AZİZ ORUÇ
Yerel seçimlerle beraber son bir haftadır Van’da, İstanbul’da, Hakkari ve birçok merkezde yaşanan gösterilerde gazetecilerin polisler tarafından engellenmesine, şiddete uğramalarına ve gözaltına alınıp tutuklanmalarına tepki yine gazetecilerden geldi. Basın çalışanları olayları kınarken “uygulanan yönelimlerin basın özgürlüğüne vurulan en büyük darbe” olduğu konusunda birleşti.
DEM Parti Van Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı seçilen Abdullah Zeydan’a mazbata verilmemesine dair karar, 2 Nisan’da Van başta olmak üzere birçok merkezde protesto edildi. Van’daki protesto olaylarını takip eden birçok gazeteci polisin tehditlerine, şiddetine maruz kaldı, çekim yapmaları engellendi. Gazeteci Medine Mamedoğlu Van’da haber takibi sırasında birçok avukatla birlikte darp edilerek, gözaltına alındı. Hakkari merkezdeki protestoları takip eden gazeteci Serkan Kaya, ölümle tehdit edildi. AKP İl Başkanı Zeydin Kaya'nın ellerinde silahla çevredekilerine ateş açarken görüntülerini paylaşan Kaya, bu görüntüler üzerine ölüm tehditleri almaya başladı. Bir evde saklanmak zorunda kalan Kaya, tepki olarak açlık grevine başladığını duyurdu.
İstanbul’daki protestoları takip eden gazeteciler Mezopotamya Ajansı muhabiri Ferhat Sezgin, Pir Haber Ajansı (PİRHA) muhabiri Dilan Şimşek ve Yeni Yaşam Gazetesi muhabiri Sema Korkmaz ve Artı Gerçek muhabiri Müzeyyen Yüce polisler tarafından darp edilerek gözaltına alındı. Günlerdir gözaltında olan gazetecilerden MA muhabiri Ferhat Sezgin, gözaltında polislerin şiddetine maruz kalması sonucunda burnu kırıldı.
Sezgin’in yanı sıra Grup Hevra üyesi müzisyen Yusuf Keleş’in de gözaltını alındığı sırada burnunun kırıldığı öğrenildi.
31 Mart seçim günü ve sonrasındaki süreçte birçok gazeteci gözaltına alındı, çekim yaparken engellendi, ekipmanlarına el konuldu, polislerin şiddetine maruz kaldı. Kamuoyuna tüm bu baskılara rağmen gerçekleri aktaran gazeteciler, mesleklerini sürdürmede kararlı oldukları belirtiyor.
Son süreçte gazetecilere yönelik baskı, şiddet, engelleme, gözaltı ve tutuklamalara ilişkin Gazeteci Oktay Candemir, KRT Muhabiri Umut Taştan, Asopress Yayın Yönetmeni Metin Yoksu ve Dicle Fırat Gazeteciler Derneği Eşbaşkanı Serdar Altan Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’ne (MLSA) konuştu.
Yargı sopası
“Mevcut iktidar ve arka bahçesi diyeceğimiz gruplar suç işliyor” diyen Oktay Candemir, kamuoyunun artık bunu çok net bir şekilde gördüğünü söyledi. Türkiye deki özgür ve muhalif basının direnci kamuoyunu bilgilendirme ve hakikati anlatma konusunda gösterdiği çaba hükümeti oldukça zorladığına vurgu yapan Candemir şunları söyledi: “Hükümet suçlarını örtbas etmek için gazetecileri baskı altına almak istiyor. Van’da yaşananlar da aynen budur. Biz gazeteciler yazdıkça, çizdikçe gazeteciler gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, dava açılıyor. Yargı gazeteciler üzerinde bir sopa olarak kullanıyor. Van’da yaşananlar da öyleydi. Olaylarda polisler ilk olarak görüntü, foto almak isteyen gazetecilere saldırdı, telefonlarımıza ekipmanlarımıza el koymak istedi. Görüntülerimizi sildi, bize hakaretler etti. Bunların sebebi neydi? Sokakta aleni bir şekilde işken yapılıyordu ve bunun kimsenin görülmesini istemiyorlardı.
Telefonum alınıp, işkence görüntüleri silindi
Polis bir genci işkenceyle gözaltına almaya çalışıyordu. Ben de bir gazeteci olarak o işkenceyi görüntülediğim için polisin şiddetine maruz kaldım. Telefonumu zorla benden aldı, hakaret edip, çektiğim görüntüleri sildi. Bu bir tekil örnekti. Ama yaşadıklarımızın özetidir. Özgür basın, muhalif basın iktidarın baskısı altındadır. Gazeteciler çalışamaz hale getirilmek isteniyor. Ama bunlara rağmen Apê Musa’nın geleneğinden gelen gazetecileriz. Kimse bizi gerçekleri yazmaktan, hakikatleri aktarmaktan, kamuoyunu bilgilendirmekten alıkoyamaz.”
Taştan: İşkence görüntülensin istemiyorlar
Hem halka hem de basına yönelik saldırıların Van ile sınırlı kalmadığını dile getiren KRT TV muhabiri Umut Taştan, Van'a dayanışma gösteren tüm illerde benzer görüntülerin ortaya çıktığını söyledi. Umut Taştan devamında şunları belirtti: “Sadece dün İstanbul'da 3, Van'da da 1 basın emekçisi gözaltına alındı. Ben ve kameraman arkadaşım hedef gözetilerek tazyikli su ve plastik mermi ile vurulduk. Belki daha tanık olamadığımız nicesi yaşandı. İktidar kesinlikle bunu bir politika olarak yürütüyor. Her zaman devlet şiddetini en net gördüğümüz yer Kürdistan oldu. Van'da 2 günde çok sayıda kişi işkenceye uğradı, hastaneye kaldırılanlar oldu. Çocuk ve yaşlıların yerde 4-5 kişi tarafından tekmelenmesine tanık olduk. İşte devlet bu manzarayı yaratmaktan çekinmiyor ama görünmesinden de bir o kadar korkuyor. Bu nedenle de hedef gazeteciler oluyor. Şu iki günde gözaltına alınan ya da plastik mermi, biber gazı ve TOMA ile engellenen gazetecilere bakın hepsi de hakikati, bulunduğu yerde ortaya koymuştur. Halkın taleplerini dile getirmiş, halka reva görülen o şiddeti teşhir etmiştir. Bu görüntülerin bir kısmı delil niteliğindedir. Belki cezasızlık politikasından kaynaklı işe yaramayacak ama zamanı geldiğinde o şiddeti yaratan kolluk güçleri yargılanacak. İşte en büyük çekinceleri de bu. Çünkü bu zincir en üste kadar gidecek, işkenceyi uygulayan amirini o da bir üstünü ele verecek.
Yoksu: Gazeteciler de bir arada olmalı
Gazetecilerin sahada olmasının çok önemli olduğunu belirten Gazeteci Metin Yoksu, “Gazeteci sahada olmalıdır. Toplumsal olaylarında şunu görüyoruz. Kürt kentlerinde tek bir ajans dışında kimse yok. Sahada muhabir yok. Sahada yaşananın objektif bir şekilde ekranlara ya da kamuoyuyla yansımasının önünde büyük bir engeldir. Gazetecilik açısından problemli yanlardan birinin bu olduğunu söyleyebilirim. Bunun dışında ise bu tip toplumsal olaylarda gazeteci dayanışması çok önemlidir. Toplumsal olaylarda gazetecilerin bir arada olması çok önemlidir. Bir arada olunduğunda gazetecilere yönelik herhangi bir şiddetin önüne geçilebilir. Çünkü gazeteciler birbirini savunur. Gazetecilere yönelik polisler tarafından şiddet uygulanıyor. Bu olaylarda çok sayıda hak ihlali yaşanıyor. Sokakta çokça şiddet olayı yaşanıyor. Zor kullanıldığında kanunların çok çok üzerine çıkılıyor. Bunu da Van’da net bir şekilde gördük. Kürt kentlerinde yaşanan bu olaylarda yaşanan şiddeti daha net görebiliyoruz. Sahada gazeteci muhabir az ve bunların yaşanmasına neden olanlardan biridir” dedi.
‘Gazeteciler güvenliklerini almalı’
Yoksu devamında şunları anlattı: “Bu alaylarda yararlanabiliyoruz. Kimi zaman yaralanmalar, TOMA’dan tazyikli su atma ya da plastik mermi atılıyor. Ben de bunları defalarca yaşamış bir gazeteciyim. Burada da yaşadık. Gaz maskesi taktığımızda hedef haline geliyoruz, yüzümüzü kapattığımızda daha fazla hedef oluyoruz. Ama bunlardan sıyrılmaya çalışıyoruz. Haberi ortaya koyacaksak gazeteci öncelikle kendi güvenliğini sağlamalı. Sonra da haberin güvenliğini sağlamalıdır. Gazeteciler, haberi yapsın ama kendisi şiddete maruz kalıyorsa ince bir çizgi var. Gazeteci haberin önüne geçmemeli. Maalesef böyle toplumsal olaylarda gazeteci şiddette uğradığında meslektaşlarımız yer yer haberin önüne geçip toplumsal olayın haberleştirilmesi gereken ana konunun önüne geçiyor. Kimi zaman bu problemli bir hale getiriliyor. Sesini duyurmaya çalıştığımız insanların ya da toplumsal olayların haberin önüne geçebiliyoruz. Burası ince bir çizgidir. Buna dikkat etmekte fayda olduğunu düşünüyorum.”
Altan: İktidar gerçekler örtbas etmek istiyor
Gazetecilere yönelik sistematik baskı ve şiddete tepki gösteren Dicle Fırat Gazeteciler Derneği Eşbaşkanı Serdar Altan ise şunları belirtti: “AKP-MHP baskıcı rejimi, yaşanan her toplumsal olayda şiddetini gazetecilere yöneltmeyi bir adet haline getirmiş durumda. Yaşanan gerçekleri tüm çabasına rağmen örtbas edemeyen iktidar, bunları kamuoyuna yansıtma konusunda kararlılık gösteren özgür basın çalışanlarına saldırmaktan geri durmuyor. Neredeyse her toplumsal olayda bunu tekrar ediyor. Sahada çalışan arkadaşlarımızı direk hedef haline getirip polisine vurduruyor. Son olarak Van’daki irade gaspı girişimi sonrası yaşanan protestoları takip eden gazeteciler de benzer bir saldırıyla karşı karşıya kaldı. Çok sayıda gazeteci arkadaşımız hedef gözetilerek polisin saldırısına maruz kaldı. Gaz bombaları ve plastik mermilerin hedefi oldular. Bazıları polis şiddetine maruz kaldı, zorla alıkonularak görüntüleri silindi. Yine Van’da ve İstanbul’da gazeteci arkadaşlarımız gözaltına alındı.
Cezasızlık politikası var
Açıkçası bu durum bizleri ciddi anlamda öfkelendirmektedir. Direk arkadaşlarımızın can güvenlikleri tehlikeye atılmaktadır. Oysaki oradaki kolluk gücü öncelikli olarak gazetecinin can güvenliğini sağlaması gerekiyor. Ancak pervasız bir şekilde saldırıyor. Açık ki bu gücü iktidardan alıyor. Cezasızlık politikası, polisi tam bir işkenceci haline getirmiş durumda. Sokak ortasında öldüresiye insan dövüyorlar ve kimse de buna dur demiyor. Lakin bizler bunu kabul etmiyoruz. Bu yönelimler basın özgürlüğüne vurulan en büyük darbedir. İktidar ve emrindeki kolluk kuvvetleri bu saldırılarından bir önce vazgeçmelidir ve gazetecilerin can güvenliğini sağlamalıdır. Ayrıca herkes; halkın gözü, kulağı, sesi olan basın emekçilerine sahip çıkmalı. Onları bu işkencecilerin eline bırakmamalılar. Saldırıya uğrayan, gözaltına alınan, yaralanan tüm arkadaşlarımıza bir kez daha geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.”