Hakkâri’nin Yüksekova ilçesinde yaşanan hak ihlallerini haberleştirdikten sonra 2016 yılının Mayıs ayında gözaltına alınıp tutuklanan, 2017 yılında “örgüt üyeliği” suçundan 8 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırılan ve cezası 2019 yılının Ekim ayında Yargıtay tarafından onanan gazeteci Nedim Türfent, parmaklıklar ardında geçirdiği 1700. gün vesilesiyle bir yeni yıl mesajı gönderdi.
Türfent’in meslektaşı İdris Yılmaz aracılığıyla gönderdiği mektubu paylaşıyoruz:
Gözlerimin eriminde olmasa da tek heceli kentin o mavi mavi gölünün yanı başında, ancak dipsiz bir adaletsizliğin kara sularında tutuyorum bu kalemi. Cüret edip ‘dipsiz’ sıfatını kullandım, zira sözüm ona güçlülerin hukukunun kaba etlerinin ağırlığı altında vücut bulan adaletsizlik başka bir sıfatı, başka bir eşkâli hak etmiyor.
Ne trajikomik ki ben tam da bu satırları yazıyorken, birileri yine ‘reform’ salvolarını – söylemlerini değil – dillerine pelesenk ediyor. Tarihin asırlık ve benim beş yıllık mahpus tanıklığımla ampirik olarak öğrendik ki, kriz çıkarma politikaları ve baskı uygulamalarının semiyotik ilişkisinde ömrünü uzatan otoriter rejimler reform dedikçe, demokratik ve muhalif kesimlere daha çok zulmediyor. Her birimizin tecrübesiyle sabit.
Onlar reform ile başlayan cümlelerini henüz tamamlamadan peşi sıra operasyonlar çekiliyor, Kürdün kapısı şafak vakti koçbaşı ile tanıştırılıyor. Tabii bunu daha önce tadamamışsa! Nitekim, bu kerameti kendinden menkul reform salvosu, vitrin süsü edildiğinden beri ülke gene zindan kesildi.
Anımsatmam belki kabak tadı verecek velakin olan – biten, hatırlamamı farz kılıyor. Ben ‘Türk’ün gücünü göreceksiniz!’ haberini yaptım, gelgelelim soruşturmalık olan kolluk personeli yerine bana 8 yıl 9 ay hapis cezası verildi. Meslektaşlarım Nazan Sala, Şehriban Abi, Adnan Bilen ve Cemil Uğur iki yurttaşın helikopterden atılma iddiasını haberleştirdi. Kolluk soruşturmalık olsa da kaşla göz arasında tutuklananlar gazeteciler oldu. Yine gazeteci arkadaşımız Abdurrahman Gök, Kemal Kurkut’un vurulma anını kare kare fotoğraflaştırdı. Fail kolluk cezasızlık zırhıyla aklandı, gazeteci arkadaşa dava açıldı. Bu yinelerin nicesi var. Ancak biz üç örnekle yetinelim. Bu fotoğrafa iyi bakalım: bu, devletin Kürt fotoğrafıdır. Bu üç örnekli fotoğraf üzerinden su içer gibi kolayca idrak edebiliriz ki mevzu bahis Kürt illerindeki devlet uygulamaları olunca, cezasızlık bir hilkat garibesi olageldi.
Cezasızlıkla da kalsa ‘iyi’ (!), çünkü bunları kamuoyuna duyuran gazeteciler hep cezalandırıldı, cezalandırılıyor. Failler de bir nevi ihya ediliyor, hem de bile isteye! Feraset ve yaklaşım bu olunca hak ihlallerinin bini bir para olması bir yana, gazeteciler de adaletsizlik kuyusu ve kafesinde dumura uğratılmak isteniyor.
Ne var ki çok fena yanılıyorlar. Çünkü Apé Musaların, Metin Göktepelerin ışığında ve ayak izlerinde yürüyenler asla tatlı su balığı olmadı. Olası tüm bedel ve kefaretleri göze alarak yazdı. Yazıyor, yazacak da. Öncülerin bilinciyle ifade edelim; yüzünü değil de sırtını güneşe verenler gölgede yürümeye mahkumdur. Bizim yüzümüz de yüreğimiz de güneşe ve aydınlığa dönük.
Ülkenin adaletsizlikler anaforunda geceye ve karaya kestiği bu anda da umudumuz bu mirasımızdır, umudumuz hakikat derdimiz ve kavgamızın haklılığıdır. Birilerinin ödü kopsa da, bu ülkeye özgürlük ve demokrasiyi er ya da geç getireceğiz. Er mi yoksa geç mi olacağını da birlikte durabilmemizin heybeti belirleyecektir. Birlikte girelim bu yıla ve nicesine. Birlikte başaralım.