İnsan Hakları Komiserinin raprounda MLSA’nı Diyarbakır’da yargılanan 18 gazeteci için hazırladığı rapora ve Konsey’e sunduğu bildirimlere de atıfta bulunuldu
MLSA
Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatović, 5 Mart’ta yayımladığı memorandumla Türkiye'de basın ve ifade özgürlüğü, gazeteciler ve insan hakları savunucuları yönelik baskıların endişe verici olduğu belirtilerek, Türkiye’deki yetkililerin yaşanan bu sorunların çözümü acilen harekete geçmesi çağrısında bulunuldu.
‘İnsan hakları savunucuları ve gazetecilere yönelik sistematik baskı var’
Memorandumdaki “İfade ve medya özgürlüğü” bölümünde Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün durumuna yer verildi. Türkiye’deki ifade ve medya özgürlüğünün 10 yıldan uzun süredir Avrupa Konseyi insan hakları komiserleri için önemli bir konu olduğu belirtilen raporda, Türkiye’de yetkililerin ifade ve basın özgürlüğü yönelik olumsuz tutumu, eleştirel seslere karşı hoşgörüsüzlüğünün endişe verici boyutlara ulaştığı, gazetecilere, insan hakları savunucularına, sivil topluma yönelik sistematik baskı ve yargı baskısının devam ettiği belirtildi.
İnternet üzerindeki sansür eleştirildi
Türkiye’de internet üzerindeki sansür ve kısıtlamalardan özellikle endişe duyulduğu ifade edildi. Hem idari hem yargı kurumlarının internet üzerindeki engellemelere başvurmaya devam ettiği, bu uygulamaların Türkiye kamuoyunun muhalif veya eleştirel bilgilerden mahrum bıraktığına yönelik düşünceleri güçlendirdiğine işaret edildi.
Maraş’ta 6 Şubat 2023’te yaşanan depremlerin ardından yetkilerin internete erişimi kısıtladığı, yavaşladığı, birçok sosyal medya platformlarının engellendiği belirtilerek, Anayasa Mahkemesinin 5651 Sayılı İnternet Kanunundaki bazı maddeleri iptal etmesinin memnuniyet verici olduğu dile getirildi.
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun (RTÜK) eleştirel haberciliğin engellenmesinde önemli bir araç olmaya devam ettiği belirtildi. Türkiye’de internet özgürlüğü yönelik yönelik ihlalleri ilişkin STK’lerin hazırladığı rapor ve yayınlanan haberlere atıfta bulunuldu.
Sansür yasası da raporda
Memorandumda, 2022 yılının Ekim ayında yürürlüğe giren TCK 217/A maddesindeki “Halkı yanıltıcı bilgiye alenen yayma” düzenlemesinin, basın özgürlüğü üzerindeki caydırıcı etkisi olacağı gerekçesiyle Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) ve Venedik Komisyonu tarafından eleştirildiği hatırlatıldı. Anayasa Mahkemesi’nin, bu yasa maddenin iptal talebini reddetmesinin özüntüyle karşılandığını belirtilerek, AYM Başkanı Zühtü Arslan’ın bu maddenin “Soyut ve öngörebilir” olmadığına ilişkin hazırladığı muhalefet şerhine yer verildi.
MLSA’nın hazırladığı raporlara atıfta bulunuldu
“Eleştirel medyanın ve muhalif seslerin baskı altına alınması ve boğulması ”başlığında basın özgürlüğü ve gazetecilere yönelik baskılar yer verildi. Türkiye’deki medyanın yüzde 90’nın hükümetin kontrolü altında olduğu, eleştirel medyaya yönelik baskı ve engellemelerin arttığını ve medya özgürlüğünün daha da gerilediği belirtildi. Basın kuruluşlarının hazırladığı raporlarda, gazetecilerin keyfi tutuklama, yargılanma ve yaptıkları çalışmaları nedeniyle taciz ve gözdağı ile karşı karşıya kaldıklarını aktarıldı. İfade özgürlüğünü hakkına kullananlar hakkındaki soruşturma ve dava sayısında çarpıcı bir artış yaşandığı ve bunun 2023 yılında da hız kesmeden devam ettiği vurgulandı. Kürt basınında çalışan gazetecilere yönelik baskıların devam ettiğine işaret edilerek, MLSA hazırladığı “Diyarbakır'da 16 gazeteci tutuklandı: Nasıl ve neden” raporunu atıfta bulunuldu. Yargı yoluyla hedef alınan gazeteciler adil yargılanma haklarının ağır ihlalleriyle karşı karşıya kalmaya devam ettiği vurgulandı. Ayrıca MLSA’nın Oya Ataman Dava Grubu kapsamında yaptığı 9.2 bildirimine yer verildi.
‘Türkiye’de gazetecilerin güvensizlik algısı çok yüksek’
“Gazetecilerin güvenliği ve emniyeti” bölümünde ise Uluslararası medya kuruluşlarının Türkiye'yi gazeteciler için güvensiz bir ülke olarak görmesinin ciddi bir endişe kaynağı olduğu vurgulandı. Yaşanan tehditler, yargı baskısı, fiziksel saldırılar ve işlenen suçların kalmasının gazetecilerin karşı karşıya olduğu riskler arasında olduğuna işaret edildi. Avrupa Konseyi'nin ortak kuruluşlarının oluşturduğu Gazeteciliğin Korunması ve Gazetecilerin Güvenliği Platformu'nun 2023 Yıllık Raporu’nun Türkiye’nin 2022 yılında Avrupa'da en fazla tutuklu gazetecinin bulunduğu ülke olduğunu gösterdiği kaydedildi. Platformun bilgilerine göre 4 Şubat 2024 itibariyle Türkiye’de 19 gazetecinin tutuklu olduğu bilgisi verildi. MLSA’nın hazırladığı “Türkiye’de Gazetecilik: Güvende Hissetmiyorum” atıfta bulunarak, gazetecilerin güvensizlik algısının yüksek olduğu değerlendirmesi yapıldı.
Kadın gazetecilere yönelik tehdit ve saldırılara dikkat çekildi
Türkiye’de gördükleri baskılar nedeniyle başka ülkelere iltica eden gazetecilerin karşı kaldığı durumun da endişe verici olduğu belirtilen raporda, yetkililerinin sürgündeki gazetecilere gözdağı verdiğini, kırmızı bülten çıkarılması İnterpol’e başvurarak, gazetecileri konsolosluk hizmetlerinden mahrum bırakma ve karalama kampanyalarıyla işlerinin engellendiği kaydedildi. Türkiye’deki kadın gazetecilere yönelik önemli sayıda çevrimiçi ve çevrimdışı tehdit ve saldırılar nedeniyle kadın gazeteciler için ciddi kaygılar duyulduğu ifade edildi.
‘Basın özgürlüğüne durum endişe verici’
Basın özgürlüğünün başlığının sonuç bölümünde, Türkiye'de medya ve ifade özgürlüğüne ilişkin durumun son derece endişe verici olduğu, Avrupa Konseyi standartlarının ve diğer ilgili uluslararası standartların açık bir şekilde ihlal edildiğini belirtildi. Bu ihlallerinin önlenmesindeki başarısızlık, alınan tedbirlerin yetersizliği Türkiye’deki basın ve ifade özgürlüğü üzerinde her geçen daha derin izler bıraktığı, sansür ve otosansür daha da artmasına yol açtığı vurgulandı. Bunların sonucunda gazetecilik için elverişsiz bir ortam, yoksullaşmış ve tek taraflı bir kamusal tartışma ortaya çıktığına işaret edilerek, “Komiser, kendisinin ve seleflerinin bu konulardaki tavsiyelerinin neredeyse tamamının geçerliliğini koruduğunu ve yetkililerin acilen harekete geçmesini gerektirdiğini düşünmektedir” denildi.
İnsan hakları savunucuları ve sivil topluma yönelik baskılara yer verildi
Memorandumdaki “İnsan Hakları Savunucuları ve Sivil Toplum” bölümünde, Türkiye’de insan hakları savunucularına ve sivil topluma yönelik yargısal, idari baskılar, tehditler, engeller, açılan davalar ve ihlallere yer aldı. Hak temelli faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşlarının sürekli tekrarlanan denetimler, teftişler ve idari para cezalarına maruz kaldığını, bazı çalışan ve üyeler hakkındaki için yargısal işlemler yapıldığı kaydedildi. Devamında insan hakları savunucuları hakkında açılan davalarla ilgili raporlar ve haberler yer aldı. Devamında, kadın hakları ve LGBT+ örgütlerine yönelik baskılar, Barışçıl toplanma özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar değinildi. Türkiye sivil toplumu, insan hakları savunucularını ve avukatları hedef alan yargı faaliyetlerinin, insan hakları savunucularını susturmaya yönelik kasıtlı bir girişimim olduğunu, bunun endişe verici olmaya devam ettiği ifade edildi.
Anlamlı bir değişim için şartlar sıralandı
Memorandumun sonuç bölümünde şu tavsiye ve önerilerde bulunuldu: anlamlı bir değişim için yetkililerinin sivil toplumla yapıcı bir şekilde ilişki kurması, kısıtlayıcı yasaları gözden geçirmesi ve revize etmesi, ifade özgürlüğünü kullandıkları için hapsedilen insan hakları savunucularını, gazetecileri, aktivistleri ve diğerlerini serbest bırakması, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına saygı göstermesi ve uygulaması ve yargının tarafsızlığını ve bağımsızlığını sağlaması elzemdir.”