Yaptığı haberler nedeni ile 2016 yılının Ekim ayından 27 Kasım 2019 tarihine kadar tutuklu bulunan gazeteci İdris Sayılğan 1137 gün sonra özgürlüğüne kavuştu. 28 yaşındaki Sayılğan Muş 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından “örgüt üyeliği” ve “örgüt propagandası” suçlamaları ile 25 Ocak 2019 tarihinde 8 yıl 3 ay hapis cezası almıştı. Sayılğan’ın avukatlarının yaptığı istinaf başvurusunu sonucunda Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi, 27 Kasım 2019 tarihinde Sayılğan’ın tahliyesine karar vermişti. Yargılama sürecinde Sayılğan’ın özellikle Türkiye’nin Kürt nüfusunun yoğun olduğu şehirlerde insan hakları ihlalleri ile çevre ve kadın hakları üzerine yaptığı haberler suçlama konusu yapıldı. Cezaevi sürecinin son bulmasının ardından konuştuğumuz Sayılğan Türkiye’de çok sayıda gazeteci ve aydının cezaevinde olduğunu, bu nedenle halen kendisini yarı tutuklu hissettiğini belirtiyor. İdris Sayılgan ile cezaevi sürecinde yaşadıklarını ve bundan sonrası için planladıklarını konuştuk.
“Cezaevine gittiğim ilk gün gardiyanlar tarafından darp edildim”
Tutuklanmadan önce yaşadığı gözaltı sürecini hatırlatan Sayılğan, kolluk kuvvetlerinin evine yaptığı operasyon esnasında ailesine işkence ve ağır hakaretlerde bulunduklarını söylüyor. Muş 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tiyatrovari bir şekilde tutuklandığını hatırlatan Sayılğan, cezaevine geç saatlerde götürüldüğünü ve koğuştaki arkadaşları ile kısa bir konuşmanın ardından uyuduğunu anlatıyor. Sabah uyandığında buzdolabının üzerinde kendi yaptığı haberi gördüğünü ve ‘tutuklulara doğru yerdeyim’ diye düşündüğünü anlatan Sayılgan, “Bir sabah bir anda mekânlar değişiyor. Bir gün önce haberlerinin başında iken bir gün sonra dört duvar arasında kalabiliyorsunuz. Ben Türkiye’de gazetecilik yapmanın zorluklarını biliyordum, o nedenle büyük bir şaşkınlık yaşamadım,” diyor.
“Yaşama sevincimizi de yok sayamazlar ya!”
Sayılğan tutuklandıktan yaklaşık iki hafta sonra Muş’tan Trabzon E Tipi Kapalı Cezaevine sürgün edildi. Bulunduğu her mekânda haber yapmayı sürdürdüğünü aktaran Sayılgan, haberlerine defalarca el konulmasına rağmen pes etmediğini anlatıyor. Sayılğan, “Cezaevinde günlerimi dolu dolu geçirmeye çalıştım. İnsan kendine yoğunlaşmak için vakit buluyor. Her gün saatlerce kitap okuyor, kendimi geliştirmek için çabalıyordum. Hatta çok sayıda öykü yazdım. En kısa sürede bu öyküleri toparlayacağım. Bunun yanı sıra kalemimi güçlendirmek adına makaleler yazmayı sürdürdüm. Bir ara şiir bile denedim ama bu konuda iyi olmadığıma karar verdim. Onun dışında bazen küçücük havalandırmada top oynuyor, bazen de koşuyorduk. Hele bir de yağmur yağıyorsa koşu daha da keyifli oluyordu. Cezaevini çile çekme yeri değerlendirmiyorum. Şartlar zorlu da olsa yaşam bir şekilde devam ediyor. Yaşama olan sevgimizi de yok edemezler ya…” diyerek kaldığı süreç içerisinde umudunu hiç kaybetmediğini ve yaşama sıkı sıkı sarıldığını aktarıyor.
“Bir gün içinde iki farklı cezaevinde darp edildim”
Tutukluluk süreci boyunca Muş’ta görülen duruşmalarına katılmak istemesine rağmen bu talebinin her seferinde reddedildiğini aktaran Sayılğan, “Tüm ısrarlarım sonuçsuz kaldı. Ancak karar duruşmasında talebim kabul edildi. 17 Ocak tarihinde karar duruşmasına katılmak için Muş’a götürülecektim. İlk gün Patnos Cezaevinde sabahlamak için bekletildim. Burada çıplak aramaya maruz bırakıldım, kabul etmediğim için de gardiyanlar tarafından darp edilerek koğuşa götürüldüm. Bir gün sonra 18 Ocak tarihinde Muş Cezaevine getirildim ve burada da aynı muameleye maruz bırakıldım. Yine burada da çıplak arama yapmaya çalıştılar ve kabul etmediğim için darp edildim. Bir günde iki kere şiddete maruz kaldım” diyerek yaşanan hukuksuzluğun bir kez daha altını çiziyor.
“Mektuplar aracılığı ile cezaevindeyken tanıştığım meslektaşlarım oldu”
Cezaevinde aldığı dayanışma mesajları ile gazeteciliğe daha da sıkı sarıldığını ifade eden Sayılğan, aynı zamanda tutuklu diğer meslektaşlarından da çok sayıda dayanışma mektubu aldığını söylüyor, “Cezaevinde sık sık diğer tutuklu gazeteci arkadaşlarım ile mektuplaşıyorduk. Mektuplar aracılığı ile yeni tanıştığım meslektaşlarım da oldu. Değerli dostluklar kurdum bu sayede. Sürekli içinde bulunduğumuz durum ve gelecek üzerine tartışmalar yürütüyorduk. Aynı zamanda dışarıdaki gazetecilerden de çok sayıda mektup aldım. Bu durum benim için çok kıymetliydi. Ancak daha büyük bir dayanışma ağının kurulması gerektiğini düşünüyorum,” diyerek cezaevinde bulunan gazeteciler ile dayanışmanın büyütülmesinin önemine dikkat çekti.
“Eşyalarımıza el koyuyorlardı”
Sayılğan, Olağanüstü Hal (OHAL) sürecinin hak ihlallerinde ciddi artışların yaşandığı ve hukukun tamamen askıya alındığı bir süreç olduğuna değinerek, “Bu süreçte özellikle kitap, dergi, gazete ve kırtasiye malzemeleri bizlere verilmiyordu. Spor ve sohbet faaliyetlerimiz yok denilecek kadar azaltıldı. Atölyeler ise tamamen iptal edildi. Neredeyse iki günde bir koğuşlara baskın yapılıyor ve eşyalarımız ortalığa saçılıyordu. Çıplak arama yapılmaya halen devam ediliyor. Öyle ki, bazı tutuklular bu darp yüzünden günlerce yatakta yatmak durumunda kalıyor. Radyo almamıza da izin verilmiyor. Birçok zaman eşyalarımıza rastgele el koyuyorlardı. Bu yönde büyük baskılar yaşandı ve halen de yaşanmaya devam ediyor” diyerek cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine dikkat çekiyor.
“Tutuklanacağım aklıma gelmezdi”
Türkiye gibi antidemokratik ülkelerde gazetecilik yapmanın beraberinde getirdiği zorlukların farkında olduğunu söyleyen Sayılgan, “Hele ki hem Kürt hem de muhalif bir gazeteci isen zorluklar daha da artıyor. Karşılaşacağım zorlukların farkındaydım ama bir gün tutuklanacağım hiç aklıma gelmezdi. Bunu da yaşayarak tecrübe etmiş oldum. Düşünsenize mesleğinizi yaptınız diye yargılanıyorsunuz. Sadece yaptığım haberler ve haber kaynaklarım ile yaptığım görüşmeler iddianameye dönüştürülmüş ve bu iddianame hazırlanırken aslında yargılama sürecinin nasıl sonuçlanacağına dair karar verilmişti. Duruşmalar tiyatrodan ibaretti. Örgüt üyeliğinden 8 yıl 3 ay hapis cezası aldım ve bu ceza Erzurum İstinaf Mahkemesi tarafından onaylandı. Tutuklu bulunduğum süre göz önüne alınarak tahliye edildim. Yargıtay süreci başladı ama herhangi bir beklentim bulunmuyor. Tamamen siyasi olan bir davada olumlu bir beklenti içinde olmak saflık olur,” diyerek ceza aldığı dosya ile ilgili temyiz sürecinden bir beklentisi olmadığını vurguluyor.
“Tutuklanan meslektaşlarımın kalemine sahip çıkmak anlamlı”
Koğuşta bulanan arkadaşları ile televizyon izlediği esnada mazgaldan gardiyanın ismini seslendiğini ve tahliye olacağından bu şekilde haberdar olduğunu anlatan Sayılgan, tahliye kararına şaşırdığını ancak çok da mutlu olmadığını söylüyor. Uzun bir süreyi aynı koğuşta geçirdiği kişiler ardında bırakarak çıkmanın hüznünü taşıdığını belirten Sayılgan, “Tahliyeyi bir özgürlük hali olarak değerlendirmedim. Yarın yine aynı şeyleri yaşmayacağımın bir garantisi yok. Özgür basına yönelik gözaltı ve tutuklama furyaları devam ediyor. Tahliye edildim ama aynı hafta içinde 3 gazeteci daha tutuklandı. Böylesi bir ortamda tahliye olmama nasıl mutlu olabilirim ki! İyi ya da kötü duygular arasında kaybolmak yerine tutuklanan arkadaşların kalemlerine sahip çıkmayı anlamlı buluyorum. Bundan sonraki süreçte de mesleğimi daha güçlü bir şekilde sürdürmeye devam edeceğim. Zorlu ama öğretici bir süreç yaşadım, şimdi ise yazma zamanı…” diyen Sayılğan mesleğine tüm tutkusu ile devam edeceğini söylüyor.
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.