Uzmanlara göre gazeteciler üzerinde baskı oluşturabilecek “ajanlık” tasarısının bağımsız gazetecilik üzerindeki olası etkileri ve yasal belirsizlikler, demokrasiye ve ifade özgürlüğüne yönelik ciddi tehdit oluşturuyor
ELİF AKGÜL
Haziran ayında Kurban Bayramı’ndan sonra TBMM gündemine sunulması planlanan 9. Yargı Paketi kapsamında Türk Ceza Kanunu’na (TCK) casusluk suçu altına eklenecek olan “Etki Ajanlığı” kavramı tartışmalara neden oldu.
MLSA’ya konuşan basın ve ifade özgürlüğü örgütleri ve hukukçular da henüz son hali belirsiz olan maddeyi eleştiriyor. Uzmanlar, gazetecilerin ve sivil toplum kurumlarının bu tasarıdan etkilenebileceği konusunda uyarıyor.
CHP lideri Özgür Özel 21 Mayıs’ta yaptığı CHP Meclis Grup Toplantısı’nda “Şimdiden uyarıyorum ya bu yasayı geri çekersiniz ya da bu rezil filmi Putin’le birlikte çekersiniz” sözleriyle taslağı eleştirdi.
ANKA’nın 22 Mayıs tarhili haberine göre Meclis’e sunulmadan evvel yeniden düzenlenecek. Habere göre, hukukçuların karşı çıktığı “suçun yasada açık olarak tanımlanması” ilkesinin ihlali eleştirilerine karşı madde “netleştirilecek”.
Peki bu madde ne ve neden karşı çıkılıyor?
İlk olarak TRT, 6 Mayıs’ta yeni pakette “yeni tip casusluk” tanımı yapılacağını, “yeni tip casusluk suçlarının caydırıcı şekilde soruşturulup kovuşturulabilmesi sağlanacağını” ve “yabancı istihbarat örgütlerinin Türkiye'deki casusluk faaliyetlerinin önlenmesi için yeni yasal düzenlemeler yapılacağını” yazdı.
Ardından Yeni Şafak’ta ilk olarak “etki ajanlığı” kavramından bahsedilerek “Başka devlet adına çalışıp Türkiye aleyhine kamuoyu oluşturanlar mercek altına alınacak” ifadesi kullanıldı.
Daha sonra tasarı metnini yayınlayan ANKA’nın haberine göreyse, düzenlemeyle birlikte “devletin güvenliği, iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda" araştırma yapan veya yaptıranlar hapis cezasına mahkum olacak. Ayrıca devletin savaş hazırlıklarını, savaş etkinliğini veya asker, hareketlerini tehlikeyle atanlar da hapis cezası alacak. Ancak bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanı'nın iznine bağlı olacak.
Türkiye’de ise hukukçular tasarıyı “dezenformasyon yasasının devamı” olarak niteliyor. Hukuk profesörü Yaman Akdeniz, “Dezenformasyon suçunda olduğu gibi, etki ajanlığının keyfi bir şekilde uygulanacak bir suç tipine dönüşme ihtimali yüksek” diyor.
Avukat Baran Kaya da benzer şekilde, “Dezenformasyon yasasında olduğu gibi, ciddi bir toplumsal meselenin düzelmesi için kanuni düzenleme yapılıyor ama gazeteciler aleyhine kullanılıyor” diyor ve “Dezenformasyon yasasından da neredeyse sadece gazeteciler yargılanıyor” diye ekliyor.
‘Yasallık ilkesi ihlal ediliyor’
Prof. Dr. Akdeniz’e göre tasarının fon alan basın ve sivil toplum kuruluşlarını hedef alma ihtimali de var. Ama asıl sorun suçun tasarıda tam olarak tanımlanmamış olması.
Yasallık ilkesinin, bir kanun maddesinin hukukçu olmasa da tüm yurttaşların davranışlarını kontrol edebileceği düzeyde anlaşılır olması gerektiğini içerdiğini söyleyen Prof. Dr. Akdeniz, “Tasarı hakkında öğrendiklerimiz kadarıyla, ben kendi davranışımı ne şekilde kontrol edeceğim, neye göre hareket edeceğim anlamıyorum. Ucu açık bir tanımlama söz konusu” diyor.
Bu muğlaklığın bilhassa yurtdışından fon alan sivil toplum üzerinde “demoklesin kılıcı” görevi göreceği konusunda uyarıyor.
“Bağımsız gazeteciliği hedef alabilir”
Tasarının olası hedeflerinden biri de gazeteciler. Paris merkezli Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü, “bu geniş ve muğlak tasarının” kabul edilmesi halinde “yetkilileri rahatsız eden herhangi bir gazeteci, yabancı bir ülkenin çıkarlarını desteklediği iddia edilen bir etki ajanı olarak kolayca hedef alınabileceği” uyarısında bulunmuştu.
MLSA’ya konuşan RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu da “Türkiye’de bağımsız gazeteciliği ve gazetecinin söz söyleme hakkını pek rahat baltalayabilecek bu düzenlemenin otoriter yönetimin tek söylemli medya ve toplum hedefine hizmet ettiğini” söylüyor.
Önderoğlu, “Düzenlemenin potansiyel olarak Batı merkezli işbirliği ve bu arada uluslararası fon sayesinde yürüyen bağımsız araştırmacılığı ve haberciliği hedef almasından endişe edebiliriz” diye ekliyor.
“İktidarın çıkarları ile ülkenin ihtiyaçları bir tutuluyor”
DİSK Basın İş Yönetim Kurulu Üyesi Ayşe Düzkan ise etki ajanlığının “bugüne kadar icat edilen en ilginç ‘suç’” olduğunu belirterek, tasarının “halkın haber alma konusundaki en önemli kaynağı haline gelen” sosyal medyayı kısıtlamayı hedeflediğini söylüyor.
“Ama yargının değerlendirmelerinden ve cezalarından daha önemlisi, kamuoyunun bilincinde yaratacağı etki” diyen Düzkan, “Bu madde ile iktidarın çıkarları ve ihtiyaçlarıyla ülkenin ihtiyaçları, çıkarları, esenliği bir tutuluyor, iktidarın herhangi bir uygulamasını eleştirmek ülke aleyhine faaliyet olarak tanımlanıyor ki birçok durumda tam tersi olduğunu biliyoruz” diyor.
“Peki ya kamuoyunun çıkarları?”
“Karşımızda yine demokrasi, basın ve ifade özgürlüğü bakımından son derece tehlikeli bir düzenleme var” diyen TGS Genel Sekreteri Banu Tuna, “son derece muğlak, hukuksuz ve geniş bir metin” diye nitelendirdiği tasarıya ilişkin gazeteciler açısında şu uyarıda bulunuyor:
“Taslakta sayılı alanlara dahil eleştirel haberleri yapanlar etki ajanlığı ile itham edilebilir. Türkiye’de devlet ile iktidar arasındaki makas neredeyse kapandığı için iktidarın yararı, kamu yararının üzerinde tutulabilir.”
Taslakta “yabancı bir devletin veya organizasyonunun stratejik çıkarları doğrultusunda hareket etmenin” cezalandırılmasına ilişkin düzenlemeyi de hatırlatan Tuna herkesin aklındaki şu soruyu soruyor:
“Peki iddia edilen bu çıkarlar Türkiye kamuoyunun, bu ülkede yaşayanların ortak çıkarlarıyla örtüştüğünde ne olacak?”
Baskıcı ülkelerdeki yasalara benziyor mu?
Özel’in de atıfta bulunduğu üzere “etki ajanlığı” yasası Türkiye’ye özgü değil. Birçok baskıcı ülkede bu konuda yasalar bulunuyor. Gazeteci Gökçer Tahincioğlu, T24’te 9 Mayıs’ta yayınlanan yazısında düzenlemeyi “Kapalı bir rejim oluşturma çabasındaki iktidarların başta sivil toplum olmak üzere, bir biçimde yurtdışıyla bağlantılı kurum ve kuruluşları, kişileri baskı altına almak için kullandığı bir düzenleme” olarak eleştirdi.
DEVA Partisi İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu da benzer şekilde düzenlemeye “Rusya’dan ithal dikta rejim düzenlemesi ile yapamayacakları kötülük yok” diyerek tepki gösterdi.