Duruşma Haberleri

Ankara’daki İstanbul Sözleşmesi davasında 33 kadına beraat: Suç değil, anayasal hak

Ankara’daki İstanbul Sözleşmesi davasında 33 kadına beraat: Suç değil, anayasal hak
SİBEL YÜKLER*
12 Ağustos 2020 tarihinde Ankara’da yapılan “İstanbul Sözleşmesinden Vazgeçmiyoruz” eyleminde darp edilerek gözaltına alınan ikisi avukat 33 kadın hakkında, “2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa muhalefet etmek” suçlamasıyla 6 Ocak 2021 tarihinde iddianame hazırlandı. İddianamede, susma haklarını kullandıklarına dair beyanları ve eylem görüntülerini delil olarak gösterilen kadınlar, “ihtara rağmen dağılmama” ile suçlandı. Davanın kabulünün ardından Ankara 28. Asliye Ceza Mahkemesi, 7 Haziran 2021’de görülecek ilk duruşmadan dört gün önce adliye karakol amirliğine yazı göndererek, duruşma salonunda ve önünde geniş güvenlik önlemi alınmasını talep etti. Mahkeme dilekçesinde 33 kadından bahsedilirken parantez içinde ve kalın harflerle “hepsi bayan” diye yazıldı. Duruşma günü ise sanıklar, avukatları ve kadın örgütleriyle birlikte adliye önünde basın açıklaması yapmak istedi. Ancak açıklamaya müdahale eden polis, sanıklardan 20 kişiyi darp ederek gözaltına aldı. Böylece kadınların yargılandıkları davada savunma yapmaları da engellendi. Duruşma ise avukatların günler öncesinden ilettiği büyük salon talebine rağmen küçük salonda iddianamenin kabulünün okunmasıyla başladı.

Sanıksız duruşma: Gözaltılar, savunma hakkının ihlalidir

Sanıkların gözaltına alınmaları nedeniyle duruşmaya katılamadığı mahkeme, SEGBİS ile kayıt altına alındı. Kadın hakimin yönettiği duruşmada yoklamanın ardından söz alan müdafi avukat Döndü Kurşunoğlu, sanıklardan 20 kişinin gözaltına alındığını, içlerinde davada yargılanan bir avukatın da olduğunu söyledi. Hakim ise pandemi nedeniyle salona izleyici kabul edemediklerini ve eylemin de pandemi şartlarında yapıldığı için engellediğini söyledi. Bunun üzerine söz alan avukat Süheyla Oğuz, “Bunlar pandemi koşullarıyla açıklanabilecek şeyler değil. Pandemi ne zamandan beri işkencenin sebebi olmuş” diye tepki gösterdi. Müdafi avukatlardan Çiğdem Kozal ise, “Sanıklar adliye önünde hazır olmalarına rağmen işkence ve eziyete uğradılar. Polis, bilinçli ve kasıtlı bir şekilde ağzımıza doğru gaz sıktı. Astım krizi geçirdim ben. Dışarıda ciddi bir polis işkencesine maruz kaldık” dedi. Polisin, İstanbul Sözleşmesinin neden gerekli olduğunu gösteren bir tavır gösterdiğini söyleyen Avukat Zekiye Karaca Boz da, “Anayasal olarak hem gösteri hakkının engellenmesi hem de kadınlara yönelik şiddetle mücadelenin engellenmesinin önüne geçmek üzere yapılan protesto hakkı da engellendi” dedi. Duruşmanın nizamını sağlamanın ve sanıkların duruşmaya gelmesinin hakimin ve mahkemenin görevi olduğunu ifade eden Boz, “Bugün müvekkillerimiz, meslektaşlarımız duruşmaya gelemediler. Bu, en temel hukuk kurallarının ihlali” diyerek, bu koşullarda savunma ve yargılama yapılamayacağını söyledi.

Bilirkişi raporu: Kadınların dağılmasını polis engelledi

Ankara Barosu Kadın Hakları Merkezi adına duruşmada bulunan Avukat Ceren Kalay Eken ise mahkemenin, sanıklar içeri alınmadığı için görevliler hakkında “görevi kötüye kullanmaktan” suç duyurusunda bulunmasını talep etti. Ancak hakim, “Gözümüzün önünde herhangi bir husus olmadı” diyerek, avukata itiraz etti. Eken, “Bu sanıklar nasıl gelmedi? Duruşma yapmanıza engel olan şey emniyet görevlilerinin müdahalesidir, emniyet görevlileri sizin duruşma yapmanızı engelliyorsa bu konuda suç duyurusunda bulunmanız gerekir” diye karşılık verdi. Bunun üzerine Cumhuriyet Savcısı, “Suç olması hasebiyle müracaat savcılığına müracaat edebilirler” dedi. Mahkeme, duruşma dışındaki polis müdahalesinde tanık bulunmadığı için suç duyurusu talebinin reddine karar verdi. İlk duruşmada sanık savunmalarını alamayan mahkeme, SEGBİS çözüm tutanağının dosyaya eklenmesine karar vererek, duruşmayı erteledi. 26 Kasım 2021 tarihinde görülen ikinci duruşmada ise 19 sanık hazır bulundu. Dosya sanıklarının ve müdafilerinin fazla sayıda olması nedeniyle yine SEGBİS kaydı alınan duruşmada savunma yapan sanıklar, hem 12 Ağustos 2020 tarihli İstanbul Sözleşmesi eyleminde hem de 7 Haziran 2021 tarihli ilk duruşma günü adliye önünde darp edilerek gözaltına alındıklarını, polis işkencesine uğradıklarını ve “dağılın” uyarısına rağmen polis tarafından çembere alınarak engellendiklerini söyledi. Kadınlar, ayrıca darp raporu alarak suç duyurusunda bulunduklarını ancak takipsizlik verildiğini ekledi. Mahkeme, duruşmayı 23 Mart 2022 tarihine erteledi. Bilirkişi raporu ise celse arası dava dosyasına eklendi. Eylem anında çekilen görüntülern incelendiği bilirkişi raporunda, sanıkları “ihtara rağmen dağılmama” ile suçlayan iddianameye karşılık kadınların polis tarafından çembere alındığı için alandan çıkmalarının mümkün olmadığı belirtildi. Bilirkişi raporunda, özetle sanıkların 2911 sayılı kanuna muhalefet etmesinin mümkün olmadığı, bunun sebebinin polis engeli olduğu belirtildi. Raporda ayrıca, ikaz yapılmadan kadınların bilek ve kollarının sert şekilde kıvrılarak gözaltına alındığı, kadınların bir kısmının maruz kaldıkları sertliğe mukavemet göstermek durumunda kaldığı yazıldı.

Gazeteciler, polis gözetiminde duruşma takip etti

Bugün görülen üçüncü duruşma, büyük salon talebi üzerine 24. Ağır Ceza Mahkemesi duruşma salonunda görüldü. Duruşma öncesi hakim, “görüntü ve ses kaydı alabilirler” gerekçesiyle gazetecilerin salona girmesini yasakladı. Avukatların itirazı sonucu hakim, “gözetleyecek bir polisin yanlarında bulunması” şartıyla gazetecilerin duruşmayı takip etmesine izin verdi. Duruşma ayrıca Uluslararası Af Örgütü, MLSA ve Halkevleri tarafından izlendi. Duruşma, önceki celsede savunma yapmayan 12 sanığın kimlik ve adres tespiti ile başladı. İddianamenin kabulünün okunmasının ardından 16 sanık müdafi, sanıkların eylemde polis işkencesiyle gözaltına alındığını ve duruşmanın polisler eşliğinde görülmesini istemediklerini söyleyerek, salondan çıkarılmalarını talep etti. Hakim, basını denetlemesi için özel güvenlik görevlisinin kalması şartıyla polislerin salondan çıkarılmasına karar verdi. Savunmaları alınan sanıklar, İstanbul Sözleşmesinin uygulanmaması nedeniyle kadın cinayetleri davalarının cezasız bırakıldığını, cinayetlerin giderek arttığını, buna karşılık feshedilen İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmedikleri için eylem yapmak istediklerini ancak polislerin yürüyüşe izin vermeden darp ederek gözaltına aldığını söyledi. Hakimin “Polisin ihtarını duydunuz mu? Polise bir mukavemet gösterdiniz mi?” sorusuna sanıklar, ihtar yapılmadan darp edildiklerini ve polisin alandan çıkmalarına izin vermediği cevabını verdi. Sanıklar, hakimin “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararını kabul eder misiniz?” sorusuna ise, “Hayır. Suç işlemedik, bunu kabul etmeyeceğiz” yanıtı vererek, kararı reddetti. Savunmaya geçen avukatlar ise, “O gün eylem alanında suç işleyen kadınlar değil, kolluk güçleridir” diyerek, bilirkişi raporunun kolluğun ve savcının iddialarını çürüttüğünü söyledi. Avukatlar, polisin kadınların yürümesine izin vermediğini, kaldırımları kalkanlarla kapattığını, ikazsız darp ettiğini, trafik sesinden anonsun duyulmadığını, bir anons yapıldıysa da gözaltını hukuka uygun gösteremeyeceğini söyleyerek, kolluğun kadınların anayasal hakkını ihlal ettiğini belirtti.

“Kolluk, kadınları ve haklarını kriminalize etmeyi hedefliyor”

Savunmada bulunan avukatlardan Neslihan Varol, “Son dönemde Ankara’da hangi eylemin yapılıp yapılamayacağına yasa değil, kolluk güçleri karar veriyor. Kadınların, anayasal haklarını savunmasını ve kolluğu meşru çerçevede hareket etmeye zorlamasını anayasal ihlali olarak değerlendiremezsiniz, aksine hakları ihlal edilen ve suç işlenilen kadınlardır. Darp edilerek çemberin içine çekilen kadınlardır, eylem alanından çıkamamışlar. Kadınların birçoğu eylemsizlik alanı dışında, bazıları sokak ortasında, bazıları bizzat takip edilerek gözaltına alınıyor” dedi. Kolluğun kitleyi dağıtma gibi bir amacı olmadığını ifade eden Varol,  “Kolluk, hak talebi eden kadınları kamusal alanda darp ile gözaltına alarak, kadınları ve haklarını kriminalize etmeyi hedefliyor” diyerek, tüm sanıklar hakkında derhal beraat talep etti. Hakimin sanıklara “Polisin ihtarını duydunuz mu” sorusuna da itiraz eden avukatlar, AİHM kararlarından örnekler vererek, şunları söyledi: “İhtara rağmen yürüyüşte ısrar edilen şey polisin kendi müdahalesi. AİHM kararlarına göre, bir yürüyüşte orantısız güç gereğinden fazla uygulanırsa, eylemin kamu düzenini ciddi bir tehlikeye düşürüp düşürmediğinin tartışılması istenir. Eylemin kısıtlanması ancak ağır bir riskin varlığında gerekir. Buna polisler karar veremez. Soruyoruz, bu eylem kamu düzenini ciddi bir şekilde tehlikeye atmış mıdır?” Kolluğun ayrıca bilirkişi raporuna yansıdığı gibi gözaltından görüntü alan polislere, “Kes, buradan sonrasını alma” dediğini hatırlatan avukatlar, “Müvekkillerimiz ne derece şiddet gördü ki polis gözaltı görüntülerinde bazı yerleri kesti?” diyerek, tüm sanıklar için derhal beraat talep etti. Savcı, alınan beyanlar, hazırlanan bilirkişi raporu ve toplanan deliler değerlendirildiğinde, “2911 sayılı kanuna muhalefet” suçuna dair koşullar oluşmadığından, anayasal hakkını kullanan tüm sanıkların ayrı ayrı beraati yönünde mütalaa verdi. Mahkeme, mütalaa yönünde karar vererek tüm sanıkların beraatine hükmetti. *Bu işin hakları, Atıf-Gayriticari (CC BY-NC) Lisans ile kısmen saklıdır. Bu iş, MLSA’ya atıf yapmak şartı ile ve ticari olmayan amaçlar ile kullanılıp dağıtılabilir.
Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.