Türkiye-İran sınırındaki mülteci geçişlerini takip etmek için 28 Eylül’de Van'ın Özalp ilçesinde haber takibi yaparken ‘askeri bölgelere izinsiz girmek’ iddiasıyla gözaltına alınıp ve fotoğraf makinelerine el konulan gazeteciler Ruşen Takva ve GazeteDuvar Van Temsilcisi Kadir Cesur yaşadıklarını MLSA’ya anlattı.
DENİZ TEKİN
Gazeteci Ruşen Takva, gözaltına alınmaları ile ilgili olarak: “Buradaki amaç bizim üzerimizden diğer gazetecilere mesaj vermek” olduğunu söyledi. Gazete Duvar Van Temsilcisi Kadir Cesur ise “Daha önce sınıra gittiğimizde de birçok kez sorun yaşamıştık ancak böyle bir şey ile hiç karşılaşmadık” dedi.
İran hükümetinin Afgan mültecileri sınır dışı edeceği açıklamasının ardından Türkiye’ye mülteci geçişlerini takip etmek ve araştırmak için 28 Eylül’de geldikleri Van'ın Özalp ilçesindeki Türkiye - İran sınırına yakın bir bölgeye giden Gazete Duvar Van Temsilcisi Kadir Cesur ve gazeteci Ruşen Takva gözaltına alındı. “Askeri bölgeye izinsiz girmek” iddiasıyla suçlanan gazeteciler ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldı. Gazetecilerin fotoğraf makinelerine ve hafıza kartlarına ise el konuldu. Gazeteci Ruşen Takva ve Kadir Cesur olay günü yaşananları, maruz kaldıkları bu uygulamanın nedenlerini anlattı.
‘Birkaç saat bekletildik, fotoğraflarımız çekildi’
Gazeteci Kadir Cesur, mülteci hareketliliği olup olmadığını yerinde incelemek ve araştırmak amacıyla gittikleri sınır bölgesinde olay günü yaşadıklarını şöyle anlattı: “Sınır duvarlarına üç dört kilometre uzaklıkta olan ve çobanların kullandığını düşündüğümüz bir çadırın önünde bekledik. Çadırdan bir anda üç-dört askeri personel çıktı ve buranın askeri özel güvenlik bölgesi olduğunu söyledi. Geliş amacımızı söyleyerek basın kartlarımızı da gösterdik. Ama sorumlu askeri personel, üstlerine konuyu haber verdi. Burada geçen birkaç saat içinde, önce karakol komutanı, ardından bir üsteğmen ve sonrasında tabur komutanı bulunduğumuz yere geldi. Fotoğraflarımız çekildikten sonra Dorutay Jandarma Karakolu’na götürüldük” dedi.
‘Benim kameram hangi suça bulaşmış olabilir?’
Haber takibi yaptıkları bölgenin askeri güvenlik bölgesi olduğunu gösteren uyarı tabelası görmediklerini vurgulayan Cesur şunları söyledi “Hatta sözünü ettiğim çadırın etrafında bile asker veya bayrak yoktu. Yani bir insanın, oranın askeri güvenlik bölgesi olduğunu anlayabileceği hiçbir işaret yoktu. Buna rağmen askeri özel güvenlik bölgesini ihlal etmekle suçlandık. Karakolda tek bir soru üzerinden ifademiz alındı. Tabiri caizse bize 'orada ne işiniz vardı' dendi. Bizler de bunun açıklamasını yaptık. İfadelerimiz alındıktan sonra kullanmakta olduğum kamera ve hafıza kartıma el konuldu. Kameranın dahili bir hafızasının olmadığını, şu ana kadar buradan bir görüntü çekmediğimi, isterlerse gösterebileceğimi söyledim. Ancak tüm itirazlarıma rağmen, ‘savcılık talimatı’ olduğu söylenerek, kamerama el konuldu. Eğer bir cihaza el konuluyorsa, o cihazın bir suça bulaşmış olması gerekir. Ancak benim kameram hangi suça bulaşmış olabilir? ” diye sordu.
‘Turkuaz basın kartı’nı göstermemize rağmen bu durumla karşılaştık’
“Daha önce sınıra gittiğimizde de birçok kez sorun yaşamıştık ancak böyle bir şey ile hiç karşılaşmadık” diyen Cesur şunları söyledi: Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı tarafından verilen, turkuaz basın kartı taşıyorum. Kullandığım araba da yine aynı kurumun verdiği basın trafik kartı da vardı. Yani her şekilde gazeteci olduğumuzu resmi bir evrakla belgelediğimiz halde böyle bir durum ile karşılaştık” diye belirtti.
‘Bir gazetecinin kamerası en önemli ekipmanıdır’
El konulan fotoğraf makinesinin geri verilmesi için avukatı aracılığıyla gerekli yasal itirazları yaptıklarını belirten Cesur: “Bu uygulamanın keyfi olduğunu düşünüyorum. Bir gazetecinin kamerası en önemli ekipmanıdır. Bir terzinin elinden makasını, bir marangozun elinden testeresini, bir ressamın elinden fırçasını alabilir misiniz? Aldığınız zaman o insan mesleğini nasıl icra edebilir? Anladığım kadarıyla, kamerama el koyanlar bunu çok normal bir şey olarak görüyor. Ancak öyle değil. Buradan bakınca öyle görülmüyor. Terzinin elinden makasını zorla alıyorsanız, terzilik yapmasını istemiyorsunuz demektir. Bizim sınıra girmemizden, orada haber yapmamızdan rahatsız olan bir kesim var. Bunun farkındayız. Belki de sırf bu yüzden kamerama el konuldu.”
‘Biz halkın ve hayatın gerçeklerine göz yumamayız’
Yaşadıkları bu zorluk ve engellemelere rağmen sınırda haber takip etmeye devam edeceklerini vurgulayan Cesur, “Çünkü sınır, yaşayan bir organizma gibidir. Burada yaşananları takip etmek ve bunları kamuoyuna duyurmak bir gazetecilik görevidir. Bunu yapmaya devam edeceğiz. Biz halkın ve hayatın gerçeklerine göz yumamayız. İyi ki de öyleyiz. Bunu ilke edinip çalışan gazetecilere zorluk çıkarılması yerine kolaylık sağlanmalıdır. Unutulmamalıdır ki, gazetecilik de bir kamu görevidir” dedi.
Takva: Buradaki amaç bizim üzerimizden diğer gazetecilere mesaj vermek
Gazeteci Ruşen Takva ise Türkiye’nin sınır politikalarında daha güvenlikçi ve sert bir uygulamaların hakim olduğunu belirterek, “O tedbirler daha fazla ölüm, daha fazla insan hakkı ihlali olarak geri dönüyor. Özellikle gazetecilerin böylesi muhataralı alanda çalışması ve bilgi toplaması halktan başka kimsenin menfaatine yaramıyor. Bütün bu zorluk ve engellemelere rağmen yurttaşların doğru bilgiye ulaşması adına gazetecilik görevini yapmaya devam edeceğiz. Çünkü işimiz bu.” dedi.
“Askeri bölgeye izinsiz girme” suçunun hiçbir şekilde yasal unsurlarının oluşmadığını vurgulayan Takva, “Ancak bu suçlamadan dolayı gözaltına alındık ve aracımızdan bile çıkarmadığımız kameralara ‘suç delili’ denerek el kondu. Tüm bunlar sadece basın özgürlüğüne zarar vermekle kalmıyor, Türkiye’yi de basın özgürlüğü sıralamasında dünyanın en dip sıralarına taşıyor. Buradaki amaç her ne kadar bizim üzerimizden diğer gazetecilere mesaj vermek olsa da, hiçbir gazeteci arkadaşımız bugüne kadar bu gözdağına boyun eğmedi. O yüzden benim önerim, bu yöntemlerden bir an evvel vazgeçilmesidir. Çünkü defalarca ispatlandığı gibi gazetecileri engellemek adına yapılan bu uygulamaların, bizim arkadaşlarımızda bir karşılığı yok” dedi.