DENİZ TEKİN*
Deprem bölgelerinde haber takibi yapan gazeteciler önceki depremlere oranla büyük baskı ve engellemelerle karşı karşıya. Haber takibi engellenerek gözaltına alınan gazeteci
Sema Çağlak, gazetecilere yönelik baskıyla deprem bölgesinde yükselen halk tepkisinin ve gerçeklerin görülmesinin engellenmek istendiğini söyledi. Gazeteci
Vecdi Erbay, “Bu uygulama, kamuoyunun tek sese mahkum edilmesi anlamına geliyor” derken, gazeteci
Sertaç Kayar ise “Uygulama konusunda ciddi bir karışıklık var, haber takibinde ciddi sıkıntılara neden olacak” dedi. Gazeteci
Arif Bulut ise “Bu krizin çözülmesi içinde gazeteciler ve gazetecilik meslek örgütleri kendi OHAL’lerini ilan etmeli” dedi.
Foto: Deniz Tekin
Kahramanmaraş’ta 6 Şubat’ta meydana gelen ve 10 ili etkileyen depremler sonrasında gazeteciler önceki depremlere nazaran daha farklı ve zor koşullarda çalışıyor. Deprem bölgelerinde haber takibi yapan gazeteciler, şu ana kadar yalnızca kamu kurumlarında uygulanan fakat artık sokaklara taşınan akreditasyon uygulaması ya da turkuaz basın kartı gibi gerekçelerle engelleniyor ve yaptıkları haberler nedeniyle gözaltına alınıyor. Bugün itibariyle ve bilindiği kadarıyla en az 4 gazeteci deprem bölgesindeki mesleki faaliyetleri gerekçe gösterilerek gözaltına alındı. Çok sayıda gazeteci ise her geçen gün artan ve farklılaşan engellemeler ile karşı karşıya kalıyor. Bu uygulamalara maruz kalan gazeteciler, MLSA’ya konuştu.
Çağlak: Bir polis, ‘Devletimizi karalayacak haberler yapmayın!’ dedi
Urfa’nın Birecik ilçesinde depremde yıkılan bina enkazındaki çalışmaları görüntülediği sırada gözaltına alınıp aynı gün serbest bırakılan JinNews muhabiri Sema Çağlak, OHAL ilan edilmesinin bir nedeninin de enkaz alanlarında halkın yükselen tepkisinin ve koordinasyon eksikliklerinin görülmesini engellemek olduğuna dikkat çekti. OHAL ile birlikte sahada haber takibi yapan gazetecilere dönük yasaklamalar ve kısıtlamaların artmaya başladığını, depremin ilk gününden itibaren Urfa’daki enkaz alanlarında haber takibinin valilikten izin alma şartı getirilerek engellendiğini ifade etti.
Birecik ilçesinde çöken bir binanın enkaz alanında depremzedelerle röportaj yaptığı sırada yanına gelen bir polisin “Devletimizi karalayacak haberler yapmayın” şeklinde kendisini uyardığını aktaran Çağlak, nasıl gözaltına alındığını anlattı: “Bunun üzerine ‘Ben yurttaşların ne durumda olduklarını ve neye ihtiyaçlarını olduğunu aktarmak ve burada işimi yapmak istiyorum’ dedim. Ardından yurttaşlar polislere tepki gösterip zor durumda ve mağdur olduklarını belirtti. Polis ile yurttaşlar arasında çıkan tartışmaların ardından polisler basın kartımı sordular. Basın kartımı gösterirken, kartımı benden aldılar. Uzun bir süre kartımı incelemeye aldılar. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığınca verilen turkuaz kartımızın olmadığını, basın kartlarımızın ise ‘sahte evrak’ olduğunu iddia ederek bizi gözaltına aldılar. Karakolda bize ‘Neden Birecik’e geldiniz?’, ‘Haberlerinizi nerede yayınlıyorsunuz?’, ‘Basın kartını size kim verdi?’ gibi sorular yönelttiler. Üç saatlik sorgu ve ifade işlemlerinin ardından basın kartlarımıza el konularak serbest bırakıldık.”
Çağlak, tüm engellemelere ve yaşadıkları soruna rağmen gazeteciler olarak alanlarda olmaya, gerçekleri aktarmaya ve halkın sesini duyurmaya devam edeceklerini söyledi.
‘Gazeteciler ve meslek örgütleri kendi OHAL’lerini ilan etmeli’
Diyarbakır’da maruz bırakıldığı engelleme kameralara yansıyan Sur Ajans Genel Yayın Yönetmeni Arif Bulut, daha önce basın kartlarını göstererek girdikleri Diyarbakır’daki enkaz alanlarına girmek ve kendilerini engelleyen kolluk ve AFAD görevlilerine gazeteci olduklarını anlatmak için yoğun bir çaba sarf etmelerine rağmen başarılı olamadıklarını söyledi. Bulut sözlerinin devamında “Bizi alandan uzaklaştıran polislere gazetecilerin çekim yapmasının yasak olduğuna dair yazılı bir karar olup olmadığını sordum. ‘Yok, biz AFAD ile anlaştık basını buraya güvenlik gerekçesiyle almıyoruz’ dedi. Bize haber takibi için öyle bir yer gösterdi ki oradan enkazı ve gelişmeleri görmek çok zordu. Biz de oradaki gelişmeleri alamadan çıktık” dedi.
[video width="640" height="352" mp4="https://www.mlsaturkey.com/wp-content/uploads/2023/02/SurAjansEngelleme.mp4"][/video]
Deprem bölgesinde yaşananların ilan edilen OHAL ile bir ilgisi olup olmadığı konusunda gazetecilerin aklında soru işaretleri olduğunu ifade eden Bulut, “Bu engellemelere karşı ‘neden?’ diye sorduğunuzda OHAL ve valilik izinleri öne sürülüyor. Bu engellemeleri haber yaptığınızda ya da duyurduğunuzda ise maalesef meslektaşlarınızdan ve meslek örgütlerinden yeterli dayanışmayı göremiyorsunuz. Bu noktada basın meslek örgütleri devreye girmeli. OHAL ve valilik izinleri olsa dahi haber takibinin hiçbir şekilde engellenemeyeceğini yüksek perdeden dile getirmeli. OHAL ve benzeri durumlarda dahi gazeteciliğin dokunulmazlığını daha güçlü bir şekilde dile getirmek gerekiyor. Bunun için illa bir gazetecinin gözaltına alınması ya da tutuklanması gerekmiyor. Bu durum artık Türkiye’de bir krize dönüşmüş halde. Bu krizin çözülmesi için de gazeteciler ve gazetecilik meslek örgütleri kendi OHAL’lerini ilan etmeli” dedi.
‘Kamuoyunun tek sese mahkum edilmesi anlamına geliyor’
GazeteDuvar Diyarbakır Temsilcisi Vecdi Erbay, kamuoyunun arama ve kurtarma çalışmaları ile ilgili bilgileri gazetecilerden öğrendiğini belirterek şunları söyledi: “Ancak pek çok toplumsal olayda olduğu gibi Maraş depreminin ardından da gazetecilerin mesleklerini icra etmesinin kısıtlandığına tanık oluyoruz. Gazetecilerin hareket halinin kısıtlanması, kamuoyunun tek sese mahkum edilmesi anlamına geliyor. Gazetecilerin haber yapmasının engellenmesi, iktidarın gizlemek istediği, manipüle etmek istediği bilgilerin mevcudiyetine işaret ediyor. Bu kabul edilebilir bir şey değildir. Sosyal medya mecralarının kısıtlanması, haber takibi yapan gazetecilerin gözaltına alınması, iktidarın acz içinde olduğu ve bunu perdelemek için baskı uygulamak yöntemine başvurduğu yönünde değerlendirmelere neden oluyor. Bu değerlendirmenin ne kadar gerçekçi olduğu ise yine sahada çalışan gazeteciler tarafından apaçık görülüyor. İşte bu apaçık hal, işini yapan gazetecilerin gayretiyle, iktidarın gerçek niyetinin de kamuoyu tarafından görülmesine olanak sağlıyor. Güneş balçıkla sıvanmıyorsa bu, mesleğini hakkıyla yapan gazetecilerin gayretiyle oluyor. İktidarların gazetecilerden korkması da esasen bu nedenledir. Ancak malum, korkunun ecele faydası yok.”
‘Görüntü çekerken beni ite kaka alandan çıkardılar’
Diyarbakır’da haber takibi engellenen Kürdistan 24 TV muhabiri Sıddık Eren ise depremin ilk gününde enkaz alanında görevli polislerin gazetecilerin işini kolaylaştırdığını, çekimlerini güvenli ve rahat bir ortamda yaptıklarını belirterek, “Ama art arda gelen artçı depremler, hizmetin aksaması, vatandaşların tepkisiyle beraber güvenlik önlemleri artmaya başladı. Özellikle Salı günü Galeria İş Merkezi’ndeki enkaz alanında görüntü çekerken yüzü maskeli bir polis, anlam veremediğim bir şekilde argo bir dille konuşmaya başlayarak ‘Ne arıyorsun?’ diyerek üzerime yürüdü. Gazeteci olduğumu söyleme rağmen beni ite kaka dışarı attılar” dedi.
“Şu basın mensupları alana girmesin şeklindeki tavrı sahada net bir şekilde gördüğümüzü söyleyebilirim” tespitini yapan Eren, “Özellikle bunu seçiyorlar. Pazartesi günü gidip bütün yayınlarımı alana Salı günü gittiğimde AFAD’ın bir kararı olduğu ve basın mensuplarının içeriye alınmayacağı söylendi bana. Polis memuru bana ‘Elimden birşey gelmiyor seni alana alamam’ dedi. Biz de yayınızı dışarıda yapmak zorunda kaldık” diye aktardı.
Gazetecilerin maruz kaldığı engelleri “Nasıl değerlendireceğimiz konusunda konuşamıyoruz” cümlesiyle açıklayan Eren, bunun trajikomik olduğunu söyledi. Bütün iktidarların basın özgürlüğü konusunda ciddi bir hastalığı ve problemi olduğunu ifade eden Eren, “Her şey onların istediği gibi olmaz. Basın mensubunun derdi veya işi bir yerleri karalamak ya da daha iyi göstermek değildir. Basın mensubunun işi, tepkiyi de övgüyü de olduğu gibi vermektir. Takdir kamuoyunundur” dedi.
‘Ciddi bir karışıklık da söz konusu’
Diyarbakır’da deprem alanlarında haber takibi yaptığı sırada engellenen gazeteci Sertaç Kayar ise depremin ikinci gününden itibaren uluslararası basın için akreditasyon, ulusal basın için ise turkuaz basın kartı şartı getirilerek, çekim yapmalarına izin verilmediğini aktardı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Diyarbakır Müdürlüğüne başvurarak akreditasyon kartı aldığı bilgisini veren Kayar şunları söyledi: “Belli ki yeni getirilen bu uygulama önümüzdeki günlerde ve haftalarda haber takibinde ciddi sıkıntılara neden olacak. Gerçekten ciddi bir karışıklık da söz konusu. Gittiğimiz bazı yerlerde mavi kart yani turkuaz kart olması gerektiğini söylüyorlar. Bazı yerlerde ise akreditasyon olması gerekir diyorlar. Akreditasyonu aldık; bakalım önümüzdeki günlerde rahat çalışabilecek miyiz. Bunu zaman gösterecek. Böylesi bir süreçte bu engellemeler kesinlikle doğru değil. Bir taraftan biz de bu depremin mağduruyuz. Günlerdir evimizden uzak kaldık, aç ve susuz şekilde sabah akşam dışarıda mesleğimizi icra etmeye çalışıyoruz. Bu yorgunluğa, bu açlığa, bu susuzluğa rağmen işimizi yaparken böylesi kısıtlamalar, böylesi engellerle karşılaşmak gerçekten çok kötü. Umarım böylesi bir süreçte gazetecilerin mesleklerini rahat ve özgürce yapabilmelerinin önü açılır. Ve söz konusu kısıtlamalar da kaldırılır.”
*Bu işin hakları, Atıf-Gayriticari (CC BY-NC) Lisans ile kısmen saklıdır. Bu iş, MLSA’ya atıf ile ve ticari olmayan amaçlar ile kullanılıp dağıtılabilir.