AZİZ ORUÇ
Dünya’da gazetecilere yönelik en ağır ceza ve baskıların olduğu ülkelerin başında Türkiye’nin geldiğini söyleyen gazeteci Murat Verim, dayanışmanın yetersiz olduğunu belirterek, cezaevindeki gazetecilerle iletişimin kesilmemesi ve dayanışma büyütülmesi gerektiğini belirtti.
Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan gazeteci Murat Verim 5 Nisan 2024’te tahliye edildi. Ocak 2023’te haber notları ve basın açıklamaları gerekçe gösterilerek tutuklanan Verim, 510 gün cezaevinde kaldı. Verim, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile 29 Ekim 2016 tarihinde kapatılan Dicle Haber Ajansı (DİHA) muhabiri ve Mart 2016’da kayyım atanana kadar Mardin’in Dargeçit ilçe Belediyesi’nde Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nde çalıştı. Verim, hakkında 2016 yılında “örgüt üyesi olma” iddiasıyla Midyat Ağır Ceza Mahkemesince açılan davada, “örgüt adına suç işleme” iddiasıyla verilen 3 yıl hapis cezasının Yargıtay’da onanmasının ardından tutuklandı.
16 buçuk ay sonra tahliye olan Verim, cezaevinden çıktıktan sonra ilk kez Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’ne (MLSA) konuştu.
En değerli şey: Özgürlüktür
“Hayatta en değerli ve kutsal olan şey özgürlüktür” diyen Verim, dört duvar arasında olmak aslında bedenen yani fiziki bir tutsaklığın yaşandığını anlattı. Cezaevinde insanın düşünceleriyle, yazdıkları ve okuduklarıyla özgür bir ruha sahip olduğunu dile getiren Verim, “Cezaevi şartları zor olsa da zamanla insan her şeye alışabiliyor. Ama insan eğer kendi gerçeği ile yüzleşmezse cezaevinde ve çıktından sonra ciddi psikolojik sorunla karşı karşıya kalabilir. Cezaevinin belki de en güzel yanı insanın düşünmek ve eksiklerini gidermek için zaman kavramı çok geniştir. Yaklaşık 510 gün cezaevinde kaldım. Bu süre zarfından çok değerli insan ile tanıştım. Dışarıda olduğu gibi içerde de yarım kalan hikayeler vardı. Hikayeleri anlatmak için kelimeler yetmiyor maalesef” diye belirtti.
‘Hep hedefteydim’
Mardin’in Dargeçit ilçesi gibi küçük bir ilçede ve tek gazeteci oldu için sürekli hedefte olduğunu belirten Verim, “Çözüm sürecinin sona ermesi ve kayyumların atanmasından sonra yapılan operasyonlarda birçok kez gözaltına alındım. Asılsız ihbarlarla sabahın erken saatlerinde evimin kapıları kırılarak, gözaltına alındım. Evli olduğum ve çalıştığım haber ajansı DİHA kapatıldığı için bir süre gazeteciliğe ara verdim. Sonra kimi şirketlerde çalışmaya başladım. Ama yine rahat bırakılmadım. Kırıkkale’de çalışırken gözaltına alındım ve beni Mardin’e getirdiler. Mahkeme kararı adli kontrol vererek serbest bırakıldım. Bu zorlu süreci öyle yaşamdım” diye belirtti.
‘Türkiye’de gazeteci olmak çok zor’
Dünya’da gazetecilere yönelik en ağır ceza ve baskıların olduğu ülkelerin başında Türkiye’nin geldiğini anlatan Verim şunları söyledi:
“Cezaevlerinde hala birçok basın emekçisi tutuklu bulunuyor. Yapılan tutuklamalarla bir yerlere varılacağı sanılıyor. Ne yazık ki geçmiş dönemlerde de buna benzer olaylar yaşandı ama her geçen gün gazetecilerin mesleklerine olan aşkları daha da büyüdü. Hiçbir güç gerçeklerin önünde duramaz. Verilen cezaların hukukla bağdaşmadığının canlı tanığıyım. Ne yazık ki bu ülkede en kolay şey ‘örgüt üyesi’ olmaktır. Öyle damgalanıyor ve öyle lanse ediliyor. Yaptığınız mesleğinizden ya da haberlerden dolayı göz önündeyseniz gözaltına alınıp, tutuklanıyorsunuz. Yaşadığım da böyle bir şeydi. Cezaevinde düşündüm acaba nerde hatta yaptım da cezaevine düştüm diye ama bir şey bulamadım. Çünkü sıkıntı düşüncemde değil hukuksuz bir yargılamadaydı. F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde kaldığım için şartlar biraz daha ağırdı. Haftalık telefon görüşü, sportif faaliyet kısıtlaması ve koğuş avlusunun üst tarafları da tel örgüleriyle kaplı olması insanı boğuyordu. Adeta cezaevi içinde cezaeviydi. Dört duvar arasında kafesteydik. Özgür yoldaşlarımız gökyüzü ve uçan kuşlardı. Avluda volta atarken hep uçan kuşları kıskanırdım. Keşke bende onlar gibi özgür olsaydım diye. Belli bir süreden sonra insan 25 metre karelik bir alana alışmaya çalışıyor. Cezaevinde çoğu kitabin engellendiğini anlatan Verim, “Kurumun istediği listedeki kitapları okuyabiliyorduk. Dışarıdan aldığımız kitapların çoğu verilmiyordu. Çünkü gelen kitaplar önce okuma komisyonunda geçiyordu. Eğer uygunsa bize teslim ediliyordu. O da bir ayı buluyordu. Türkiye’de gazeteci olmak hukuk ilkeleri uygulanmadığı için zor. Ama umudum kısa sürede bu sorunun çözüleceği yönündedir. Baskılar nedeniyle kimse geri adım atmaz.
Cezaevinde günler sonra babamın öldüğünü öğrendim
Ama en sıkıntılı şey iletişim sorunu yani haftalık aile telefon görüş hakkıydı. Çünkü aileden haberdar olmak için bir hafta bekliyorsun. Olumsuz bir durum olsa bile ancak bir sonraki haftayı bekleyerek haber alma şansın doğuyor. Cezaevinde en zor geçirdiğim süreç babamın hayatın kaybettiğini haftalık 10 dakikalık aile ile telefon görüşmesinde öğrendim. Benim telefon görüş günüm Cumartesi idi babam Çarşamba vefat ediyor. Günler sonra babamın öldüğünü öğrendim. Haberim olana kadar taziyesi kalkmış oldu. Bu insanlık dışı düzenin bir an önce sonlanmasının diliyorum. Çünkü insan içerdeyken elli kolu bağlı hiç bir şey yapamıyor. Bari ölümlere saygı ve çözümleri olsun. Her şeye güvenlik önlemi diyerek işin içinden çıkmak en kolay olanıdır. Cezaevinde en çok çocuklarımın durumuna üzülüyordum. Üç çocuğum var biri 7, biri 4, biride 2 yaşında. En çok çocuğum 2 aylık iken cezaevine girdim, şimdi 2 yaşında ve ilk haftalarda yanıma bile gelmiyordu haklı olarak.”
Cezaevlerinde yeterince dayanışma ve sahiplenme olmuyor maalesef, bununla ilgili biraz daha detaylı bir çalışma yapılmalı, dayanışma büyütülmeli. Cezaevlerindeki gazetecilerle iletişim kesilmemeli. Tahliye oldum ama buruk bir sevinçle çıktım. Çünkü aklım hala geride kalan arkadaşlarımda. 510 gün birlikte olup birden ayrılmak hiçte kolay olmuyor” diye ifade etti.
‘Yazdığım kitabı tamamlamak istiyorum’
Verim son olarak şunları söyledi: “Cezaevinde insan eksiklerini tamamlamak için çok zamanı oluyor. Yazmak ve çizmek başka bir renk katıyor yaşama. Bende kaldığım süre zarfında bir kitap yazmaya karar verdim. İnsanların başka ülkelere iltica etme nedenleri ve kaçak yollarla insanların umutlarıyla oynayan kaçakçı şebekelerine yazmaya başladım. Kitabın yarınsın cezaevinde yazdım diğer yarısını da dışarıda üzerinde çalışarak kısa süre içinde tamamlamayı umuyorum. Bundan sonra da çalışmalarıma kaldığım yerden devam edeceğim.”