burada yargılanan babamın zorla kaybedilmesinden sorumlu olanlar olmalıydı”
“Yanımızda yaşlı ve kronik rahatsızlığı olan annelerimiz olduğunu söylememize rağmen, annelerimizi oradan uzaklaştırmamıza dahi izin vermeden bizleri darp ederek gözaltına aldılar. Bizden sonra yaşlı anneleri de kollarından tutup sürükleyerek gözaltı araçlarının önüne kadar getirdikten sonra aynı şekilde sürükleyerek oradan uzaklaştırdılar. Yapılan müdahalenin sertliğini ulusal ve uluslararası yazılı ve görsel medyada o gün ve devamında yapılan yayınlarda herkes gördü. Dünyanın gözü önünde polis şiddetine maruz kaldık.” Basın açıklamasının 12’de yapılacak olmasına rağmen saat 10’da gözaltına alındıklarını hatırlatan ve saatlerce ters kelepçeyle bekletilen Tosun şöyle devam etti: “Bugün burada hakları ihlal edilen ve polis şiddetine maruz kalan bizler yargılanıyoruz. Bugün burada yargılanan, babamın zorla kaybedilmesinden sorumlu olan yani insanlığa karşı suç işleyen kişiler olmalıydı. Ama babamızı aradığımız için, adalet istediğimiz için, kardeşimle birlikte bizler yargılanıyoruz. Zorla kaybedilen sevdiklerimizin nerede olduğunu bilmeye hakkımız var. Hakikati bilme hakkımız var. Adalete ulaşma hakkımız var. Bu haklarımızı talep etmeyi suçmuş gibi gösterenler insanlığa karşı suç işleyenlerin hesap vermesini engelliyor.”“Galatasaray Meydanı, babamla kurduğum tek bağ”
“Galatasaray Meydanını sadece kayıp yakınlarına değil tüm topluma yasakladılar. Bu yasak kararını verenler kayıp yakınlarının değil, faillerin gözünden bakıyor. Dolayısıyla bizleri de yakınlarımız gibi susturulması ve gerekirse ortadan kaldırılması gereken kişiler olarak görüyorlar” diye konuşan Tosun, Galatasaray Meydanı’nın babasıyla kurduğu “tek bağ” olduğunu belirterek “vazgeçmiyorum” dedi. “26 yıldır babamın akıbetini öğrenmek istediğim ve onu kaybedenlerin adil bir yargı önünde hesap vermesine çabaladığım için yargılanıyorum. Hiçbir hukuki dayanağı olmayan keyfi yasaklarla, baskı ve şiddetle bizleri korkutmak ve susturmak istiyorlar, susmayacağım” diyen Tosun, “Kaç yıl geçerse geçsin ve bedeli ne olursa olsun ben babamı aramaktan asla vazgeçmeyeceğim” diyerek sözlerini bitirdi. Hâkim Özgenç’in “Polisin uyarısını duydunuz mu?” sorusunu “Hayır, uyarı yapılmadı” diye yanıtlayan Tosun, yasaklama kararının kendilerine tebliğ edilmediğini, o saatte şube başkanının bir radyo programında olduğunu belirtti. Duruşmada söz alan Diyarbakır Barosu Başkanı avukat Nahit Eren “Bugün burada, Ağır Ceza’da, uluslararası mahkemelerde yargılanması gerekenler değil, kayıp yakınları yargılanıyor” diyerek aslında yargılanmak istenen “sivil itaatsizlik” olduğunu kaydetti. Eylemin yasaklanma kararının siyasi olduğunu belirten Eren, yargının da buna “alet olduğunu” vurgulayarak, “Bu iddianameyi yargı düzeni içinde kabul etmemiz mümkün değil” diye konuştu. Eren, “Adil bir düzenden bahsedeceksek sizin derhal beraat talebini yeniden değerlendirmeniz lazım. Bu davanın yargılaması bile ileride bir ihlal kararına konu olacak,” dedi.Gamze Elvan: “Adalet arayan herkesin yanında olmaya çalışıyorum”
Ardından sanıklardan Gamze Elvan beyanda bulundu. “Ben herhangi bir yakınımda gözaltında kaybetmedim ama ben de bizzat polis şiddetine maruz kaldım. Gezi direnişi sırasında kardeşim Berkin’i polis başından vurdu ve onu öldürdü. O günden beri adalet arayan birisi olarak adalet arayan herkesin yanında olmaya çalışıyorum” diye konuşan Elvan, “Ben Besna’dan, İkbal abladan şanslıyım çünkü en azından bayramlarda, anmalarda gidebiliyorum mezarına, bir karanfil bırakabiliyorum, yas tutabiliyorum. Ben yine Besna’dan, İkbal abladan ve Hanife anneden şanslıyım çünkü kardeşim öldüren katillerden biri kısmen de olsa yargılandı ve ben hesap sorabildim”dedi. “Sadece 700. haftaya özgü bir polis şiddeti değildi, sonra da devam etti” diyen Elvan, “Bu mahkeme salonunda bizler değil, yargı makamı gözaltında kaybetme suçunu araştırmalı ve sorumluları cezalandırmalı, sevdiklerini arayanları değil” ifadelerini kullandı. Hâkim Özgenç’in “(İHD İstanbul Şube Başkanı) Gülseren Yoleri’ye tebliğ edilen yasaklama kararını gördün mü?” sorusunu Gamze Elvan “O sırada dayak yediğim için mümkün değildi zaten” diye yanıtladı. Elvan, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmedi.Özge Elvan: “Bizi Cumartesi Anneleri’nden ayıran tek fark, bizim bir mezarımız var”
Gamze Elvan’ın ardından kardeşi Özge Elvan beyanda bulundu. “Cumartesi Anneleri ile yolumuzun kesişmesi Gezi direnişinde kardeşim Berkin Elvan’ın vurulmasıyla başladı, ortak acılarımız bizi kenetledi. Bizi ayıran tek fark bizim bir mezarımız var” diye konuşan Elvan, “Destek olmak için Galatasaray Meydanı’ndaydım. Hak savunucularının uğradığı şiddeti gördüm, yaşadım” dedi. Hâkim Özgenç’in sorusu üzerine polisin herhangi bir uyarı yapmadığını belirten Elvan, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmedi. Özge Elvan’ın ardından Sinan Arslan beyanda bulundu. “Yaşlı kadınlara karşı polis müdahalesine tepkisiz kalamadım” diyen Arslan, polisin kendisini darp ve küfürlerle gözaltına alındığını söyledi. Arslan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmedi. Avukat Çiğdem Akbulut, “Bu dosyada beraat dışında bir karar verilemeyeceği çok açık” diye konuştu ve beraat istedi.Yıldızerler: “Benim anayasal hakkımı elimden alanları değil bizi yargılıyorsunuz”
Duruşmada beyanda bulunan sanıklardan Kenan Yıldızerler de, “20 yılı aşkın bir süredir İHD üyesiyim. Devletin şiddetine, her an, herhangi bir haksızlığa uğrayan insanlar devlet kurumlarında bulamadığı adaleti deşifre etmek için İHD’ye geliyor. 700. haftada polis şiddetine maruz kaldık, ters kelepçelenerek yere yatırıldım ve gözaltına alındım” diye konuştu. Anayasal hakkını kullanmak için alanda bulunduğunu ifade eden Yıldızerler suçlamaları reddetti, “Benim anayasal hakkımı elimden alan insanları yargılamak yerine, bizi yargılıyorsunuz. Hukuk içinde karar verin,” dedi. Hâkim Özgenç’in savunmayı “savunmanın dışına çıkma” sözleriyle bölmesi üzerine avukat Levent Pişkin “Savunmayı bölmeyin” dedi. Hâkim, “Ben vermeden söz alan kişiyi salondan çıkaracağım” dedi. Avukat Ahmet Cihan da söz alarak “Biz sizinle görüştüğümüzde de duruşmanın Cumartesi İnsanları’nın 700 hafta götürdükleri sükunet ile gitmesi gerektiğini söyledik. Cumartesi İnsanları’nın sükuneti, metaneti ile alanda ifade ettikleri bu salonda da ifade edilecek. Çünkü yargılananlar adalet arayanlar. Sizin savunmayı kısıtlamanız doğru değil, hukuki de değil” dedi. Hâkim Özgenç “Duruşma yönetimi Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) gereği hâkime ait. Bir sanığın savunma sınırında olup olmayacağına karar verecek kişi hâkimdir” dedi. Avukat Cihan ise “Müvekkillerimizin haklarını korumak bizim görevimiz” dedi. Hakim Özgenç “Söz almadan giremezsiniz” derken avukat “Ben söz aldım” diye yanıt verdi. Ardından savunmasına devam eden Kenan Yıldızerler “Ben Anayasal hakkımı talep ediyorum” dedi. Söz alan avukat Levent Pişkin “Gösterilecek fotoğraflar, Yargıtay içtihatlarına aykırı şekilde alınmıştı. Bu tür fotoğrafların gösterilmemesini talep ediyoruz” diye konuştu. Hâkim Özgenç bu talebi reddetti. Bunun üzerine Yıldızerler “Yerlerde sürüklenen annelerin fotoğraflarını niye göstermiyorsunuz” dedi.Mahmut Tanal duruşma salonundan çıkarıldı
Hakimin “Savunma sınırının dışına çıkmayın” uyarısına tepki gösteren CHP Milletvekili Mahmut Tanal, “Hukuka aykırı yargılama yapamazsınız” dedi. Hakim Özgenç, Tanal’ın salondan çıkarılmasını talep etmesi üzerine Tanal çıkmayacağını belirtti. Bunun üzerine hâkim “sSlon boşalana kadar duruşmaya ara verilmiştir” diyerek salonu terk etti. Seyirciler çıkartıldığı için sanıklar da salonu boşalttı. 15 dakikalık aranın ardından mübaşir, mahkemenin Tanal’ın salona alınmayacağına dair tutanak tuttuğunu duyurdu. Ardından Tanal hariç kalmak üzere sırasıyla avukatlar, sanıklar ve izleyiciler salona alındı.