MLSA TV, Banu Tuna ile “meslekte nereye doğru” sorusuna yanıt aramaya devam ediyor. Banu Tuna’nın bu haftaki konukları gazeteci Ayşegül Doğan ve avukatı Emel Ataktürk oldu. Gazeteci Doğan hakkında “örgüt kurmak ve yönetmek” suçlamasıyla açılan davanın karar duruşması 7 Aralık Pazartesi günü görülmüştü ve Doğan “örgüt üyeliği” suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılmıştı.
[embed]https://youtu.be/3loF4etwMO0[/embed]
“Gazeteciliğimizi tescil edecek kurumlar devlet organları değil”
Sahada haber takibi yaparken gazeteciliğin ibrazının beklendiğini söyleyerek söze başlayan Doğan, “Halihazırda bu kadar kamusal bir iş yaparken gazeteciliğimizi mahkeme nezdinde kanıtlamak zorunda kalmak zor bir durum. Bizim gazeteciliğimizi tescil edecek kurumlar devlet organları değil aslında. Sarı basın kartının İletişim Başkanlığı kontrolüne geçtiğinden beri uygulama pek çok şekilde değişti ve usta gazeteciler bile kartlarını alamaz oldu” dedi.Doğan, DİSK Basın-İş ve Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) aracılığıyla Uluslararası Gazeteciler Federasyonundan alınan basın kartına sahip olduğunu vurgulayarak, dava dosyasındaki faaliyetlerin gazetecilik kapsamında görülmemesinin bu kartın mahkeme nezdinde yeterli görülmediğine işaret ettiğini belirtti. Davanın sonuçlanmasının üzerinden bir hafta geçmesine rağmen hâlâ “silahlı terör örgütü üyeliği” suçlamasını tam olarak sindiremediğini söyleyen Doğan, bu suçlama ile cezalandırılmasını “akıl dışı” olarak değerlendirdi.
“Dosyadaki delillerin tamamı hukuka aykırı”
Doğan’ın avukatı Emel Ataktürk, Türkiye’de hukuk mücadelesi veren avukatlar olarak bu yargılamaların hukuk bazlı olmadığını bildiklerini ifade ederek sözlerine başladı ve şöyle devam etti: “Çoğu siyasi yargılamalar. Bu davalardaki amaç yargılama sürecinde suçu ya da suçluyu saptamak değil, muhalif olarak tanımlanan, dönemin ‘düşmanlaştırdığı’ kişiler ve kurumları kriminalize etmek ve susturmak oluyor.”Bu tip siyasi arka plana sahip davalarda hukuksal olarak yapabileceklerimizin sınırlı olduğunu bilerek yer aldıklarını belirten avukat Ataktürk sözlerini şöyle sürdürdü: “Bütün bu açmazları bilerek görev alsak da bu tür davalar avukatlar için de psikolojik olarak çok yorucu bir süreç. Duvarlara konuşuyormuş hissi yaşıyoruz. Hem bilgi hem de dosyayı takip bağlamında en iyi performansımızı sergilemek gerekiyor.”Daha sonra dosya ile ilgili bilgi veren Ataktürk, delillerin tamamının hukuka aykırı olduğunun altını çizdi. “Bu hukuka aykırılığı bir kenara koyarsak bile iddiayı ispat etmekten uzaklar: toplam beş ortam dinlemesi ve Ayşegül’e ait olduğu iddia edilen dört telefon konuşması var” diyen Ataktürk, bu dinleme kararlarında imzası olan dokuz hâkimden altısının daha sonra “FETÖ/PDY” adı verilen oluşumla ilişkili oldukları gerekçesiyle Hakimler Savcılar Kurulu (HSK) tarafından ihraç edildiğini, bir kısmının halen cezaevinde olduğunu aktardı.
“Savcılığın ispat yükümlülüğü de bize yüklendi”
Ataktürk, müvekkili Doğan’ın gıyabında gerçekleşen bir konuşmada Demokratik Toplum Kongresi (DTK) daimi meclis üyeliğine önerildiğini, fakat resmi olarak aday olduğuna ya da seçildiğine dair hiçbir tutanağın bulunmadığını, dolayısıyla dosyada yazılı hiçbir delilin olmadığını anlattı. Müvekkilinin DTK tarafından davet edildiği çalıştayların ikisine yoğun çalışma temposu nedeniyle katılmadığını aktaran Ataktürk, “Yalnızca Erbil’deki Kürt Kadın Konferansı’na katılmış. 2012 yılında sınırdan geçip gitmişler ve geri dönmüşler. Hepsi ortada,” diye konuştu. Kürt Kadın Konferansı’nı haberleştiren Doğan’ın Radyo Televizyon Üst Kurulu’ndan (RTÜK) en ufak bir uyarı almadığını vurgulayan Ataktürk, “Fakat altı yıl sonra bu bir suçlama olarak karşımıza geliyor.” diyerek Doğan’ın yaptığı tüm yayınları mahkemeye savunma olarak sunduklarını ekledi. Ataktürk sözlerine şöyle devam etti: “Oysa bunu savcılığın yapması gerekiyordu. Çünkü suçu ortaya koymaya çalışan iddia makamının şüphelinin lehine delilleri de toplaması gerekir. Bize büyük bir ispat külfeti yüklendi ve bu kabul edilemez bir durum.”
Eş başkanlarının resmî protokolde yeri olan bir oluşum nasıl yasadışı?
Kısaca DTK soruşturmalarında nasıl akıl yürütüldüğünü de açıklayan Ataktürk, müvekkilinin gazetecilik faaliyetinin DTK faaliyeti kapsamında görülemeyeceğini ifade etti: “Haberlerde, yazılarda, yayınlarda bir şiddet teşviki var mı? O örgütün üyesi olduğuna delalet olabilecek herhangi bir işaret var mı? Bunun yanında DTK’nın terör örgütü olarak tanımlanması da doğru değil. Meclis düzeyinde anayasa komisyonuna davet ediyorsunuz, eş başkanların resmi protokolde yeri var, web sitenizde faaliyetleri açıkça yayınlıyorsunuz. O zaman nasıl yasadışı bir örgüt oluyor? DTK 2007’de kuruluyor, hakkında yıllarca hiçbir soruşturma açılmıyor, yedi sekiz yıl sonra ise bu yapılanmanın etkinliklerine katılmış insanlar hakkında ‘örgüt üyeliği’ iddiasıyla dava açılıyor. Hiçbir inandırıcılığı yok.”
“Bu davada İMC’nin televizyonculuğuna da ceza kesildi”
Suçlamalara konu olan dönemde Doğan’ın İMC TV’de çalıştığına ve kanalın hiçbir yargı kararı olmadan kapatıldığını hatırlatan Banu Tuna, İMC’nin faaliyetlerinin daha sonra herhangi bir soruşturmaya konu edilmediğine dikkat çekti. Tuna, Doğan’a kendi şahsı nezdinde İMC TV’nin de yargılanmış olduğunu düşünüp düşünmediğini sordu.Bu soruyu “Evet, muhtemelen böyle oldu” diyen cevaplayan Doğan cevabını şöyle sürdürdü: “Benim en görünür olduğum ve en çok çalıştığım kurum İMC TV oldu. Bir nevi ekran yüzlerinden biriydim. O nedenle böyle bir gazeteciliğe ceza kesme amacı vardı diye düşünüyorum. Bu ne tür bir gazetecilik? Barış gazeteciliği, barış televizyonculuğu diyebiliriz.”
Dosyada DTK ile ilgisi olmayan delillerin de olduğunu hatırlatan Doğan, editörü ile yaptığı telefon görüşmelerinin de dosyaya eklendiğini hatırlattı. “Erbil’de gerçekleşen kadın konferansının da DTK ile bir ilgisi yoktu. Organizatörü ve çağrıcısı değildi. Madem bu bir DTK davası, o halde benim editörüm ile yaptığım konuşmanın, katılıp üzerine yazı yazdığım ve hakkında canlı yayınlar yaptığım bir konferansın bu dosyada ne işi var? Haber kaynakları ile yaptığım telefon görüşmelerinin bu dosyada ne işi var? İsmim Google’lanmış herhalde, ‘ne bulursak koyalım’ denmiş.”Son olarak söz alan avukat Ataktürk, mahkemenin mahkûmiyet kararına gerekli itirazları yaptıklarını ve istinaf sürecinin sonuçlanmasını beklediklerini ifade etti.
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.