Erdal İmrek
O gün Evrensel gazetesi muhabiri Erdal İmrek de bizimleydi. Birkaç polis tarafından aramızdan çekilip duvar dibine götürülüp burada kafası duvara çarpılıp bacağına tekme atılarak darp edilmiş, yakın mesafeden gözüne gaz sıkılmıştı.
25 Mayıs’taki duruşmada hakim bana “Erdal İmrek’in darp edildiğini gördün mü” diye sordu:
“Görmedim sayın hakim, o sırada ben de darp ediliyordum.”
Gezi direnişinin birinci yıl dönümünden bu yana süren bir cezasızlık davası
ELİF AKGÜL*
25 Mayıs’ta İstanbul 60. Asliye Ceza Mahkemesi’nde üç polisin yargılandığı bir davada tanık sıfatıyla ifade verdim.
31 Mayıs 2014’te, Gezi direnişinin birinci yıl dönümünde gazeteci Erdal İmrek’in polisler tarafından alıkonulup darp edilmesine ilişkin 9 yıl sonra açılan davanın ilk duruşmasıydı.
Davanın ayrıntılarına girmeden evvel biraz o günü anlatmak istiyorum. Üzerinden 9 sene geçmiş olsa da anısı hala capcanlı.
31 Mayıs 2014
Direnişin yıl dönümünde Taksim Dayanışması saat 19.00’da Fransız Konsolosluğu önünde buluşmak için çağrı yapmıştı. Gün içinde İstiklal Caddesi Konsolosluğu Taksim Meydanı ve Mis Sokak tarafından iki yerden ablukaya almıştı. Buna rağmen erken gelenler Konsolosluk önünde buluşmayı başarmıştı. Biz de gazeteciler olarak polis barikatının iki tarafında bekliyorduk. Saat 19.00 civarında -hatırlamadığım muhtemel bir anonsun ardından- polis toplanan protestoculara TOMA’lardan tazyikli su ve biber gazı fişekleri ile saldırdı. Protestocular, çevik kuvvet ekipleri, TOMA ve gazeteciler olarak İstiklal Caddesi’nde Tünel yönüne doğru gaz ve su altında ilerlemeye başladık.
Protestolar ve sloganlar ara sokaklara taşıyor, polis hem ara sokaklarda hem de İstiklal Caddesi üzerinde slogan atan herkese biber gazı ve tazyikli su sıkıyordu. Odakule’ye vardığımızda etrafımızda hiç protestocu kalmadığını fark ettik. Hem bağımsız ya da muhalif medyadan hem de ana akımdan gazeteciler olarak koskoca sokakta polislerle yalnız kalmıştık. O dönem çalıştığım bianet.org’un ofisi Çukurcuma’da olduğu için geri dönmek istedim ama hiçbir şekilde geçişimize izin verilmedi. Ardımızda polis kalkanlarıyla ittirilerek Tünel’e kadar vardık. Tünel’de artık tüm gazeteciler gerilmiş, işimiz yapmamız bir yana herhangi bir yere gitmemize izin verilmeyen bir şekilde “güdülmüştük”. Tünel meydanında tepki gösteren bizlere polisin sprey gazlarla saldırdığını hatırlıyorum. Bir ses “Süpürün bunları” dedi. Önümüzü göremez halde İlk Belediye Caddesi’ne vardık. Önümüzde ve ardımızda kalkanlı çevik kuvvet polisleri, sağ ve solumuzda binalar vardı. “Denize mi dökecekler bizi” diye şakalaştığımızı hatırlıyorum. Daracık bir alanda yaklaşık 20 gazeteciye polis fiili gözaltı uyguluyordu. Tepki gösteren meslektaşlarımdan biri kalkanlardan birini “Çekilin artık” diye ittirdiğinde kollarından tutup gözaltına almaya çalıştılar. Bırakmadık. Bırakmayınca bir anda ayaklarımın yerden kesildiğini fark ettim. Cüssem itibariyle pek kolay ayakları yerden kesilemeyen biri olarak çok şaşırdığımı hatırlıyorum. Darp edilirken o esnada canlı yayın yaptığım ekipmanım yere düştü. Meslektaşım Çağdaş Kaplan’ın da aralarında olduğu birkaç gazetecinin çekmesiyle ellerinden kurtuldum. Bizi bir süre daha beklettikten sonra yine aynı sebepsizlikle “serbest bıraktılar.”
Erdal İmrek
O gün Evrensel gazetesi muhabiri Erdal İmrek de bizimleydi. Birkaç polis tarafından aramızdan çekilip duvar dibine götürülüp burada kafası duvara çarpılıp bacağına tekme atılarak darp edilmiş, yakın mesafeden gözüne gaz sıkılmıştı.
25 Mayıs’taki duruşmada hakim bana “Erdal İmrek’in darp edildiğini gördün mü” diye sordu:
“Görmedim sayın hakim, o sırada ben de darp ediliyordum.”
Erdal İmrek
O gün Evrensel gazetesi muhabiri Erdal İmrek de bizimleydi. Birkaç polis tarafından aramızdan çekilip duvar dibine götürülüp burada kafası duvara çarpılıp bacağına tekme atılarak darp edilmiş, yakın mesafeden gözüne gaz sıkılmıştı.
25 Mayıs’taki duruşmada hakim bana “Erdal İmrek’in darp edildiğini gördün mü” diye sordu:
“Görmedim sayın hakim, o sırada ben de darp ediliyordum.”

