Haberler

Tutuklu gazeteci Elif Akgül: Sadece ben değil, hepimiz yurttaşlık yükümlülüğünü yerine getirdiğimiz için hapsedildik

Tutuklu gazeteci Elif Akgül: Sadece ben değil, hepimiz yurttaşlık yükümlülüğünü yerine getirdiğimiz için hapsedildik

Canan Coşkun

Gazeteci Elif Akgül, 22 Şubat’tan beri tutuklu. Hakim, her ne kadar tutuklanma gerekçesine “kaçma şüphesi”ni de eklemiş olsa da, Elif yıllardır aynı adreste ikamet ediyor, evinde geçirdiğinden daha fazla vakti adliyede duruşma takip ederek geçiriyordu.

Elif ile bianet haber sitesinin ifade özgürlüğü editörü olarak 2013 yılında gazeteci Hrant Dink cinayeti davasını takip ederken tanıştık. O günlerde -ifade özgürlüğü kapsamındaki duruşmaların sayısının bugüne oranla az olmasından dolayı- adliyeye sık sık gelmezdi, bu nedenle kendisini “adliye muhabiri” olarak tanımlamayı tercih etmezdi. Yıllar içinde ifade özgürlüğüyle ilgili açılan davalar ve gazetecilerin neredeyse her gün yargılanması Elif’i bir adliye muhabirine çevirdi. Elif, tek bir izleyicisi bile olmayan gazeteci davalarını da televizyon ekranlarından tanınan ünlü gazetecilerin davalarını da başından sonuna kadar takip edip kamuoyunu bilgilendirdi.

Gazetecilik faaliyetlerinin suçlama haline getirilmesi yargı ve emniyet mensupları tarafından o kadar yaygın bir alışkanlık haline geldi ki Elif’in adliyedeki mesaisi de aynı oranda arttı. Bu durum onun güvenlik görevlilerinden, yemekhane çalışanlarına kadar tanınmasına neden oldu. Öyle ki güvenlik görevlileri bile daha geçen hafta duruşma salonu önünde gördükleri Elif’in tutuklanmasına şaşırıyordu.

Kendi sözleriyle “gazeteciliğe başladığından beri bir yurttaş olarak politik faaliyetinin hapsedilmiş meslektaşlarının sesini duyurmak” olduğunu söyleyen Elif, bir yurttaş olarak yerine getirmesi gereken yükümlülüklerin suçlama haline getirildiğini aktarıyor ve "Bu dosya kapsamında savunamayacağım tek bir faaliyetim, konuşmam, hakkımda benden haberli/habersiz çıkmış tek bir yazı yok” diyor. Gazetecilik faaliyetleri sebebiyle Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nden tutulan Elif Akgül, MLSA’nın sorularını yanıtladı.

“Kameralar için ters kelepçe taktılar”

Gözaltına alınmandan hapishaneye götürülene kadar yaşananlardan aklında kalan anlar var mı, haber değeri taşıdığını düşündüğün şeyler yaşandı mı?

18 Şubat sabahı saat 6:04’te evime gelen polislerce gözaltına alındım. Kapıyı dan dan diye çaldıklarında bilhassa Kartalkaya yangını sonrası oluşan yangın korkusu nedeniyle komşuların vurduğunu düşünüp çok korkmuştum. O nedenle uzun namlulu silahlı ve maskeli bir adamı karşımda görmek üstümde pek de istedikleri etkiyi bırakmadı, çünkü “Ah siz miydiniz” dedim. “Yat yat” seslerinin ardından maskeli memur neden kapıyı açmadığımı sordu. “Uyuyordum, arasaydınız açardım kapıyı” dedim. Gözaltı şeklinden aklıma gazetecilere yönelik yeni bir operasyon olduğu geldi. “Bu kadar şov tek benim için olamaz herhalde. Kaç kişi daha var” diye sordum, ama pek tabii cevap alamadım.

Yarım saat civarı süren ev araması sırasında gözaltında olduğumu söylememek kaydıyla aramaya eşlik eden komşumun telefonundan çalıştığım yeri arayıp o gün işe gidemeyeceğimi bildirmeme izin verdiler. Gerilim yaratmaya meraklı maskeli memur dışındaki TEM ve asayiş şube memurları oldukça sakin ve makuldü.

Bana muamele bu şekilde olsa da aynı operasyonda çocuklarının kafasına silah dayanan, evinde çıplak aramaya maruz kalan, insan onurunu zedelemek için çamaşırları sallanan kişiler olduğunu da biliyorum. Bu kişinin ünlü ya da Ermeni olmasının yapılan muameleyi etkilediği kanaatindeyim.

Aramaların ardından apartman kapısından çıkarken kameralar için arkadan kelepçe taktılar. “Cidden ters kelepçe mi takacaksınız” soruma TEM memuru, biraz hassas noktası olsa gerek, “Mevzuatta kelepçe belli, önden takmak asıl ters kelepçe. Yalan yanlış yazıyorsunuz” diye tepki gösterdi. Arabada hemen kelepçeyi açtılar. Sağlık kontrolünün ardından Vatan’a girişte yine kameralar için arkadan kelepçe takıldı. Yanımdaki memur kameraya baktığı için birkaç defa çekim yapıldı.

“Dört duvar arasında yeni bir yaşam alanı oluşturmaya çalışıyoruz”

Vatan’da bizi her biri üç yataklı dört hücreli koğuşlara koydular. Koğuşlar havasız, tuvaletler pisti. Tuvalet kağıdı yoktu. Daha sona sabun almamıza izin verdiler. Hiç durmadan titreyerek yanan bir floresan ışık vardı. Emniyet Tada ve Unifood markalarından ihale almış. Tada sandviçleri küflenmiş ve yenmeyecek durumdaydı. Unifood’un kumanyasından bir kere tavuk döner verdiler. Yutamadık. Dört gün kuru ekmek ve su ile beslendik. Son gün kumanyasından sarma çıktı. En yenilebilir şey olarak suyuna ekmek banıp yedik. Aynı gıdalar polislere de veriliyormuş. Bu nedenle polisler parmak izi alınan yerde ayrı yemek pişiriyorlardı. Çevik kuvvet ise ancak bisküvi yiyordu.

İlk iki gün avukat kısıtlılığının ardıdan perşembe günü avukatla görüştük. Cuma da hakimliğe çıkıp tutuklandık. Bizi saat 3:30 civarı adliyeden çıkarıp sağlık kontrolüne götürdüler. Saat 4:30-5:00 civarı cezaevi önündeydik. Teker teker içeri aldıkları için yaklaşık beş saat gözaltı aracından bekledik. Bu durumdan çevik kuvvet de şikayetçiydi. Cezaevine sevk edildiğimiz araçta “Biz vatan bayrak aşkına polis olduk” diyen çevik kuvvet polislerinin “aşkı” mesai bitiminde tükendi.

Cezaevi girişinde aramaya tabi tutulduk. Önceden ‘çök, öksür” gibi çıplak arama uygulamalarını duymuş, çok kez haber yapmıştım. Bize ise paravan arkasında soyunmamızı söylediler, sadece iç çamaşırlarıyla kalıp üzerimize ameliyat önlüğü giydik. Kol ve dişlere bakıp kıyafetleri aradılar. Bu uygulama bende olumsuz bir duygu yaratmasa da bunun da çıplak arama sayıldığını daha sonra öğrendim. Bu durum daha çok canımı sıktı diyebilirim. Hak savunmak için hakları bilmenin önemi bir kez daha dank etti kafama, hem de en küçük ayrıntısına kadar bilmenin.

Dört gün nezarethaneden sonra iki günlük müşahade tatil gibi geldi. Ardından bize ayrı bir koğuş açtılar. Yataklarımız ve nevresimlerimiz dışında dört duvar arasına girdiğimiz için o günden beri yaşam alanı oluşturmaya çalışıyoruz.

“Koğuş arkadaşlarım gazeteci, mimar, sanatçı…”

Koğuşta kimlerle kalıyorsun, zaman nasıl geçiyor?

Koğuşta 20 kişiyiz. 19 kişi bizim dosyadan. 1 kişi başka operasyonda alınmıştı. O koğuş değiştirince yerine kent uzlaşısı soruşturmasından alınan Fatih Belediyesi’nden Güzin geldi. Sabahları 8:15’te sayım var. Saat 10:30’a kadar spor ve kahvaltı. Ben Bakırköy Hapishanesi’nin yemeklerini sevdiğimden kilo almamak için kahvaltı etmiyorum pek. Onun yerine spor yapıyorum. Öğleden önce ve sonra ikişer saat sessizlik saati. Saat 13 gibi öğle yemeği, 17 gibi de akşam yemeği geliyor. Akşam haberlerden sonra 8:30 gibi yine sayıma geliyorlar. Sonra da sohbet, dizi ya da haber saati.

Ben bir saat bağlama çalışıyorum. Pınar Aydınlar ders veriyor. Söz verdi, kısa saplı bağlama hediye edecek bana. Koğuş öğretmen, gazeteci, mimar, sanatçı gibi “entel” koğuşu. Bir ara kalem bulamadığımızdan kantine kalem geldiğinde 6’şar 6’şar ısmarlamışız. Kantinci isyan etti. Çarşamba ve cuma günleri mektup, perşembe günü görüş, cuma günü kütüphane günü. Hepsi ayrı heyecan yaratıyor. Dışarıyla, beton duvar olmayan her şeyle bağımız onlar çünkü. Duygu durumumuz için, bu travmayı atlatmak için kadın çemberi yapıyoruz. Gündemi konuştuğumuz toplantılar oluyor. Bir de haftalık C11 toplantısı.

“Gazeteciliğe başladığımdan beri tutuklu gazetecilerin haberini yapıyorum”

Hapsedilen meslektaşlarınla dayanışma içinde olman ve onların sesini duyurma çaban seni suçlama aracı haline getirildi. Bununla ilgili ne söylemek istersin?

Tutuklu gazeteci Elif Akgül olmak garip bir his. Herhalde Google’a yazsalar en çok ‘tutuklu gazeteci’ sözcüğünü ben salmışımdır internet alemine. En efsanesi de bana yöneltilen suçlamalardan birinin tam da bu olması. 2011’de KCK Basın Davası öncesi 141 kişi “Tanığız, yanlarındayız, davayı izliyoruz” diye bir metne imza atmışız. Şimdi onlardan biri olmak garip. Ama tutukluluk kararı yüzüme okunduğunda o kadar şaşırmadım ki demek gerçekten hazırmışım bu muameleye diye düşündüm.

Halk TV’de her gün “tutuklananlar listesi” yayınlanıyor. Liste o kadar büyüyor ki adımız karınca duası gibi kaldı. Ama bir “az ünlü” olarak adımı kızıla boyamışlar. Çok güldüm. Ama o liste ülkece toplu gözaltı halimizin resmi gibi. Biz tutuklu, dışarıdakiler de adli kontrolle serbest.

İnsan politik bir hayvandır, sosyal değil. Çünkü polise yani Antik Yunan’daki şehir devlete dahildir. Yaşadığı düzende söz kurduğu kadar ‘vatandaştır’ ve hatta ‘insandır.’ Benim gazeteciliğe başladığımdan beri bir yurttaş olarak politik faaliyetim hapsedilmiş meslektaşlarının sesini duyurmak üzerine kuruluydu. Türkiye Gazeteciler Sendikası’nda (TGS), DİSK Basın-İş Sendikası’nda yöneticiyken de bunu yaptım. Bu nedenle Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’ndeyim. Bana yöneltilen ‘suçlamalar’ yani faaliyetlerim aslında bir yurttaş olarak ödevlerimi yerine getirmem. Sadece ben değil, hepimiz, yurttaşlar olarak yapmakla yükümlü olduklarımızı yaptığımız için hapsedildik.

Bugüne kadar çok fazla dava ve soruşturma izledin. Toplu tutuklamaların yapıldığı operasyonları haberleştirdin. Şimdi bu türden bir dosyaya eklenen biri olarak gazetecilerin hedef alınmasıyla ilgili ne düşünüyorsun?

Bu operasyonda aslında dört gazeteciyiz. Yıldız Tar, Ercüment Akdeniz, ben ve Saime Oğuzhan. Saime, Şişli Kent gazetesinin sahibi. Yerel basın klasiği olarak hem yazıyor, hem basıyor. Bizim operasyonda ofis olarak kullandığı evi basılıp Saime tutuklandıktan sonra bir de Medya A.Ş. operasyonunda basılmış. Öte yandan tutuklananların listesi kariyer kitapçığı gibi. Her meslekten biri var. Memura ayrı mesaj, gazeteciye ayrı mesaj veriliyor.

“Hakkımda bir dosya olduğunu 3 senedir biliyorum, hiçbir yere kaçmadım”

Tutuklama kararında gerekçelerden biri kaçma şüphesiydi. Bu karara yapılan itirazı değerlendiren mahkeme de aynı gerekçeyi öne sürdü. Şu anda tutuklu olduğun soruşturmadan haberdar olduğunu ve sonrasında defalarca adliyeye haber yapmaya gittiğini biliyoruz. Mahkemelerin öne sürdüğü gerekçelerle ilgili ne demek istersin?

Tutuklama kararında 2015-2016’da Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) bir takım kampanyaları sıralanıp genel meclis üyesi olmam gerekçe gösterildi ve kaçma şüphem olduğu iddia edildi. Sıralanan faaliyetlerin Anayasa ile güvence altına alınan, herhangi bir suç unsuru olmayan faaliyetler olmasını geçtim, benim HDK ile 2012’nin ilk yarısından itibaren herhangi bir bağım kalmamıştı. Gazeteciliğe başladıktan sonra da tüm faaliyetlerim bu meslek alanını ilgilendiren çerçevede oldu.

Öte yandan 2022 yılının sonu ya da 2023 yılının başında hakkımda açılan bir soruşturma için ifadeye çağrıldığımda terör savcılığından hakkımdaki dosyanın ayrıntısını sormuştum. O zaman hakkımda 2014 yılında FETÖ/PDY suçlamasıyla başlatılan, 100 klasörden oluşan ve gizlilik kararı bulunan bir dosya olduğunu öğrendim. İşte o dosya, bu dosya. Buna rağmen aradan geçen iki yılda değil ülkemi, ikametimi bile değiştirmedim.

Gözaltına alınmadan iki gün önce İtalya’dan dönmüştüm. İki yıl boyunca hakkımda soruşturma olduğunu bilmeme, elimde pasaport ve vize, cebimde para, bileğimde mesleğim olmasına rağmen ülkemi terk etmemiş olmama rağmen kaçma şüphesi gerekçesiyle tutuklama isteyen savcı ve bu kararı veren hakim bu kararı kimseye karşı savunamaz. Bu dosya kapsamında benim savunamayacağım tek bir faaliyetim, konuşmam, hakkımda benden haberli/habersiz çıkmış tek bir yazı yok. Fethullahçı hakimlerin kararıyla Fethullahçı polislerin yaptığı dinlemeleri savunmak zorunda kalacak olanlar onlar. Hepsine kolay gelsin.

Ne olmuştu?

Gazeteci Elif Akgül, Halkların Demokratik Kongresi’ni (HDK) hedef alan bir operasyonla gözaltına alındı. Emniyette gazetecilik faaliyetlerini de içeren legal toplantılara katılmasıyla ilgili sorularla karşılaştı. Akgül, feminist bir gazeteci olarak HDK’nin iki toplantısına katıldığını belirtti. Delil olarak kabul edilen telefon tapelerinin de usulsüz dinleme ve izleme kararları vermesinin yanı sıra meslekten ihraç edilmiş ve “silahlı terör örgütü üyeliği” suçundan kesinleşmiş mahkumiyeti olan hakimin elinden çıktığını söyledi.

Dinlenen konuşmaların çoğu bianet haber sitesinde çalışırken yaptığı haber görüşmeleriydi. Akgül, bunlara rağmen İstanbul 8. Sulh Ceza Hakimliği tarafından “kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller ve kaçma şüphesi” gibi gerekçelerle tutuklandı. Bu karara yapılan itiraz İstanbul 25. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından aynı gerekçelerle geçtiğimiz hafta reddedildi.

 

Fotoğraf: 27 Haziran 2024, Elif beraat aldığı propaganda davasında avukatlarıyla beraber duruşma salonu önünde.

Propaganda davasındaki beraat kararı istinafta onandı

Elif’in yönelttiğimiz sorulara verdiği yanıtta söylediği gibi, şu an tutuklu olduğu dosyadan haberdar olmasını sağlayan şey hakkında başka bir suçlamadan soruşturma açılmasıydı. 2018 ve 2022 yıllarında paylaştığı tweet ve retweet'ler sebebiyle başlatılan bu soruşturma sonunda açılan davada Elif’e “terör örgütü propagandası yapmak” suçlaması yöneltilmişti. Elif, yargılama sonunda beraat etti ve bu karar 6 Şubat'ta istinaf mahkemesi tarafından onandı. 

Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.