VEYSEL OK
Demirtaş, yargılandığı ve karar aşamasına gelinen Kobane davasında tarihe geçecek bir savunma yapıyor. Türkiye’nin resmi tarihini, kirli siyasetini ve elbette Türk yargısını da yargılayarak adeta Türkiye’deki hukuksuzluğu teşhir ediyor.
Selahattin Demirtaş’ın yargılandığı ve karar aşamasına gelinen ‘Kobane‘davasında Demirtaş siyaset ve hukuk tarihine geçecek bir savunma yaparken, Türkiye’de kamuoyu Can Atalay davasında kitlenmiş görünüyor . Yargıtay 3. Ceza Dairesi Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay’ın başvurusuna ilişkin verdiği ikinci hak ihlali kararını da uygulamadı. Devlet krizi daha da sertleşti. Türkiye’nin devlet olma mekanizmasını altından dinamitlendi..
Can Atalay’ın uğradığı zulüm konusunda iktidar ve yandaşları dışında neredeyse herkes anayasal hukuk devleti olmaktan çıktığımızdan hemfikir.
Herkes şaşkın ve tedirgin.
Ancak bilmemiz gereken temel mesele Türkiye’nin hukuk devleti olmaktan çıkması, yüksek mahkemelerin kararlarının uygulanmaması sorunu Can Atalay kararları ile başlamadı.
Hukukun yolundan çıkışımız çok daha önceden başlamıştı.
Bugün içinde bulunduğumuz devlet krizinden tam üç yıl önce, 2020 yılında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Osman Kavala ve Demirtaş başvurularında hem Osman Kavala’nın hem de Selahattin Demirtaş’ın politik amaçlar ile tutuklandığına hükmetti ve derhal tahliye edilmesini istedi.
Ancak iktidar ve yargı, Strasbourg ’tan gelen bu kararı açıkça tanımadığını söyledi. Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş AİHM kararına rağmen tahliye edilmedi. Dosyalar, kararı uygulatmak üzere Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne gönderildi ve yıllardır da orada duruyor.
Türkiye’de medya, sivil toplum, akademi ve siyaset AİHM kararların uygulanmasını sağlamak ve anayasal hukuk sisteminin devamı için en ufak bir dayanışma göstermiyor, çaba sarf etmiyor.
Aslında Türkiye’nin anayasal hukuk devleti rotasından çıkışı da AİHM kararlarının uygulanmaması üzerine bina edilmişti.
Bugün Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmaması nedeniyle Türkiye’nin anayasanın uygulanmadığı bir ülkeye dönüştüğünü söylerken asıl çıkışın 2020 yılında, AİHM kararlarının uygulanmaması ile başladığını unutuyoruz.
Demirtaş savunmasıyla hukuksuzluğu teşhir ediyor
Selahattin Demirtaş, yedi yıldır AİHM kararına rağmen, hukuksuz olarak Edirne Cezaevi’nde mahpus tutuluyor.
Demirtaş, yargılandığı ve karar aşamasına gelinen Kobane davasında tarihe geçecek bir savunma yapıyor. Türkiye’nin resmi tarihini, kirli siyasetini ve elbette Türk yargısını da yargılayarak adeta Türkiye’deki hukuksuzluğu teşhir ediyor. Tarihe geçecek olan bu savunma ise ne ana akım medyada ne bağımsız basında ne de siyasette kendine yeterince yer bulabildi.
Demirtaş’ın savunması, itirazları tartışılmıyor, siyasal ve hukuki değerlendirmeleri, çözüm önerileri göz ardı ediliyor.
Hukuk tarihinin en önemli savunmalarından ve şerhlerinden biri olan Demirtaş’ın sözlerinin daha çok konuşulması, hakkettiği ilgiyi görmesi gerekir. Zira Demirtaş isminde yargılanan şey hukuk devletinin ta kendisidir.
“Hem Kavala hem Demirtaş hem de Atalay’da hukukun uygulanmasını aynı dayanışmayla talep ettiğimiz zaman bu hukuksuzluk çemberinden de çıkışımız mümkün olacak. Aksi hâlde Türkiye’yi sarıp sarmalayan bu kuralsız çemberde hep birlikte debelenmeye devam edeceğiz.
Herkes için dayanışma
Yüksek mahkeme kararlarının uygulanmaması sorunu yeni değil. Can Atalay’ın yaşadığı hukuk garabetine karşı oluşan güçlü dayanışma, barolardan medyaya, sivil toplumdan siyasete, CHP’sinden DEM’e, TİP ’ten İYİP’e kadar herkesi Anayasa Mahkemesi’ne ve hukukun üstünlüğüne sahip çıkmak uğruna dayanışma içinde bir araya getirdi.
Ancak, Can Atalay için oluşan bu birliktelik ve dayanışmayı, Kavala ve Demirtaş için de oluştuğunu görmedikçe sonuç alamayacağız. Türkiye’de yaşadığımız bu hukuksuzluk çemberinden çıkmak için AİHM’in Kavala ve Demirtaş kararlarının uygulanmasını toplum olarak sağlamamız gerekiyor.
Anayasa’nın 90. maddesi çok açık, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, tüm hakimler için bağlayıcı nitelikte ve AİHM’in verdiği kararlar uygulanmak zorunda tıpkı Anayasa’nın 153.maddesinde Anayasa Mahkemesi kararlarının herkesi bağladığı gibi.
Hem Kavala hem Demirtaş hem de Atalay’da hukukun uygulanmasını aynı dayanışmayla talep ettiğimiz zaman bu hukuksuzluk çemberinden de çıkışımız mümkün olacak. Aksi hâlde Türkiye’yi sarıp sarmalayan bu kuralsız çemberde hep birlikte debelenmeye devam edeceğiz.
Bu yazı ilk olarak Yeni Arayış internet sitesinde yayınlanmıştır