Diyarbakır Başsavcılığı’nın 18 gazeteci hakkında hazırladığı iddianame Mart ayında kabul edildi. Gazeteciler Haziran 2022’den bu yana tutuklu bulunan gazetecilerin ilk duruşması 11 Temmuz’da.
Tutuklu gazeteciler hakkında Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan 728 sayfalık iddianamenin özeti aşağıdaki raporda yer almaktadır. İddianame hakkında öncelikli olarak bir hukuki değerlendirme sunulmaktadır. MLSA Hukuk Birimi, bu değerlendirmede soruşturma aşamasının daha önceki evrelerindeki hukuka aykırılıklara da dikkat çekmektedir.
Giriş: Hukuki bir değerlendirme
2022 yılının Haziran ayında 20’si gazeteci 22 kişiye yönelik kitlesel gözaltı ve ev baskınları devam ederken soruşturmayı yürüten savcı ve Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü, dosyada kısıtlama kararı olduğu gerekçesiyle avukatlara bilgi vermeyi hukuka aykırı şekilde reddetti.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 153. maddesi avukatlara kısıtlama kararı olan dosyalarda dahi bir takım evraklara erişme hakkı verse de bu dosyada avukatların bu tür evraklara dahi erişmesine izin verilmedi. Savcılık ve emniyet müdürlüğü gazetecilerin avukatlarına kısıtlama gerekçesiyle bilgi vermezken soruşturma ile ilgili bilgi notu ise bazı medya organlarına servis edildi.
Kamu yayıncılığı yapan TRT ve hükümete yakın medya ise servis edilen bilgileri “Terör örgütü lehine haber yapan ajanslara operasyon” şeklinde duyurdu. Böylece gözaltındaki gazeteciler ve avukatları kendilerinden bugüne kadar saklanan soruşturma ile ilgili bilgileri ve suçlamaları soruşturma makamlarından değil, hükümete yakın medyadan öğrendi. Medya organlarına servis edilen tüm bu bilgilere ve gazetecilerin avukatlarının 8 günlük gözaltı sürecinde yaptıkları bütün itiraz ve girişimlere rağmen soruşturma dosyasının içeriğine ulaşamadı. Avukatlar, soruşturma dosyasına erişememeleri nedeniyle gözaltında olan müvekkillerinin lehine ve aleyhine olan delilleri inceleyemedi ve böylece AİHS’ye göre adil yargılanma hakkının bir unsuru olan savunma hakkı da kısıtlandı.
Tedbir değil cezalandırma
Bu hukuka aykırı adımlar üzerine 16 Haziran 2022 tarihinden bu yana “terör örgütü üyesi olmak” şüphesiyle tutuklu bulunan gazetecilerin tutukluluk hallerinin bir tedbir değil cezalandırma aracı haline geldiği açık şekilde ortadadır. Zira 11 Temmuz 2023 tarihinde görülecek olan ilk duruşma, tutuklu gazetecilerin hakim karşısına çıkarılmadan on üç ay boyunca özgürlüklerinden yoksun bırakıldıklarını göstermektedir.
İsnat edilen suçun vasfının değişme ihtimali ve alt sınırı göz önünde bulundurulduğunda bu tutukluluk halinin makul tutukluluk süresi olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Zira tutukluluk süresi sebebiyle AİHS madde 5/3 kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının ihlali Türkiye’nin AİHM karşısında en çok mahkum olduğu haklardan biridir. İlgili madde fıkrası aşağıdaki şekildedir:
“İşbu maddenin 1.c fıkrasında öngörülen koşullar uyarınca yakalanan veya tutulan herkesin derhal bir yargıç veya yasayla adli görev yapmaya yetkili kılınmış sair bir kamu görevlisinin önüne çıkarılması zorunlu olup, bu kişi makul bir süre içinde yargılanma ya da yargılama süresince serbest bırakılma hakkına sahiptir. Salıverilme, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminat şartına bağlanabilir.”
Bu süreçte tutukluluk hallerinin değerlendirilmesi amacıyla Sulh Ceza Hakimlikleri ve Asliye Ceza Mahkemelerine avukatlar yapılan tüm itirazlar inceleme yapılmaksızın reddedilmiştir. İddianamenin 24 Mart 2023 tarihinde mahkemeye sunulması ve Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 12 Nisan tarihinde CMK madde 174 uyarınca 15 gün olan yasal inceleme süresinin son günü kabul edilmesi de uzun tutukluluk halinin bir diğer sebebi olarak değerlendirmek mümkündür. İddianamenin bu kadar geç hazırlanmasının nedeni ise İddianamedeki eksik unsurların Diyarbakır TEM şube tarafından giderilmesinin uzun zaman alması olup bu durum bizzat savcılık tarafından soruşturma aşamasında dosya avukatlarına bildirilmiş bulunmaktadır.
CMK’da yer alan soruşturma hükümlerine göre iddianame
Hazırlanan iddianamenin konu olduğu soruşturmanın CMK’de yer alan soruşturma hükümlerine göre değerlendirilmesi yapıldığında ise ilk olarak bakılması gereken yerin soruşturmanın ne şekilde başlatıldığı olması gerekmektedir. Zira CMK’de yer alan “Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” başlıklı 160. Madde uyarınca Cumhuriyet savcısı tarafından bir soruşturmanın başlatılması için gerekli olan husus başlangıç şüphesidir.
İddianamede başlangıç şüphesinin ne şekilde ortaya konduğu incelendiğinde ise iddianamenin sistematiğine göre öncelikle tutuklu gazetecilerin üye olduğu iddia edilen ve Türkiye’de yasa dışı kabul edilen PKK ve KCK’nin kongre ve meclis kararları ile KCK Sözleşmesi’nin 14/1 (c) maddesinde öngörülen Basın Komitesi, örgütün basın ve yayın faaliyetlerine dair bilgiler yer almaktadır. Bu belgelerin hiçbirinde ise soruşturmaya konu olan Pel Yapım Prodüksiyon, Ari Yapım Prodüksiyon ve Piya Yapım Prodüksiyon şirketlerinin isimleri yer almamaktadır. İlgili şirketlerin soruşturmaya konu olması ise STERK TV ve MEDYA HABER kanallarına içerik ürettikleri iddiası ile gerçekleşmiş olup iddianamede bu kanallarda sunulan yayınların sayılan, prodüksiyon şirketlerinde yapıldığına yönelik olarak “soruşturmanın başlangıç noktası” isimli bölümde tanık ve gizli tanık beyanlarından başka somut bir olgu bulunmamaktadır. Burada göze çarpan bir diğer husus ise dosyada şüpheli sıfatı ile yer alan gazetecilerin isimleri ilk olarak ilgili yapım şirketlerinde bekçi ve temizlik görevlisi olarak çalışan kişilerin tanık olarak polise verdikleri ifadelerde yer almasıdır. İddianameye göre Pia Yapım’da gece bekçisi olarak çalışan kişinin Diyarbakır TEM şubede gazeteciler aleyhine vermiş olduğu beyanın tarihi 22.12.2022 iken Ari Yapım’da temizlik görevlisi olarak çalışan kişinin verdiği beyan ise 23.12.2022 tarihlidir. Dolayısıyla tutuklu olan gazetecilere yönelik olarak verilen ilk beyanlar ve gizli tanık ifadeleri tutukluluk tarihlerinden altı ay sonra dosyaya eklenmiş olup daha öncesinde gazeteciler aleyhine iddia edilebilmiş olan bir soruşturma başlangıç şüphesi iddianamede yer almamaktadır. Bu durum ilgili soruşturmanın başlangıç şüphesi olmadan başlatıldığına ve modern ceza adalet sisteminin en temel ilklerinden biri olan delilden sanığa gitme ilkesi yerine sanıktan delile gitme prensibinin savcılık tarafından uygulandığını göstermekte ve bu nedenlerle soruşturmayı hukuka aykırı hale getirmektedir.
İddianameye dair yapısal sorunlar
728 sayfa olan iddianamede ayrıca pek çok yapısal sorun olduğu da görülmektedir. Zira iddianame her ne kadar içindekiler kısmı ile derli toplu olduğu şeklinde bir görüntü veriyor olsa da tamamı incelendiğinde içeriğinin çok dağınık şekilde olduğu ve Diyarbakır TEM şube tarafından hazırlanan fezlekenin iddianame olarak adlandırıldığı kullanılan dil ve ifadelerden açık şekilde belli olmaktadır. Polis fezlekesinin doğrudan iddianameye kopyala yapıştır olarak geçirilmiş olmasının en büyük kanıtı ise iddianamenin çeşitli sayfalarında yer alan “şubemiz” kelimesidir. Özellikle gazeteci Aziz Oruç hakkında iddianamenin 365. Sayfasında yapılan delillerin değerlendirilmesi kısmında bile “şubemiz” kelimesinin yer alıyor oluşu CMK madde 170/1 hükmüne aykırı şekilde iddianamenin Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenmediğini göstermektedir.
CMK 170/4 hükmü uyarınca iddianamelerde yüklenen suçu oluşturan olaylar ve suçun delilleriyle ilgisi bulunmayan bilgilere yer verilmez. İlgili iddianame incelendiğinde 728 sayfalık iddianamenin neredeyse tamamının değerlendirme kısımlarının bile fezlekeden alındığı rahat şekilde anlaşılmakla beraber pek çok kısım, dosya kapsamı ve tutuklu gazeteciler ile alakalı olmayan bilgiler içermektedir. Bu noktada en çarpıcı örneklerden biri iddianamede yer alan 18 şüpheli arasında yer almayan Ayşe G… isimli bir gazetecinin isminin iddianamenin 30 farklı yerinde “Şüpheli Ayşe G…” şeklinde geçmesi ve bu kişi hakkında sayfalarca dosya konusu ile alakasız bilgi verilmesidir. Tek başına bu husus bile iddianamenin yargılamaya temel olamayacak şekilde özensiz bir şekilde hazırlandığının bir diğer kanıtı olmaktadır. CMK’nin iddianameye ilişkin hususlarının yer aldığı madde 170 hükmüne uymayan bu hususlar ayrıca Anayasa ve AİHS kapsamında korunan adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğurmaktadır.
İddianamede suça konu olduğu iddia edilen verilerden bir diğeri ise STERK TV ve MEDYA HABER TV serverlarındaki dijital verilerdir. Bu verileri hukuka uygun delil olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Zira doktrin ve yerleşik içtihata göre şüphelinin kullanmadığı fakat suçun delillerinin yer aldığı, üçüncü kişilerin ya da mağdurun kullandığı cihazlarda arama yapılabilmesinin, bu kişilerin rızalarının bulunması halinde dahi yasal dayanağı bulunmamaktadır. Ayrıca iddianamede de belirtildiği üzere, ulaşıldığı iddia edilen dijital veriler yurtdışındaki üçüncü kişi ve kurumlara ait serverlarda yer almasına rağmen kolluk görevlileri tarafından indirilip indirildikleri bilgisayarların hard disklerine aktarılmış ve bu şekilde incelenmiştir. Dolayısıyla bu noktada Türkiye adli makamlarının yetki sınırını aşan hukuka aykırı bir işlem gerçekleştirilmiş olup bu durum ayrıca AİHS madde 8 hükmünde düzenlenen özel hayata saygı hakkının da ihlalini teşkil etmektedir.
İddianamede ayrıca aramalarda elde edilen çok sayıda kitap, gazete ve dergi de suç unsuru olarak gösterilmiştir. Oysaki AYM’nin Nazan Bozkurt kararında da belirtildiği üzere, kişi, kendisinin yazıp oluşturmadığı, sadece bulundurduğu ve örgüt propagandası teşkil ettiği iddia edilen materyaller için örgüt üyeliği veya propagandası ile suçlanamaz. Soruşturma makamları söz konusu materyallerin içeriğindeki hangi unsurların propaganda niteliğinde olduğu tespit etmek zorundadır. İddianamede ikamet aramasında ele geçirilen dokümanların hiçbirisi bu anlamda incelenmemiş olup bu materyallerin suçlamalara dayanak delil gibi gösterilmeye çalışması da bir diğer hak ihlali sebebidir.
İddianamede yer alan tape kayıtları incelendiğinde ise hiçbir kayıtta örgüt üyeliği suçlaması için kullanılabilecek bir delil bulunmamasına rağmen neredeyse her kaydın sonundaki değerlendirme kısmında gazetecilik mesleği çerçevesinde yapılan konuşmalar örgütsel bir faaliyet gibi gösterilmeye çalışılmıştır. İddianamede yer alan, yapılan aramalarda ele geçirilen deliller ve yapım şirketlerine şüpheliye örgüt merkezi tarafından gönderilen talimatlar başlıklı kısımlarda ise çok sayıda gazeteci hakkında “doğrudan ismini geçtiği delil olmamakla birlikte ajanslarda üretilen tüm içeriklere iştiraki olduğu” şeklinde iddialar olduğu görülmektedir. Bu husus iddianamenin lehe olan hususlar gözetilmeden CMK 170/5 hükmüne aykırı olarak düzenlendiğinin bir diğer örneği olarak karşımıza çıkmakla birlikte AYM’nin Cemil Uğur kararında Mahkeme “Başvurucunun görev yaptığı haber ajansının Van’daki bir çalışanı olduğu, ajansta yapılan tüm haberlerden sorumlu tutulamayacağı açıktır.” şeklindeki ifade ile bu tarz genellemelerin hukuka aykırılığına açık şekilde dikkat çekmiş bulunmaktadır.
Detayları yukarıda ayrıntılı şekilde söz konusu iddianamede tutuklu olan gazeteciler aleyhine sanıktan delile gitme ilkesi uygulanmış, dosyadaki tanıklar soruşturma başlangıcı sonrasında dosyaya dahil edilmiş, STERK TV ve MEDYA HABER TV’ye ait olduğu iddia edilen ve yurtdışında olduğu belirtilen serverlardan hukuka uygun olmayan şekilde veri indirilmiş ve iddianame ile gazetecilerin yaptıkları programlar, haberler ve röportajlar gibi basın faaliyetleri bir suç unsuru gibi yansıtılmaya çalışılmıştır.
Özel hayatın gizliliği, basın ve ifade özgürlüğü, adil yargılanma ve kişi hürriyeti ve güvenliği haklarının ihlali niteliğinde olan bu soruşturmanın hukuki değerlendirmesinde dikkat çekmenin önemli olduğu bir diğer konu da MLSA Hukuk Birimi tarafından yapılan Cemil Uğur başvurusunda Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu kararda tespit edilen hususlardır. Öyle ki yine gazetecilik faaliyetleri sebebiyle tutuklanan Cemil Uğur’un tutuklanmasının Anayasa’ya aykırı bulunduğu yargılamada da benzer suçlamalar yer almakta ve Mahkeme bu hususta gazetecilerin “KCK Sözleşmesi’nin 14. Maddesi kapsamında faaliyet yürüttükleri” iddiasının dayanaktan yoksun olduğu soruşturma ve dava süreçlerinde bu iddianın delillendirilemediği hallerde gazetecilere gazetecilik faaliyetleri sebebiyle örgüt üyeliği suçlamasının yöneltilemeyeceğini vurgulamıştır.
Sonuç olarak bu iddianamede de suç unsuru gibi gösterilmeye çalışılan gazetecilik faaliyetlerinin örgüt talimatı ile gerçekleştirildiğine dair olgular savcılık tarafından iddianame ile ortaya konulamamış olup söz konusu yargılama pek çok hukuka aykırılık ve hak ihlali içermektedir. Tüm bunlar göstermektedir ki son yıllardan fazlasıyla aşina olduğumuz Kürt ve muhalif gazetecileri susturmak için çalıştıkları kurum sebep gösterilerek gerçekleştirilen tutuklama operasyonlarından biri olan bu operasyonda da hukuka aykırı iddialar ve deliller ile yargılanan gazetecilik faaliyetleri olurken yargılamadaki amaç ise gazetecilerin sesini kısmaktır.
İddianamenin özeti:
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Belçika’da yayın yapan Sterk TV ve İngiltere’de yayın yapan Medya Haber TV isimli televizyon kanalları ve bu kanallara içerik ürettikleri iddia edilen yapım şirketleri hakkında başlatılan soruşturma kapsamında Diyarbakır’da faaliyet yürüten Pel Yapım, Piya Yapım ve Ari Yapım isimli yapım şirketlerine 8 Haziran 2022 tarihinde baskın yapılmıştı. Soruşturma kapsamında birçok gazeteci ve basın çalışanın ev ve iş yerlerine de baskınlar yapılmıştı.
Polis baskınlarında gözaltına alınan, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eş Başkanı Serdar Altan, JINNEWS Müdürü Safiye Alagaş, Xwebûn Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş, Mezopotamya Ajansı (MA) editörü Aziz Oruç, gazeteciler Zeynel Abidin Bulut, Ömer Çelik, Mazlum Doğan Güler, İbrahim Koyuncu, Neşe Toprak, Elif Üngür, Abdurrahman Öncü, Mehmet Şahin, Lezgin Akdeniz, Suat Doğuhan, Ramazan Geciken ve basın çalışanı Remziye Temel, “terör örgütü üyesi olmak” şüphesiyle 16 Haziran 2022’de tutuklandı.
8 Haziran’da meslektaşları ile birlikte gözaltına alınan Esmer Tunç, Mehmet Yalçın, Gülşen Koçuk, Kadir Bayram, Feynaz Koçuk ve bir sokak röportajında yer alan İhsan Ergülen ise adli kontrol tedbiriyle serbest bırakıldı. (Feynaz Koçuk hakkında takipsizlik kararı verildi)
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, 15’i tutuklu 18 gazeteci ve basın çalışanı hakkında “terör örgütü üyeliği” suçlamasıyla 7.5 yıldan 15 yıla kadar hapis istemiyle iddianame hazırladı. Gazetecilerin tutukluluğun 281. günü olan 24 Mart 2023 tarihinde tamamlanan 728 sayfalık iddianame, Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesine gönderildi.
Mahkeme, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 174/1 maddesi uyarınca 15 gün olan yasal inceleme süresinin son gününde iddianameyi kabul etti. İddianamenin kabul edilmesi ile birlikte soruşturma dosyasındaki gizlilik kararı da kaldırıldı. Avukatlar ve gazeteciler, soruşturma dosyasındaki detaylara ve bilgilere ancak 10 ay sonra ulaşabildi.
17 Nisan 2023 tarihinde tensip zaptı düzenleyen mahkeme, tutuklu gazeteciler Aziz Oruç, Elif Üngür, İbrahim Koyuncu, Lezgin Akdeniz, Mazlum Güler, Mehmet Şahin, Mehmet Ali Ertaş, Neşe Toprak, Ömer Çelik, Ramazan Geciken, Serdar Altan, Suat Doğuhan, Zeynel Abidin Bulut, Abdurrahman Öncü, tutuklu basın çalışanı Remziye Temel ile tutuksuz yargılanan gazeteciler Kadir Bayram, Esmer Tunç ve Mehmet Yalçın’ın yargılanmasına 11 Temmuz 2023 tarihinde başlanmasına karar verdi. Mahkeme, tensip zaptıyla birlikte gazetecilerin tutukluluk hallerinin de devamına karar verdi.
JİNNEWS Müdürü Safiye Alağaş, ajansın editörlerinden Gülşen Koçuk, eski basın çalışanı Feynaz Koçuk ve sokak röportajında yer alan İhsan Ergülen’in soruşturma dosyaları hakkında ise 21 Mart 2023 tarihinde ayırma kararı verildiği öğrenildi. (Dosyası ayrılan gazeteci Safiye Alağaş hakkında “silahlı terör örgütü üyesi olmak” şüphesiyle 383 sayfalık iddianame hazırlandı. Gazeteci Gülşen Koçuk hakkındaki iddianamenin ise önümüzdeki günlerde hazırlanması bekleniyor.)
Aşağıda özetlenen iddianame bölümlerinde savcılık tarafından düzenlenen fihriste riayet edilmiştir.
1. Bölüm
Mahkemenin iddianameyi kabul etmesiyle birlikte sanık olan gazetecilerin kimlik bilgilerinin yer aldığı iddianamenin giriş bölümünde Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına “kamu adına davacı” olarak yer verildi.
Altı başlık altında bölümlere ayrılan iddianamenin “PKK Terör Örgütü Yapılanması” başlıklı birinci bölümünde, Türkiye’de yasa dışı kabul edilen PKK ve KCK’ye dair genel bilgilere yer verildi.
2. Bölüm
İddianamenin “Soruşturmanın Başlangıcı ve Şirketler Hakkında Araştırma” başlıklı ikinci bölümüne 40 sayfa ayrıldı.
Yedi alt başlıktan oluşan bölümün ilk alt başlığında Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığının 2019 yılında yürüttüğü soruşturma kapsamında el konulan ve içerisinde basın çalışmalarına ilişkin kararların da bulunduğu ileri sürülen ve toplamda en az 655 sayfadan oluşan dört farklı Word belgesinin içeriğine özet olarak yer verildi. Söz konusu belgelerde, PKK’nin kongre ve meclis kararları ile KCK Sözleşmesi’nin 14/1 (c) maddesinde öngörülen Basın Komitesi, örgütün basın ve yayın faaliyetlerine dair bilgiler yer alıyor. İddianamenin birçok yerinde referans verilen söz konusu belgelerde soruşturmaya konu olan Pel Yapım Prodüksiyon, Ari Yapım Prodüksiyon ve Piya Yapım Prodüksiyon şirketlerinin isimleri ise yer almıyor.
İkinci bölümün “Soruşturmaya Konu Şirketler Hakkında Genel Bilgiler” alt başlıklı bölümünde ise Pel Yapım Prodüksiyon, Ari Yapım Prodüksiyon ve Piya Yapım Prodüksiyon şirketlerinin “örgüte müzahir yayın organlarına içerik ürettikleri” iddiasıyla soruşturmaya konu edildiği belirtilerek bu şirketlerin “tek elden yönetildiği” iddiasına yer verildi.
İddianame savcısının “örgüte müzahir yayın organları” olarak tanımladığı ve soruşturmaya konu edilen şirketlere içerik ürettiği iddia edilen Stêrk Tv ve Medya Haber TV’ye ait frekans bilgileri, kanalların faaliyetleri, bu kanallarda yapılan yayınların ekran görüntüleri söz konusu kanallarla ilgili “örgütsel tespitler ve bilgiler” olarak iddianamede yer aldı.
Stêrk Tv ve Medya Haber TV’nin yayın içerikleri ve yayın politikasına işaret eden iddianame savcısı, yayınlarda PKK ve KCK’nin “terör örgütü” olarak değerlendirilmediğini ve Abdullah Öcalan ile ilgili haberlerde “Terör örgütü” ifadesi kullanılmadığını belirterek bu kanalların “Türkiye Cumhuriyetini ve güvenlik güçlerini aşağılayıcı haberler ve örgütünün propagandasını yaparak” “örgütünün yayın organı gibi hareket ettiği” değerlendirmesinde bulundu.
Bu televizyon kanallarıyla ilgili 6 gizli tanık ve 15 itirafçının değişik tarihlerde verdiği ifadelere de iddianamede yer verildi. Açık ve gizli tanıklardan sadece birinin ifadesinde Pel Yapım Prodüksiyon şirketinin ismi geçti. 18 Mart 2022 tarihinde şüpheli olarak ifadesi olan Kezban Kuday isimli şahıs, “PKK terör örgütü güdümünde yayın yapan PEL AJANS isimli yapım şirketi tarafından Diyarbakır ilinde örgütsel konulara dair ya da gündemde olan konulara dair haberler ve programlar yapılarak örgüt güdümünde Avrupa’da yayın yapan STERK TV, MEDYA Haber, Jin TV isimli televizyon programlarına göndererek yayınlatmaktadırlar” iddialarında bulundu.
Gazetecilerin gözaltına alındığı 8 Haziran 2022 tarihinde bilgi notu yayınlayan Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü, gözaltına alınan kişiler hakkında “savaş uçaklarının hareketleri örgüt üyelerine bildiriliyor” iddiasında bulunmuştu. Polisin bilgi notunun dışında sorgu sırasında gazetecilere sorulan sorular arasında ve sulh ceza hakimliğinin tutuklama kararının gerekçeleri arasında yer alan bu iddiaya iddianamede yalnızca itirafçı beyanlarında yer verildi. (İddianamede gazetecilere bu suçlama yöneltilmedi) 8 Temmuz 2018 tarihinde beyanda bulunan U.Ü., 26 Haziran 2018 tarihinde beyanda bulunan S. Ö. ve 24 Kasım 2021 tarihinde beyanda bulunan S. Ö., Stêrk TV ve soruşturma kapsamında olmayan iki radyo kanalında bu tarz yayınlar yapıldığını iddia etti.
İkinci bölümün sonunda iddianame savcısı, “Şüpheliler her ne kadar legal faaliyet yürütüyor görüntüsü altında bulunsalar da PKK/KCK Silahlı Terör Örgütünün yapılanması içerisinde terör örgütünün basın komitesi içerisinde yer alarak örgütsel faaliyet yürüttükleri, terör örgütünün yurt dışı merkezlerinden kendilerine gönderilen talimat doğrultusunda istenilen içerikte program üreterek yurt dışına STERK TV ve MEDYA HABER TV isimli yayın organlarına gönderdikleri, bu şekilde örgütün amacı doğrultusunda bilerek ve isteyerek hareket ettiklerinin tespit edilmesi üzerine” soruşturma başlatıldığını belirtti.
3. Bölüm
İddianamenin “İçerik Üreten/Üretilen Ajansların İncelenmesi” başlıklı 290 sayfalık üçüncü bölümünde prodüksiyon şirketlerinin ürettiği haber programlarına, şirketlerin kuruluş amaçlarına, faaliyetlerine, şirketlerde yapılan aramalarda el konulan kitap, arşiv kayıtları ve dijital materyallerin içeriklerine ve mali kayıtlara yer verildi.
Pel Yapım Prodüksiyon, Ari Yapım Prodüksiyon ve Piya Yapım Prodüksiyon şirketlerinin Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kayıtlarına ve Ticaret Sicili Gazetesindeki bilgilerine yer veren iddianame savcısı, yapılan araştırmada şirketlerin yasal olduklarının, adres beyan ettiklerinin ve şirket çalışanlarının SGK ödemelerinin dönem dönem Ari, Pel ve Piya isimli şirketler üzerinden yapıldığının tespit edildiğini belirtti.
Yapım şirketlerinde bekçi ve temizlik olarak çalışan kişilerin tanık olarak polise verdiği ifadeler, “Ajansların Örgütsel Faaliyetlerine İlişkin Bilgi Alma Beyanları” alt başlığıyla bu bölümde verildi. Söz konusu ifadelerde yapım şirketlerinin stüdyolarında program çekimleri yapıldığı bilgisinin yanı sıra şirket çalışanları ve haber programlarına katılan konuklar hakkındaki bilgilere de yer verildi. Bir tanık, Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekillerinin de zaman zaman ajanslara gelip gittiklerini ifade etti.
“Ajanslara yurt dışından gelen talimatlar” alt başlıklı bölümde ise gazeteciler ve çalıştıkları kurumlara yönelik suçlamalarda sıklıkla referans olarak gösterilen ve baskın yapılan Ari Yapım’daki bilgisayarlar aracılığıyla Sterk TV ve Medya Haber TV’nin yurt dışında bulunan sunucularından indirilen bilgiler verildi. Savcı, yurt dışında bulunan kurumların sunucularına girilerek Türkiye’deki bir yargılama için delil toplanmasını ise şu ifadelerle açıkladı: “Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2022/3879 sayılı soruşturmasına istinaden Diyarbakır 5. Sulh Ceza Hakimliği’nin 2022/3415 D.İş kararı ile ARI Yapım Prodüksiyon isimli iş yerinde yapılan aramada Siber Suçlarla Şube Müdürlüğü görevlilerince CMK Madde 134 kapsamında uzak masaüstü serverlarına giriş yapılarak yurt dışında bulunan suça konu STERK TV ve MEDYA HABER TV serverlarından dijital veriler indirilerek, üzerinde yapılan incelemede…”
Savcı, hukuken tartışmalı olarak elde edilen bu verileri, “Talimata İstinaden Ajansların İçerik Ürettiklerine İlişkin Tespitler” olarak sundu. Yurt dışındaki sunuculardan elde edilen, editoryal- yayın kurulu notları, kanal üzerinde yayınlanan ve yayınlanması planlanan programlar, haber ve program önerileri, Türkiye ve Ortadoğu’daki siyasi ve sosyal gelişmelere dair değerlendirmeleri içeren 2019-2022 arasında oluşturulan dijital veriler, bu alt bölümde gazetecilerin çalıştıkları yapım ajanslarına aitmiş gibi sunuldu. Savcı, gazetecilere ve çalıştıkları kurumlara ait olmayan bu veriler üzerinden gazetecilerin Medya Haber TV ve Sterk TV ile bağ kurdukları, bu kanalların yöneticilerinden talimat aldıkları ve bu talimatlar doğrultusunda ortak hareket ettikleri çıkarımında bulundu.
Yurt dışındaki sunuculardan elde edilen raporlarda yer alan haber ve program önerileri ile Medya Haber TV ile Sterk TV’de 2022 yılında yayınlanan “Amed’ten Bakış”, “Kadın Bakışı”, “ Medya Kültür”, “Sokağın Sesi” ve “Nerin” isimleriyle yayınlanan 23 programdaki konuşma ve konuların benzerlik taşıdığını savunan iddianame savcısı, bu programların örgütsel talimat ve çağrılara istinaden hazırlanarak yayına geçirildiğini iddia etti. Savcı, Ari Yapım şirketinde yapılan arama sırasında Sterk TV ve Medya Haber TV sunucularına giriş yapıldıktan sonra gerçekleştirilen imaj alma işlemi esnasında kanallar ile prodüksiyon şirketlerinin FTP (File TransferProtocol) sunucusu üzerinden karşılıklı olarak dosya aktardıklarının tespit edildiğini de iddia etti.
Suç delili olarak gösterilen haber, tartışma, kültür, siyaset programlarının görüntülerinin açık kaynak araştırmaları ile Medya Haber TV ve Sterk TV’nin Youtube kanalı ve televizyonların web sitesinden alındığı belirtilerek bu programların ekran görüntüleri, gazetecilerin programın girişinde ve akışında yaptığı konuşmaların dökümleri suç delili olarak iddianamede yer aldı. İddianamede gazetecilerin yapımcılığını ve sunuculuğunu yaptığı iddia edilen program görüntülerinin yapım şirketlerinin ofislerinde yapılan aramalarda bulunup bulunmadığına dair herhangi bir bilgiye ise yer verilmedi.
Gazetecilerin soruşturma konusu TV kanallarıyla Skype üzerinden yaptığı görüşmelerin ekran görüntüleri de “ortak hareket edildiği” iddiasına dayanak olarak gösterildi.
İddianame savcısı, yapım şirketlerinde yapılan aramalarda el konulan, kitap, gazete, dergi, şirket kayıtları, görüntüler, fotoğraflar ve arşiv kayıtlarını “Aramalarda Ele Geçirilen Örgütsel Kayıtlar” olarak sundu. Yapım şirketlerinde çalışanların isimleri ve aldıkları maaşları gösteren belge, SGK kayıtları ile program başlıkları, programların teknik sorunları, çekimi ya da yayını durdurulan programların listesinin bulunduğu notlar ve kullanılacak KJ ve logoların kullanımına dair notlar, uyarılar, programlarda sorulan sorular da “örgütsel tespitlere” dayanak gösterildi.
Yapım şirketlerinde bulunan hakkında toplatma veya yasaklama kararı bulunmayan Yeni Yaşam ve Xwebun gazetelerinin çeşitli sayıları da “örgütsel kayıt” olarak sunuldu.
Ele geçirilen dijital materyalleri de değerlendiren iddianame savcısı, Pel Yapım ve Arı Yapım şirketlerinin vergi levhasında tanımlanan faaliyet alanları olan “sinema, film video televizyon programları çekim sonrası faaliyetleri (ses-görüntü redaksiyonu), asli kopyaların aktarımı, renk düzeltme, sayısal iyileştirme, görsel efekt, animasyon, alt yazı, başlıklandırma, grafik” gibi faaliyetleri “örgüt güdümünde” yürüttüklerini öne sürdü. Savcı, Pel Yapım Şirketi’nin genel olarak KCK Sözleşmesi kapsamında ve örgütün üst yönetimi tarafından verilen talimatlara uyan “legal alanda faaliyet gösteren ancak illegal faaliyetleri desteklemek, propaganda-ajitasyon çalışmalarını yapmak için kurulmuş” bir yapım şirketi olduğu yorumunu yaptı.
Savcı, Ari Yapım’da yapılan aramalarda bulunduğunu iddia ettiği çeşitli basın açıklamaları, yürüyüşler ve toplantılar ile birlikte örgüt üyelerinin fotoğrafları hakkında “Bu fotoğrafları kendi veri depolama aygıtlarında bulundurmasının amacı terör örgütüyle ilgili arşiv oluşturarak bunları yeri ve zamanı geldiğinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine propaganda tarzı haberlerde kullanıp halkı kin, nefret ve düşmanlığa teşvik ederek devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü tehlikeye düşürdüğü” değerlendirmesini yaptı.
Savcı, Ari Yapım’da gerçekleştirilen aramada bulunduğu belirtilen “Dersim’de ‘Kadın ve Ekoloji’ paneli- Ekoloji sınıfsal ve siyasi bir mesele.mp4” isimli video dosyasını ise “Videoların tamamında ekolojik tahribatla ilgili videoların yer aldığı, bu videoların Ari Yapım Prodüksiyon şirketi tarafından Mezopotamya Ajansı, Roj News, Jinha gibi basın-yayın kuruluşlarından derlenip kendi yayınlarında kullandıkları; KCK Sözleşmesi ve hükümlü terörist Abdullah Öcalan’ın ekolojik paradigmasına uygun hareket ederek basın yayın yoluyla ajitasyon propagandası yaptıkları… ” şeklinde değerlendirdi.
El konulan tüm görseller hakkında genel bir değerlendirme yapan savcı, Ari Yapım ve Pel Yapım şirketlerinin sadece Medya Haber TV ve Sterk TV için “örgütsel doküman, video, resim” hazırladıklarını belirterek bu şirketlerin “…bununla yetinmeyip kendi bünyesinde bulunan haber muhabirlerini görevlendirerek Diyarbakır ve diğer Doğu ve Güneydoğu illerinde meydana gelen olay ve faaliyetleri haberleştirerek prodüksiyonun merkezinde bulunan yazılımcılar ve diğer görevliler tarafından içeriksel olarak hazırlanıp bunları yurt dışında yayın yapan basın yayın şirketlerine gönderdikleri” iddiasını da öne sürdü.
Savcı, ele geçirilen hard disklerde bulunan grup fotoğraflarının da suç unsuru olmasa bile Pel Yapım ve Ari Yapım bürosunda çalışan kişiler olabilecekleri gerekçesiyle tutanak altına alınarak iddianameye dahil edildiğini belirtti. Savcı, bu fotoğrafların tutanak altına alınmasını ve iddianameye dahil edilmesini ise “Söz konusu resimlerin üzerinde yapılan incelemelerde şahısların yanında tripod, fotoğraf makinesi veya kamera gibi cihazların olduğu, bu cihazlarla illegal veya legal görünümlü örgütsel organizasyonlara katılıp çekim yaptıkları, yaptıkları çekimleri işleyip örgüt güdümünde yayın yapan basın-yayın şirketleriyle paylaştıkları veya etkinlikleri, canlı yayın araçlarıyla, yurt dışında bulunan Sterk TV veya Medya Haber gibi basın yayın şirketlerinin TV kanallarında naklen olarak yayınlanmasını sağladıkları” şüphesiyle gerekçelendirdi.
İddianamenin üçüncü bölümünün son alt başlığında “Ajanslara yurt içi ve yurt dışından sağlanan fon tespitleri” ifadeleri kullanılsa da bu bölümde yalnızca Pel Yapım şirketinde yapılan aramada bulunan faturalara “örgütsel kayıt” olarak yer verildi. Brüksel merkezli Hivron NV Limited Şirketi’ne kesilmiş çok sayıda irsaliye ve faturanın tespit edildiğini belirten savcı, el konulan irsaliye ve faturalarda yer alan 93 programın isimlerinin ilgili açık kaynaklarda araştırıldığını ve bu programların Medya Haber TV’de yayınlandığının değerlendirildiğini belirtti.
4. Bölüm
İddianamenin “Şüphelilere İsnat Edilen Deliller” başlıklı dördüncü bölümünde gazetecilere yöneltilen suçlamalara gösterilen delillere 18 alt başlık ile toplam 338 sayfada yer verildi. Bu bölümde sunulan deliller ise her bir gazeteci için “Şüphelinin Şirketteki Resmi Kayıt Statüsü”, “Yapım Şirketlerinde Yapılan Aramada Ele Geçirilen Şüpheliye Ait Deliller”, “Şüpheliye Örgüt Merkezinden Gönderilen Talimatlar ve Şüphelinin Talimatlara İstinaden Yapmış Olduğu Faaliyetler”, “Şüphelinin İştirakiyle Hazırlanıp Yayınlanan Örgütsel İçerikler”, “Şüphelinin Katıldığı Tespit Edilen Basın Açıklamaları ile Örgütsel Eylem ve Etkinlikler”, “Şüphelinin Verdiği Demeç ve Röportajlar”, “Şüphelinin Tape Kayıtları”, “Şüphelinin İkamet Araması”, “İkamet Aramasında Ele Geçirilen Dökümanların İncelenmesi”, “Şüphelinin Açık Kaynak Araştırması”, “Şüphelinin Adının Geçtiği Tanık Beyanları”, “Gizli Tanık Beyanları”, “Şüphelinin HTS Analizi”, “Şüphelinin Yurt Dışı Giriş/Çıkış Kayıtları”, “Şüphelinin Arşiv Kayıtları” ve “Şüphelinin Savcılık İfadesi” başlıklı bölümler altında gruplandırıldı.
Yüzlerce sayfadan oluşan bu bölümde gazeteciler lehine sunulan tek delil ise savcılık sorgusunda verdikleri ifadeler oldu. Gazetecilerin emniyet ifadeleri sırasında susma hakkını kullandıkları bilgisi de iddianamede yer aldı.
İşe giriş çıkış ve adli sicil kayıtları
Gazeteciler, İbrahim Koyuncu, Lezgin Akdeniz, Mazlum Güler, Mehmet Şahin, Ramazan Geciken, Serdar Altan, Suat Doğuhan, Zeynel Abidin Bulut, Abdurrahman Öncü, Kadir Bayram, Esmer Tunç, Mehmet Yalçın ve Remziye Temel’e ayrılan bölümlerde gazetecilerin işe giriş kayıtları, “Ajanstaki Resmi Statüsü” olarak aleyhte delil olarak sunuldu.
Savcı, gazeteciler Aziz Oruç, Elif Üngür, Mehmet Ali Ertaş, Neşe Toprak ve Ömer Çelik’in yapım şirketlerinin herhangi birinde sigorta kaydının tespit edilemediğini belirtti.
Gazeteciler hakkında daha önce açılan davalar, soruşturmalar ve diğer adli işlemlerin kayıtlarına dair bilgiler iddianamede suç delili olarak yer aldı.
İddianamede gazeteciler Ömer Çelik, Kadir Bayram, Mehmet Ali Ertaş ve Mehmet Şahin hakkında daha önce “terör örgütü üyeliği” şüphesiyle yürütülen soruşturmalar kapsamında verilen kovuşturmaya yer yok kararlarının kaldırılarak dava dosyasıyla birleştirildiği belirtildi. Savcı, kovuşturmaya yer yok (Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların) kararlarının mevcut dosyadaki deliller gerekçesiyle kaldırıldığını not düştü.
İddianamede gazeteci Abdurrahman Öncü’nün 4 Kasım 2016 tarihinde Diyarbakır’da gerçekleştirilen bombalı saldırı sonrasında “maddi kayba uğrayan” kişi olarak şikayetçi olduğu kaydına da yer verildi.
Yurt dışındaki sunuculardan indirilen veriler
Sterk TV ve Medya Haber TV’ye ait yurt dışı sunucularından elde edilen, savcının bir önceki bölümde “Ajanslara yurt dışından gelen talimatlar” olarak verdiği ve yapım şirketlerindeki aramalar sırasında ele geçirilmiş gibi iddianamede yer verdiği veriler, her gazeteci aleyhine delil olarak sunuldu.
Söz konusunu verilerin elde edildiği ve Sterk TV ve Medya Haber TV kanallarında çalışan kişiler tarafından hazırlandığı anlaşılan dökümanlar; televizyon programları hakkındaki bilgiler, aylık, haftalık yayın raporları, televizyon çalışanlarına yönelik talimat ve uyarılar, Türkiye ve Ortadoğu başta olmak üzere hakkında haber yapılacak siyasi gündemlere ve Kürt Sorunu’na ilişkin notlar ile yayın politikasıyla ilgili tespit, değerlendirme ve önerilerden oluşuyor. Söz konusu dökümanların “örgüt talimatları” içerdiğini iddia eden savcı, bu dökümanların yurt dışında faaliyet gösteren televizyon kanallarının yöneticileri tarafından hazırlandığına ise iddianamede yalnızca satır aralarında yer veriyor.
“Medya Haber TV ve Sterk TV isimli kanallarda teknik- montaj- sunucu- yapım- kameraman- yönetmen vb.her ne görevde olursa olsun bu kanallarda çalışan şahıslarında PKK/KCK terör örgütünün kırsal alanda faaliyet yürüten silahlı örgüt mensupları gibi aynı amaca ve ideolojiye hizmet ettiklerini ve doğrudan kendilerini PKK/KCK terör örgütünün bir üyesi olarak gördükleri” değerlendirmesini yapan savcı, Sterk TV ve Medya Haber TV yöneticileri tarafından kanal çalışanlarına yönelik kurum içi yazıların “örgüt talimatı” olarak kabul edilmesi gerektiğini savunuyor.
Delil olarak sunulan verilerde yalnızca 10 gazetecinin doğrudan ismi geçmesine rağmen savcı, bu verileri yapım şirketlerinde büro memuru, beden işçisi, muhasebeci, kameraman ve genel yayın yönetmeni olarak sigorta kaydı olan kişiler aleyhine de delil olarak sundu.
Savcı, kameramanlar Esmer Tunç, İbrahim Koyuncu, Kadir Bayram, Lezgin Akdeniz, Mazlum Güler, Mehmet Yalçın ve Ramazan Geciken’in “kameraman olarak faaliyet yürütmesi nedeniyle yapım ajanslarında üretilen tüm içeriklere iştiraki olduğu”nu iddia etti. Savcı, Remziye Temel hakkında da benzer bir çıkarımda bulunarak Temel’in “büro memuru/muhasebeci olarak faaliyet yürütmesi nedeniyle yapım ajanslarında üretilen tüm içeriklere iştiraki olduğu”nu öne sürdü.
Suçlama konusu yapılan programların içerikleri
Gazetecilere yöneltilen suçlamaya dolaylı ya da doğrudan yapımlarında yer aldıkları veya savcının “iştirakleri” olduğunu değerlendirdiği bazı programların içerikleri de delil olarak gösterildi. İddianamede suçlama konusu yapılan program içeriklerinin yapım şirketlerinde yapılan aramalarda ele geçirilip geçirilmediğine herhangi bir bilgiye yer verilmezken söz konusu programların “açık kaynak araştırması” yapılarak Sterk TV ve Medya Haber TV’nin sitelerinden ve YouTube kanallarından indirildiği belirtildi.
Bu kayıtlar üzerinden yapılan incelemeler sonucunda Mehmet Ali Ertaş ve Zeynel Abidin Bulut’un “Çavderi”, Mehmet Şahin’in “Sterka Sıbe”, Neşe Toprak’ın “Sanata Bakış” ve “Medya-Kültür”, Ömer Çelik’in “Amed’ten Bakış” ve Serdar Altan’nın ise “Nerin” isimli programlarda sunuculuk yaptıklarının tespit edildiği belirtildi. 2020 ile 2022 yılları arasında farklı tarihlerde yayınlanan bu programların ekran görüntüsü, sunucuların program akışında yaptığı konuşmalar ve değerlendirmelerin içerikleri detaylı olarak iddianamede yer aldı.
Gazetecilerin sunucusu olmakla suçlandığı programlarda Kürt Sorunu ve onunla bağlantılı meseleler, cezaevlerindeki insan hakları ihlalleri, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın tutulduğu İmralı Cezaevi’ndeki ziyaretçi yasağı ve askeri operasyonlar gibi konuların yurt dışındaki sunuculardan indirilen dijital dokümanlardaki konularla benzer olduğu belirtilerek bu programların “örgütsel talimatlara istinaden” yapıldığı iddia edildi.
İddianamede gazeteci Aziz Oruç’un Sokak röportajları yaptığı ve Medya Haber TV’de yayınlandığı ileri sürülen “Sokağın Sesi” isimli programda geçen konuşmalar ve vatandaşlara sorulan soruların dökümlerine genişçe yer verildi.
İddianamede şüpheliler arasında olmamasına rağmen savcı, gazeteci Oruç’un yaptığı bir röportajda beyan veren E. B. isimli kişiyle ilgili Emniyet Bilgi Sistemleri üzerinden araştırma yapıldığını belirtti ve “şahsın şubemiz arşiv kayıtlarında iki adet kaydının bulunduğu” bilgisine de yer verdi.
Gazeteci Ömer Çelik’in sunuculuğunu yaptığı ve Medya Haber Tv’de yayınlandığı ileri sürülen “Amed’den Bakış” isimli siyasi programda konuşmalarla PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecriti sürekli gündemde tutarak bu konuyu işlediği ve konuklar davet ettiği belirtildi. İddianamede Çelik’in programlarda” Kürt halkının devletine olan bağlılığını ve güvenini sarsıcı şekilde konuşmalar gerçekleştirdiği” iddia edildi. Bir PKK üyesiyle fotoğrafı çıktıktan sonra dokunulmazlığı kaldırılarak milletvekilliği düşürülen HDP eski milletvekili Semra Güzel ile ilgili söylediği “linç kampanyası” kelimesinin suçlama konusu yapıldığı iddianamede Çelik’in “HDP Diyarbakır Milletvekili Semra GÜZEL isimli şahsı masumlaştırmaya ve yapmış olduğu eylemi normalleştirmeye çalıştığı” iddia edildi. Elif Üngür’ün sunduğu “Kültür Sanat” isimli programda işlenen kültürel ve sanatsal konular suç delili gösterildi.
Tape ve HTS kayıtları
Açık kaynak araştırmaları ve yurt dışı merkezli sunuculardan indirilen belgelerde isimleri yer almayan gazetecilere yöneltilen suçlamalara 2022 yılının farklı aylarında Diyarbakır sulh ceza hakimliklerinin verdiği kararlarla dinlenen ve kayda alınan telefon konuşmaları delil olarak gösterildi. Gazetecilerin yapımlarında yer aldığı programlar hakkındaki teknik konuşmalara ve programların içeriklerine dair konuşmalara “Şüphelinin iştirakiyle hazırlanıp yayınlanan örgütsel içerikler” başlığı altında yer verildi. İddianame savcısı, gazetecilerin haber kaynaklarıyla ve meslektaşlarıyla yaptığı telefon konuşmalarını “örgütsel talimat” olarak sundu.
Gazetecilerin birbirleriyle yaptığı telefon görüşmelerinin sayısı ve bu görüşmelerin hangi tarihlerde yapıldığına dair bilgilerin yer aldığı HTS Raporları (Historical Traffic Search) ise “gazetecilerin birbirleriyle irtibatlı olduğu” argümanına delil olarak gösterildi. Savcı, gazetecilerin telefonda görüştüğü ve tespit edilen kişilerin adli sicil kayıtlarını da suç unsuru olarak sundu.
Kameraman Lezgin Akdeniz’in kayıp yakınları hakkındaki yapacağı programa dair konuk olacak kişilerle yaptığı görüşmeyi de suç delili olarak sunan iddianame savcısı, iddianamede yer verdiği birçok konuşma hakkında farklı çıkarımlarda bulundu.
Mehmet Yalçın’ın 26 Ocak 2022 tarihli telefon görüşmesinde geçen “Mehmet sen naptın? Bugün reklam çekmemiz lazım” cümlesi için “Şüphelinin örgütsel içerikli yayınlar gerçekleştiren STERK TV isimli haber Ajansına destek veren Ari Yapım isimli iş yerinde SGK kaydının bulunması göz önünde bulundurulduğunda adli teknik takibe karşı önlem almak suretiyle hangi konuda reklam çekileceğini açık olarak belirtmedikleri tape kayıtlarında anlaşıldığı” yorumu yapıldı.
Abdurahman Öncü’nün 27 Ocak 2022 tarihli telefon görüşmesinde geçen “Tamam editörya iz bırakanlara at” ve 13 Mayıs 2022 tarihli telefon görüşmesinde geçen “Hani görüş yazısını hazırladın mı?” cümlelerinin ise Öncü’nün “PKK/KCK terör örgütünün amaç ve ideolojileri doğrultusunda hareket ettiği” ve “terör örgütü güdümünde yayın yapan Medya Haber sitesi” için haber yaptığını gösterdiği çıkarımında bulunuldu.
Kadir Bayram’ın 26 Ocak 2022 tarihli ve kimliği bilinmeyen bir kadından kapıyı açmasını rica ettiği telefon görüşmesini suç delili olarak sunan iddianame savcısı, herhangi bir çıkarımda bulunmadan STERK TV’de Abdullah Öcalan’ın doğum günü vesilesiyle yapıldığını belirttiği bir ekran görüntüsünü tape kaydının ardına ekledi. Savcı, 283 sayfa sonra bu delili, “Bahse konu tape saatinin 08:23:29 sıralarında olması göz önünde bulundurulduğunda şüphelinin Piya Yapım isimli iş yerinde olduğu ve o saatte ‘Sterka sibe (Sabah Yıldızı)’ isimli programda canlı yayın gerçekleştirdiği” şeklinde değerlendirdi.
Savcı, Elif Üngür’ün 6 Mayıs 2022 tarihli telefon görüşmesinde söylediği “Bir yere gidiyorum… Oturunca anlatırım” sözleri için iddianamede Üngür’ün “üstü kapalı” olarak yaptığı bu konuşmayla “örgüt faaliyetleri kapsamında terör örgütünün kırsal alan yapılanmasına katılabileceği” çıkarımında bulunuldu.
Esmer Tunç’un, gazeteci meslektaşı Roza Metina ile yaptığı telefon görüşmesinin suç delili olarak yer aldığı iddianamede, Tunç’un görüştüğü Roza Metina hakkında açılan davalar ve Metina’nın Kürt Yazarlar Derneği, Dicle Fırat Gazeteciler Derneği, Kürt Edebiyatçılar Derneği ve Mezopotamya Yazarlar Derneği isimli derneklere üye olması suç delili olarak gösterildi.
İbrahim Koyuncu ile görüşen ve kimliği tespit edilemeyen bir kişinin Koyuncu’ya “Sana Whatsapptan bir şey yazdım ama gelmedi bakabilir misin?” demesi “GSM de konuşmadıkları örgütsel içerikli olduğu değerlendirilen konu hakkında internet üzerinden veri paylaşımı yaptıkları ve söz konusu örgütsel konuşmalarını da yine internet üzerinden yaptıkları yukarıda belirtilen tape kayıtlarında aleni bir şekilde değerlendirildiği” çıkarımında bulunuldu.
Dicle Fırat Gazeteciler Derneği Eş Başkanı Serdar Altan’ın, 2022 Diyarbakır Newroz’u ile ilgili olarak konuk olduğu bir radyo programında söylediği sözler de telefon dinlemesine takıldı. Altan’ın konuşmasında geçen “Kürdistan’ın dört bir yanından..” sözleriyle “PKK Lideri Öcalan’ın PKK’nin yeniden inşası kapsamında ortaya koyduğu dört parçadan oluşan Kürdistan’ı kurmayı hedeflediği” iddia edildi.
Remziye Temel’in meslektaşıyla yaptığı görüşmede geçen ve Şenyaşar Ailesi’nin başlattığı Adalet Nöbeti’nin 400. günü vesilesiyle yapılmak istenen özel programı kastederek “Televizyon, özel program istedi” cümlesinde geçen televizyonun Medya Haber olduğu öne sürüldü.
Yurt dışı giriş-çıkış kayıtları
Gazetecilerin yurtdışı giriş ve çıkış kayıtlarına dair bilgiler iddianamede suç unsuru olarak yer alsa da gazetecilerin ülkeye giriş ve çıkışlarına dair herhangi bir değerlendirme yapılmadı.
Sosyal medya
İddianamede her bir gazeteci hakkında savcılık talimatı ile “açık kaynak araştırması” yürütüldüğü belirtilerek bu araştırmalara her bir gazeteciye ayrılan bölümde ayrı ayrı yer verildi. Söz konusu araştırmalar sonucunda 15 gazeteci için “suç unsuruna rastlanılmadığı” belirtilirken gazeteciler Mehmet Şahin, Serdar Altan ve Zeynel Abidin Bulut’a ait olduğu iddia edilen sosyal medya hesaplarında tespit edilen paylaşımlar “suç unsuru” olarak sunuldu.
Mehmet Şahin’e ait olduğu iddia edilen hesaptan yapılan bir retweet ve paylaşımı; Serdar Altan’a ait olduğu iddia edilen Facebook hesabından yapılan bir paylaşımı ve Altan’a ait olduğu iddia edilen Twitter hesabından yapılan yedi paylaşımı ve Zeynel Abidin Bulut’a ait olduğu iddia edilen Twitter hesabından yapılan altı retweeti suç unsuru olarak sunan iddianame savcısı, söz konusu paylaşımların “leşger kıyafetli silahlı örgüt üyelerinin, örgütün kamp alanlarının ve örgütü simgeleyen paçavranın” görsellerini içerdiğini vurgulayarak bu paylaşımların da “örgüt üyeliği suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiği”ni savundu.
Gazetecilerin katıldıkları basın açıklamaları ve yürüyüşler
İddianamede, gazetecilerin geçmiş tarihlerde katıldıkları basın açıklaması, barışçıl gösteri ve yürüyüşler “örgütsel eylem ve etkinlikler” olarak sunuldu.
Dicle Fırat Gazeteciler Derneği Eş Başkanı Serdar Altan’ın, Özgür Gündem Gazetesi yazarı Musa Anter’in katledilişinin yıldönümü olan 20 Eylül vesilesiyle derneğin 2020 yılında Diyarbakır’da düzenlediği anma etkinliği ve basın açıklamasına katılması ve burada konuşma yapması, gazeteci Lezgin Akdeniz’in Musa Anter’in vurulduğu yerde 20 Eylül 2019 tarihinde yapılan anma etkinliği ve basın açıklamasına katılması ve öldürülen Kürt basını çalışanlarının fotoğrafını taşıması suç delili olarak gösterildi.
Yazar Mehmet Şahin’in Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’nun (KESK) 2018 yılında düzenlediği “Yoksulluk ve Güvencesizlik” mitingine katılması ve valilik izniyle düzenlenen mitingte birçok kişinin işten çıkarılmasına dayanak olarak gösterilen kanun hükmünde kararnameleri kastederek “Direneceğiz ve sessiz kalmayacağız” dediği Kürtçe konuşma yapması suç delili olarak sunuldu. İddianame savcısı, söz konusu mitingte “KHK’lar Gidecek Biz Döneceğiz”, “Krizin Bedelini Emekçiler Değil Kriz Yaratanlar Ödesin”, (4/C-4/B-4/A+Sözleşmeli) Kabul Etmiyoruz”, “Mülakat Değil Liyakat”, “Yaşasın Emek ve Demokrasi Mücadelesi”, Aile Değil Kadının, Kadın Bakanlığı istiyoruz”, “Anadilimiz Özgürlüğümüzdür” yazılı pankartların da açıldığını not düştü.
İddianame savcısı, her bir gazeteci yönünden delillerin değerlendirildiği bölümde söz konusu basın açıklaması ve etkinliklerin gazetecilerin “terör örgütü ile organik bağa sahip olduğu, örgütün hiyerarşisine dahil olduğu, örgütün amacı doğrultusunda bilerek ve isteyerek hareket ettiği”ni gösterdiğini iddia etti.
Röportajlar ve demeçler
Serdar Altan ve Mehmet Şahin’in farklı konularda verdiği röportaj ve demeçler de iddianamede suç unsuru olarak sunuldu.
Serdar Altan’ın Dicle Fırat Gazeteciler Derneği eş başkanı olarak gazetecilerin yaşadığı sorunlar ve maruz kaldıkları baskılar hakkında verdiği Mezopotamya Ajansı ve ANF’de yayınlanan haberlerde yer alan değerlendirmeleri “örgüt üyeliği” suçlamasına delil olarak sunuldu.
Mehmet Şahin’in Mezopotomya Ajansı’nda verdiği bir röportajı suç delili olarak sunan savcı, alt başlıkta “verdiği demeç ve röportajlar” ifadesini kullanmasına rağmen Şahin’in imzacı olduğunu iddia ettiği bir metne de bu bölümde yer verdi.
“Verdiği demeç ve röportajlar” başlığına uymasa da gazeteciler Aziz Oruç, Lezgin Akdeniz ve Ömer Çelik’in imzalı haberleri de bu alt başlıkta suç unsuru olarak sunuldu. İddianame savcısı, Aziz Oruç’un Mezopotamya Ajansı’nda yayınlanan beş söyleşi haberini; Lezgin Akdeniz’in aralarında Halkların Demokratik Partisi Hüseyin Kaçmaz ile gerçekleştirdiği söyleşiyi de içeren dört haberini ve Ömer Çelik’in aralarında zırhlı araç ölümleri ile ilgili haberinin de bulunduğu üç haberini gazeteciler aleyhine bu alt başlıkta delil olarak sundu.
Ev ve İşyeri Aramasında El Konulanlara Dair Değerlendirmeler
Gazetecilerin evlerinde ve iş yerlerine yönelik baskınlardan sonra bu adreslerde yapılan aramalarda bulunduğu iddia edilen ve el konulan haber, fotoğraf, görüntü ve gazete arşivleri, kitap ve dergiler, telefonlarında çıkan fotoğraf ve müziklere gazeteciler aleyhine delil olarak iddianamede yer verildi.
Ari Yapım Şirketinde yapılan aramada bulunan ve şirketin Mazlum Güler’e devredildiğini gösteren belgeyi de “suç delili” olarak sunan iddianame savcısı, Aziz Oruç, Ömer Çelik ve Mehmet Ali Ertaş’ın ev ve iş yerlerinde yapılan aramalarda el konulan belge, materyal ve arşivler için dikkat çekici değerlendirmeler yaptı.
Gazeteci Aziz Oruç’un ev aramasında el konulan cep telefonunda iddianamede ismi verilmeyen bir gizli sohbet uygulaması bulunduğunu belirten iddianame savcısı, “terör örgütü adına gizli konuşmaları güvenli olması sebebiyle bu uygulama üzerinden gerçekleştirdikleri” iddiasında bulundu. Oruç’un dosyanın şüphelilerinden olan Kadir Bayram ile WhatsApp uygulaması üzerinden yapmış olduğu görüşmesi de suç delili olarak iddianamede yer aldı.
Gazeteci Ömer Çelik’in evinde yapılan aramada el konulan haber ve görüntü arşivleri mükerrer bir şekilde aleyhte delil olarak sunuldu. İddianamede “örgütsel delil” olarak sunulan, gazeteci Çelik’in Kobane ve Diyarbakır’ın Sur ilçesinde haber takibi sırasında kaydettiği görüntü ve çektiği fotoğraflar, daha sonra RedHack Davası’na dönüşen soruşturma kapsamında incelenmiş ve gazeteciye iade edilmişti.
Ömer Çelik’in evinde yapılan aramada el konulan flash bellekte yer alan ve Çelik’in ihtiyaç sahibi bir aile ilgili yaptığı haber sonrasında bu aileye yardım etmek için kendisine ulaşan kişi ile yaptığı konuşma da suç delili olarak iddianamede yer aldı. Söz konusu konuşmaya değinen iddianame savcısı, Çelik’in KHK ile kapatılan Sarmaşık Yoksullukla Mücadele ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği’nin devamı niteliğinde bir dernek kurmaya çalıştığını iddia etti.
Mehmet Ali Ertaş’ın Sorumlu Yazı İşleri Müdürü olduğu Xwebûn gazetesinde yapılan aramada el konulan kitap, gazete ve fotoğraflar da suç delili olarak iddianamede yer aldı. Gazete bürosunda bulunan Xwebûn gazetesi sayılarıyla ilgili herhangi bir toplatma ve yasaklama kararı olmadığını belirten iddianame savcısı, gazetenin “PKK/KCK terör örgütü güdümünde haber yaptığı”nı iddia etti. Savcı, suçlama konusu yapılan üç gazete sayısından hareketle “gazetede haberlerin içerik itibariyle örgüt ideolojisi doğrultusunda terör örgütüne özendirici ve benimsetici tarzda haberlerin yapıldığı, şahsın gazeteci ve basın kimliği de göz önünde bulundurulduğunda PKK/KCK terör örgütünün faaliyetlerini daha geniş kitlelere ulaştırabilmeyi hedefleyerek PKK/KCK terör örgütünü ve ideolojisini sahiplenerek benimsediği” değerlendirmesini yaptı.
Xwebûn ofisinde bulunan Azadiya Welat, Welat, Demokrasi, Ülkede Gündem, Özgür Bakış, Özgür Gündem, Yeni Gündem, Yeniden Özgür Gündem, Rojev, Hawar Rojev, Welate Me, Yedinci Gündem, Xwebun, Özgür Ülke, Yeni Ülke, Gündem, Politika’nın geçmiş sayılarını içeren 186 kitap arşivini sunan iddianame savcısı, bu gazetelerin örgütsel faaliyetlerden dolayı kapatıldığını vurguladı. İddianame savcısı, Ertaş’ın bu gazeteleri “arşivleyerek bu doğrultuda PKK/KCK terör örgütünün ideolojisine sahip olduğu ve sahip olduğu bu bilgileri de çevresine ve geniş kitlelere aktararak terör örgütünü propaganda faaliyetleri kapsamında çalışmalar yürüttüğü”nün anlaşıldığını öne sürdü. İddianame savcısı, Xwebûn ofisinde panoda sergilenen Azadiya Welat Gazetesi’nin ilk sayfalarına da değinerek söz konusu gazetenin 2016 yılında Kanun Hükmünde Kararname ile kapatıldığını belirtti. İddianamede Azadiya Welat Gazetesi ve okurları hakkında “Kürt kökenli vatandaşlar üzerinden haber yaparak Kürt milliyetçiliğini ön plana çıkarılarak, örgüt ideolojisi doğrultusunda faaliyet göstermeleri, terör örgütü saflarında silahlı faaliyetlere sevk edilmesinin hedeflendiği” değerlendirmesi yapıldı.
İddianamede Şırnak’ın Cizre ilçesinde haber takibi yaptığı sırada öldürülen Azadiya Welat gazetesi eski Yazı İşleri Müdürü Rohat Aktaş’ın fotoğrafının Xwebûn ofisinde bulunması da suç unsuru olarak sunuldu. “Terörist” olarak tanımladığı Rohat Aktaş’ın Cizre’deki askeri operasyonlar sırasında “etkisiz hale getirildiği”ni ifade eden iddianame savcısı, Ertaş hakkında Rohat Aktaş’ın fotoğrafını çerçeveli bir şekilde stüdyoda bulundurarak “PKK/KCK Terör örgütünü ve bu terör örgütüne mensup şahısları benimseyip sahiplenerek müzahir şahıslardan olduğu” yorumunu yaptı.
Ertaş gözaltına alındığı sırada yapılan üst aramasında el konulan Mezopotamya Haber Ajansı, Dicle Haber Ajansı, Xwebun Gazetesi’ne ait basın tanıtım kartlarına da suç delili olarak yer veren iddianame savcısı, bu tanım kartlarının hakkında erişim engeli ve toplatma kararları verilen “PKK/KCK terör örgütüne müzahir yayın yapan basın ajanslarına ait kartlar olduğu”nu iddia etti.
Gazeteci İfadeleri
Gazetecilerin soruşturma aşamasında verdiği ifadelere iddianame bir paragraflık özet olarak yer verildi.
Pel, Pia, Ari yapım şirketlerinin yapım ajansı olduğunu belirten gazeteciler, bu şirketlerin sahiplerinin kim olduğunu bilmediklerini, parça başı program karşılığında çalıştıklarını ifade etti.
Sterk TV ve Medya TV’ye gönderilen yayınlar hakkında bilgi sahibi olmadıklarını belirten gazeteciler, söz konusu programların içeriklerini kendileri belirlediklerini, gazetecilik faaliyeti kapsamında yaptıkları bu programları ise herhangi örgütün talimatıyla yapmadıklarını ifade etti ve üzerlerine atılı suçlamaları reddetti.
Gizli ve Açık Tanık İfadeleri
İddianamede iki açık ve bir gizli tanığın ifadeleri gazeteciler aleyhine delil olarak yer alıyor.
Soruşturma kapsamındaki yapım ajanslarında çalıştığı belirtilen ve açık kimlikleri ile ifade veren kişilerin gazeteciler tutuklandıktan altı ay sonra, 22 ve 23 Aralık 2022 tarihlerinde Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nde “bilgi sahibi” olarak dinlendiği iddianamede belirtildi. Açık tanıkların ifadelerinde gazetecilerin yapım şirketlerinde çalıştıklarını söylemesi aleyhte delil olarak sunuldu. Bir açık tanık ise ifadesinde Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) bazı milletvekillerinin röportaj vermek için çalıştığı yapım şirketine gelip gittiğini gördüğünü vurguladı.
İddianamede iki açık ve bir gizli tanık ifadesi buluyor. Bu ifadeler, gazeteciler tutuklandıktan yaklaşık 6 ay sonra 21 ve 22 Aralık tarihlerinde Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele şubesinde bilgi sahibi olarak ifade veren açık tanıkların beyanları iddianamede yer aldı. Acık tanıkların ifadelerde gazetecilerin prodüksiyon şirketinde çalıştıklarını söylemesi iddianamede suç delili olarak gösterildi.
Gizli tanık CV23TY45UP78 ifadesinde, PEL Prodüksiyon şirketinin Avrupa’da yayın yapan Sterk TV, Medya Haber, ANF, Nuçe Ciwan gibi haber kanallarına içerik sağladığını iddia etti. Türkiye’de faaliyet yürüten PEL Yapım, ARİ Yapım ve PİA Yapım isimli şirketlerinin Türkiye’de çektiği programları Avrupa’ya göndererek bu programların Sterk TV ve Medya Haber’de yayınlandığını iddia eden gizli tanık, bu faaliyetleri yasal hale getirmek için de fatura kesildiğini öne sürdü. Gizlik tanık, Sterk TV ve Medya Haber’de yayınlanmak üzere gönderilen programlarda Ömer Çelik, Geşbun Ayşe Kara, Mehmet Ali Ertaş, Aziz Oruç, Ayşe Güney, Zeynel Abidin Bulut, Serdar Altan, Mehmet Şahin, Elif Üngür ve Neşe Toprak’ın yapım ve/veya sunumda yer aldığını ifade etti. Abdullah Öcalan hakkındaki haberlere yer verilen programlarda örgüte yönelik operasyonların da çarpıtılarak verildiğini iddia eden gizli tanık, bu şekilde “baskı unsuru oluşturulup örgütünün propagandası olarak sunulduğunu” öne sürdü.
Gazetecilerin “KCK basın yapılanmasında faaliyet yürüttüklerini” öne süren gizli tanık, gazetecilerin amacının “terör örgütünün tabanınca yapılan eylem ve faaliyetlerin normalmiş gibi gösterilmesi, insan hakları adı altında söylemler ile terör örgütünün propagandasının yapılması” olduğunu iddia etti.
Yapım şirketlerinin HDP’ye bağlı belediyelerden çekim, belgesel, tanıtım adı altında fatura keserek yüksek miktarlarda ödeme aldıkları savunan gizli tanık, belediyelerden alınan bu paraların “örgüte aktarıldığını” iddia etti.
İddianamede bu konuda herhangi bir bilgiye yer verilmese de CV23TV4Y45UP78 kod numaralı gizli tanığın 31 Aralık 2022 tarihinde Diyarbakır Adliyesi’ne gelerek soruşturmayı yürüten savcıya ifade verdiği ortaya çıkmıştı. Gizli tanığın ifadesi, HDP’ye yönelik kapatma davasında da kullanılmıştı.
Gizli tanık ifade vermeden iki gün önce yani 29 Aralık’ta, Anayasa Mahkemesi, Hazine yardımının “parti faaliyetleri dışında terör örgütünün amaçları doğrultusunda kullanıldığı” iddiasıyla HDP’nin hazine yardımına tedbir konulması talebinde bulunan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına “somut delillerini” sunması için beş gün süre vermişti. Gizli tanığın “Ben PKK/KCK terör örgütünün basın yapılanmasıyla ilgili HDP isimli siyasi parti içinde mali komitede faaliyet yürüten şahıslar hakkında bilgi vermek istiyorum” dediği 31 Aralık tarihli ifadesi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının partiye verilen HDP’nin hesaplarına bloke koyulması talebine de delil olarak sunulmuş ve AYM de bloke kararında bu ifadeyi esas almıştı.
5. Bölüm
İddianamenin “Delillerin Değerlendirilmesi” başlıklı beşinci bölümünde gazeteciler aleyhine sunulan deliller her bir gazeteci yönünden ayrı ayrı değerlendirildi.
Soruşturmanın PKK/KCK’ye “müzahir” olduğu ileri sürülen Sterk TV ve Medya Haber TV’de yayınlanmak üzere örgütün talimatları doğrultusunda Türkiye’den içerik üretildiği şüphesi üzerine başlatıldığını tekrarlayan iddianame savcısı, soruşturma sonucunda Türkiye’de program ve haber içerikleri üretildiğinin ve bu haber içeriklerinin yurt dışına gönderildiğinin tespit edildiğini iddia etti. Yapım şirketlerinde üretilen içeriklerin Hivron aracılığı ile satın alındığını, yüksek meblağlı faturalar kesildiğini belirten iddianame savcısı, yasal olarak halen faaliyetlerini sürdüren yapım şirketleri için “tamamen PKK terör örgütü tarafından kullanılmak üzere kurulmuş şirketler” ifadesini kullandı. İddianame savcısı, gazetecilerin Sterk TV ve Medya Haber TV ile herhangi bir ilgileri olmadığı yönündeki ifadelerinin ise “suçtan kurtulmaya yönelik” olduğunu ve bu yüzden itibar edilmemesi gerektiğini öne sürdü.
İddianame savcısı, yapım şirketlerinde çalışan fakat yurt dışındaki sunuculardan indirilen dökümanlarda isimleri bulunmayan gazeteciler için ise “şirkette kameraman olarak SGK kaydı bulunduğu, şirkette yapılan aramalarda diğer şüphelilerde izah edileceği üzere doğrudan şüpheliler ile ilgili talimatların yer aldığı ancak bu talimatların genelde programın içeriği, istenilen hususlar gibi maddelerden oluştuğu, oysa ki şüphelinin söz konusu yerde kameraman olarak faaliyet yürüttüğü, dolayısıyla içerik şeklindeki talimatların değil, montaj ve çekimle ilgili talimatların şüpheliye yönelik olduğu, bu kapsamda zaten şüphelinin söz konusu ajansta çekilen tüm içeriklere iştirakinin bulunduğu, çünkü moderatör, program içeriği, prodüksiyon yer alsa da kameraman olmadan bahse konu içeriklerin üretilmesinin ve yurt dışına gönderilerek yayınlanmasının mümkün olmadığı, bu hususta şüphelinin de söz konusu ajansta kameraman olarak çalıştığı için üretilen tüm içeriklere iştirak ederek sorumlu olduğu” değerlendirmesini yaptı.
Her bir gazeteci için deliller ayrı ayrı değerlendirilse de her gazeteci hakkında genel değerlendirme yapılarak gazetecilere “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçlaması yöneltildi: “şüphelinin örgüte müzahir iş yerinde içerik üretmek, üretilen içerikleri yurt dışı merkezlerine göndermek, yurt dışı merkezleri olan Sterk TV ve Medya Haber TV’de üretilen içeriklerin yayınlanmasını sağlamak, terör örgütünün talimatlarına uygun olarak iş adı altında faaliyet yürütmek, Sterk TV ve Medya Haber TV’den gönderilen talimatları uygulamak, farklı uygulamalar üzerinden yurt dışı merkezleriyle ayda bir toplantılar yapmak, dijital materyallerinde örgütsel resim, video ve kayıtlar bulundurmak, örgüte müzahir yayın organlarına demeç vermek şeklindeki eylemleriyle terör örgütü ile organik bağa sahip olduğu, örgütün hiyerarşisine dahil olduğu, örgütün amacı doğrultusunda bilerek ve isteyerek hareket ettiği, bu suretle üzerine atılı Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma suçunu işlediği.”
6. Bölüm
İddianamenin “Netice ve Talep” başlıklı bölümünde gazeteci ve basın çalışanlarının üzerlerine atılı suçu kasten işledikleri ileri sürülerek, iddianamenin mahkemece kabul edilmesi istendi.
Gazeteci ve basın çalışanlarının, suç, amaç ve saiki, suçu işleyiş biçimi ve zamanlaması ile kullandığı araçlar, kusurluluğunun ağırlığı, suç konusunun önem ve değer düzeyi göz önüne alınarak, gazetecilerin Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 3142/2 maddesinde düzenlenen “terör örgütüne üye olma” suçundan cezalandırılmaları istendi. Savcı, gazetecilere verilecek cezaların Terörle Mücadele Kanunu’nun 5/1 maddesi uyarınca yarı oranda arttırılmasını talep etti.
İddianame savcısı, verilecek hapis cezalarının infazı tamamlanıncaya kadar gazetecilerin Türk Ceza Kanunu’nun 53/1 maddesi uyarınca kamu görevinde istihdam edilme, seçme ve seçilme hakkı, çocuklarının velayet hakkı, dernek, sendika, şirket ve siyasi parti yöneticisi olmak haklarından mahrum bırakılmasını da istedi.
Gazetecilerin evlerinde ve iş yerlerinde yapılan aramalarda el konulan kitap, gazete, dergi, kamera, dijital materyallere delil olarak saklanmaları için el konulmasına karar verilmesini talep eden iddianame savcısı, el konulan malzemelerle ilgili yapılan dijital materyal masrafı olan toplam 92.090 TL’nin gazeteci ve basın çalışanlarından tahsil edilmesini istedi. Buna ek olarak dijital materyal masrafı olan 60.019,52 TL’nin Siyamed Basın Yayın Reklam LTD ŞTİ sahibi olarak gazeteci Mehmet Ali Ertaş’tan bizzat tahsil edilmesi istendi.
** Bu işin hakları, Atıf-Gayriticari (CC BY-NC) Lisans ile kısmen saklıdır. Bu iş, MLSA’ya atıf ile ve ticari olmayan amaçlar ile kullanılıp dağıtılabilir.