AKP ile MHP tarafından hazırlanan ve 26 Mayıs 2022 tarihinde “Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” adıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan teklife yönelik tepkiler devam ediyor.
Kamuoyunda sansür yasası olarak da bilinen kanun teklifine karşı gazeteciler 21 Haziran tarihinde birçok ilde sokağa çıktı. İstanbul Şişhane'de de Barış Anıtı önünde toplanan gazeteciler, basın ve sosyal medya açısından yeni yaptırımların öngörüldüğü kanun teklifine karşı "Susturma, korkutma, hapsetme yasasına hayır" dedi.
‘Yazmaya ve en önemlisi bir arada olmaya devam etmeliyiz’
Türkiye tarihinin en büyük sansür yasası olarak nitelendirilen kanun teklifini gazetecilerle konuştuk. “Bu kez sadece gazeteciler değil, iktidarı eleştiren ve hatta sempati duymayan tüm yurttaşlar risk altında” diyerek sözlerine başlayan Medya Koridoru Genel Yayın Yönetmeni gazeteci Canan Kaya, yasayla halkın, sosyal medyanın ve basının susturulmak istendiğini söyledi. Kaya, “Hükümet seçimden önce ülkedeki ekonomik kriz, yolsuzluk, liyakatsizlik ve devlet kurumlarının sorumluluklarını yerine getirmemesinin duyulmamasını istiyor. Çünkü seçimi kaybedeceğinin farkında. Diktatörler koltuklarını kaybedeceklerini fark ettikleri zaman baskıcı yöntemlere başvurarak korku iklimi yaymaya çalırlar. Bu tam manasıyla, iktidar eliyle yargıyı kontrol altına alıp bir korku ortamı oluşturmaktır” dedi.
Son 15 yılda gazetecilere açılan dava ve soruşturmaların sayısındaki artışa dikkat çeken Kaya, “Ancak bu kez durum başka. Bu kez kurum da gazeteci de haberini yaparken otomatik bir sansüre maruz kalacak. Yani siz gazeteci olarak o haberi yayımlamak isteseniz de yayın yönetmeniniz ya da patronunuz karşı çıkabilecek. Bir gazetecinin haberini yazarken ‘Acaba başıma bir iş gelir mi?’ diye aklından geçirmesi bile otosansürdür. Dolayısıyla bizim şu an ihtiyacımız olan şey, tam manasıyla bir gövde gösterisi yapmaktır. 'Buradayız, yan yanayız, korkmuyoruz, yazacağız' demektir. Bu söylediklerim bazı meslektaşlarıma çok 'romantik' gelebilir. Ancak kaybedecek neyimiz kaldı? Baştan teslim olursak, hükümetin böyle bir yasayı çıkarmasına bile gerek kalmayacak çünkü. Susmak, 'sansüre kendimi hazırladım' demektir. Yazmaya ve en önemlisi bir arada olmaya devam etmeliyiz” diye konuştu.
‘Yurttaşlar bu yasa ile haber alma haklarını kaybedeceklerini bilmiyorlar mı?’
Kaya, yasa tasarısına karşı gösterilen tepki konusunda ise şöyle konuştu: “Bu noktada sorunlu olan üç şey var. Birincisi neden bir ya da iki günle bu eylemleri sınırlı tutuyoruz? Amaç, ‘İbadetimizi yerine getirdik’ demekse, vay halimize! İkincisi, neden bu eylemlere sadece gazeteciler katılıyor? Yurttaşları neden örgütleyemiyoruz? Yasayı mı tam olarak anlatamadık ya da yurttaşlar bu yasa ile haber alma haklarını kaybedeceklerini bilmiyorlar mı? Kesinlikle daha geniş katılımlı ve 1-2 güne sığmayacak güçlü bir ses çıkarmamız lazım. Üçüncüsü ise bu ülkede bildiğim kadarıyla muhalefet partileri var. ‘Mecliste gerekeni yaptık ama olmadı’ diyorlar. Ne yaptıklarını ya da neyi başaramadıklarını bize açıkça anlatmalılar ve bir özeleştiri verip bu yasanın Meclis'ten geçmemesi için ne gibi bir yol izleyeceklerini anlatmalılar. Diyelim ki engel olamadılar ve yasa yürürlüğe girdi, bu muhalefet partileri halkı ve basını nasıl koruyacak, yurttaşlara ne gibi bir teminat veriyorlar? Halkın kafasındaki en büyük tereddüt ve soru işareti budur.”
‘Diyarbakır’da 16 gazetecinin tutuklandığı gün yasa tasarısını komisyondan geçirdiler’
“Güç kaybettiğini hisseden AKP, bu tasarı ile gücünü kaybetmesine yol açan hakikati saklama gayretinde. Bu tasarıyı da böyle okumak lazım” diye konuşan DİSK Basın-İş Yönetim Kurulu üyesi gazeteci Tolga Balcı da “İktidar özellikle Gezi Direnişi sonrası hedefine koyduğu sosyal medya araçlarını kullanan yurttaşları bir şekilde bastırmak ya da sansürlemek istedi. Hatta daha da ileri giderek bazı uygulamaları Türkiye’de yasakladı. Ancak bu yasakçı uygulamaların internetin özgünlüğü karşısında bir anlamının kalmadığını gördüğü andan itibaren bu sefer de hapis cezaları ile gözdağı vermeye çalıştı. Bu yasa da aslında tam olarak buna hizmet ediyor.” dedi.
Diyarbakır’da 16 gazetecinin tutuklandığı gün dezenformasyon yasa tasarısının komisyondan geçtiğini belirten Balcı, “Yüksek ihtimalle daha sert bir iklim bizi bekliyor. Basının yüzde 90’nını kontrol altına almış olan iktidar, gerçek haberin yayıldığı bu ufak dilime ve gazeteciliğe karşı savaş açmış durumda. Tasarıda ‘Halka yalan haber yayma’ suçu gibi bir tarifle 1-3 yıl arası hapis cezası öngörülüyor. Gazetecilerin bu durum karşısında yapabileceği tek savunma biçimi ise ne yazık ki otosansür gibi görünüyor. Etrafımıza baktığımızda anayasanın, hukukun artık bir anlamın kalmadığını hissettiğimiz çok olay görüyoruz. Bu korumasız alanda gazetecilerin ne yapacağını kestirmek çok zor olmasa gerek. Ancak ortada şöyle bir durum da var. Evet, tasarı kanunlaşınca da yaptığımız haberleri yapmaktan vazgeçmeyeceğiz” diye vurguladı.
‘Asıl hassas mesele toplumun haber alma hakkına sahip çıkması’
Balcı konuşmasına şöyle devam etti: “Sendikalar ve basın meslek odaları kendi aralarında sorunlu ilişkiler sürdürse de bazı kritik noktalarda birleşebiliyor olması güzel. İstanbul’da Bursa’da ve Ankara’da alanlara çıkıp bu yasanın bir sansür yasası olduğunu söyledik. Gazeteciler etki alanları ve güçleri çerçevesinde seslerini çıkartmaya da devam edecek ama asıl hassas mesele toplumun haber alma hakkına sahip çıkması. Gazeteciler halkların haber alma hakkına sahip çıkar, çıkmaya da devam eder. Ancak halkın bize bu desteği sunması gerekiyor.
Her fırsatta dile getiriyoruz bu sadece bizim sorunumuz değil. Yurttaşların bu durumun vahametini anlaması için örnek verecek olursak ‘Yangınlara yeteri kadar müdahale edilmedi söylemi hapis cezası almamıza neden olabilir’ cümlesi kadar yalın ve net bir iletişim dili kurmalıyız. Şöyle ki TÜİK karşısında ENAG verisi paylaşmanın suç olacağı bir ortam hazırlanmak isteniyor. Yurttaşların bunu tasarının yasalaşması sonrası acı bir şekilde tecrübe etmemesi gerekiyor. Gazeteciliğe ve gazetecilere sahip çıkmalılar.”
Gazetecilerin yargı eliyle sansür altına alındığına vurgu yapan gazeteci Vedat Örüç, yasa tasarısıyla hukuki boşluğun karmaşaya dönüştürülerek iktidarın keyfiliğine hukuksal dayanak hazırlandığını belirtti. Söz konusu yasa teklifinin sansürden daha fazlasını kapsadığını söyleyen Örüç, “Yalnızca Basın Kanunu'nda değil, pek çok kanunda değişiklik öneren bir teklif. Bir ‘yok etme’ yasası hazırlığıdır aslında. Bu teklifle özellikle internet basınının ve sosyal medyanın ‘sözü" değil bizatihi ‘varlığı’ tehdit altına alınmıştır. Bu yönüyle demokrasi ile yönetilen ülkelerde karşılaşabileceğimiz türden bir yasa değil, daha çok baskıcı rejimlerin muhalif kesimleri, toplumu zapturapt altına almak için kullandığı bir uygulama. Nitekim otoriter rejimlerde sıkça karşılaştığımız bir ‘ses kesme’ eylemidir” dedi.
‘Gazetecinin tek güvencesi kamuoyu’
Bir örnekle durumu özetleyen Örüç, “Gazetecilerin araştırmaları sonucu ve kaynaklarından edindiği bilgiler resmi bir kurumun veya kuruluşun açıklamalarıyla uyumsuz ise bu bir suç olarak nitelendirilecek. Aslında AKP-MHP iktidarında çok geç gündeme gelmiş bir yasa tasarısı olduğunu düşünüyorum. Zamanlama açısından şimdi gündeme getirilmesinin tek bir nedeni var o da yakın zamanda yapılacak genel seçimleri daha kolay manipüle etmek.
Mesela ilerde karşımıza çıkacak bir senaryo muhtemelen şöyle olur: Gazeteciyim, seçimler sırasında bir okulun tüm sandık sonuçlarını tutanaklarıyla birlikte kayıt altına aldım ve haberini yaptım. Kesin sonuçlar resmi olarak açıklandığında o okuldaki sonuçların haberimden farklı olduğunu gördüm ve bu farklılığın da haberini yaptım. Bu durumda ‘kamu düzeniyle ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan’ kimse oluyorum. Aslında gazeteciler ne yaparsa yapsınlar, haberi yeteri kadar bilgi ve belge ile teyitte etseler de iktidar aleyhinde yapılan her haberin bir bedeli olacaktır. Zaten fiili olarak bunu yaşıyoruz. Gazetecinin tek güvencesi kamuoyu, iktidar karşısında dik durabilmesi için kamuoyunu gücünü arkasında hissetmeli” diye konuştu.
‘Bir haberin dezenformasyon oluşturduğuna dair kararı kim verecek?’
Tartışılan yasa tasarısının hedefinde iktidarın politikalarını eleştiren haberler yapan her medya kuruluşu ve o haberi yapan gazetecilerin olduğunu söyleyen gazeteci Sezgin Kartal ise “Bu kapsamda bütün gazetecilere cezaevi yolu açılmış, medya kuruluşları karartılmış, halkın haber alma, izleme, dinleme hakkı engellenmiş olacaktır. Son 10 yılda sosyal medya paylaşımından dolayı hukuki tahkikate uğrayan, tutuklanan ceza alan binlerce insan var. Örneğin
Cumhuriyet Gazetesi İnternet Sitesi Genel Yayın Yönetmeni Oğuz Güven yaptığı haberi Twitter’da paylaştıktan bir dakika sonra kaldırmasına rağmen tutuklandı ve ceza aldı. Bir haberin ya da yayının ‘dezenformasyon’ oluşturduğuna dair kararı kim verecek: İktidarın teşkilatlarına dönüşen yargı mı, yoksa iktidarın propaganda merkezi İletişim Başkanlığı mı? Eğer dezenformasyonla mücadele edilecekse bu iktidardan ve devletten bağımsız, basın meslek örgütleri ve uzun yıllar gazetecilik yapmış, saygınlığını doğru haber yapmaktan alan, halkın güvenini kazanmış isimlerden oluşturulan bir kurul/komisyonla yapılır. İşte o zaman ilk elenecekler her saniye iktidar propagandası görevini üstlenen medya kuruluşları olur” dedi.
Kartal, yasa tasarısının geçmesi durumunda gazeteciliğin “illegalize” olmak durumunda kalacağını belirterek, “Basın meslek örgütleri yasa komisyonda görüşülürken hem partilerle hem de görüşme esnasında önemli mesailer yaptılar. Basın açıklamaları da bu kapsamda önemli adımlardı. Bunun ötesine geçmek zorundayız. Bu karanlık yasayı getirenlere geri adım attıracak genişleyen eylemler yapmak zorundayız. Gazetecilerin, sosyal medya kullanıcılarının ve halkın tamamını kapsayacak bir genişlemeye ihtiyaç var” diye konuştu.
‘Gazeteciler basın örgütleriyle ses getiren kampanyalar yapmalı’
Yasanın toplumun ifade özgürlüğünü kısıtlamanın ötesinde tümden yok edebilme potansiyeli olduğunu belirten gazeteci Derya Kap da “Seçim sürecine girdiğimiz bir dönemde, bu içerikte bir yasanın hem adil ve şeffaf bir seçim hem de seçim sırasında yaşanabilecek muhtemel sorunların önüne geçmek için hayati öneme sahip olduğunun çokça vurgulanması gerektiğini düşünüyorum” dedi.
Gazetecilerin mesleklerini yapabilmelerinin mevcut koşullarda da zor olduğunu söyleyen Kap, yeni bir sansür yasası ile basın özgürlüğü üzerindeki baskıların daha fazla artması ile karşı karşıya kalınacağını ifade etti. Kap, “Şahsen, muhalefet partilerinin daha etkili ve güçlü tavır koymaları gerektiğini düşünüyorum. Çünkü medya organlarının bir kısmının Dezenformasyon Yasası'na dair bir itirazı dillendirmemeyi tercih ettiğini görüyoruz. Gazetecilerin basın örgütleriyle, daha aktif, ses getiren kampanyaları hayata geçirebileceğine inanıyorum. Bu sadece söz konusu yasa teklifi ile de sınırlı kalmamalı” diye konuştu.
Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.