Gazeteciler Şule Aydın, Barış Pehlivan, Murat Ağırel ve Timur Soykan Gazze saldırılarının birinci yılında yaptıkları programda, İsrail’e ticareti eleştirdikleri için yargılanıyor. Sessiz sedasız süren davanın iddianamesinde, “siyasal İslamcılar yeşile tapar” sözü “dini değerleri aşağılama” kapsamına alınarak, siyasal bir ideoloji “kutsal” konuma taşınıyor.
Semra Pelek
Türkiye’de yargı, yeni “kutsallar” belirliyor. Gazze saldırılarının birinci yılında İsrail’e ticareti sorgulayan dört gazeteci, siyasal bir ideolojiyi tartışmaya açtıkları için yargı önünde. İddianamede, “siyasal İslamcılar yeşile tapar” ifadesi, “halkın benimsediği dini değerlerin aşağılanması” olarak yorumlandı ve böylece siyasal bir ideoloji hukuken eleştirilemez kategoriye taşındı.
Davanın dördüncü duruşması geçen hafta Bakırköy 34. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Aylardır sessiz sedasız süren yargılamanın satır arasında dikkat çeken unsur, hukuken inanç veya ibadet özgürlüğünün konusu olmayan bir politik görüşün “dini inanç” olarak tanımlanması.
Savcılık şikâyet beklemeksizin soruşturma başlattı
Davanın açılmasına neden olan yayın, 08 Ekim 2024 tarihinde Halk TV’de yayımlanan “Şule Aydın ile Kayda Geçsin” programıydı. O tarihte Gazze’de aralarında binlerce çocuğun olduğu on binlerce sivil öldürülmüştü. Programda gazeteciler, bombardımanın 368 gündür sürdüğünü, Gazze’de ilaç, gıda ve temiz su sıkıntısı yaşandığını anlattıktan sonra Murat Ağırel, TÜİK verilerine dayanarak Türkiye’den İsrail ve Filistin’e yapılan ticaretin rakamlarını paylaştı.
Gazeteciler bu ticareti eleştirirken, özellikle İsrail ile yürütülen ticaretin Büyük Birlik Partili yöneticilerin siyasi söylemleriyle çelişkili olduğunu ifade ettiler. Programda ayrıca İstanbul Havalimanı’ndaki VIP salonu üzerinden yapıldığı iddia edilen kaçakçılık da hukuki belgelerle ele alındı.
Bu yayının ardından Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Suçları Bürosu, herhangi bir şikâyet beklemeksizin soruşturma başlattı; hazırlanan iddianame mahkeme tarafından kabul edildi ve Şule Aydın, Barış Pehlivan, Murat Ağırel ve Timur Soykan hakkında yargılama başladı.
İddianamede gazetecilere, basın meslek örgütlerinin “Sansür Yasası”, hükümetin ise “Dezenformasyon Yasası” olarak tanımladığı TCK 217/A kapsamında “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak”, ayrıca TCK 285/2 kapsamında “gizliliği ihlal” suçlamaları yöneltildi.
Siyasi ideoloji “dini değer”e dönüştü
İddianamede Murat Ağırel ve Timur Soykan ayrıca, “Siyasal İslamcılar yeşile tapar” sözleri nedeniyle TCK 216/3 kapsamında “halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama” ile suçlandı. Böylece, siyasal bir ideolojiyi ifade eden bir kavram, iddianamede İslam dininin kendisi gibi tanımlanarak “dini değer” sayıldı.
Bu yaklaşım, yargı mekanizmasının politik bir ideolojiyi “eleştirilemez” ve “kutsal” bir alana taşıması, eleştiri konusu olan siyasal görüşün ise hukuki koruma kalkanına alınması anlamına geliyor. Ancak yargılama devam ediyor; henüz bir karar verilmiş değil.
AİHM ne diyor?
“Siyasal İslam” kavramı, literatürde İslam dinine dayanan siyasi bir ideoloji ve politik akım olarak tanımlanıyor. Siyasi akımlar ise eleştirilebilir görüşlerin alanına giriyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesi, siyasal eleştiri ve kamusal tartışmaya katkı sunan ifadelerin en geniş biçimde korunması gerektiğini düzenliyor. AİHM içtihadı da, özellikle hükümet politikalarına yönelik sert, abartılı ya da rahatsız edici ifadelerin ifade özgürlüğü kapsamına girdiğini açıkça belirtiyor. Mahkeme, siyasi eleştirinin “şoke edici, rahatsız edici veya sarsıcı dahi olsa” korunması gerektiğini (Handyside/İngiltere, 1976; Lingens/Avusturya, 1986) vurguluyor.

