Haberler

Dindar Karataş: “İddianamede suç sayılan haberleri tutuklanınca bizzat yaşadım”

Dindar Karataş: “İddianamede suç sayılan haberleri tutuklanınca bizzat yaşadım”
Rabia Çetin 

11 Eylül tarihinde Van’ın Çatak ilçesinde gözaltına alınan Osman Şiban ve Servet Turgut isimli köylülerin helikopterden atılmış ve Servet Turgut bu sebeple tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetmişti. Şiban ve Turgut’un helikopterden atıldığını kamuoyuna Mezopotamya Ajansı’nın Van bürosunda çalışan gazeteciler duyurmuştu. Bu işkencenin duyurulmasının hemen ardından Mezopotamya Ajansı’nın Van bürosu Ekim ve Kasım 2020’de peş peşe iki kez basıldı. 

6 Ekim’de gerçekleşen ilk baskında gözaltına alınan gazeteciler Adnan Bilen, Cemil Uğur, Şehriban Abi ve Nazan Sala hâlâ tutuklu. İkinci baskın ise 24 Kasım 2020’de gerçekleşti ve gözaltına alınan Mezopotamya Ajansı’nın Van muhabiri Dindar Karataş tutuklandı. Karataş 2 aylık tutukluluğunun ardından 9 Şubat’ta görülen ilk duruşmada tahliye edildi. 

Hakkında 15 yıla kadar hapis istemiyle iddianame hazırlanan Karataş ile gözaltı sürecini, cezaevinde neler yaşadığını, iddianamede kendisine yöneltilen suçlamaları ve Medya ve Hukuk Derneği’nden avukat Zelal Pelin Doğan ile de iddianameye dair konuştuk. 

Üniversite arkadaşlarıyla görüşmeleri de iddianamede

Yaklaşık bir yıldır Mezopotamya Ajansında muhabirlik yapan Dindar Karataş hakkında düzenlenen iddianamede Ağrı’nın Tutak ilçesinde bir sivilin öldürülmesi, pandemi sürecinde cezaevlerinde alınan önlemlerin yetersizliği, işkence yasağı ihlalleri konularında yaptığı haberlerin yanı sıra haber kaynakları, editörü ve üniversite arkadaşlarıyla yaptığı telefon görüşmeleri ‘suç’ olarak gösterildi. 

24 Kasım sabahı önce evinin basıldığını söyleyen Karataş, “Sabah 5’te kaldığım ev basıldı. Evde dijital materyal olmadığı için yeni bir arama kararı çıkartılarak ofisimiz basıldı. Ofiste bulunan bilgisayarlara ve hard disklere el konuldu” diyor. 

“Şiban ve Turgut haberinden sonra baskılar arttı”

Osman Şiban ve Servet Turgut’un yaşadığı hak ihlalinin gündeme getirilmesinin ardından Mezopotamya Ajansı’nın Van’daki muhabirlerine yönelik baskıların arttığını söyleyen Karataş o süreci şöyle anlatıyor: 

“Yaşananları ortaya çıkardıktan sonra ajansımız bölgede basın açıklamalarında kolluk tarafından sürekli hedefe alınıyordu. Ardından ajansımıza ve evlere yapılan baskınlarla 4 arkadaşımız gözaltına alınarak tutuklandı. Onlardan hemen sonra da ben gözaltına alınıp tutuklandım. Bu iki gözaltı durumunu birbirinden bağımsız ele alamıyoruz. Soruşturma dosyaları farklı olsa da asıl hedeflenen muhalif basını susturmak, gazeteciliği bölgede yapılamaz hale getirmekti.”

“İfade öncesinde polis ‘bu ülke artık size dar’ dedi”

Van’da gözaltına alındıktan sonra Erzurum Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’ne götürüldüğünü söyleyen Karataş, “Erzurum’da ifade öncesinde polisler ‘mülakat’ adı altında benimle sohbet etmeye çalıştı. ‘Mülakatı’ yapan polis memuru yanıt alamayınca bu kez ‘Sen bu ülkede elini kolunu sallayıp özgürce dolaşamazsın. Bu ülke artık size dar’ dedi. Birkaç kez de hakaret etti” diyor.

İddianamede yöneltilen suçlamaların emniyet ifadesinde de sorulduğunu belirten Karataş devamında yaşananları şöyle anlatıyor: “Savcılık ifadem de çok kısa sürdü. Savcılıkta Abdullah Öcalan’a ilişkin yaptığım bir haberin ‘Nesnel’ olup olmadığı soruldu. Bu soruya verdiğim cevabın hemen ardından tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edilip tutuklandım.” 

“İddianameme suç delili olarak konulan haberi bizzat yaşadım”

İddianamesine giren ve ‘suç’ kabul edilen bir haberde bahsedilen hak ihlallerini tutuklandıktan sonra birebir yaşadığını söyleyen Karataş şöyle konuşuyor: “Tutuklandıktan sonra Erzurum Atatürk Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin en alt katında bir nezarethane vardı. Koronavirüs testi için orada bir gün boyunca bekletildim. Testin sonucu için 1 gün boyunca beklediğim nezarethaneye tedavi için hasta tutuklular getiriliyordu. Sağlıksız ve hijyenik olmayan o nezarethanede bekletiliyorlardı. Yani iddianameme suç delili olarak konulan haberi bizzat yaşayıp deneyimledim.”

“Hücreyi temizlemek için istediğim süpürge 13 gün sonra verildi”

Cezaevine girişte çıplak aramaya da maruz kaldığını söyleyen Karataş koronavirüs testi negatif çıkmasına rağmen karantinaya alınarak tek başına bir hücrede tutulmuş. Erzurum H Tipi Cezaevi’nde müşahede odası olmadığı için 15 günlük karantinayı hücrede geçirdiğini ifade eden Karataş, “Karantinaya alındım. Ancak hücrede lavabo, banyo, mutfak çok dar bir alan. Pandemi olmasına rağmen temizlik ve hijyenin olmadığı bir alan. Kaldığım hücreyi temizlemek için istediğim süpürge bile 13 gün sonra verildi. Bulaşık süngeriyle hücreyi temizlemeye çalışıyordum” diyor. 

“8 kişilik koğuşta tek başıma kaldım, mektuplarıma ‘sakıncalı’ diyerek el koydular”

Karantinanın sona ermesinin ardından bu kez de 8 kişilik koğuşta tek başına kaldığını söyleyen Dindar, o süreci şöyle anlatıyor: “8 kişilik koğuşa götürüldüm ancak burada da tek başıma kaldım. İtirazda bulunup tutuklu ve hükümlülerin olduğu bir koğuşa gitmek istedim. Ama cezaevi idaresi bunu kabul etmediğini, beni gözetim altında tuttuklarını söylediler. Yani burada da keyfi bir muamele ile karşılaştım. Bir ay sonunda kaldığım koğuşa bir kişi daha getirdiler. Tek başına kalmamın yanı sıra yazdığım mektuplar ‘sakıncalı’ bulunuyordu ve bu mektuplara idare tarafından el konuluyordu, gönderilmiyordu. Hatta bu mektuplar nedeniyle hakkımda disiplin soruşturması başlatıldı.” 

“Ağrı’da öldürülen sivile ilişkin soruşturma açılmadı, haberini yapan bana açıldı”

17 sayfalık iddianamede Karataş’a yöneltilen suçlamalardan biri de ‘KCK Basın Komitesi adına faaliyet yürütmek.’ Karataş bu suçlamaya ilişkin “Hayatım boyunca okumadığım bir sözleşme nedeniyle tutuklandım ve bununla yargılanıyorum. Ortada örgüt üyeliğini kanıtlayan somut hiçbir suç yok. Suç kabul edilen haberlerimden biri de Ağrı Tutak’ta bir sivilin katledilmesine ilişkin hazırladığım haber. O sivilin nasıl öldürüldüğü konusunda tek bir soruşturma açılmazken ben haber yaptığım için suçlandım. Bu haber nedeniyle 6 ay boyunca hakkımda teknik takip yapıldı ve tutuklandım. Oysa tutuklu meslektaşlarımın, bizlerin yaptığı bu haberler başka ülkede olsaydı ödüllendirilirdi. Ama biz burada 15 yıla kadar hapis cezasıyla yargılanıyoruz.” 

“Haber kaynaklarının korunması, basın özgürlüğünün önemli koşullarından biri”

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nden avukat Zelal Pelin Doğan, Karataş’ın iddianamesinde haber kaynaklarıyla yaptığı görüşmelere yer verilmesinin basın özgürlüğüne yönelik bir müdahale oluşturduğunu belirterek şöyle konuşuyor: 

“Haber kaynaklarının korunması, basın özgürlüğünün önemli koşullarından biri. Bu güvencenin dayanağı, resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek özgürlüğünden kaynaklanıyor. Haber kaynaklarının korunmaması halinde ise basının, demokratik toplum bakımından vazgeçilmez olan kamuoyuna doğru ve güvenilir bilgi sunma görevini gerektiği gibi ifa edememesi durumu söz konusu oluyor. Her davanın kendi koşullarına göre gazetecilerin telefonlarının dinlenmesi sonucunda haber kaynaklarının deşifre olması veya bu görüşmelerin delil olarak aleyhlerinde kullanılması basın özgürlüğüne yönelik bir müdahale oluşturabiliyor.”

“Yargının ileri sürdüğü nedenler ağır ve orantısız müdahaleler doğuruyor”

İddianamede Karataş’ın haber takibi yaptığı iller de ‘KCK basın komitesi’ ile ilişkilendirilmişti. Bu ilişkilendirilmenin 2016’dan bu yana sık sık yapıldığını söyleyen Doğan, “Basın komitesinde görev alma iddiası 2016'dan beri kapatılan birçok medya kuruluşunun kapatılma gerekçesi olduğu gibi gazetecilerin tutukluluğuna ilişkin olarak da ileri sürülen nedenlerden birisi. Bu iddialar ise gazetecilerin haber yaptıkları konulara dayandırılıyor. Halbuki yerel bir gazeteci mesleki faaliyetlerini yürüttüğü bir bölgede gerçekleşen, ülke gündemini etkileyen, kamuoyunda bir tartışma başlatacak olan haberler yaptı diye neden tutuklansın ki? Bu anlamda yargı makamları tarafından ileri sürülen nedenlerin basın ve ifade özgürlüğünü hakkını sınırlamak için yeterli ve yerinde olmadığı, bu sebeple de oldukça ağır ve orantısız müdahaleler ortaya koyduğu ve caydırıcı bir etki doğurabileceği de açık” diyor. 

Image

Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) haber alma hakkı, ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü alanlarında faaliyet yürüten bir sivil toplum kuruluşudur. Derneğimiz başta gazeteciler olmak üzere mesleki faaliyetleri sebebiyle yargılanan kişilere hukuki destek vermektedir.