MLSA TV’de bu hafta 8 Aralık günü Twitter’da edebiyatçı Hasan Ali Toptaş hakkında ortaya atılan cinsel taciz iddiasıyla başlayıp büyüyen ifşa dalgasının ardından “kadının beyanı esastır” ilkesinin nasıl ortaya çıktığı konuşuldu. Soner Şimşek’in konukları akademisyen Nükhet Sirman ve avukat Tuba Torun, bu ilkenin toplumsal ve hukuki önemini vurgulayarak “kadının beyanı esastır” ilkesinin kadınların hak arayışı için bir başlangıç noktası olduğunu ifade etti.Geçtiğimiz süreçte yaşananları kısaca özetleyen Şimşek, “Failler neden ilk olarak ‘kadının beyanı esastır’ ilkesini hedef alır?” diye sordu ve bu konuyu toplumsal açıdan değerlendirmesi için sözü ilk olarak Prof. Dr. Nükhet Sirman’a verdi. Sirman, olayın bir ifşa olduğunu, dolayısıyla ortada bir beyandan ziyade bir ifşanın bulunduğunu vurgulayarak, “Asıl problem burada başlıyor, çünkü odağın bu şekilde kayması hakikat-sonrası toplumda bir strateji haline geldi. Kadınlar beyan etmiyor, ifşa ediyorlar” diye konuştu.
[embed]https://youtu.be/_vmC0iIouTY[/embed]
“Eşitsizlik yokmuş gibi muamele etmek ikincil bir eşitsizlik yaratır”
İfşanın özellikle eşitsiz ilişkilerde çok önemli bir yöntem olduğunu, kadınların da ataerkil toplumlarda eşitsiz ilişkiler içinde konumlandırıldığını söyleyen Sirman, “Eşitsizliğin olduğu bir toplumda, ezilen gruplara eşitlik varmış gibi muamele etmek ikinci bir eşitsizlik yaratır,” dedi. Failleri ifşa edecek noktaya gelene kadar kadınların uzun ve zorlu süreçlerden geçtiklerinin altını çizen Sirman, “İfşa, aradan yıllar geçtikten sonra gerçekleşebiliyor. Bu hepimizin başına geliyor, kendimi muaf tutmuyorum. ‘Şimdi ne oldu? Bana ne yaptı? Ben bunu hak edecek ne yaptım?’ diye düşünüyoruz” diye konuştu.
“Bu ilke, ‘eşitsiz ve ataerkil toplum içinde kadının sesini duyalım’ anlamına gelir”
İkincil ve ezilen pozisyonda olmanın kadınları suçu kendilerinde aramaya yönelmeye şartladığını belirten Sirman, “Kadının beyanı esastır demek, kadının beyanı doğrudur demek değildir. Eşitsiz ve ataerkil toplumda kadının sesini duyalım demektir” dedi. Şimşek, Sirman’ın konuşmasının ardından sözü Torun’a vererek, bu ilkenin hukuki açıdan ne anlama geldiğini sordu. Torun, “Kadının beyanı esastır” ilkesinin Yargıtay içtihatlarında yıllardır yer aldığını söyleyerek söze başladı. “Hukuk, ataerkil toplumlarda kadınların korktukları için susmak zorunda kalabileceği durumlarda bu güç eşitsizliğini göz önünde bulundurarak bir denge yaratmaya çalışıyor,” diyen Torun bu ilkenin, “Şu olaya kadının beyanı doğrultusunda bakalım” anlamına geldiğini belirtti.
“Kadının beyanı doğru kabul edilseydi zaten yargılama diye bir şey olmazdı”
Torun sözlerine şöyle devam etti: “Ceza hukukunun delil arayan muhakemesi de bu ilke doğrultusunda esneyebiliyor. Bu olayların sokak ortasında yaşandığını göremezsiniz, cinsel dokunulmazlığa yönelik suçlar tanık olmadan işlenir, failler delil bırakmamak adına dikkatli olur. Kadının beyanı doğru olsaydı zaten yargılama diye bir şey olmazdı, değil mi? Bu ilkenin kadın iftira atıyor gibi algılanması çok yanlış.”
“Bu ilke, kadının hak arama sürecinin başlangıcıdır”
Son olarak 2015 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulan ve kısaca “Boşanma Komisyonu” diye anılan komisyona değinen Torun, bu komisyonun boşanmaları azaltmak, evliliği teşvik etmek gibi bir misyonu olduğunu hatırlattı. “Komisyonun hazırladığı raporla kadınların kazanılmış haklarına saldırdığını söylemiştik. Bu raporun içinde ‘kadının beyanı esastır’ ilkesine de saldırılıyordu. Oysa bu ilke, kadının hak arama sürecinin başlangıcıdır. Bir start noktasıdır” diyen Torun, hukuki açıdan da kadınların kazanılmış haklarına yönelik saldırıların sistematik hâle geldiğini söyledi.
“Kadınların tacizi ifşa edebilmesi için feminist dil yaygınlaşmalı”
Kadınların başına gelen cinsel şiddeti kabul etmelerinin zaman aldığını ifade eden Sirman, bunun sebebinin tacizleri gerekçelendirecek pek çok eril argüman olmasına bağladı ve şöyle devam etti: “Örneğin ‘kuyruk salladı, kaşındı’ gibi ifadeler kadınların kendilerini suçlamasına sebep oluyor. Kadınların başlarına gelenin ne olduğunu anlamaları için farklı bir dile ihtiyaç var. Ben bu ben feminizm diyeceğim.” Geçtiğimiz günlerde başlayan ifşaların bir kar topu gibi büyüdüğünü ifade eden Sirman, ABD’de sinema sektöründe başlayan Mee Too hareketinin o dönem Türkiye’de pek de karşılık bulamadığını ifade etti. Biraz gecikmeli de olsa edebiyat dünyasında başlayan bu ifşaların Türkiye’de de hız kazanabileceğini belirten Sirman’a göre feminist dilin yaygınlaşması ve kadınların birbirleriyle dayanışması bu sürecin ilerlemesini mümkün kılacak.
“Kadının beyanından sonra iddianın önü arkası araştırılır”
Kadının beyanı esastır ilkesinin yargıya nasıl intikal ettiğine değinen Torun, süreci şöyle açıkladı: “İlk etapta kadın beyanını verdikten sonra bu iddianın önü ve arkası muhakkak araştırılır. Kadının beyanı hayatın olağan akışına uygun mu, herhangi bir tutarsızlık var mı, kadının kötü niyetli bir beyanda bulunmaya sebep olacak husumeti var mı bunlar incelenir. Kadının beyanı esastır ilkesinin de bir sürü koşulu var.”Taciz vakalarının yalnızca iki kişi arasında yaşanan özel olaylar olmadığının altını çizen Torun, cinsel şiddetin kamu güvenliğini ve sağlığını tehdit eden bir durum olduğunu ifade etti. Devletin bütüncül politikalarla bu konuda elinden geleni yapmak zorunda olduğunun altını çizen Torun, ifşaların çoğunlukla zamanaşımı gerçekleştikten sonra yapılabildiğini belirtti ve şöyle devam etti: “İstismar dışında kalan, bu tip şikayete bağlı suçlarda o vaka üzerine şikayette bulunmak için 6 aylık bir süre var. Mağdurlar çoğunlukla toplumsal sebeplerden dolayı bu süreyi geçiriyor.”
“İfşalar sayesinde bir nevi ‘ilahi adalet’ tesis ediliyor”
Kadınların kendilerine inanılmayacağına, ‘adının çıkacağına,’ ya da işlerini kaybedeceklerine yönelik kaygılar beslediğini ve taciz nedeniyle kendilerini suçlayarak harekete geçmediğini ifade eden Torun, bunun için dayanışmanın önemine dikkat çekti: “Kadınlar tacizi ifşa edene kadar aradan yıllar geçebiliyor. Üstelik bir ifşadan sonra başka kadınlardan da ‘benim de başıma geldi,’ ‘aynısı bana da oldu’ açıklamaları gelince bir dayanışma ortaya çıkıyor. Bu dayanışma sayesinde adalet de tesis ediliyor ama bu adalet yargı kararıyla temin edilmiş değil, bir nevi ilahi adalet aslında. Gerekli mi? Evet bence çok gerekli çünkü bu aynı zamanda bir ihtar. Ataerkil yapıya, bu suçları işleyen ve işlemeye meyilli kişilere bir ihtar çekiliyor. İfşaların bu özelliği eşitliğe giden yolda önemli bir basamaktır. İstanbul Sözleşmesi’nin, 6284 sayılı kanunun ve Anayasa’nın yaratmaya çalıştığı caydırıcı etkiyi böylece ifşalarla da sağlayabiliyorsunuz.”
“İfşa orantısız bir yöntem değil”
İfşanın abartılı bir yöntem olduğuna dair eleştirilere de değinen Torun, ifşa edilen kişilerin yayınevi sözleşmesinin feshedilmesi, ödüllerinin alınması ve yakın çevresinin yüzüne bakamayacak hale gelmesi sebebiyle kadınların orantısız bir eylemle suçlanmasının haklı olmadığını ifade etti. “Siz zamanında konumunuzu kullanarak bu suçları işlerken kılınız kıpırdamadı da, kadınlar ifşa edince mi orantısız oluyor?” diye soran Torun’a göre kadınlar yalnızca taciz vakasından dolayı değil, sonrasında yaşanan cezasızlık sürecinden dolayı da ikincil bir travma yaşıyor.
“Sosyal medya sayesinde kadınlar tacizi artık topluma da havale edebiliyor”
Torun’un ‘ilahi adalet’ benzetmesine katılan Sirman, “Gerçekten de kadınlar durumu aslında Allah’a havale ediyorlar, değil mi? Şimdi sosyal medya vasıtasıyla en azından tacizi topluma da havale etme fırsatı var,” diye konuştu. Bir şiddet yöntemi olan ısrarlı takibin (stalking) de Türkiye’de suç olarak tanımlanmadığına dikkat çeken Sirman, kadınların bu eylemin sıklıkla mağduru olduğuna dikkat çekti ve sözlerine şöyle devam etti: “İfşalar adaleti burada, bu dünyada ve erkeklerden değil diğer kadınlardan bekleyerek talep etme imkanını sağlıyor bize. İfşa, failin itibarsızlaştırmasını sağlayarak kadınlar nezdinde adalet sağlıyor çünkü fail bu suçları tam da itibarı sayesinde birçok kez işleme fırsatı buluyor.” Bu sözlerin ardından Sirman, avukat Torun’a kadınları ifşa nedeniyle mahkemeye vermekle tehdit eden failler şikayette bulunduğu takdirde bu davaların nasıl sonuçlanabileceğini sordu. Bu şikayetlerin “iftira” suçu kapsamında yapılabileceğini ifade eden Torun, iftira suçunun ön koşula bağlı olduğunu ve kişinin iddia edilen eylemi yapmadığına dair bir mahkeme kararı olması gerektiğini ifade etti.
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.