PINAR GAYIP
Kadınlar Günü’nde kurulan, ancak dördüncü yılında KHK’yla kapatılan Türkiye’nin ilk kadın haber ajansı Jinha’nın ardından Şûjin, o da KHK’yla kapatılınca Jinnews kuruldu. Sansür, baskı, kapatma, gözaltı ve tutuklamalara rağmen her üç yayında da çalışmaya devam eden kadınlarla, “Kürt kadın gazeteci” olmayı konuştuk.
Türkiye’nin ilk kadın haber ajansı Jinha, 2012 yılında, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde kuruldu. Ancak, yayın hayatını dört yıl sürdürebildi, Jinha darbe girişiminin ardından muhtelif basına yönelen topyekûn baskı politikası sonucu, 29 Ekim 2016 yılında, Kanun Hükmünde Kararname’yle (KHK) ile kapatıldı. Kadın gazeteciler kısa bir süre sonra, erkek egemen medya sisteminde haberlerdeki toplumsal cinsiyet ayrımına da dikkat çekecek bir sloganla, “Medyanın diline, çuvaldız niyetine” diyerek, Şûjin (Çuvaldız) ajansını kurdu. Şûjin, Ağustos ayında KHK ile kapatıldı. “Kadının kalemiyle hakikatin izinde” diyen Jinnews, Jinha ve Şûjin’in birikimi üzerine inşa edildi.
“Israrımız da inadımız da sürecek”
Jinnews kadın, çocuk ve LGBTİ+ odaklı haberciliğini sürdürürken çok sayıda saldırıya maruz kalıyor. Son olarak internet sağlayıcıları, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu'nun (BTK) kararıyla doğrudan Jinnews’e erişim engeli getirdi. Sistematik gözaltı ve tutuklamalarla karşı karşıya kalan Kürt kadın gazeteciler, suça maruz kalanların sesini duyurdukları için suç işleyenler tarafından hedef alındıklarını söylüyorlar. Jinha’dan Şûjin’e ve Jinnews’e kadar süren yolculukta, inat ve ısrarla yazmayı sürdüren Şehriban Aslan, Dilan Babat ve Zelal Tunç ile konuştuk; gazeteciler, Jinha’nın neden kapatıldığını, Kürt kadın gazetecilere yönelik saldırıları MLSA’ya değerlendirdi.
Aslan: “Kadın gazetecilerin ortak fikriyle tüm ayrıntılarına karar verildi”
İran ordusunun 2012 yılında düzenlediği saldırıda yaşamını yitiren Ayfer Serçe’nin bir kadın haber ajansı kurmayı hep hayal ettiğini, 2010 yılında bunun için görüşmelere başladıklarını ve nihayet 2012 yılında Jinha’yı kurarak Serçe’nin hayalini gerçekleştirdiklerini anlatan Şehriban Aslan, kuruluş sürecini şöyle anlattı:
“Jinha’nın yayıncılık şiarından sitede kullanılacak renklerine kadar tüm ayrıntılarına, kadın gazetecilerin ortak fikriyle karar verildi. Başlarda hem çok heyecanlı hem de çok tedirgindik, çünkü hiç denenmemiş ve benzeri olan ama ajans olarak bir ilk olacak bir şeydi. Üstelik kadınlarla çalışmak ve dünya kadınlarına hitap etmeyi amaçlamak en büyük heyecanlarımızdandı.”
Kadın haberciliğinin herkeste sadece kadın haberi yapılacağı algısını oluştuğunu belirten Aslan, ezber bozan bir yayıncılıkla yola başladıklarını söyledi. Aslan, her alanda haber yaptıklarını, fakat kadınları ön plana çıkararak, onların sesi olduklarını belirtti. Toplumun ve erkek gazetecilerin kadın ajansına bakış açısını yıkmanın kolay olmadığını söyleyen Asan, “Ama o algıyı yıktıktan sonraki başarma hissi her şeye değerdi” dedi.
“Asla geri adım atmadık”
Gittikleri açıklamalarda kadın konuşmacı yoksa kamerayı kapattıklarını ve haberi takip etmediklerini hatırlatan Aslan, bu ısrarın ve kararlılığın kurumlarda, partilerde bazı değişimler yarattığını söyledi. “Yayıncılığımızda en önemli farkımız ise kadınları soyadlarıyla tanıtmamak oldu” diyen Aslan, şöyle devam etti:
“Bunun temel sebebi de soyadının erkek soyunun temsili olması. Bu topraklarda, coğrafyada, ülkede binlerce kadın sırf o soyadı uğruna, ‘namus’ denilerek katledildi, şiddet gördü, yok sayıldı. Babasının kızı, kocasının karısı, ağabeyinin kardeşi olarak tanındı ve o soyadın ötesine geçemedi. Biz tam da bu yüzden erkeğin soyadının kullanılmasını istemedik ve kullanmadık. Bir kadın babasının, eşinin, ağabeyinin bir şeyi olduğu için değil, kadın olduğu için değerli ve önemlidir. Bu şekilde başlayan ve devam eden ajans çalışmamızda kadın gazeteciler olarak birçok haber takip ettik, gündem yaratacak haberler ortaya çıkardık, savaş muhabirliği yaptık. Sırf kadın gazeteciyiz diye erkek gazeteciler tarafından eylemlerde ‘korunmaya’ çalışsak da kimsenin bizi korumasına ihtiyaç duymadığımızı, kadın gazeteciler olarak çok iyi işler ortaya koyduğumuzu ve yapabildiğimizi defalarca kez haberlerimizle gösterdik. Devletin baskısına maruz kalmanın yanında haberini yaptığımız şiddet veya tecavüz mağduru kadınların ‘erkek yakınları’ tarafından da tehdit edildik, şiddete maruz kaldık, takip edildik ama asla geri adım atmadık. Yaptığımız haberlerle birçok gerçeği açığa çıkardık.”
“Her kadının sesi olmaya devam ediyoruz”
İktidar tarafından 2016 yılında bir KHK ile kapatıldıklarını hatırlatan Aslan, “Bugün Jinnews ile kadın haberciliği noktasında ısrarımız devam ediyor ve eril dile karşı mücadele ediyoruz. Her yerde her alanda ve dünyanın her köşesinden her kadının sesi olmaya devam ediyoruz. Jinha ile ‘ve yazıyoruz, erkekler ne der diye düşünmeden yazıyoruz’ şiarıyla çıktığımız bu yolculuğa bugün ‘kadının kalemiyle hakikatin izinde’ diyerek devam ediyoruz” ifadelerini kullandı.
Babat: “Saldırılar kadın mücadelesiyle bağlantılı”
Ajanslarına yönelik saldırının kadın mücadelesiyle bağlantılı olduğunu söyleyen Babat, eril medyaya karşı yürüttükleri mücadelede çok ciddi değişim ve dönüşüme neden olduklarını ekledi. Uzun yıllardır tüm kurumların tek bir kişinin tekeli altında olduğunu, erkek aklıyla kadını yargılayan bir süreçten geçildiğini söyleyen Babat, Kürt kadın gazeteciler olarak saldırılara nasıl direndiklerini şöyle aktardı: “90’lı yıllardan bu yana Kürt kadın gazetecilerin bize bıraktığı mirası sonuna kadar taşıma sözümüz var. Baskılara rağmen bizler direnmenin yanında yer aldık bundan sonrada bu şekilde sürecektir.”
Tunç: “Mücadeleden başka yolumuz yok”
Zelal Tunç ise Jinha’nın kapatılmasının temel nedenlerden birinin, yaşamın her alanında emeği sömürülen, yok edilen kadının ismini önceleyerek haber yapmak olduğunu söyledi. Haberleri yaparken aynı zamanda faili koruyan, aklayan yargının cezasızlık politikalarını da ifşa ettiklerini belirten Tunç, büro baskınlarından erişim engeline, sahada gördükleri şiddete, gözaltı ve tutuklamalara rağmen gazeteciliğe davam edeceklerini belirtti.
Tunç, “Öncelikle yıllardır çok değerli kadınların kalemiyle, sözüyle, fotoğraf makinasıyla bıraktığı bu mirası, tüm baskı ve engellemelere karşı sahiplenmeyi vicdani bir sorumluluk olarak ele alıyorum. Bu sorumluluk bilinciyle dokunduğumuz her kadının aslında mevcut iktidar politikalarıyla baş edebilmek ve bir soluk almak yolu benim için. Yazmaktan, ifşa etmekten mücadele etmekten başka yolumuz, çaremiz yok. Kötülüğün şaha kalktığı bu yüzyılında bizler bu kötülüğün üzerine daha fazla giderek durdurabiliriz diye düşünüyorum” dedi.