Haberler

Savaş muhabiri Bektaş: Etik ilkelerden taviz verilmemeli

Savaş muhabiri Bektaş: Etik ilkelerden taviz verilmemeli

Habere bakış açısı, koşullar zorlu olsa da haber etik ilkelerinin her yerde aynı olduğunu belirten savaş muhabiri Ümit Bektaş, “Taraf olmamak, gerçeği eğip bükmeden aktarmak, etik ilkelerden taviz vermemek bir basın toplantısını haberleştirirken de cepheden bildirirken de geçerli kurallardır” dedi

AMED BAHAR

Ticarileşme ve teknolojik gelişmeler, savaş haberlerini ve savaş muhabirliğini eskisinden daha önemli hale getirdi. Ortadoğu ve dünyanın dört bir yanında çatışmalı ortamlar, düşük yoğunluklu savaşlar yaşanıyor. Savaş muhabirliği üzerine konuştuğumuz Savaş Muhabiri Ümit Bektaş, çarpıcı görüntü sağlayan haberleri, yani şiddet içeren, savaşlar ya da felaketler gibi olayları rutin haberler karşısında önemli kıldığını belirtiyor.

Çatışmalı ortamlarda gazetecilik, ilkeler ve haber takibi konularda savaş muhabiri Ümit Bektaş, Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nin (MLSA) sorularını yanıtladı. Bektaş’ın verdiği yanıtlar şöyle:

- Savaş muhabirliği nedir? Deneyimlerinizden de bahsederek, neler söylemek istersiniz?

Savaş muhabirliği (ya da çatışma bölgesi gazeteciliği), gazeteciliğin yapılış seklinden bağımsız yapıldığı yer baz alınarak literatüre girmiş bir gazetecilik dalı. Aslında başka bir gazeteci kimliğine bürünüyor değiliz. Yapmakta olduğumuz işi her kesin deneyimlemediği, içinde olmadığı ya da olamadığı bir ortamda, çatışma bölgesinde yürütüyoruz. Başlangıcından bu yana savaş muhabirliğini “farklı” kılan iki temel unsur vardır: Yapıldığı yer ve yapmak için alınan risk. Yer herkesin gidemediği ama merak edilen yerdir; yapmak için yola çıkan gazeteci ise çatışmanın içine girmeyi göze alarak belki de hayatına mal olacak bir risk almıştır. Herkesin gidemediği yere gitmek ya da gitmeye karar vermek gazeteci açısından kişisel bir girişim-adım; işveren-yönetenler açısından ise ticari bir gereklilik, malı satmak için eli güçlendiren bir katkıdır.

Şartlar olağanüstü ve tehlikeli

İş ayni ama şartlar olağanüstü ve tehlikeli. 25 yıllık gazetecilik kariyeri boyunca Kosova’dan Irak’a, Afganistan’dan Ukrayna’ya, Sudan’dan Hong Kong’a birçok çatışma alanında haber izlemiş bir savaş muhabiri olarak bu işi diğerlerinden ayıran temel şeyin yaparken içinizi dolduran adrenalin ve yapıyor olmanın verdiği haz olduğunu söyleyebilirim. Yakın tarihe tanıklık edip, bütün dünyanın gözlerini çevirdiği bir yerde bulunmanız ve yasadıklarınızı aktarmanız haberciliğe essiz bir katkı sağlarken kendinize de ciddi bir tatmin duygusu veriyor.

Değerli yanı: Toplum faydası

Savaş muhabirliğinin bence en değerli yani ve topluma faydası ise iki grup arasında ya da bir saldırganın karsısında kalmış sıradan suçsuz insanların, şiddet kurbanlarının karşı karşıya olduğu tehlike ve zulmün başkaları tarafından görülüp duyulmasını sağlamak. Mazlumun sesi olmak.

- Savaş ortamında ya da krizli yerlerde ne yapmalı, nasıl davranılmalı?

Bu soru iki açıdan cevaplanabilir: Birincisi tehlikeli bir ortamda gazeteci neler yapmalı? İkincisi bu tip bir görevde habere bakış açısı ne olmalı?

Gazeteci için bence en önemli sorun tabi ki güvenlik. Her an yaralanma ya da ölümle burun burunasınız. Hiç ummadığınız bir yerde hedefini şaşırmış bir bombadan, rasgele açılmış bir ateşten dolayı yaralanabilir, hayatınızı kaybedebilirsiniz. Büyük medya kuruluşlarında çalışanlar dışında kalan gazetecilerin özellikle serbest gazetecilerin kısıtlı bütçeyle çalışmaları da ayrı bir sorun. Bu güvenlik ekipmanı, uydu telefonu gibi cihazların eksikliği, küçük ekiplerle ve genelde tek başına çalışma zorunluluğu, konaklama ve ulaşım konusunda tasarruf kaygısı, fixer/çevirmen kiralayamama durumu gibi bir dolu dezavantaja dönüştüğü için ölümcül sonuçlara yol açabilecek bir eksiklik. Çatışma alanında muhatap olduğunuz asker, sivil insanların zor koşullar altından normalde olduklarından daha kırılgan ve gergin olmaları bile işimizi yapmamızı zorlaştıran bir unsur. Benim gazeteci arkadaşlarıma tavsiyem hayatları söz konusu olduğunda risk hesaplaması yapıp asla kendilerini tehlikeye atmamaları.

Habere bakış acısı konusuna gelince; koşullar zorlu olsa da haber etik ilkeleri her yerde ayni. Taraf olmamak, gerçeği edip bükmeden aktarmak, etik ilkelerden taviz vermemek bir basın toplantısını haberleştirirken de cepheden bildirirken de geçerli kurallar.

Sırf işveren istiyor diye…

Son olarak dikkat çekmek istediğim şey ise profesyonel habercilerin üzerindeki her gün bir şey yapma, bir haber üretme kaygısı ve bu uğurda yeni hikayeler bulup yeni şeyler çekme baskısı. Bu baskı hem güvenlik hem de etik sorunlar doğurabilecek bir faktör. Sırf işveren istiyor diye bu baskıya tamamen teslim olmak güvenlik ve iyi habercilik gibi iki temel gazetecilik unsurunu göz ardı etmeyi beraberinde getirmemeli. Asla hayatinizi riske atmayın ve sırf haber yaptım demek için yanlış, zorlama ve gerçekleri yansıtmayan ya da abartan haberler imza atmayan.

- Irak müdahalesiyle gündeme gelen “iliştirilmiş gazetecilik” bu konuda neler söylemek istersiniz?

İliştirilmiş gazetecilik 2003 yılında ABD'nin Irak'ı işgali sırasında ilk kez uygulanan, gazetecilerin doğrudan askeri birliklere dahil olarak çatışmalara katılması durumunu adlandırmak üzere kullanılmaya başlanmış bir terimdir. ABD ordusu 1991 Körfez Savaşı boyunca medyadan habere erişim zorlukları yaşadıklarına dair aldığı eleştirilere karşılık olarak bu yöntemi geliştirdiğini belirtmektedir. İliştirilmiş gazetecilik haber etiği açısından çok ciddi eleştirilerle karşılaşmıştır. Ancak belirtmek gerekir ki iliştirilmişlikten savaşı; savaşın taraflarından biriyle izlemek anlaşılırsa iliştirilmiş gazeteciler her zaman ve her cephede ola gelmiştir.

İliştirilmiş gazetecilik

İliştirilmiş gazetecilik çok tartışılan bir uygulama. Bu uygulamadan uzak durulmasını gerektiğini söyleyenler de çoğunlukta. Ben bunu pek mümkün görmüyorum. İki düzenli ordunun savaştığı ya da çatışmada alan hakimiyetinin güçlü gruplarca sağlandığı savaşlarda her zaman medya üzerinde kontrol oluyor. Buna sadece iliştirilmiş olarak çalıştığım Irak ve Afganistan’da değil NATO’nun Kosova operasyonu sırasında Belgrad’ı bombalamasını, Cezayir’de kanlı radikal İslamcı terörü, Suriye’de iç savaşı izlerken de tanık oldum. Bugün Hatay’dan İdlib’e geçtiğinizde önce sınırın hemen karşı tarafında İdlib’e hakim grubun medya ofisine gidip akredite olmak gerekiyor. Maalesef çatışma bölgelerinde tamamen kendi imkanlarımla, hiçbir akreditasyona gerek duymadan izlediğim çok savaş olmadı. Bir çırpıda ilk hatırladığım sadece Rusya’nın Gürcistan’ı işgali. Ama yine de bu, iliştirilmiş gazetecilerin gazeteciliğe katkı sağlayamayacağını düşündüğüm anlamına gelmiyor.

Taraflara alet olmamak gerekiyor

İliştirilmiş olmanın yarattığı avantajla cephede bir gazetecinin kendi imkanlarıyla asla gidemeyeceği yerlere gidebilme şansını yakalıyor insan. Olayları çarpıtmadan veren, tanık olduklarını deforme etmeden anlatan, taraflarla hareket etse bile taraflara alet olmadan gazetecilik yapan gazeteciler yazdıkları ve çektikleriyle insanların bilgi edinme haklarına mutlaka katkı sağlayacaktır. Mesele “temel insani değerleri gözeterek” ahlaklı gazeteci olmak. Bunu unutmadığınızda iliştirilmiş olmanın dezavantajlarını bertaraf etmek mümkün. Ben Amerika’nın Irak’ı işgalini ve Afganistan’daki ABD ordusunu iliştirilmiş gazeteci olarak takip ettim. İki görevde de sınırlamaların ve misyonunun farkında bir gazeteci olarak kamuoyuna yalan ya da yanıltıcı bir haber vermeden isimi yapıp geri döndüm.

- İsrail-Hamas savaşında 100’ün üzerinde gazeteci yaşamını yitirdi bu bize neyi gösteriyor ve bu konuda neler söylemek istersiniz?

Çok üzücü bir durum. Ölenler arasında ayni kurumda birlikte sahada çalıştığımız arkadaşlarımız, gencecik insanlar var. Bu ölümler bu işin ne kadar tehlikeli olduğunun altını çiziyor ancak bu kez farklı bir durum da söz konusu: Gazeteciler sadece tehlikenin içinde oldukları için ölmüyorlar, doğrudan hedef alınıyor ve katlediliyorlar. Çocukların, masum insanların öldürüldüğü bir ortamda gazetecilerin ölmesini doğal karşılayanlar olabilir ama gazetecilerin doğrudan hedef alınarak öldürüldüğü bu denli büyük bir saldırı düne kadar hiç yasanmış değildi. Bu noktada sırf bu yüzden uluslararası toplumun topyekun bir gayretle bu ölümlerin onunu alması gerekiyor ama maalesef sadece izlemekle yetiniyoruz. Bu çok üzücü.

- 100’ün üzerinde gazeteci yaşamını yitirdiğini söyledik ama Türkiye cephesinde baktığımızda merkez basından çokça gazeteci gitti ve bir yerde durup, anlattılar. Bu gazetecilik ilke ve ahlakına ne kadar uygun?

Gazze bugün 100 günü geçmiş bir katliama sahne oluyor ve basına kapalı. İlk günden beri içeri giren bir gazeteci olmadı. Güvenlik için çıkabilen gazeteci sayısı ise çok sinirli, gitmek istesek de girişi-çıkışı imkansız bir açık hava hapishanesine çevrilmiş bir yer. Hal böyle olunca başka ülkelerden giden gazeteciler İsrail’e gidip oradan Gazze’ye yakın bölgelerden ya da Filisitinli nüfusa erişimin olduğu Kudüs gibi İsrail kontrolündeki yerleşimlerden yayın yaptılar. Bu yayınların durağanlığına bir heyecan katmak için olmadık numaralar çeken gazetecileri kendi vicdanlarıyla baş başa bırakıyorum. Sonuçta ahlak insanın içinde ve o da yeterince yoksa gazetecide bu eksiklik o gazetecinin yaptığı habere de ister istemez yansıyor ve haberi ise beş para etmez kılıyor.

- Yine bu soruyla bağlantılı elbette tek bir gazetecinin başına bir şey gelmesini istemeyiz, ama sözde bunca gazetecinin orada olması ve savaşı an be an aktardığını iddia eden bu kesime hiçbir şey olmamasını nasıl değerlendirmek gerekiyor?

Bir önceki soruya cevabımda söylediğim üzere gazeteci savaş alanında olmadığı için güvende zaten. Olayın kıyısında. Gazze’nin iççinde değil. Dolayısıyla tehlikeye maruz kalmış değil.

- Savaş ortamında nasıl bir gazetecilik?

Sadece dürüst gazetecilik. Nerede yaparsanız yapın gazeteciliği yaparken dürüst olun. Gerçeğe sırtınızı dönmeyin, propagandaya alet olmayın.

- Tüm gerçekler ışığında Türkiye’de gazetecilik sizce ne durumda?

Türkiye’de gazeteciliğin durumu tabi ki işler acısı. Nereden tutsanız elinizde kalıyor. “Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil” demiş ozan. Bizde gönül derdinden oldu, söylemekten de dilimiz de tüy bitti ama değişen de bir şey olmadı. O yüzden bu sorunun cevabini başka ve sadece bu konudaki bir röportaja bırakalım derim.

Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.