- Faruk Bildirici: Birileri yıldız, birileri parya muamelesi görmemeli
- Enver Aysever: Yaptığı kibir ve şımarıklık
- Nevşin Mengü: Temel sorun reklam pastasının daralması
- Burcu Uğur: Basında yozlaşma ve amatörlüğü gösteriyor
RABİA ÇETİN Sözcü TV Ana Haber sunucusu Fatih Portakal, 27 Haziran’da Yunanistan’daki seçimlere dair haber kaydının ardından kayıttaki ‘dış ses’i beğenmediğini söyleyerek, ilgili muhabiri ekran önünde azarladı. Haberin seslendirmesine eleştirilerini ekranda söyleyen Portakal, haber bülteninde “kendi adını verdiğini vurgulayarak,” konuşmasını “Bu dış sesçi için de sizden özür diliyorum” diyerek sonlandırdı. Portakal’ın sorumlu çalışanı ekranda doğrudan hedef aldığı bu sözlerine farklı kanallarda görev yapan gazeteciler, programcılar ve editörlerden tepkiler yükseldi. 28 Haziran yayınında önceki akşam gösterdiği sert tepkiye değinen Portakal, çalışma arkadaşından açıkça özür dilemedi. Ancak, “o kadar büyük tepki göstermeye değmezdi” dedi. Portakal’ın davranışı 19 Aralık 2021’de Habertürk Ankara Temsilcisi Muharrem Sarıkaya’nın yayın öncesinde mikrofonunu düzeltmeye çalışan teknik çalışana tokat atmasını da gündeme getirdi. Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici ile Gazeteciler Enver Aysever, Nevşin Mengü ve Burcu Uğur, Portakal’ın “dış ses” çıkışını değerlendirdi: Bildirici: Haber izlemek üzere ekran başına oturan izleyici meşgul edilmemeliydi Konuya ilişkin MLSA’ya değerlendirmede bulunan Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici: “Fatih Portakal elbette dış sesi beğenmeyebilir, onun hakkı. Ancak haberin her şeyinden sorumlu olduğunu söyleyen ve bültene adını vermesinin önemini vurgulayan bir kişi, dış sesi beğenmediğini izleyici bilmek zorunda değildi. Bunu izleyiciye söylemesi, ekrandan seslendiren muhabiri azarlaması yanlış.” Haberin yayına gelene kadar bir ekip işi olduğunu hatırlatan Bildirici “Eğer ekibin başı ekrandan, tüm izleyicilerin önünde bir muhabiri rencide edecek biçimde konuşursa ekip, ekip olmaktan çıkar. Haber merkezinde birileri yıldız, birileri haber paryası muamelesi görmemeli” yorumunda bulundu. Fatih Portakal’ın “Ben bu yayına adımı verdim” vurgusunu da hatırlatan Bildirici, “Sunucu, haber bülteninin hazırlanma sürecine katılmıyor, sadece sunma faaliyetini icra ediyorsa o zaman kendisi de bültene adını vermenin sorumluluğunun gereğini yerine getirmiyor demektir” diyor. Son olarak Portakal’ın ertesi gün yayında hatasını kısmen kabul etmiş olmasını olumlu bulmasına rağmen, daha onarıcı bir adım atılabileceğini de söylüyor: “Ama tabii o muhabir arkadaşın nasıl bir durumda olduğunu, neler yaşadığını bilmiyoruz. Fatih Portakal ekranda kendini anlatıyor ama o arkadaşı görmüyoruz. Belki de bugün o muhabirle ya da ekiple birlikte ekrana çıkıp ortak bir görüntü verse daha tamir edici bir davranış olurdu.” Mengü: Temel sorun, reklam pastasının daralmış ve kuruluşların parasız kalmış olması Fatih Portakal hadisesinde televizyonların sadece sunuculara yatırım yaptığı için yeteri kadar teknik editör ve muhabir çalıştırmadığı tartışmalarını da gündeme getirdi. Gazeteci Nevşin Mengü de Fatih Portakal meselesini bu açıdan değerlendirerek “Bence temel sorun, reklam pastasının daralmış ve kuruluşların parasız kalmış olması. Meselenin özü budur” dedi. Aysever: Fatih Portakal’ın yaptığı kibir ve şımarıklık Gazeteci ve sunucu Enver Aysever ise Fatih Portakal’ın yaptığını “şımarıklık” olarak değerlendirdiğini söylüyor. Gazetecilikte, televizyonculukta bu tür tartışmaların zaman zaman yaşandığını hatırlatan Aysever, “Ancak bunlar hep kamera arkasında, kendi içerimizde olur. Kimi zaman yayın bittikten sonra özür dileyerek, ya da kamera arkasında gelir ‘sen sorumluluk alıyorsun, eksiklik oldu’ gibi sözlerle olur. Ben de yıllardır yayın hayatında böyle birkaç olay yaşamışımdır. Kamera önünde bir kişiyi hedef göstermedim” diyor. ‘En zayıf halkayı hedef göstermeniz doğru bir tutum değil’ Portakal’ın konum itibariyle şikâyet makamında olmadığını söyleyen Aysever: “Fatih Portakal’ın yaptığının birkaç boyutu var. Şımarıklık, kibir, ‘Ben bu şöhreti elde ettim, istediğim her şeyi yaparım’ demek yani bir çeşit iktidar kullanma. Her akşam ekranlardan insanlara sesleniyorsunuz, siyasi parti liderlerinin bile böyle bir imkânı yok. Dolayısıyla iktidarın kötü kullanılması. Farkında olarak ya da olmayarak… “ Türkiye’de gerilimli ve baskının olduğu bir dönemden geçiliyor olsa da, çalışma koşullarına da bakılması gerektiğini ekliyor Aysever: “Bir muhabirin ya da bir editörün aynı zamanda seslendirme yapma yetisi beklenmez. Dolayısıyla öncelikle bu işi verdikleri kişi bunu yapabilme yetisini taşıyor mu buna bakması gerekiyor. Eğer taşıyorsa yine bu onun sorunu değil, bu seslendirmeyi yaptıran sorumluluğudur.” Aysever de Bildirici gibi Portakal’ın “habere adını verdiğini” vurguladığını hatırlartarak, bu durumda önceden izlemesi gerektiğini söyledi. Portakal’ın yaklaşımını ahlaken de doğru bulmadığını söylüyor Aysever: “Bir işi yaparken para alan, konumu olan kişi olarak en zayıf halkayı hedef gösteriyorsunuz. Neresinden bakarsanız doğru bir tutum değil. Ayrıca televizyonda kamera önünde olan kişinin hem maddi hem manevi anlamda ödül aldığını düşünürsek hakkaniyet sorunu da ortaya çıkıyor.” “Bu işlerde sorumluluk takım kaptanındadır. Kavga da çıksa sen sorumluluk alacaksın, gerekirse istifa edeceksin” diyen Aysever, kanal yönetiminin de sorumluluğu olduğunu söyledi: “Yönetimin de sorunu var. Erdoğan’a soramadığın soruyu Kılıçdaroğlu’na soruyorsan, Kemal beye hitabet biçiminden sonra Fatih’i ekrana çıkarmamaları gerekiyordu. Bu hazin bir tablo” değerlendirmesinde bulunuyor. Sarıkaya’nın teknik çalışana tokat atmasını da hatırlatan Aysever, sözlerini şöyle tamamlıyor: “Muharrem Sarıkaya bedelini ödemeliydi” diyerek, gazetecinin işi bıraktıktan sonra geri döndüğünü hatırlattı. Habertürk yöneticlierinin bununla ilgili bir sorusuna “sonsuza kadar ceza mı olur” diye cevap verdiğini söyleyen Aysever de Portakal’ın davranışı ile Sarıkaya’nın tokadı arasında bir benzeşme gördüğünü belirtti: “Muharrem Sarıkaya fiziksel şiddet, Fatih ise psikolojik şiddet uyguladı.” Uğur: Basında yozlaşma ve amatörlük 23 Derece’de çalışan gazeteci Burcu Uğur ise Portakal hadisesini “Basında yozlaşma ve amatörlük” olarak değelendirdiğini söyledi. “Ekran arkasına dair bir problem ekran önünde izleyici karşısında dile getirilmesi amatörlüktür. Basında bir yozlaşma var” diyen Uğur ekran önündeki insanların kendilerini ekibin ve haberin üzerinde görüyor olmaların da tuhaf olduğunu söyledi: “Aslında bir yozlaşma ve gazetecilikten uzaklaşma anlamına geliyor. Yani ‘Artık ben popüler bir insanım, ben bu işi bilirim’ demek anlamına geliyor. Popülerlikle gazetecilik farklı kavramlar.” Ekip arkadaşının rencide edilmesini gazetecilik ilkelerinden uzak bulduğunu söyleyen Uğur, yaşananın izleyici açısından da olumsuz olduğunu belirtti: “İzleyiciler böyle insanları izliyor ve alkışlıyor, inanıyor. Oysa haber ekrana gelene kadar birçok süreçten geçiyor.” Muharrem Sarıkaya ve Fatih Portakal’ın yaptıklarının gazetecilik değerlerine aykırı olduğunu vurgulayan Uğur, “Gazeteciler Cemiyeti’nin bildirgesi var, evrensel değerler var. Gazetecilik birbirini desteklemek, eksikliği gidermek gerekiyor. Gazetecinin sorumluluğu haber, izleyici ve ekip arkadaşlarıdır. Muharrem Sarıkaya meselesi gibi bu kadar basit bir olayda böyle tepki gösteriyorsanız daha büyük sorunlarda kim bilir neler yapıyorsunuzdur” diyor.