Bu yazı ilk olarak Yeni Arayış internet sitesinde yayınlanmıştır
VEYSEL OK
Yazmaktan ve haber yapmaktan vazgeçmemek ve bunun sonucunda gelen yeni yargısal baskılar aynı zamanda iktidarın hedeflerini gerçekleştiremediğinin, yani bilgiyi kontrol altına alma projesinin başarısızlığının da tescilidir.
Geçmiş yıllarda Türkiye’de hukuk devleti ve ifade/basın özgürlüğü üzerine düzenlenen panellerde katılımcılar sıklıkla şu iki cümleyi tekrarlıyorlardı: “Türkiye’de gazetecilerin işini yapması engelleniyor” veya” Türkiye’de yargı bağımsızlığı sorunu var, Türkiye hukuk devleti olmaktan uzaklaşıyor…”
Gerçek şu ki, Türkiye hiçbir zaman tam anlamıyla bir hukuk devleti olmadı. İnsanları özgürce haber yazdığı, insanların korkmadan konuştuğu bir ülke olmadı. Toplumun birçok kesimi Cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir zaman yeterince özgür olmamış, yargılanma ve hapis cezası, fikir üretenlerin her zaman bir gerçeği olmuştur.
Günümüzde de aynı konu hakkında benzer toplantılar düzenleniyor. Ancak geçmişte kurduğumuz bu iki cümlenin artık bugünün Türkiye’sini anlatmada yeterli olduğunu düşünmüyorum.
Artık Türkiye’de devlet hukuk devletini güçlendirme ya da ifade özgürlüğünü engellemeye çalışmanın ötesinde bu iki alanın da tamamen yok edilmesi üzerine bir politika inşa etmektedir.
2016 yılında yaşanan darbe girişimi sonrasında her gün yeni bir hak ve özgürlüğümüzün yok edilmeye çalışıldığı bir dönem başladı.
Binlerce insan tutuklandı, bazıları şartlı olarak tahliye edildi ve şu an hala binlercesi hapiste. Yine mahkemeler aracılığıyla birçok medya kuruluşu kapatıldı veya medya kuruluşlarına el konuldu. Sayısız internet sitesine erişim engeli getirildi. Televizyon yayınlarının engellenmesi konusunda idareye geniş yetkiler verildi.
Aslında Türk Anayasası, vatandaşlara birçok alanda geniş bir ifade özgürlüğü hakkı tanıyor. Hukuk devleti ilkesi ise anayasal güvence altında.
Ancak mahkemeler ve hâkimler Türkiye’de siyasi iklimin etkisiyle Anayasayı uygulamıyor ya da görmezden geliyor. Anayasa ile artık üst hukuk normu olmuş Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) de dikkate almıyor. Bir anlamda intikam hırsıyla insanları cezaevinde tutuyor.
Eskiden “Türkiye bir hukuk devleti değildir” diyorduk. Gelinen aşamada bu tanım da artık yetersizdir. Güncel ve doğru tanım “Türkiye artık bir kanun devleti bile değil” cümlesiyle ifade edilebilir. |
Kanun devleti bile değil
Darbe girişimi öncesinde mevcut olan hukuk devleti ile yargı arasındaki zayıf
Bağlantı bugün tamamen kopmuş durumda. Şimdi kendi yasalarına riayet etmeyi istemeyen bir sistemle karşı karşıyayız.
Geçmişte yaptığımız “Türkiye’de ifade özgürlüğü sorunu var” ya da “yargıda sorunlar var” tespitleri bugün yetersiz kalıyor.
Türkiye’de ifade özgürlüğü yok; yargı sorunlu olmaktan çıkmış sorunun ta kendisi haline gelmiş durumda.
Yargıda gelişen bu durum, insanların siyasi saiklerle yargı eli ile cezalandırıldığına dair net veriler sunuyor.
Darbe girişiminden bu yana yargı, idarecilerin isteği doğrultusunda yerel ve uluslararası hukuk standartlarını yok sayarak toplumun bütün kesimlerine açık bir baskı yapılıyor ve onları cezalandırıyor.
Benzer şekilde, eskiden “Türkiye bir hukuk devleti değildir” diyorduk. Gelinen aşamada bu tanım da artık yetersizdir. Güncel ve doğru tanım “Türkiye artık bir kanun devleti bile değil” cümlesiyle ifade edilebilir.
Türkiye’de ana akım medyanın büyük çoğunluğu iktidara yakın sermaye gruplarının elinde. Bu şaşaalı güce rağmen Türkiye’de gündemi iktidar belirleyemiyor. Bilgi akışını tekelleştiremiyor. Pek de büyük sayılamayacak internet haber siteleri ve sosyal medya şu anda Türkiye’de haber akışının ve gazeteciliğin merkezi haline gelmiş durumda. |
Yeni hedef bilginin tekelleştirilmesi
Türkiye’de ana akım medyanın büyük çoğunluğu iktidara yakın sermaye gruplarının elinde. Bu şaşaalı güce rağmen Türkiye’de gündemi iktidar belirleyemiyor. Bilgi akışını tekelleştiremiyor. Pek de büyük sayılamayacak internet haber siteleri ve sosyal medya şu anda Türkiye’de haber akışının ve gazeteciliğin merkezi haline gelmiş durumda.
Bu, küçük bütçelerle, hukuki riskleri de göze alan cesur gazeteciler sayesinde ortaya çıkmış bir durum. İktidar da bunun farkında olduğu için gazeteciliğe yönelik yeni kısıtlamaları internet medyası üzerinden gerçekleştirmekte. İnternet televizyonu açmak için ağır şartlar getirmiş, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) gibi sansür kurumlarını da bu alanı denetlemek için yetkilendirmiştir.
Popüler sosyal medya şirketlerini de denetlemek ve bu platformların kullanıcı verilerini elde etmek büyük yasal değişiklikler yapılmıştı.
Her şeye rağmen başarısızlık
Peki böylesine vahim bir tablo varken, insanlar sürekli tutuklanırken, her alan kontrol edilmek isteniyorken, hala umut var mı?
Bence var. Bilginin serbest dolaşımı için direnen insanlar hala var.
Daha bu sabah Van’da ve İstanbul’da gazetecilerin evlerine baskın yapılarak birçok gazeteci gözaltına alındı. Yine geçen hafta İzmir’de gazeteciler gözaltına alınarak adli kontrol kararı ile serbest bırakıldılar.
Bunca baskıya rağmen, tutuklanma riskini göze alarak işini yapmaya devam eden gazeteciler var ve elbette onları savunan avukatlar var.
Biz iktidarın istediğini elde edememesini tutuklamaların ve davaların devam etmesinden, her hafta işini yaptığı için yargısal tacize maruz kalan gazetecilerden biliyoruz.
Eğer iktidarın istediği türde bir gazetecilik egemen olsaydı bu kadar davanın sürdüğü ve neredeyse her hafta yeni tutuklamaların yaşandığı bir Türkiye olmazdı.
Yazmaktan ve haber yapmaktan vazgeçmemek ve bunun sonucunda gelen yeni yargısal baskılar aynı zamanda iktidarın hedeflerini gerçekleştiremediğinin, yani bilgiyi kontrol altına alma projesinin başarısızlığının da tescilidir.