Haberler

'OHAL yetkilerinin suistimal edilmesi en başta basını etkiler'

'OHAL yetkilerinin suistimal edilmesi en başta basını etkiler'
GÜLBAHAR ALTAŞ
6 Şubat’ta Kahramanmaraş ile Gaziantep’te meydana gelen ve 10 ilde yıkıma sebep olan 7.7 ve 7.6 büyüklüklerindeki iki deprem sonrasında bilanço her geçen gün ağırlaşıyor. Depremin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararıyla 8 Şubat’ta Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa illerinde üç ay süreyle Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edildi. Karar, bir sonraki gün Türkiye Büyük Millet Meclisinde (TBMM) Genel Kurulunda kabul edildi. Anayasanın 119. maddesi ile 2935 sayılı OHAL Kanunu’nun 3. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine dayandırılan karar, 10 Şubat’ta Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. 13 Şubat itibarıyla, deprem bölgelerinde haber takibi yapan en az dokuz gazeteci, basın kartı veya akreditasyonları bulunmadığı öne sürülerek engellendi. Bölgeden yayım yapan dört gazeteci ise gözaltına alındı. Alanda gerilim ve öfke her geçen gün artarken sekiz gazeteci, sivillerin veya polislerin sözlü veya fiziksel saldırısına uğradı. Ayrıca sosyal medya paylaşımları nedeniyle en az iki gazeteci hakkında soruşturma başlatıldı.  Bunlarla da bitmedi. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK), enkaz altındaki kişilerin kurtarılması ve hayatta olanlara yardım gönderilmesi konusunda hayati önem taşıyan Twitter’a erişimi 8 Şubat’ta engelledi. Bu engelden TikTok da nasibini aldı.

Kaboğlu: ‘OHAL, gereklilik ölçütü açısından karşılıksız’

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili ve Anayasa Profesörü İbrahim Kaboğlu, yaşanan deprem felaketi karşısında yapılması gereken ilk işin OHAL ilanı değil, afetlere ilişkin yasal düzenlemelerin etkili bir biçimde hayata geçirilmesi olduğunu söyledi. Kaboğlu’na göre, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun, afetle mücadelede vali ve kaymakamlara olağan zamanda sahip olmadıkları önemli yetkileri veriyor:  "Özellikle arsa, bina, araç, tıbbi malzeme, ilaç, yiyecek, giyecek gibi mal temini ile afet bölgelerindeki vali ve kaymakamın talep ettiği yardımların bu yetkilerle gerçekleştirilmesi mümkün. Ayrıca afet bölgesi ilanıyla borç ertelemesi ve vergi muafiyeti olanağı da sağlanabiliyor. Yani yürütmenin ve idarenin mevcut yetkileri, OHAL ilan edilmeden de yıkımın etkisini azaltmak için yeterli. Öyleyse neden mevcut yasadan yararlanılmıyor da OHAL kararı alınıyor?" Mevcut durumda 7269 sayılı kanunun sunduğu olanaklar nedeniyle OHAL ilanına gerek olmadığının altını çizen Kaboğlu şöyle devam etti: "7269 sayılı kanunun, OHAL ilan edilen 10 ilde alınması gereken önlemler çerçevesinde hangi bakımlardan OHAL Kanunu ve yasa ile öngörülen yetkilere göre eksik kaldığının tartışılması gerekiyor. Bu soruya yanıt verilmediği sürece, OHAL ilanı, gereklilik ölçütü açısından karşılıksız kalıyor." OHAL’in gazetecilere yansıması hakkında da konuşan Kaboğlu, "OHAL, eğer amacı dışında kullanılırsa suistimal kaçınılmaz olur. Bu durum, en başta basını ve haber alma hakkını etkiler. Dezenformasyon faaliyetini, afet üzerine bilgilenme hakkının gereklerinden ayırmak gerekir" dedi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Volkan Arslan ise "Deprem OHAL koşullarını haklı çıkarabilir" diyor ve ekliyor: "Ancak bu, bir yetki suistimali de barındırıyor. Zira OHAL, kamu makamlarına her zaman ‘aşırı’ yetkiler tanıyor ve bu yetkiler sadece gazetecilerin değil, herkesin aleyhine kullanılabilir."

Ün: ‘Doğal afetler sonrasında gazetecilik daha da zorlaştırılıyor’

Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti (GGC) Genel Sekreteri ve Diyarbakır Yenigün Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Ün, özellikle doğal afetler sonrasında Türkiye’de gazetecilik yapmanın daha da zorlaştırıldığını söyledi. Kolluk kuvvetlerinin, gördükleri her gazeteciden basın kartı sorduğunu söyleyen Ün, "Gazetecilik yapmak için basın kartına gerek yok. Kolluk kuvvetleri, tamamen keyfi olarak deprem bölgelerindeki birçok gazetecinin işini yapması engelledi. Basının görevi kamuyu denetlemektir ama kamu, gazetecilerin bu denetimi yapmasını engelliyor. Bu hukuksuzluktur" dedi. İdarenin, kimin gazeteci olduğunu belirleme yetkisinin olmadığını söyleyen Ün, "Ne yazık ki Türkiye’deki gazetecilerin yaşadığı en önemli sorunların başında bu konu geliyor. OHAL bölgesinde gazetecilerin bilgiye erişiminin daha da zorlaştırılacağından endişe duyuyoruz" diye konuştu. Diyarbakır’da görev yapan gazeteci Hatice Kamer’in 11 Şubat’ta attığı "120 kişinin bulunduğu binada kaç kişinin ölüp kaç kişinin kurtarıldığını bilmiyoruz. Sarı basın kartım olmasına rağmen akreditasyonum olmadığı gerekçesiyle alana girmeme izin vermediler" tweet’i de Ün’ün, endişelerinde haklı olduğunu gösteriyor. GGC Genel Başkanı ve AP muhabiri Mücahit Ceylan ise konuyla ilgili olarak şunları söyledi: "Türkiye’de basın özgürlüğü anayasal güvence altında olmasına rağmen uygulamada bunu göremiyoruz. Umarım bu olumsuzluklar OHAL şartlarında da sürmez. Konunun lokal olarak suistimal edilebileceğinden endişeleniyoruz. Öyle bir durumda bunun engellenmesi ve tekrarının önüne geçilmesi gerekiyor."
Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.