Türkiye’de gazeteciliğin belki de en kara dönemlerinden birini yaşıyoruz. Özellikle de son 20 yılda AKP iktidarının gazetecilik üzerinde oluşturduğu baskı mekanizması, artık daha da sertleşmiş haliyle karşımıza çıkmakta. “Dezenformasyonla mücadele” iddiasıyla TBMM’ye sunulan “sansür yasası” teklifi de bunun son örneği oldu. Bu hazırlığın seçim öncesi yapılıyor olması da elbette çok manidar. Çünkü seçimi kaybetme riskinin her geçen gün arttığını gören hükümet, ilk olarak bağımsız ve eleştirel basını susturma yolunu seçti. Ancak bu kez hedefinde ‘sosyal medya’, yani yurttaşlar da var!
Aslında AKP hükümeti, iktidara geldiği ilk günden itibaren medyayı dizayn etme çalışmalarına başlamıştı. Türkiye’deki gazetelerin ve televizyonların, kendilerine yakın iş insanları aracılığıyla oluşturdukları ‘havuz’ içine dahil edilmesiyle, medyanın yüzde 95’ini kontrol altına aldılar. Bir ülke düşünün ki, medyanın yüzde 95’i hükümet kontrolünde! Üstelik buna rağmen yine de yolsuzlukların, ekonomik krizin, hukuksuzluğun ve liyakatsizliğin duyulmasına engel olamadılar. Hatta yarattıkları bu sisteme karşı halkın bağımsız gazeteciliğe destek vermesini sağlayarak özgür mecraların oluşmasının önünü açmış oldular. İşte, bu yasa hazırlığıyla hedeflenen şey, bağımsız ve eleştirel basını tamamen susturmak, sosyal medyayı da yasanın içine dahil ederek ifade hürriyetini ortadan kaldırmak.
AKP, haberin sınırlarını kendi belirlemek istiyor
Meclis’e sunulduğunda ilk olarak Dijital Mecralar Komisyonu’ndan geçen teklif, bir süre sonra da Adalet Komisyonu’ndan geçti. Özellikle de Adalet Komisyonu’ndan geçmesinin ardından hem gazetecilerde hem de yurttaşlarda büyük bir endişeye yol açtı. Çünkü teklifte yer alan 29. Maddedeki suç tanımı, “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” olarak belirtiliyor ve bu bilgiyi yayan kişi hakkında 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası verilmesini öngörüyor. Yani, “dezenformasyon ve yalan haber yapana hapis cezası vereceğiz” diyorlar. Ancak ilgili haberin veya sosyal medya paylaşımının “yalan” olduğuna kimin karar vereceği belli değil. Karşımızda bir gazeteci mi var? Hayır. Oldukça ‘muğlak’ olan bu ifadeden çok iyi anlıyoruz ki iktidar, haberin ve sosyal medya içeriklerinin sınırlarını kendisi belirlemek istiyor. Toplumun üzerinde oluşturacağı baskıyla, kötü yönetim tarzının duyulamayacağını düşünüyor.
Bu arada, 29. maddede yer alan hapis cezası, bilginin sosyal medyada anonim bir hesapla paylaşılması durumunda üst sınırın yarısı kadar artıyor. Örneğin, Twitter’da mahlasla paylaşımda bulunan bir Twitter kullanıcısı, “dezenformasyon yaptığı” iddiasıyla hakkında dava açılırsa, 3 yılla değil, 4,5 yılla yargılanacak. Aynı durum, terörle bağlantılı olduğu öne sürülen kişi için de geçerli. Bu nedenle hem yurttaşlar, hem de gazeteciler bu yasa teklifini çok sorunlu ve tehlikeli buluyorlar.
Yasa çıkmadan fragmanını gördük!
Mesela bir örnekle pekiştirmek gerekirse, aslında İletişim Başkanı Fahrettin Altun, geçtiğimiz günlerde yapmış olduğu bir Twitter paylaşımıyla nelerle karşılaşacağımızı uygulamalı olarak bizlere göstermiş oldu. Marmaris’te çıkan ve bir türlü söndürülemeyen orman yangınının ardından atılan eleştirel tweetlere yönelik paylaşımda bulunan Altun, şöyle diyordu:
“Yangına ilişkin, ilgili bakanlarımız ve diğer resmi kurum ve yetkililer tarafından yapılacak açıklama ve bilgilendirmeler esas alınmalıdır. Sosyal medyadaki dezenformasyon içerikli paylaşımlara itibar edilmemelidir.
Bilgi kirliliğine neden olan paylaşımlar hakkında da Siber Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı gerekli teknik incelemeyi başlatmıştır. Sahadaki kahramanlarımızın moral ve motivasyonunu olumsuz yönde etkileyenler hakkında hukuk çerçevesinde yapılması gereken ne varsa yapılacaktır.”
Nitekim, çok geçmeden ‘gereken yapıldı’ ve Emniyet Genel Müdürlüğü, Marmaris’teki orman yangınına ilişkin paylaşımda bulunanlar hakkında işlem başlatıldığını duyurdu. Herhalde yasanın yürürlüğe girmesi halinde yaşanacakları anlatan daha somut bir örnek olamazdı. Yasa daha çıkmadan bize fragmanını göstermiş oldular.
Rehavete kapılmadan tepkimizi devam ettirmeliyiz
Geldiğimiz son aşamada ise yasa teklifinin bu perşembe son görüşmelerinin yapılması amacıyla TBMM Genel Kurulu’na sunulması bekleniyordu. Ancak Adalet Komisyonu’ndan geçmesinin ardından gazeteciler, gazetecilik meslek örgütleriyle bir araya gelerek sahaya çıktılar ve birçok ilde eylem düzenlediler. Yurttaşlar da bu eyleme sosyal medyadan destek verdiler. Bunun verdiği mesajın çok güçlü olduğunu düşünüyorum. Keza muhalefet partileri de Meclis’te gerekeni yaptıklarını söylüyorlar ama açıkçası tam anlamıyla karşı durabildiklerini düşünmüyorum. Öyle olsaydı, iki ayrı komisyondan geçmesine engel olabilirlerdi. Şimdi bu yasa teklifinin kaderi adli yıl tatilinin bitimine, yani yeni yasama dönemine bırakıldı. Muhalefet partilerinin rehavete kapılmayıp, karar aşamasında bu yasa teklifinin tümüyle ortadan kaldırılması için şimdiden bir hazırlık içinde olması gerekiyor. Biz gazeteciler de yine yan yana durarak sahadaki eylemlerimizi artırmalıyız. Ancak bu eylemlere vatandaşların da katılması gerekiyor. Yazının girişinde de söylediğim gibi, çünkü bu sansür hazırlığı belki de en çok yurttaşları ilgilendiriyor.
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.