Haberler

‘Hapishanede kalabilir mi?’ kararı kimin omzunda? : Adli Tıp Kurumu’nun yeri

‘Hapishanede kalabilir mi?’ kararı kimin omzunda? : Adli Tıp Kurumu’nun yeri

 

Özge Kar

Adli tıp yalnızca bir bilimsel disiplin değil; devletin adalet anlayışıyla bireyin yaşam hakkı arasındaki en kırılgan hatta çalışan bir tanıklık alanı. İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı’ndan Uzman Dr. Mehmet Ali Malkoç ise bu tanıklığın merkezinde duran bir akademisyen hekim.

Kimi zaman bir toplu mezarda, kimi zaman cezaevinde gün sayan bir hasta tutuklunun dosyasında, kimi zaman da bir çocuğun travmasında karşılaştığı hakikatlerin raporunu yazıyor. Bu söyleşide, adli tıbbın etik yükünü, devletin karar alma süreçlerindeki sorumluluk boşluklarını ve bilimsel verilerin insan hayatı üzerindeki gerçek etkilerini konuştuk. Ve en çok da şu sorunun etrafında durduk:

Adli Tıp gerçekten adaleti mi temsil ediyor, yoksa sadece süreci mi tamamlıyor?

‘Bir hasta tutuklunun hayatta kalıp kalmayacağı iki hekimin omzuna yüklenmiş durumda. Bu sistem, ne hekimlik etiğine ne bilime uygun.’

  • Tıp fakültesi gibi uzun ve zor bir süreci tamamladınız ama adli tıbbı seçtiniz. Sizi bu alana çeken neydi?

Tıp fakültesi öğrenciliğimde bazı şeyler beni çok etkiledi. Arkasında bir sır perdesi olabilecek her şey ilgimi çekerdi. Komplo teorileri bile o dönem ilgimi çekiyordu. Ama en çok da tanı koyucu, adalete temas eden yönüyle tıp dikkatimi çekti. İstanbul Tıp Fakültesi’nde aldığım adli tıp dersleri bu tercihimde belirleyici oldu.

  • Adli tıp gibi “sınırda” bir alanda çalışmak nasıl bir sorumluluk getiriyor? Bir hekim adalet sisteminin neresindedir sizce?

Yaptığımız iş çok ciddi bir sorumluluk yüklüyor. Özellikle mükemmeliyetçiyseniz bu sizi uykusuz bırakıyor. Ama sonuçta biz adalet için çalışıyoruz. Dosyaların her ucunda birileri var. Bazen devlet oluyor, bazen sanık. Kimini mutlu eden karar, diğerini mutsuz edebiliyor. Ben kendimi bu sistemin tam ortasında konumlandırıyorum.

  • Peki karar verirken sizi yönlendiren şey nedir? Bilim mi, mevzuat mı, vicdan mı?

Adli tıp uzmanı hekimdir. Dolayısıyla bilim her zaman pusulamızdır. Vicdan, özel hayatta yol gösterici olabilir. Ama iş üretirken bilimsel kurallar belirleyicidir. Mevzuat da önemlidir elbette, ama hukukçuların alanıdır. Biz bilimsel verilerle destekleriz. Vicdan da zaten bilimin içindedir, bilimle çatışmaz. Ama hukukla çatışabilir.

  • Gerçek adalet sizce neyle mümkün olur?

Bilimsel verilere ve etik ilkelere uyularak. Zaten ikisine de uyduğunuzda adalet ortaya çıkar.

  • Geçtiğimiz yıllarda Dersim Çemişgezek’teki toplu mezar kazısında görev aldınız. Sizi orada en çok etkileyen neydi?

Türkiye’nin böyle bir kazıya tam anlamıyla hazır olmaması beni çok etkiledi. Protokoller, algoritmalar, uluslararası standartlar var. Ama o kazıda birçok şeyi şark usulüyle yapmaya çalıştık. Buna rağmen elimizden gelenin en iyisini yaptık. Keşke daha hazırlıklı olsaydık.

  • Ölüm orucu gibi bedenin direnişe dönüştüğü durumlarda adli tıp nasıl bir tutum almalı sizce?

Etik ilkelere göre, bireylerin kendi bedenleri üzerindeki kararlarına saygı duymak zorundayız.

  • Hiç unutamadığınız vakalar oldu mu? Anlatmazsak eksik kalır mı?

Anlatmadığım çok vaka var. Ve hiçbir zaman anlatamayacağım. Bu vakaları kimseyle paylaşmayız, meslektaşlarımızla bile nadiren konuşuruz. Anlatmazsak eksik kalan belki sadece kendi ruhsal rehabilitasyonumuz olur. Ama toplumun travmatize olmaması için bazen susmak gerekir.

  • Siz susuyorsunuz ama bu başka bir sessizliği doğurmuyor mu?

Biz aslında susmuyoruz. Raporumuzu yazıyoruz. Kamu adına mahkemelere, savcılıklara iletiyoruz. Ama bunları halkla paylaşamayız. Çünkü bu raporlar adli mercilere yöneliktir.

  • Ama hasta tutuklulara dair “hapishanede kalabilir” raporları sonrası ölüm haberleri duyuyoruz. Sizce burada bir sessizlik yok mu?

İşte orada bir sessizlik olabilir. Hasta tutuklularla ilgili bir ulusal rehber yok. Uluslararası kılavuz da yok. Bu, hekimleri çelişkili kararlara sürüklüyor. Bazen medyada çıkan haberler kararları etkiliyor gibi görünüyor.

  • Peki bir kadın cinayeti ya da çocuk istismarı dosyasında verilen adli tıp raporu sonucunda sanığın cezası hafifletildiğinde ne hissediyorsunuz?

Biz asla kimseyi aklayan rapor yazmayız. Hakikati ortaya koymaya çalışırız. Delil yoksa bir suç isnat edemeyiz. Ama bazen deliller yetersiz olabiliyor. Sorun burada adli mercilerin Adli Tıp Kurumu’ndan gelen raporları “kesin” kabul etmesi. Halbuki bu raporların bilimsel içeriği sorgulanabilir. Farklı kurumlara da gönderilebilir.

  • Adli Tıp Kurumu’nun bağımsızlığı sizce ne düzeyde?

Kurum Adalet Bakanlığı’na bağlı. Doğrudan devletin göbeğinde. Bu nedenle kararları elbette siyasi etkiden azade değil. Ayrıca kurumun çok büyük bir iş yükü var. Türkiye’deki adli tıp hizmetlerinin %95’ini Adli Tıp Kurumu üstlenmiş durumda. Bu sürdürülebilir değil.

  • Tutuklular için Adli Tıp’tan “hapishanede kalabilir” raporu alınmasına gerek olmadığı halde bu dosyalar Adli Tıp’a geliyor. Bu yasal mı?

Mevzuata aykırı. Tutukluların durumu hastane raporlarıyla değerlendirilebilir. Ama savcılar “ne olur ne olmaz” diyerek yine de Adli Tıp’a gönderiyor. Bu bir alışkanlığa dönüşmüş. Yasal dayanağı yok.

  • Siz üçüncü ihtisas kurulundan neden ayrıldınız?

Akademiye geçtim. Daha bağımsız bir alan. Hastaya temas edebiliyorsunuz. Adli Tıp Kurumu’ndaki sistem hekimin hastayla bağını kesiyor. Sadece bilgisayar başında rapor yazılıyor. Bu da zamanla hekimliğe yabancılaşmayı beraberinde getiriyor.

  • Adli Tıp uzmanlarının hastaları muayene etmeden karar vermesi ne kadar doğru sizce?

Doğru değil. Ben 5 yıl boyunca bu sistemde çalıştım. Dosya başında rapor yazan hekimin bir süre sonra hastaya karşı duyarsızlaşması kaçınılmaz. Hekimlik nosyonu aşınıyor. Fizik muayene yapmadan, sadece belgeler üzerinden karar vermek tıbbın doğasına aykırı.

  • Son dönemde en çok hangi tür dosyalar geliyor?

Partner şiddeti dosyaları bir dönem çok fazlaydı. Son yıllarda trafik kazası sonrası tazminat dosyaları arttı. Çocuk istismarı dosyaları daha az geliyor çünkü Sağlık Bakanlığı’na bağlı Çocuk İzlem Merkezleri iyi işliyor. Ayrıca hukuki ehliyet, ceza ehliyeti ve adli grafoloji dosyaları da yoğun.

  • Sizce hekimlerin sesi duyuluyor mu?

Hayır, duyulmuyor. Sağlık sektörü özelleştikçe, hekimler değersizleştirildi. Düşük ücretlerle çalışmaları normalleştirildi. Hekimin çığlığı artık duyulmuyor.

Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.