Rabia Çetin
Basın kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi yani “Dezenformasyonla Mücadele Düzenlemesi”nin 13 Ekim 2022’de TBMM’de kabul edilip 18 Ekim 2022’de yürürlüğe girmesinin ardından hedefi gazeteciler oldu. MLSA’nın ulaştığı gazeteciler, bu yasayı yolsuzluk haberlerinin önünü kesmek için kullanan şikâyetçilerin iktidar ya da muhalefet fark etmeksizin çeşitli siyasi kanatlardan olduğuna dikkat çekti.
Yaptığı yolsuzluk haberlerinden sonra hakkında peş peşe soruşturmalar açılan gazetecilerden biri Aslıhan Gençay.
Eski CHP’li Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş ve Hatay Büyükşehir Belediyesi’ndeki usulsüzlük iddialarına ilişkin yaptığı haberler nedeniyle Aralık 2024’te Gençay hakkında iki soruşturma açıldı. Yine eski CHP’li Samandağ Belediye Başkanı Refik Eryılmaz ve belediyedeki usulsüzlük iddialarını haberleşitirdiği için bu kez Ocak 2025’te hakkında soruşturma açıldı. Üst üste iki gün ifade vermeye giden Gençay haberlerini dayandırdığı belgeleri de ifadesiyle birlikte sundu.
Önce tehdit sonra suç duyurusu
Gençay, partisi fark etmeksizin “güç odaklarının sansür yasasını bir tehdit mekanizması olarak kullandığını” söylüyor. “Ne kadar soruşturma açılırsa açılsın yolsuzluk haberlerini yazmaya devam edeceğim” diyen Gençay yaşadığı süreci şöyle anlatıyor:
“2024 yerel seçim öncesinde birkaç 6 belediyeye dair usulsüzlüklerle ilgili haber yaptım. Bunlardan biri de Hatay Büyükşehir Belediyesi’ydi. Hatay Büyükşehir Belediyesi’ne dair haber yaptıktan sonra halktan çığ gibi bana şikayet yağmaya başladı belediyelerle ilgili. Bu şikayetlerden bazıları da eski Samandağ Belediye Başkanı Refik Eryılmaz’la ilgiliydi. Bu şikayetleri belgelerle, 3-4 kaynaktan teyit ederek haberleştirdim. Ancak sonrasında Refik Eryılmaz tarafından baskıya maruz kaldım. Aradı, tehdit etti, yazdığım sitelere yorumlar yaptı. Karalamaya çalıştı. Aynı belediyenin meclis üyesi de sosyal medyadan mesaj gönderip gidip orada ‘doğru’yu yazmamı teklif etti. Bu usulsüzlükler ayyuka çıkınca CHP Samandağ’da ön seçime gitti. Eryılmaz ön seçimde seçilmeyerek aday olamadı. Eryılmaz da bu durumu benim yaptığım haberlere bağladı ve Samandağ Belediyesi adına hakkımda şikayette bulundu. Şu anki mevcut belediye başkanıyla görüştüm, müfettişlerin belediyeye incelemeye gideceğini, yolsuzlukların ortaya çıkacağını söyledi. Ancak Eryılmaz müfettiş incelemesini beklemeden hakkımda üstelik belediye adına suç duyurusunda bulundu.”
Benzer bir durumu Eski Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş hakkındaki haberlerinde de yaşadığını söyleyen Gençal, “‘Lütfü Savaş başkanımıza biat et’ gibi tehditler aldım. Bu tehditler de işe yaramayınca suç duyurusunda bulunmuşlar. Yolsuzlukları belgelerle yazdığım halde ‘Halkı yanıltıcı bilgi yaymakla’ suçlanıyorum” dedi.
Yolsuzluk iddialarını kaleme aldığı Hatay Su ve Kanalizasyon İdaresi’ne (HATSU) müfettiş gitmesi sonucu 36 kişiye soruşturma açıldığını hatırlatan Gençay, “Dolayısıyla benim haberlerim de doğrulandı. Ama yine de benim hakkımda süren soruşturmalar var” dedi.
“Gazetecilerin nefes alacak bir yeri kalmadı”
AKP ve MHP’nin hazırladığı ‘Dezenformasyon yasası’nın sadece hazırlayan partiler tarafından kullanılmadığını, “partisi fark etmeksizin güç odaklarının” bunu bir tehdit aracı haline getirdiğini söyleyen Gençay şu değerlendirmede bulundu:
“İktidar, devlet, yerel güç her kim hakkında haber yapıyorsan dezenformasyon yasasını ve yargıyı bir araç olarak kullanıp, önüne bir engel çıkartıyorlar. Dezenformasyon yasası sadece AK Partinin değil CHP’li belediyelerin de kişilerin de işine yaramaya başladı. Güç odağının olduğu her yerde gazeteciler bu sorunla karşı karşıya. Partisi, şirketi, yerel yönetimi fark etmiyor. Böyle bir yasa olamaz. Gazetecilerin nefes alacak bir yeri kalmadı. Bu yasa kaldırılmalı. Ülkenin nefese ihtiyaca var. Bu yasaya dayanarak soruşturmalar açılabilir ancak önümüzü kapatamayacak. Yolsuzlukları yazmaya devam edeceğim.”
“İktidara yakın kişileri yazdığımızda geri dönüşü yargı tehdidi”
Elazığ’da AKP’li bir iş insanı hakkında yaptığı haberler nedeniyle hakkında birden fazla soruşturma açılan Sözcü gazetesi muhabiri Evren Demirdaş ise “Kamu ihalelerinde, iktidara yakın kişileri yazdığımızda geri dönüşü yargı tehdidi oluyor,” diye konuştu.
Demirdaş hakkında, AKP’li iş insanı Veysel Demirci’nin TOKİ'den 642 milyon TL’lik ihale aldığına ilişkin 13 Ekim 2024 tarihli haberi ve yine Demirci’nin TOKİ'den 642 milyon TL’lik ihale aldığına ilişkin 13 Ekim 2024 tarihli haberi nedeniyle Sansür Yasası’ndan “Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçlamasıyla 2 Kasım’da soruşturma açılmıştı. Kasım ayının sonuna doğru ise Elazığ Valiliğine bağlı İl Özel İdaresinin pazarlık usulü yöntemiyle yaptığı yol ihalesini "Vali, ‘güvenliği’ gerekçe gösterdi milyonluk ihaleyi pazarlıkla verdi" başlığıyla haberleştiren Demirdaş hakkında aynı suçlamadan tekrar soruşturma açıldı.
“Yasa gazetecilere karşı bir sopa olarak kullanılıyor”
“Yargı sopa, gazeteciler ise ‘avlanma’ unsuru olarak görülüyor” diyen Demirdaş, ”Kamu ihalelerinde, iktidara yakın kişileri yazdığımızda geri dönüşü yargı tehdidi oluyor. Bu da özellikle yerel medyada otosansür uygulamalarına neden olabiliyor zaman zaman. Ancak yine de bu yolsuzlukların, gerçeklerin bir şekilde yazılması, duyurulması gerekiyor. Dolayısıyla tüm yargı tehdidine rağmen yazmaya devam edeceğiz” diye konuştu.
“Gazetecilik yasalarla tahakküm altına alınmaya çalışılıyor”
Sansür yasasını “Gazeteciliğe engel bir yasa” olarak tanımlayan Demirdaş, “Hakkımda suç duyurusunda bulunan AKP’li Veysel Demirci de Elazığ Valiliği de aslında soruşturmanın takipsizlikle sonuçlanacağını biliyordu. Ancak bu yolla gözdağı vermeye çalışıyorlar” dedi.
“İfade özgürlüğüne döşenen son mayınlardan biri bu yasa”
Yasanın yürürlüğe girişinin ikinci yıldönümünde MLSA verilerine göre 56 gazeteci, yazar ve basın çalışanı hakkında 66 soruşturma açılırken, TBMM Adalet Komisyonu’na göre ise aynı suçtan 4 bin 590 kişi hakkında soruşturma, 384 kişi hakkında ise dava açıldı.
Son olarak RSF Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu yasayı “İfade özgürlüğüne en son döşenen mayınlardan biri” olarak yorumluyor.
“Dezenformasyon düzenlemesi, ne yazık ki yargının elinde bir taciz aracı olduğunu gazetecilere karşı açılan keyfi soruşturma ve kovuşturmaların yoğunluğunda kendisini gösterdi” diyen Önderoğlu, “Yürürlüğe girerken ‘genel toplumsal infial’ durumlarında işletileceğine dair söz verilen bu düzenlemenin, gereksiz şekilde ve bol kepçe, özellikle yerel gazetecilere, karşı veya yetkilileri rahatsız edebilecek dosyaları karıştıran Tolga Şardan gibi araştırmacı gazetecilere karşı işletildiğine tanık oluyoruz” ifadelerini kullandı.
“Gazetecileri zamanında gazetecileri doğru bilgilendirmek varken haberlerinin gerçeğe dayanıp dayanmadığını mahkemelerde ispat etmelerinden medet ummak da ancak demokrasinin işlemediği toplumlarda olsa gerek” diyen Önderoğlu şöyle devam etti:
“Nitekim birçok haberci bu tacizle yüzleştikten sonra belgelerini mahkemeye sunduktan sonra beraat ediyor. Ne yazık ki demokratik düzenlerde bilgi temizliği için başvurulan kimi düzenlemeler, otoriterliğe heves edenlerce gazetecileri susturmak için bu şekilde uygulanıp araçsallaştırılıyor.”