CAFER SOLGUN
1962'de Dersimli Alevi ve Kürt bir ailenin çocuğu olarak Elazığ’da doğdu. Siyasi nedenlerle çeşitli dönemlerde (1980'ler ve 90'larda) sıkıyönetim mahkemesi ve DGM’de yargılandı, uzun süre hapis kaldı (toplam 17.5 yıl). Çeşitli medya organlarında çalıştı. 2007-2021 yılları arasında “sağlıklı, işleyen bir demokrasi için geçmişle yüzleşme” konulu çalışmalar yapan Toplumsal Olayları Araştırma ve Yüzleşme Derneği'nin (Yüzleşme Derneği) kurucu başkanlığını yaptı. Dersim, Alevi sorunu, cumhuriyet tarihi konulu yayınlanmış birçok kitabının yanı sıra son olarak “İşkenceci-Burada Allah Yok!” (2023) adıyla bir romanı yayınlandı.
Belirli ilkeler çerçevesinde radyo ve televizyon yayınlarının denetlenmesi, en demokratik ülkelerde bile devletlerin başvurmaktan geri durmadıkları bir uygulama. Buradaki temel ölçü, denetim misyonunu yerine getirecek kurum ya da kurulun bileşimi, nasıl oluşturulduğu ve bağımsız, özerk bir yapıya sahip olması. İkincisi ise yasayla belirlenen görev ve yetkilerini hayata geçirirken esas alacağı anlayış ve ilkelerin niteliği
RTÜK benzeri kurul veya kurumlar medyayı denetlemekle yükümlü kılınmış hemen her ülkede var. Medyanın “kamu yararı” gözetilerek denetlenmesinin kuşkusuz yasal bir dayanağı olmalıdır. “Kamu yararı”, kuşkusuz belirli kriterler dahilinde hareket etmeyi ve bunu da “tarafsız, bağımsız” bir anlayışla yapmayı gerekli kılar. Yani iktidar partisinin medya ile ilgili bir “icra” heyeti değildir; dolayısıyla iktidar partisi veya muhalefet partileri ile dolaylı ya da doğrudan “iltisaklı” olmaması gerekir. Bunun yanı sıra “denetim” görevini hangi temel ölçülerle yerine getireceği de önemli. Düşünce ve ifade özgürlüğü ile halkın haber alma hakkını, editoryal bağımsızlığı, toplumdaki düşünsel ve kültürel çeşitliliği eşit şekilde yansıtmayı esas alan bir “denetim” anlayış ve uygulaması ile “devletin ve milletin menfaatleri” gibi soyut ve farklı yorumlara açık bir anlayışla bunu yapmak, kuşkusuz ki birbirinden çok farklı niteliklere sahiptir. İlkinde temel hak ve özgürlüklerin birey ve kamu lehine güç odaklarına (mesela devlete) karşı korunması, ikincisinde ise bu hak ve özgürlüklerin devlet lehine birey ve topluma karşı sınırlandırılması anlayışı söz konusudur.
RTÜK web sitesinde sıralanan “Görsel-İşitsel Yayıncılık Etik İlkeleri” içerisinde, “İnsan onuruna, temel hak ve özgürlüklere saygılı olmak; İfade özgürlüğü ve haber alma hakkı çerçevesinde, olay ve olguları doğru ve tarafsız vermek; Çok sesliliğe ve kültürel çeşitliliğe önem vermek” gibi uluslararası hukukun güvencesi altındaki hak ve özgürlüklerle uyumlu ilkeler de var, “Terör örgütlerinin amaçlarına hizmet etmemek; Savaş, terör amaçlı saldırı, doğal afet ve benzeri olağanüstü durumların ortaya çıkardığı kriz zamanlarında sağduyu ve sorumlu davranmak; toplumda korku ve infial oluşturabilecek yayınlardan kaçınmak” gibi oldukça yoruma açık ilkeler de... (RTÜK Görsel-İşitsel Yayıncılık Etik İlkelerinin tamamı burada: https://www.rtuk.gov.tr/gorsel---isitsel-yayincilik-etik-ilkeleri/3841 ) Aslında mesele sonuçta uygulamada anlam kazanıyor. En iyi yasa bile eğer gerektiği gibi uygulanmazsa bir anlam ifade etmez. Bununla beraber RTÜK ile benzer bir misyonu yerine getiren bazı Avrupa ülkelerindeki örneklere bakmak, bir kıyaslama imkanı tanıması bakımından yararlı olabilir.
RTÜK, EPRA üyesi
RTÜK, 1995 Nisan ayında kurulan EPRA (ADOP/Avrupa Düzenleyici Otoriteler Platformu) üyesi. Bu platform, yayıncılık alanında düzenleyici kuruluşların görüş alışverişi yapmalarına imkan tanımak amacıyla kurulmuş. Platform bünyesinde RTÜK ile benzer misyonları bulunan 55 üye bulunuyor. Avrupa Komisyonu, Avrupa Konseyi, Avrupa Görsel İşitsel Gözlemevi, AGİT Medya Özgürlüğü Temsilciliği EPRA’da “daimi gözlemci” statüsüne sahip.
Sekretarya hizmetleri Starsbourg’da bulunan Avrupa Görsel-İşitsel Gözlemevi tarafından yürütülen EPRA platform toplantıları yılda iki kez yapılıyor. Toplantıların olağan gündem maddeleri arasında yayıncılıkta çocukların korunması, reklamlar, yayıncılık alanındaki yasal çerçeve ve uygulamalar gibi medya alanındaki gelişmeler bulunuyor.
RTÜK, görüldüğü üzere “bize özgü” bir kurum değil. Çünkü medya ve iletişim alanındaki gelişmelerin, paylaşımların, haber ve yorumların izlenmesi, denetlenmesi, kontrol edilmesi bütün devletlerin kendilerine “görev” addettikleri bir konu. Otoriter devletlerdeki uygulamalar “örnek” olamayacağına göre, demokrasi iddiasındaki ülkelerde bu kontrol ve denetim genellikle “kamu yararı” ile gerekçelendiriliyor. Kuşkusuz “kamu yararı” soyut bir gerekçe ve bu yararın kime göre tayin edileceği tartışmaya açık. Yine de, bir kıyaslama imkanı vermesi bakımından EPRA üyesi bazı Avrupa ülkelerindeki RTÜK benzeri kurumların hangi anlayışla hareket ettiklerine bakmak yararlı olabilir.
Almanya örneği
Federal Almanya Anayasa Mahkemesinin çeşitli vesilelerle konuyla ilgili aldığı kararlarda, iletişim alanında “tekel” oluşturulamayacağı vurgulanırken, medya yayınlarının “toplumdaki bütün görüşleri dengeli bir şekilde yansıtmasının önemli olduğu belirtilmiştir (1981, 1986). Kamusal yayın yapan radyo ve televizyonların temel görevinin “halkın temel bilgi ve haber alma” ihtiyacının karşılanması olduğu belirtilirken, özel radyo ve televizyonların da “temel yayınların tamamlanması” ile yükümlü olması gerektiği vurgulanmıştır. 1991 yılında her iki Almanya’nın birleşmesinin ardından her eyalette (toplam 14 eyalet) Eyalet Medya Kurulları oluşturulmuş. Bu kurulların, halkın çeşitli kesimlerini temsil eden kişilerin katılımıyla oluşturulması, altı çizilmesi gereken bir önem ve özellik arz ediyor. Özerk bir yapıya sahip bu kurullar, yayıncı kuruluşlara lisans vermek, bütçelerini onaylamak ve yayınların yasalara uyumluluğunu denetleme görevini yerine getirirken, esas olarak ise “enformasyon hürriyeti ve düşünce çeşitliliğinin korunup korunmadığını” denetlemekle yükümlü.
Fransa örneği
Fransa’da radyo ve televizyon yayıncılığı alanındaki devlet tekeli 1981 yılında kaldırılarak “iletişimde çoğulculuk” prensibi benimsenmiş ve özel sektörün yayıncılık yapmasının önü açılmış. 1982 yılında “Görsel İşitsel İletişim Yüksek Kurulu” adıyla belirli ilkeler çerçevesinde medya faaliyetlerini düzenleyen ve denetleyen bir kurul oluşturulmuş. Kurulun oluşturulduğu yasanın birinci maddesinde görsel-işitsel iletişimin özgür olduğu belirtilmiş, ikinci maddesinde ise “Yurttaşlar özgür ve çoğulcu bir iletişim hakkına sahiptirler” denilmiştir.
1986 yılında kabul edilerek yürürlüğe giren İletişim Özgürlüğü Kanunu ile “İletişim ve Özgürlükler Ulusal Komisyonu” adıyla bir kurul oluşturulmuş ve kamuya yönelik yayınlara izin verme yetkisi bu komisyona verilmiş. 1989 yılında kamusal ve özel televizyon kanallarının yayınlarını denetlemek amacıyla Görsel İşitsel Yüksek Konsey (CSA) kurulmuş. Halen 7 üyeden oluşan bu kurulun 3’ü cumhurbaşkanı, 3’ü senato ve 1’i de Ulusal Meclis tarafından atanıyor. Kurul üyelerinin belirlenmesinde kamu çalışanı olmamak, özel yayın çalışanı olmamak, film, basın-yayın, reklam, iletişim şirketi gibi sektörlerde çalışmamak gibi kriterler esas alınıyor. Üyelerin yürütme ve yasama organlarıyla hiyerarşik bir ilişki içinde olmamasının, “bağımsız” yapısının en önemli güvencesi olduğu belirtiliyor.
Komisyonun denetim faaliyetini yürütürken yasayla belirlenmiş çalışma ilkeleri ve yetkileri arasında, anayasal düzen aleyhine yayın yapılmasının yasaklanması; programların demokratik ve sosyal hukuk devletine ve uluslararası anlaşmalara aykırı olamayacağı; yayınlarda insan haysiyetine, inanç ve ahlaki değerlere saygılı olunması; şiddeti özendirici, pornografik içerikli, çocukların ve gençlerin bedensel ve ruhsal gelişimlerini engelleyici yayınlar yapılamayacağı gibi hususlar bulunuyor. Bu yükümlülüklerin ihlal edilmesi halinde uyarı, para cezası, yayın durdurma, yayın iznini iptal etme gibi yaptırımlar uygulanabiliyor. Komisyonun web sitesinde yer verilen bilgilere göre, “koruyucu sağlık hizmeti faaliyetlerine önem verilmesi, görme veya işitme engelli yurttaşlara yönelik TV programları yapılması, Fransız toplumunda var olan çeşitliliği medyada da temin etmek” komisyonun son dönemde öne çıkan yükümlülükleri arasında bulunuyor.
İngiltere örneği
Yazılı bir anayasası bulunmayan İngiltere’de medya ve iletişim özgürlüğü de yazılı olmayan kurallara dayanıyor (Common law). Medya hizmet sağlayıcılarının oluşturdukları özdenetim ilkeleri, bu açıdan dikkat çekici bir önem ifade ediyor.
Yayıncılıktaki devlet tekelini 1954 yılında kaldıran İngiltere, çeşitli tarihlerde oluşturulan kurulların ardından son olarak 1990 yılında yasayla bütün özel televizyonları bünyesinde toplayan bir Bağımsız Televizyon Komisyonu (ITC) kurmuş.
Kurulda bir başkan, bir başkan yardımcısının yanı sıra sayıları 8’den az 10’dan çok olmamak üzere üyeler var. Kurul üyeleri Kültür Bakanlığı tarafından atanıyor ve üçünün İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’yı temsil etmesi zorunluluğu bulunuyor.
ITC, 2003 yılında yeniden yapılandırılarak yerine halen yürürlükte olan İletişim Kanunu ile İletişim Ofisi (OFCOM) kurulmuş. OFCOM, ITC ve aynı alanda görev yapan dört kuruluşun daha görevlerini devralmış. OFCOM çalışmalarını 9 üye ile sürdürüyor; 6’sı Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Kültür, Medya ve Spor Bakanlığı tarafından atanırken, diğer 3 üye bu 6 üye tarafından seçiliyor.
2015’te güncellenen OFCOM’un denetim görevini yürütürken esas aldığı “yayıncılık kodları” arasında çocukların korunması, suça teşvik edici yayınların önlenmesi gibi prensiplerin yanı sıra editoryal bağımsızlığa, doğruluk ve tarafsızlığa, tüketicilerin korunmasına, seçimlerde tarafsızlığın korunmasına yönelik hususlar var.
***
Belirli ilkeler çerçevesinde radyo ve televizyon yayınlarının denetlenmesi, açık ki en demokratik ülkelerde bile devletlerin başvurmaktan geri durmadıkları bir uygulama.
Buradaki temel ölçü, birincisi, denetim misyonunu yerine getirecek kurum ya da kurulun bileşimi, nasıl oluşturulduğu ve bağımsız, özerk bir yapıya sahip olması. İkincisi ise yasayla belirlenen görev ve yetkilerini hayata geçirirken esas alacağı anlayış ve ilkelerin niteliği.
Denetim ve sansür arasındaki mesafe ve sınırlar, bu anlayış ve ilkelerin demokrasi ve düşünce-ifade özgürlüğünden yana niteliğiyle belirginlik kazanıyor. Aksi durumda denetimin bir sansür faaliyetine dönüşmesi ve medyanın iktidar tarafından baskı altına alınarak asli görevlerini yerine getiremez hale düşürülmesi, işten bile değil.
Ersin Öngel: RTÜK yeniden yapılandırılmalı
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun üye seçiminden mevzuatına varıncaya kadar baştan aşağı yeniden yapılandırılması ve siyasi otoritenin etkisinden tamamen çıkartılması/kurtarılması gerekir. Siyasi parti kontenjanında seçilen üyelerin niteliği çok önemlidir. Yayıncılık alanında ihtisas sahibi, gerekli müktesebata sahip bir niteliğin temel kriter olması gerekir. Yine medya sektörüne üst kurulda kontenjan hakkı tanınması gerekir. Uygulamada, medya ve yayıncılık sektörüyle hiçbir ilişkisi ve uzmanlığı bulunmayan, siyaset mesleğine sahip kişilerin üye seçilmesi, kurulu siyasileştirmektedir. Avrupa örneğinde olduğu gibi yayıncılık sektörünü geliştirecek çalışmaları, politikaları üreten, sektörün önünü açan, yanında yer alan, kolaylaştırıcı bir düzenleyici yapıya dönüştürülmesi demokrasinin ve çoğulcu medyanın bir gereği olarak aciliyetini korumaktadır.
Denetim faaliyetlerinin dayanağı olan temel yayın ilkelerinin de özgürlükçü bir perspektifle yeniden düzenlenmesi, düşünce-ifade ve medya özgürlüğünün, sorgulayıcı, yapıcı, eleştirel düşüncenin merkeze alındığı yeni bir paradigmayı esas alması gerekir. Türkiye’nin çok dilli, çok kimlikli, çok kültürlü, çok inançlı yapısı dikkate alındığında yayıncılık faaliyetlerini de bu çok dilli, çok kültürlü, çoğulcu yapıya göre düzenleyecek, geliştirecek, çoğulcu yayınların önünü açacak, demokratik bir işleyişe kavuşması gerekir. Ekran karartan bir yapıdan çıkartılarak ekranlara ve yayıncılığı özgürlük alanı açacak bir kurul olarak yeniden yapılandırılması Türkiye’deki yayıncılık sektörü ve demokratik bir sistem açısından yaşamsaldır.