HAYRİ DEMİR
Temmuz 2023’te yapılmak istenen ‘3. Eskişehir Onur Yürüyüşü’ne katıldıkları için gözaltına alınan 18 kişi hakkında açılan davanın ilk duruşması görüldü. Çok sayıda izleyicinin geldiği duruşmada mahkeme izleyici kısıtlaması getirirken, sanıklar gözaltı sırasında gördükleri işkenceleri anlattı.
Eskişehir’de Temmuz 2023’de yapılmak istenen yürüyüşün yasaklanmasıyla polis müdahalesi sonrası gözaltına alınan 18 kişiye “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’na muhalefet etmek” suçlamasıyla açılan davanın ilk duruşması, Eskişehir 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Duruşmayı izlemek için aralarında sivil toplum örgütü temsilcileri ve hak savunucularının da bulunduğu çok sayıda kişi adliyeye geldi. Mahkeme salonunun küçük olması nedeniyle duruşma ağır ceza mahkemesine ait salonda görüldü.
İzleyici sınırlaması
Duruşma başlamadan önce herhangi bir yazılı karar olmamasına rağmen mahkeme görevlisi tarafından basın mensupları ve gözlemcilerin duruşma salonuna alınmayacağı bildirildi. Ancak avukatlar dosyaya dair gizlilik kararı olmadığını ifade ederek, tutuma tepki gösterdi. Avukatların mahkeme hâkimi ile görüşmesinin ardından salona sadece 10 kişilik bir izleyici alındı. Duruşmayı takip etmek isteyen diğer izleyiciler, duruşma salonu önünde bekledi.
Duruşmaya haklarında dava açılan 15 kişiyle birlikte avukatları katıldı. Kimlik tespitiyle başlayan duruşmada, iddianamede okunmadan hazır bulunanların savunmalarına geçildi. Hâkimin soruşturma aşamasında alınan ifadeleri okuyarak, hatırlattı.
Savunmalar yapan isimler, anayasal haklarını kullanmak için olay yerinde olduklarını ve henüz açıklama yapılmadan polislerin ilk ihtarda müdahale ederek gözaltına alındıklarını söyledi. Aynı zamanda iddianamede ileri sürüldüğü haliyle herhangi bir flama açılmadığını ve dağılmak üzereyken polislerce kötü muamele ile gözaltına alındıklarını söyledi.
‘Eylem yapılmadan gözaltına alındık’
Sanıklardan Ceren Koçak, kendisini aynı zamanda avukat olduğunu belirterek, “Orada bulunmamız suç teşkil etmez. Devlet herhangi bir canlıya zarar vermeyen eylemlerle uğraşmak yerine insanlara zarar veren eylemlerle uğraşsın. Her yıl bu davalar nedeniyle yargısal tacizlere maruz kalmaktayız. Bu haksız davalarla hazine de zarara uğratılmaktadır. Burada asıl sorun otoritenin istediği şekilde yaşamamamızdır. Bu coğrafyada herkesin birbirine saygı duyduğu bir ortamda yaşamak istiyoruz” diye konuştu.
Hasan Toprak ise polislere dağılacaklarını söyledikleri sırada bir polisin talimatıyla gözaltına alınmaya başladıklarını ifade ederek, “LGBTİ+ yurttaşların bu insanların bu ülkede yaşama hakları vardır. Bunlara saygı gösterilmesi gerekir. Bu saygıyı göstermek için eyleme gitmiştim ama eyleme yapılamadı. Üzerime atılı suçlamaları kabul etmiyorum” dedi.
‘Savcı görüntüleri izlemeden iddianame hazırlamış’
Ozan Devrim Yar ise duruşmaya sınırlı sayıda izleyici alınmasına tepki gösterdi. Bu tepki üzerine duruşma salonu önünde bekleyenlerin ayakta duruşmayı izleyebileceği belirtilerek, içeri alındı.
Yar, iddianamenin hazırlanmasına tepki göstererek, şöyle devam etti: “İddianameyi savcı hazırlar deniliyor ama belli ki evrakları bile incelememiş. Görüntüleri izleseydi polislerin hazırladığı tutanakların yalan olduğunu görecekti. Flama açılmış deniliyor ama görüntüler izlenseydi flama açılmadığını da görecekti. Slogan atıldı deniliyor, yine herhangi bir slogan atılmadı. Pankart ve flamanın imha edilmesine karar verilmiş. Bu kadar büyük bir nefret olabilir mi? Hiçbir şekilde suç unsuru oluşmadı. Dağılma yönünde beyanlarımız olduğuna rağmen ona bile izin verilmedi.”
‘Polisler, biz dağılmak üzereyken şiddetle gözaltına aldı’
Tolga Rahmi Solak ise LGBTİ+ aktivisti olduğunu anımsatarak, iddianamede delil olarak el konulan pankart ve flamanın imha edilmesi istenmesine tepki gösterdi. Solak, şöyle konuştu:
“Türkiye ve birçok ülkenin terör olarak kabul ettiği cihat bayrakları açılırken, bunlara herhangi bir işlem yapılmamıştır. Bugün bu flama sadece bu flama mevzusu değil, o gün gözaltına alan polislerde biliyor. Dağılmak için süre istememize rağmen önce şiddetle gözaltına aldılar. Daha sonrasında da otobüsün içerisinde işkence devam etti. İddia makamı bu görüntüleri bile izlemeden iddianame hazırlamış. Bu davada iddianame bile düzenlenmemeliydi. IŞİD saldırılarında gerekli önlemi almayan devlet, bizim gayet barışçıl şekilde yapmak istediğimiz açıklamayı suç göstermesi gayet ironi bir durumdur.
Aynı zamanda Uluslararası Af Örgütü üyesi olduğunu belirten Ziya Yavuzeş, “Burada asıl yargılanması gereken yasak kararının alınmasıdır. Bu karar idare mahkemesinde yargılanmaktadır. Ben bir an önce bu duruşmada yargının onurunun korunması için davanın sonlandırılmasının en doğrusu olacağını düşünüyorum” dedi.
Türkiye’de 1993 yılından itibaren onur yürüyüşleri yapıldı
Savunmaların ardından avukatlar beyanda bulundu. Avukat Hasan Çayır, “Ben LGBTİ+ kelimesinin kökeniyle başlamak istiyorum” diyerek, onur yürüyüşlerinin ilk defa 1969 yılında New York’ta 1993 yılından itibaren de Türkiye’de yapıldığını aktardı. Ancak, 2015 yılında bu iktidarın baskı politikaları nedeniyle yasaklandığına dikkat çekti.
Çayır, valilik tarafından alınan yasaklama kararının hukuka aykırı olduğu ve bu kapsamda açtıkları davanın idare mahkemesinde sürdüğünü aktardı. Çayır, İstanbul ve İzmir’de benzer şekilde yapılmak istenen etkinliklerin yasaklanmasıyla ilgili idare mahkemelerince verilmiş olan yasaklama kararının iptali yönündeki emsal kararları sundu.
‘Yargılanması gerekenler polisler ve yasaklama kararı alanlardır’
Çayır, iddianamenin de ayrımcı bir dile hazırlandığını ifade ederek, “İstinatlar tamamen ayrımcı ve gerçek dışıdır. Suça konu olduğu iddia edilen eşyanın mahkemenin vereceği hükme kadar muhafaza edilmesi gerekmektedir. Fakat bu yönüyle düzenlenen iddianame ve iddianamenin kabulü kararı hukuka aykırıdır. Burada yargılanması gerekenler LGBTİ+ bireyler değil, polis memurları ve yasaklama kararı alanlardır” ifadelerini kullandı.
Avukat Esra Başbakkal ise valiliğin yasaklama kararının kendi başına hukuken bir yasaklama kararı olmadığını, hak ve özgürlüklerin kısıtlanması anlamına gelen karar olduğu için hukuka aykırı olduğunu belirtti.
Diğer müdafi avukatları da beyanlarında müvekkillerinin anayasal haklarını kullanmasının engellendiğini belirterek, derhal beraat kararı verilmesi talebinde bulundu. Avukatlar, dosyada gözaltı anına dair herhangi bir görüntünün olmadığını belirterek, gözaltı anı ve sonrasına ait sosyal medyada paylaşılmış görüntüleri telefondan hâkime izletti.
Duruşma savunması alınmayan üç kişinin savunmasının alınması için 1 Mart 2024 gününe ertelendi.