SİBEL YÜKLER*
LGBTİ+’lara yönelik baskı ve tehditler, 2015 yılından bu yana büyüyerek devam ediyor. Yalnızca yürüyüşlerinin yasaklanmasıyla değil, bayraklarından barınma ve örgütlenme özgürlükleri kadar yaşam haklarıyla da tehlike altındalar.
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasına bahane olarak sunulan “Eşcinselliği meşrulaştırıyor” söylemi, sadece bir söylem olarak kalmadı. İktidarın, cemaatlerin ve tarikatların “Kutsal aileyi koruma” adı altında hedef aldığı LGBTİ+’lar, bilinçli ve planlı organize edilen Büyük Aile Buluşmaları’yla birçok kentte nefretin öznesi oldu ve linç girişimlerlerine maruz kaldı.
Bir yıldan uzun süren bu yürüyüşleri, 2023 Cumhurbaşkanlığı Seçimi ile Milletvekili Seçimleri takip etti. LGBTİ+’ları hedef alan siyasi aktörler Cumhur İttifakı çatısı altında toplandıklarında, ittifakın ilk protokolü de LGBTİ+’lara karşı hazırlandı.
Türkiye AKP, MHP, Yeniden Refah Partisi, Saadet Partisi ve Hüda-Par’ın içerisinde olduğu meclisin en sağcı ve muhafazakar dönemine giriyor. Peki bu Meclis yapısı LGBTİ+lar için ne anlama geliyor?
‘Radikal sağ kitleleri mobilize ediyor, tüm mesaisini LGBTİ+ karşıtlığı üzerine harcayacak’
SPoD Genel Koordinatörü Oğulcan Yediveren, özellikle Yeniden Refah Partisi ve Hüda-Par'ı yeni sağ veya radikal sağ olarak isimlendirilen küresel bir trendin temsilcileri olarak görüyor. Bu noktada AKP, MHP ve Saadet Partisi ile Yeniden Refah ve Hüda-Par’ın; radikal sağ olarak sınırları belirli bir siyasi pozisyon belirlemek yerine karşıtlıkları merkezine aldığı için toplumun pek çok farklı kesimini yan yana getirebildiğini söyleyen Yediveren, yeni dönemi ve çözüm adımlarını şöyle açıklıyor:
“Radikal sağ tüm siyasi varlığını karşıtlıklar üstüne kuruyor. LGBTİ+ karşıtı, aşı karşıtı, toplumsal cinsiyet karşıtı, göçmen karşıtı... Bu partiler peşinden sürüklenen kitlelerin yaşamını iyileştirmeye dair politikalar vaat etmiyor ve sıkça karşıtlıklar üzerinden nefret, tiksinti, öfke gibi duyguları uyandırarak bu kitleleri mobilize ediyor. Skandal yaratan ve sansasyonel söylemler ile çok hızlı dolaşıma giriyor, dikkat çekiyor. Bu partiler tüm mesaisini LGBTİ+ karşıtlığı üzerine harcayacak. Bu sebeple çok daha fazla çalışmalı ve bu çeşitli grupları bir araya getirebilen yeni siyaset biçimine karşı yeni bir dil inşa etmeli ve yeni koalisyonlar kurmalıyız.”
‘Bu yalnızca LGBTİ+’ların meselesi değil’
17 Mayıs Derneği Toplumsal Cinsiyet ve Kapasite Geliştirme Koordinatörü Anjelik Kelavgil’e göre, Meclis’te oluşan bu manzara ne yazık ki şaşırtıcı değil: “LGBTİ+’lara dönük nefreti harç eylemiş bir ittifakın LGBTİ+’lara saldırarak açtığı yolun tüm toplumun kazanımlarına, hak ve özgürlüklerine yöneleceğini biliyoruz. Ortaçağ’ın gerisinde argümanlarla kitleleri manipüle eden eril tahakkümün çılgınlığının sınırı olmadığını biliyoruz; ama yaşamın bizden yana olduğunu da çok iyi biliyoruz.”
Kaos GL Derneği İnsan Hakları Uzmanı Defne Güzel de böylesi bir dönemde bütün kesimlerin, bütün hak gruplarının ve hakların hedefte olduğunu hatırlatıyor. “Bu yalnızca LGBTİ+’ların meselesi değil” diyen Güzel, eşitlik ve özgürlük mücadelesi veren herkesin gerici politikalara karşı ses çıkarması gerektiğini söylüyor:
“Bugün eğitim politikalarından yaşam tarzına kadar pek çok alanda herkesin özgür iradesi ve özgür, eşit gelecek umudu tehdit altında. O yüzden LGBTİ+ haklarını savunmanın önemi bir kez daha en güçlü biçimde açığa çıktı. LGBTİ+ haklarını savunmadan demokratik, eşit ve özgür bir geleceği yaratmak söz konusu değil. Dayanışma ancak LGBTİ+’larla birlikte mümkün. Dayanışmanın önemini günden güne hepimiz daha çok hissediyoruz.”
‘Hükümet, LGBTİ+'ları baskı altına alabilmek için yasal zemin çabasında’
Yediveren’in, “Tüm mesailerini LGBTİ+ karşıtlığı üzerine harcayacaklar” sözleri boşuna değil. Çünkü seçim öncesinde gündeme getirilen en büyük tehlike, seçim sonrası dillendirilen ilk hamle olarak sunuldu: LGBTİ+ derneklerinin kapatılması. Üstelik buna çoktan gönüllü olan siyasi aktörler yalnızca Cumhur İttifakı çatısı altında bulunmuyor. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması için hükümete baskı yapan ve feshin hemen ardından kutlamaya girişen Saadet Partisi de diğer partilerle benzer görüşe sahip.
Yediveren, Yeniden Refah ve Hüda-Par'ın Meclis’e girmesiyle AKP-MHP koalisyonunun da yeni sağın söylem ve uygulamalarına daha fazla itimat göstereceğini söyleyerek diğer ülkelerini pratiğindeki uygulamalarını işaret ediyor: “Ancak bu çok geniş bir repertuarı barındırıyor. Örneğin, Mısır'da polis LGBTİ+'ları hornet üzerinden tuzağa düşürüp şiddet uyguladı. Rusya'da LGBTİ+ hak mücadelesi yasa eliyle yasaklandı. Burada ne gibi bir yol izleneceğini henüz bilmiyoruz.”
LGBTİ+ derneklerini şu anki yasal çerçevenin sınırları içerisinde kapatmalarının mümkün olmadığını hatırlatan Yediveren, “Bildiğimiz üzere Türkiye'de LGBTİ+ olmak veya LGBTİ+ hakları için örgütlenmek yasak değil. Bu yılın başında tartışılan bir Anayasa teklifi vardı. Önümüzdeki dönemde hükümetin LGBTİ+'ları baskı altına alabilmek için yasal bir zemin yaratma çabasında olacağını öngörüyoruz. Bunu başarıp başaramayacakları bizim bunun karşısında ne kadar güçlü durabileceğimize bağlı olacak” diyor.
Anjelik Kelavgil’e göre de iktidar ve nefret ittifakı, LGBTİ+ karşıtı ajandasıyla tutarlı hareket ediyor. “Türkiye’yi ortaçağ karanlığına mahkum ederek yaşanan sosyo-ekonomik krizin yarattığı yarılmaları görünmez kılacaklarını zannediyor olmaları da cabası sanırım” diyen Kelavgil, karşı karşı kalınan durumun yalnızca LGBTİ+lar adına değil, insanlık adına bir utanç olduğunu söylüyor:
“İnsanlığın ortak deneyimine hakaret sayılabilecek bir barbarlıkla sınanacağımızın farkındayız ve bu farkındalıkla hareket ediyoruz. Bugün LGBTİ+ karşıtı söylemlerle var olabilen aşırı unsurların temsilcileri, Ankara sokaklarında spor arabalarla sürat yaparken de vardık, 13. cumhurbaşkanının 2002 yılında ‘yasal güvence şart’ dediği dönemde de vardık. 28 Mayıs gecesi Kısıklı’da hedef alındığımızda da vardık, hala varız ve yarın da olmaya devam edeceğiz.”
‘En iyi bildiğimiz şeyi yapacağız; örgütlenme ve varoluş mücadelemize devam’
“Zaman bu baskının nereye doğru evrileceğini gösterecek fakat örneğin LGBTİ+ derneklerinin kapatılması demek örgütlenme özgürlüğüne balta vurulması demek. Ya da propaganda yasağı demek ifade özgürlüğüne balta vurulması demek. Bu yasakların hukuk önündeki karşılığını unutmamak gerekiyor” diyen Defne Güzel ise LGBTİ+’ların hak mücadelesinin de derneklerden ibaret olmadığının altını çiziyor:
“Bizler boşuna ‘Her yürüyüşümüz onur yürüyüşü’ demiyoruz. Hayatın her alanında var olmaya, hikayelerimizi ve taleplerimizi duyurmaya, bizlere dönük gerçekleştirilen hak ihlallerini görünür kılmaya devam ediyoruz. Bu mücadelenin içine doğuyoruz. Bu mücadeleyi doğduğumuz evle, mahalleyle, işyeriyle, okulla veriyoruz. Dolayısıyla en iyi bildiğimiz şeyi yapacağız.”
Yediveren ise LGBTİ+ mücadelesinin derneklerle var olmadığı gibi derneklerin kapanmasıyla da bitmeyeceğini söyleyerek, “Zaten halihazırda dernekler dışında sendikalar, siyasi partiler, üniversiteler ve hatta Meclis’te mücadelemize devam ediyoruz. Varoluşumuzu yasaklamaları mümkün değil. Her zaman olduğu gibi birbirimizi bulmanın, birbirimize ses olmanın bir yolunu bulacağız, buluyoruz çünkü örgütlenmek ve mücadele etmekten vazgeçmek gibi bir lüksümüz yok” diyor.
Kelavgil ise sözünü şöyle noktalıyor: “Unutmayın ki, lubunyalara hiçbir şey olmaz; dün olduğu gibi, bugün de yarın da örgütlenmeye ve varoluş mücadelesine devam edeceğiz.”
*Bu işin hakları, Atıf-Gayriticari (CC BY-NC) Lisans ile kısmen saklıdır. Bu iş, MLSA’ya atıf ile ve ticari olmayan amaçlar ile kullanılıp dağıtılabilir.
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.