DENİZ TEKİN
Diyarbakır'da gazetecilik faaliyetleri gerekçe gösterilerek evlerine ve işyerlerine yapılan baskınla gözaltına alınan ve bir yılı aşkın süredir tutuklu 15 gazeteci iki gün süren ilk duruşmanın ardından (12 Temmuz 2023) tahliye edildi. Mahkeme, gazeteciler hakkında yurtdışına çıkış yasağı kararı vererek, davayı 9 Kasım 2023 tarihine erteledi.
Yurtdışında yayın yapan televizyonlar için haber, tartışma ve kültür programları hazırlayan 18 gazetecinin “Örgüt üyesi olmak” iddiasıyla 15 yıla kadar hapis istemiyle yargılandığı davada ilk duruşmanın ikinci oturumu bugün devam etti.
Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada tutuklu Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DGF) Eşbaşkanı Serdar Altan, Mezopotamya Ajansı (MA) editörü Aziz Oruç, Xwebûn Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş, gazeteci ve basın çalışanları Zeynel Abidin Bulut, Ömer Çelik, Mazlum Doğan Güler, İbrahim Koyuncu, Neşe Toprak, Elif Üngür, Abdurrahman Öncü, Suat Doğuhan, Remziye Temel, Ramazan Geciken, Lezgin Akdeniz ve Mehmet Şahin ile tutuksuz yargılanan gazeteciler Mehmet Yalçın, Kadri Bayram, Esmer Tünç ile gazetecilerin avukat Resul Temur, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) Eş Direktörü Veysel Ok, Av. Ruşen Seydaoğlu, TGS avukatı Ülkü Şahin yani sıra çok sayıda avukat duruşma salonunda hazır bulundu.
Oruç: Bizler yaptığımız mesleğin, gazeteciliğin bedelini ödüyoruz
Duruşmada ilk olarak tutuklu gazeteci Aziz Oruç savunma yaptı. Kendisinden önce savunma yapanların uzun uzadıya gazetecilik vurgusu yaptığını hatırlatarak, gazetecilerin hakikat arayışından vazgeçmeyeceklerini söyledi. Yaptığı haberler nedeniyle daha önce aynı adliyede yargılanıp ceza aldığını, iki defa tutuklandığını anımsatan Oruç şöyle konuştu:
“Aynı iddia ve haberler nedeniyle haksız bir şekilde gözaltına alındım. ‘Bu haberi neden yaptın, neden görüntü çektin?' denilerek haksız ve hukuksuz şekilde tutuklandım. Bizler terörist olarak damgalanıyoruz. Bizler yaptığımız mesleğin, gazeteciliğin bedelini ödüyoruz. Bize neden magazin haberi yapmadınız diyorlar. Ama ortada bir hakikat varken bunların yazmamak olmaz.”
Gazeteci oldukları konusunda mahkemeyei ikna etmemeleri gerektiğini ifade eden Oruç sözlerini şöyle sürdürdü:
“Savcı iddianamede hem bizleri suçlamış hem de aklamış. Bu iddianameye nasıl cevap vereceğimi bilemiyorum. Gazetecilik zordur ateşten gömlektir. Bu ülkede terörist olmak o kadar kolay hale geldi. Bizim terörist yaratmaya ihtiyacımız yok. Bizim basın ve ifade özgürlüğüne ihtiyacımız var. Sorumlusu olmadığımız bir durumdan yargılanıyoruz. Daha önce tutuklanıp beraat ettiğimiz davaların hebasını kimse vermedi.”
Üngür: Kürt basını üzerinde Demokles’in kılıcı eksik olmadı
Tutuklu gazeteci Elif Üngör savunmasında soruşturma dosyasına dışardan dahil edilen bir takım belgelerle sunucusu olduğu Medya ve Ekoloji programının “terör örgütü üyeliğine bağ” olarak gösterildiğini söyledi. Sunduğu onlarca program arasından 22 haber programı ve belgeselin seçilerek algı yaratılarak suç unsuru olarak gösterildiğini kaydeden Üngür, bu program içeriklerinin hepsinin haber niteliği taşıdığını ve habercilik ilkelerine uygun olduğunu vurguladı. Demokratik bir toplumda gazetecilerin sadece basın açıklamalarını haberleştirmediğini aynı zamanda yaptıkları araştırmalar, sorgulamalar olayların arka planlarını ortaya çıkardığını kaydetti.
Türkiye’de ilk kez bir gazetenin genel yayın yönetmenliğini yapmış olan Gurbeteli Ersöz ile ilgili kadın meslektaşlarıyla yaptığı program ile suç unsuru olarak gösterilen diğer programlar hakkında açıklamalar yapan Üngür, “Kürt basını üzerinden Demokles’in kılıcı eksik olmadı. Düşüncelere ket vurulamaz. Kürt basınına yönelik ihlaller azalmadığı sürece Türkiye basın özgürlüğü endeksinde hep gerilerde kalır” dedi.
‘Prodüksiyon şirketinin çalışma şekli örgütsel faaliyet sayılmış’
Suat Doğuhan ise 13 aylık tutukluluğun ardından ilk kez bir mahkeme önünde ifade verdiklerini belirterek şöyle konuştu:
“Tutuklanan ilk gazeteci değiliz son gazeteci de olmayacağız. Gazetecilik faaliyetlerimizin örgütsel delil sayılması çok ilginç bir durum. Prodüksiyon şirketinin çalışma şekli bile örgütsel faaliyet sayılmış. Bu iddianameye hazırlayan savcıya göre İstanbul’da aynı binada faaliyet yürüten bütün basın kurumları çalışmaları örgütsel faaliyet oluyor. Haber arşivinde yer alan görüntülerin suç delili olarak gösterilmesini kabul etmiyorum.”
Mehmet Şahin serbest bırakılma sevincini yakınlarıyla paylaştı
Şahin: Kıyamet kopsa da son sözümüz özgür basın olacak’
Gazeteci Mehmet Şahin de Tercüman aracılığıyla Kürtçe savunmasına dün kaldığı yerden devam etti. Katıldığı KESK mitinginde yaptığı konuşmada üyesi olduğu Eğitim-Sen’in kendisine gönderdiği SMS’nin suç delili olarak iddianamede yer almasını eleştiren Şahin şöyle konuştu:
“ KESK’nin mitinginde barış ve özgürlük için yaptığım konuşmanın içeriği suç unsuru olarak gösterildi. Türkiye basın özgürlüğü endeksi bu dava ve Ankara’da tutuklanan gazetecilerle birlikte daha geriye düştü. Başımıza gelen her şey adaletsizliğe ve hukuksuzluğa karşı çıktığımız içindir. Sessiz kalmamak ve mücadele etmek iddianame suç olarak gösterilmiş. İktidar sağır sessiz dilsiz bir toplum istiyor. Bir gazeteci için en bayık açık hakikatlere karşı sessiz kalmaktır. Sağır ve dilsiz bir toplum mutlu olamaz. Kıyamet kopsa da son sözümüz özgür basın olacak.”
Tutuklu gazeteci Mazlum Güler de kameraman olarak program çekimlerini yaptığını hatırlatarak, sadece kameramanlık yaptığı için 13 aydır tutuklu olduğuna dikkat çekti.
Tutuklu gazeteci Ramazan Geciken, kameraman olduğunu, meslektaşlarıyla yaptığı görüşme kayıtlarının iddianamede suç delili olarak yer aldığını söyledi. Geciken, şu anda duruşma salonunda haber yapan bir gazeteci meslektaşıyla yaptığı görüşmenin iddianameye delil olarak eklendiğini belirterek, tutuklamanın cezaya dönüştüğünü kaydetti.
Tutuklu gazeteci İbrahim Koyuncu da savunmasında “iddianame 10 ayda hazırlandı. Bu sürede ne ile suçlandığımı düşündüm ama bir şey aklıma gelmedi. İddianame hazırlandı yine suç olacak bir şey bulamadım. Gazeteciler olarak aramızda yaptığımız konuşmalar suç sayılmış. Şimdi birbirini arayan hangi gazeteci suçlu? İddianame özensiz hazırlanmış, hiç bir somut delile dayanmıyor” dedi.
Toprak: Kültür sanat programları nedeniyle tutuklu yargılanıyorum
Tutuklu gazeteci Remziye Temel de ifadesinde “Şirketin program çekim organizasyonlarını yaptığım için örgüt üyesi olarak yargılanıyorum. ‘Program hangi saatte olacak?’, ‘Hangi saatte program geleceği?’ şeklindeki konuşmam suç sayılmış. Sizce bu işler örgüt üyeliği suçu oluşturuyor mu? 13 aydır haksız ve hukuksuz şekilde tutuklu olmamın nedeni bunlardır” diye konuştu.
Tutuklu gazeteci Neşe Toprak savunmasında kendileriyle dayanışma içinde olan, destek için duruşmaya gelen herkese teşekkür etti. Toprak şunları söyledi:
“ Ben bir ressamım, sanat toplumdan alıp topluma verir, gazetecilik te böyledir. Ben bölgede Kürt kadınlarının çalışmalarını öne çıkarıyorum. 2 yıldır yaptığım kültür sanat programları içerikleri nedeniyle tutuklu yargılanıyorum. Neden sanat ve sanat sunuculuğu ceza konusu haline getiriliyor. Bir Kürt kadın gazeteci olarak kadınların sesi olmak ve bunu sonuna kadar sürdürmek istiyorum. İddianamedeki suçlamalar kabul etmiyorum.”
Ömer Çelik tahliye sevincini oğlunu kucaklayarak gösterdi
Gazeteci Lezgin Akdeniz de 13 aydır mahkeme önüne çıkacakları bugünü beklediklerini ifade ederek, bu davanın iddianamesinin neden geç hazırladığını anlayamadığını söyledi. Savcının hazırladığı 730 sayfalık iddianame gazetecilik faaliyetlerinden bahsettiğini ancak gazeteci olduklarından bahsetmediğine dikkat çeken Akdeniz, ”Bu çok dikkat çekici. Savcı gazeteci olduğumuzdan bahsetseydi, bu iddianamedeki suçlamalar domino taşı gibi birer birer düşecekti. Bize mesleğinizi yapacaksanız iktidarın size biçtiği elbiseyi giyeceksiniz denilmek isteniyor. Ama biz buna hayır diyoruz. Gazeteciliğin temel ilkeleri vardır, gazeteci gerçek karşısında sağır dilsiz olamaz” diye konuştu.
Akdeniz, bugüne kadar yaptığı yüzlerce haber arasında sadece 5 haberinin iddianamede suç unsuru olarak gösterildiğini söyleyerek, herkese açık şekilde kullanılan bu haberlerin başka siteler tarafından kullanılmasının kendisiyle bir ilgisi olmadığını ifade etti. 12 Eylül darbesi döneminde ve 90’lı yıllarda bölgede ağır insan hakları ihlallerine maruz kalan kişilerin aileleriyle yaptığı görüşmelerin suç unsuru olarak gösterilmesine tepki gösteren Akdeniz, adalet arayan insanların haberlerini yaptığını belirtti.
Akdeniz, “ Musa Anter anmasına katıldığım için suçlanıyorum. Musa Anter Kürtlerce tanınan bilenen ve sevilen bir aydın ve gazetecidir. Bu ülkede insan bu şekilde öldürülmesin diye anmaya katıldım. Burada mahkum edilmesi gereken bizlerin anmaya katılması değil yargılanması gereken Musa Anter'in katilleridir” dedi.
Tutuklu gazetecilerin savunmalarının bitmesi ardından mahkeme duruşma 15 dakikalık aranın ardından başladı. Tutuklu gazeteciler yine duruşma salonuna kelepçeli olarak getirildi. Savunma yapan tutuksuz gazeteci Kadir Bayram, 4 yıldır kameraman olduğunu belirterek, hakkındaki suçlamaları reddetti.
Türkçe bilmediği için tercüman aracılığıyla savunma yapan gazeteci Esmer Tünç, hakkındaki suçlamaların gazetecilik ile ilgili meslektaşlarıyla yaptığı görüşmelerden ibaret olduğunu belirterek şöyle dedi:
“Arkadaşım programda beyaz elbise giyip giymeyeceğini sormam suç mu? Meslektaşlarıma programları ve çekimleri sormak suç mu? Biz hesap vermek için değil hesap sormak için buradayız. Bu gün sonunda mahkeme vereceği kararla bu ülkede adalet olup olmadığı belli olacak.”
Son olarak savunma yapan gazeteci Mehmet Yalçın, 10 yıldır prodüksiyon şirketinde kameramanlık yaptığını söyleyerek, “ Bir kameramanın başka bir kameramandan ses ile ışık ile bilgi bir şey sorması kadar normal bir şey yok” diyerek savunmasını sonlandırdı.
Gizli tanığın ifadesi salondakileri güldürdü
Gazetecilerin savunmalarının ardından tanık ifadelerine geçildi.
Tanık olarak dinlenen Mehmet Çelik, PEL şirketinin bulunduğu binada temizlik görevlisi olarak çalıştığını söyledi. Mahkeme Başkanın gazetecilerin orada ne yaptığına ilişkin sorusuna tanık Çelik, belgesel çektiklerini, PKK propagandası yaptıklarına şahit olmadığını, görüntülerin nereye gönderdiklerini bilmediğini kaydetti. Tanık Çelik, polise verdiği ifadesinde gazetecilerin Sterk TV ve Medya Haber TV ye program yaptığını kesinlikle söylemediğini belirterek, poliste verdiği ifadesini reddetti.
SEGBİS ile duruşmaya başlayan tanık Kezban Kuday, gazetecileri tanımadığını, Pel Yapım şirketinin tam olarak ne yaptığını bilmediğini, şirketin örgüt bir ilişkisinin olup olmadığını bilmediğini söyledi.
SEGBİS ekranında yüzü mozaiklenerek, sesi değiştirilen CV23TV45UP78 mahlaslı gizli tanık bu davada yargılanan gazetecileri Diyarbakır’da yapılan eylem etkinliklerde ve PEL yapım şirketinde tanıdığını dile getirdi. Gazetecilerin örgütün basın yayın alanında faaliyet yürüttükleri, PEL yapım şirketinde örgütsel toplantılar yaptığını savunan gizli tanık, gazetecilerin prodüksiyon şirketinde kurgu, montaj ve programlar yaparak Sterk TV ve Medya Haber TV ye gönderdiklerini, bunun dışında herhangi bir örgütsel ilişkilerinin olup olmadığını bilmediğini iddia etti. Gizli tanığın gazeteci Ömer Çelik’in etkinliklere hem kameraman hem de eylemci olarak katıldığını söylemesi salonda gülüşmelere neden oldu.
Aziz Oruç, gizli tanığın kendisi hakkında verdiği beyanlara tepki göstererek, Pel şirketine gitmenin suç olmadığını ancak bugüne kadar bu şirkete gitmediğini belirterek, gizli tanığın bahsettiği tarihte cezaevinde olduğunu hatırlattı. Ardından mütalaasını açıklayan duruşma savcı, dosyadaki mevcut delil durumu, bazı delillerin toplanmamış olması, kaçma şüphesi gerekçesiyle tutuklu gazetecilerin tutukluluk hallerinin devamına karar verilmesini talep etti.
Av. Temur: Gizli tanık ifadesi siparişle hazırlandı
Tüm tutuklu gazeteciler avukatı Resul Temur, savcılık mütalaasını katılmadıklarını ifade etti. Gizli tanığın ifadesinde gördüğünü söylediği Hayrettin Çelik isimli kişinin 2013 yılından beri Avrupa’da yaşadığına dikkat çeken Temur, gizli tanık beyanının asılsız ve sipariş üzerine hazırlandığını, ifadesinin HDP’nin kapatma davası için oluşturulduğunu dile getirdi. Savcıların, kendi tanımlarına göre gazetecileri değerlendirdiğini, bu davanın iddianamesinin manipöle edilen suç istinatlarından oluştuğunu kaydetti. Gazetecilerin haber materyallerine Anayasa’ya aykırı bir şekilde el konulduğunu, bütün taleplerine rağman arama ve el koyma tutanaklarının kendilerine verilmediği bu nedenle itirazları soruşturma numarası üzerinden yapmak zorunda kaldıklarını hatırlattı. Gazeteciler tutuklandıktan 3 sonra delil olan dijital materyaller üzerinde oynama yapıldığını dile getiren Temur, bunların incelenmesini istedi. Temur, savcının bu dosyayı manipüle etmek için 2400 program arasından bazı programlar seçtiğini söyledi. Gazeteciler tutuklandıktan 6 ay sonra dosyada işlem yapıldığı bilgisini veren Temur, ”dosya içeriği müvekkillerin gazeteci olduğunu gösteriyor. Delil durumları gözetilerek müvekkillerinin tahliyesi karar verilsin” dedi.
Veysel Ok: ‘AYM Cemil Uğur kararını okumanız lazım’
Savunma yapan MLSA Eş Direktörü Veysel Ok “Hem uluslarası bir kurumun gözlemcisi hem de müdafi olarak buradayım. Bize göre bu dün davaya bitmiştir. Gazeteciler yaptıkları savunmalarla bu davayı yerle yeksan etti. Bu dava gazetecilik davasıdır” dedi.
Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde basın ve ifade özgürlüğüne korumayı taaddüt ettiğini vurgulayan Ok, basın özgürlüğü konusunda başta AİHM olmak üzere ulusal ve uluslararası kurumların verdiği emsal kararı hatırlattı. Ok, Türkiye’de yürürlükte olan Terörle Mücadele Yasası’nın (TMK terör tanımının soyut, muğlak ve herkesi her an terörist yapabilecek potansiyelde olduğuna dikkat çekti. Gazetecinin 10 yıl önce yaptığı haberin bugün karşılarına çıkarılmasının hukuki öngörülebilirlik olmadığının göstergesi olduğunu vurguladı. Gazetecilerin yaptığı haberlerin savcıları rahatsız edebileceğini ancak bunun gazetecilerin tutuklanma nedeni olmayacağını dile getiren Ok, “Burada gazeteciliği, niyeti yargılarsanız Anayasa’ da güvence altına alınan basın özgürlüğünü yargılamış olursunuz. Savcı iddianamede müvekkillerin gazeteci olmadığını göstermek için yoğun çaba sarf etmiş. Gazetecilerin suç delili olarak gösterilen haber ve görüntülerin iddianameden çıkarılmalı. İktidar bilginin tekelleşmesini istiyor. Kürt basını bölgede yaşanan ihlalleri dünyaya duyuruyor. İktidar bu haberlerin dolaşımını engellemek istiyor. Gazetecilerin iktidar olmayan bir halk ile ilgili haberler yapıyor. Bu UNESCO sözleşmesinde de var. Gazetecilerin barışı, demokrasiyi savunmak ile ilgili bir görevi var. Gazeteciler de bunu yapıyor. Mahkemeyi verdiği kararlar nedeniyle nasıl yargılamıyorsak sizde gazeteciliği yargılayamazsınız” diye belirtti.
AYM Cemil Uğur kararına değinen Ok, gazetecilerin bu davada neden örgüt üyeliği suçundan yargılanmayacağını AYM kararından örnekler vererek açıkladı ve “ AYM Cemil Uğur kararını okumanız lazım” diye belirtti. Ok, “ gazetecinin yaptığı haberler onun örgüt üyesi olduğunu göstermez. AYM, haberin niteliğine bakın diyor. Bunu ben demiyorum AYM diyor.” Diye aktardı. Ok, tüm gazetecilerin tahliyesini istedi.
İHD Diyarbakır Şube Başkanı Abdullah Zeytun ise temel hakların bu iddianamelerde tartışılması ve dava konusu haline gelmesinin hakların ne tür saldırılar altında olduğunun göstergesi olduğuna işaret etti. Bu davada gazetecilik faaliyetin kriminalize edildiğini dile getiren Zeytun, “Bir gazetecinin haber kaynaklarını yargılayamazsınız, sorgulayamazsınız. Yarım kalmış haberler, görüntüler delil diye kullanılamaz” dedi. TGS Avukatı Ülkü Şahin bu davada gazetecilik yargılandığını belirterek, gazeteciliğin ne iş yaptığını, sorumluluğunun ne olduğunu anlattı. Şahin, gazeteci meslek örgütlerinin gözünün bu dosyada olduğu bilgisini verdi. Mahkeme Başkanı, Şahin’e “niye bize gazeteciliği anlatıyorsunuz? Savunmanızı yapın” demesi dikkat çekti. Avukat Mehmet Emin Aktar ise iddianameyi eleştirdiği sırada araya giren mahkeme başkanı “ sanıklar savunmaların savcı iddianame bizi aklamış” demesi salonda gülüşmelere neden oldu. Aktar, “Sterk TV ile Medya Haber TV Diyarbakır’da da diğer yerlerde de izleniyor. Eğer anteniniz varsa ayarlayıp Sterk TV ile medya haberi izleyebilirsiniz. Buradaki herkesin gazeteci olduğunu herkes anladı” diye belirtti.
Avukat Ruşen Saydaoğlu ise soruşturması dosyasında gizlilik kararı olduğu gerekçesiyle kendilerine verilmeyen evraklar nedeniyle savunma haklarının kısıtlandığını, müvekkilinin kaçma şüphesine ilişkin delillerin somutlaştırılmadığını söyledi. Savcının, Kürt kadın gazeteciler lehine olacak delilleri soruşturma dosyasına koymadığını, program ve seslendirmeleri örgüt üyeliğine delil gösterdiğini belirtti. Seydaoğlu, “bu davada ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü yargılanıyor. Yargı kadın bakış açısına duyarlı bir sistem oluşturamadı. Bu davada müvekkilin kadın gazeteci kimliği görmezden gelindi” diye belirtti. Avukat savunmalarının ardından mahkeme karar için duruşmaya ara verdi.
Gazeteciler hakkında yurtdışına çıkış yasağı
Kısa bir aranın ardından kararını açıklayan mahkeme, gazetecilerin kaçma, delilleri karatma şüphesinin bulunmaması, delillerin büyük ölçüde toplanmış olmasını gerekçe göstererek, tutuklu gazetecilerin tahliyesine karar verdi. Mahkeme, gazeteciler haklarında yurtdışına çıkış yasağı şeklindeki adli kontrol kararı verdi. Mahkeme, dijital materyaller üzerinden yeniden inceleme yapılması ve arama ve el koyma tutanaklarını imzalayan kişilerin tanık olarak dinlenilmesi yönündeki sanık avukatlarının talebini reddetti. Mahkeme, dava dosyasındaki eksikliklerin tamamlanması için davayı 9 Kasım 2023 tarihine erteledi.