Haberler

'Sessizlerin sesi olmak onlar adına propaganda yapmak olmamalı'

'Sessizlerin sesi olmak onlar adına propaganda yapmak olmamalı'
ONUR ÖNCÜ Deneyimli gazeteci ve Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Can Ertuna, olaylara doğrudan müdahalenin gazeteciliğin hem tanımı hem de alanı dışında olduğunu belirterek, ‘Sessizlerin sesi, dezavantajlı durumlarda olanların sesi’ olmak asla onların propagandasını yapmak ya da onlar adına propaganda yapmak anlamına gelmemeli. Bu noktada eleştirel gazetecilikle aktivist gazetecilik ayrılıyor” dedi. Onhaber sitesi Genel Yayın Yönetmenliğini yapan Hakan Çelenk de AKP’nin otoriterleşmesi ve basın ve ifade özgürlüğü alanına yapılan saldırılarda gazetecilerin bir taraf seçtiğine işaret ederken, “Artık kaçırılan üslupla kantarın topuzunun kaçtığını” söyledi. Seçim sürecinde bir kısım gazetecinin “siyasi aktör” gibi çalışması ve sonrasında da siyasi parti temsilcileri gibi “muhalefete yön verme” çabaları, “gazetecilik mi aktivizm mi?” tartışmalarını gündeme getirdi. Seçim sonuçları sonrası daha da belirgin hale gelen gazetecilerin aktivistleşmesi ne kadar doğru? Eleştirel gazetecilik ile aktivizim karıştırılıyor mu? Peki çözüm ne olmalı? Bu soruların yanıtlarını uzun yıllar merkez medyada çalışan, şuan Halk TV’de yorumculuk ve Onhaber sitesi Genel Yayın Yönetmenliğini yapan Hakan Çelenk ve uzun yıllar savaş muhabirliği yapan Bahçeşehir Üniversitesi öğretim görevlisi Dr. Can Ertuna ile konuştuk. Hakan Çelenk, seçim sonrası gazetecilik ile aktivizmin birbirine karıştığını belirtiyor ve merkez medyanın kaybolmasıyla birlikte gazetecilerin iki kutba ayrıldığını ifade ediyor. Gazetecilerin “aktivizme” girecekleri tek konunun, mesleklerine yönelik saldırı sonrası olabileceğini söylüyor: “Gazeteciler aktivizme nerede girebilir? Doğrudan gazeteciliğe saldırı olduğu anda… Bu saldırılar oldu mu? Oldu. İşte ekonomik yıldırmalar, hapis yoluyla tehdit, fiziki saldırılar… Bunlar olduğu zaman gazeteciler aktivizme girer. Yani kendi meslekleriyle ilgili.”   Dr. Can Ertuna da gazeteciliğin kamuyu bilgilendirme görevinden kaynaklı dolaylı yoldan değişime hizmet ettiğini ifade ederek, “Gazeteciler, demokrasinin tesisi ya da demokrasinin sürdürülmesinde bir rol oynadı. Ancak bizim konuştuğumuz dolaylı alan değil, aktivist gazetecilik dediğimiz, tam tersine, doğrudan bir müdahale olarak aktivizmden bahsediyoruz. Bu doğrudan müdahale olarak aktivizm de aslında gazeteciliğin hem tanımı hem de alanı dışında. Haberi bir bağlamına sunmak bir gazetecilik çerçevesi iken kendi yorumuyla olayın akışını etkilemek ya da nesnelliğine gölge düşürmek aktivizm oluyor. ‘Sessizlerin sesi, dezavantajlı durumlarda olanların sesi’ olmak asla onların propagandasını yapmak ya da onlar adına propaganda yapmak anlamına gelmemeli. Bu noktada eleştirel gazetecilikle aktivist gazetecilik ayrılıyor” diyor.   Gazetecilik mesleği 21 yıllık AKP iktidarlığı boyunca en çok saldırı altında olan meslek gruplarının başında geliyor. Gazeteci Çelenk, AKP’nin otoriterleşmesi ve basın ve ifade özgürlüğü alanına yapılan saldırılarda gazetecilerin bir taraf seçtiğine işaret ediyor. Çelenk, “AKP’nin otoriterleşmesi sonucu, basın ve ifade özgürlüğü alanına yapılan saldırılar sonrası gazeteciler siyaset alanında da kendisine saf seçti. Bunu refleks olarak vermeye başladı. Bazı gazeteciler kendilerini kurtaramadı. Seçim kaybedildikten sonra eleştirel analizi tartışmak, seçim öncesi ekranlarda ve gazete sayfalarında normalken, şuan kaçırılan üslup nedeniyle kantarın topuzunu kaçırdı.” ifadelerini kullandı.   Dr. Ertuna da, “Kısıtlanan basın ve ifade özgürlüğü alanı aktivizmin bahanesi ya da gerekçesi olarak kullanıldıkça, gazetecinin de zaman içinde inandırıcılığını kaybettiğini görürüz. Ekonomik ya da sosyal kazanç beklentisi ile belirli odaklara angaje olmak, bir süre sonra gazeteciyi hem körleştiriyor, hem sağırlaştırıyor, hem de siyasi çekişmelerde bir araç olarak kullanılmasını kolaylaştırıyor.” şeklinde ifade ediyor.   Dr. Ertuna medyadaki kutuplaşmaya da dikkat çekerek çözümü öneriyor. Çözüm “iyi gazetecilik”.   “Türkiye’de kutuplaşma var. Birincisi, herkesin malumu, farklı şekillerde adlandırılan havuz medyası. İktidar medyası denilen ya da doğrudan iktidar odaklarıyla bağlantılı aile ilişkileri, sermaye ilişkileri içinde olmasa dahi iktidarın denetimi ve kontrolü altındaki farklı sermaye gruplarının medya kuruluşları, özellikle geleneksel medyada Türkiye basın sektörünü domine etti. İşte bunun karşısına konulması gereken aslında iyi gazeteciliktir. Propagandaya karşı bu enformasyon alanı, bilgi ekosistemini, nitelikli haberle ve nitelikli yorum ve görüşle doldurabilecekken, tam tersine, muhalefetin bir noktadan sonra etkin olduğu eleştirel gazeteciliğin yerine, muhalefet sözcülüğünün başladığı anormal bir durum söz konusu oluyor. “   Çelenk ise “muhalif gazetecilik” terimini kabul etmediğini ifade ederek, “muhalif gazetecilik tanımını kabul etmiyorum. Merkez medyanın yok olmasıyla birlikte, biz bu sorunu yaşamaya başladık. Çözüm; merkezde kendi kendine para kazanan, kendi finansmanını kendisi sağlayan okurların finanse ettiği yeni bir merkez medya düzenine geçebilmemiz. Çünkü haber de bir ihtiyaç.” diyor.  
Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.